Seyda Hazretlerinin Veda Sohbeti
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin.Vessalatu vessela-nıu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Allah (c.c.) bizlere uc buyuk nimet bahsetmiştir....

Bismillahirrahmanirrahim Elhamdulillahi Rabbil alemin.Vessalatu vessela-nıu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Allah (c.c.) bizlere uc buyuk nimet bahsetmiştir. Bu nimetlere cok şukur etmemiz lazimdir. Bu nimetlerden birincisi ve en onemlisi; Allah (c.c.)'in bizi Musluman olarak yaratmasidir. Bizim de bu nimete karşilik Allah (c.c.)'a cok ibadet etmemiz lazim. Oruc tutmak, zekat vermek, sadaka vermek, namaz kilmak Allah (c.c.)'in bize bahşettigi en buyuk nimetlerdendir. Bu ibadetlere karşilik Allah (c.c.) muslumanlara cenneti ve icindeki nimetleri hazirlamiş ve ebedi olarak orada kalacaklardir. Ona gore ibadetleri artirmamiz lazim gelir.Allah-u Teala (c.c.) bize hidayet yolunu gostermekle buyuk bir lutuf ve ihsanda bulunmuştur. Kafirler bu lutfu ilahi'ye icabet etmediklerinden oturu onlara ebedi cehennem ateşi ve izdirabmi hazirlamiştir. İnsan bir duşunecek olursa, parmağını tuttuğu bir mum ateşine bile parmağını tutamazken nasıl olurda ebedi ateş olan cehennemlik amelleri işler, gunahlardan sakınmaz ve ibadet yapmaz? Butun bunları duşunerek ibadetlerimizi artırmamız lazım. Allah (c.c.) tum dunyanın servetini bize vermiş olsaydı ve bu serveti Allah (c.c.) yolunda tasadduk etseydik yine de musluman olmanın şukrunu eda edemezdik. Allah (c.c.)'m bize bahşettigi ikinci buyuk nimet; bizleri en son ve en buyuk pegamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ummeti olarak yaratmasidir. Nasil ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) paygamberlerin en efdali ve en ustunu ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ummeti de ummetlerin en ustunudur. Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in oyle hasletlerini, bu-yukluğimu, faziletini gormuş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ummeti olarak ya-ratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur. Biz boyle bir peygamberin ummetiyiz. Buna layık olmaya calışalım. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ummetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,buyukluk bakımından değil, hidayet bakımındandır.) " Eskiden gonderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşad etmiş, bir kısmı yalnız kendi ailesini, bir kışımı kendi icinde bulunduğu kabilesini, bir kısım da yalnız bulunduğu koyu irşad edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ummetinin evliyaları, mur-şid-i kamilleri ise daha fazla irşadda bulunarak daha cok kişinin hidayete ermelerine vesile olmuşlardır. Allah (c.c.)'ın bize sunduğu ucuncu buyuk nimet, Allah (c.c.)'ın Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ummetini son ummet olarak, bizleri de ummetin en son kısımlarında yaratmasıdır. Diğer ummetler binlerce ytl toprak altında (kabirde) yattıkları ve gunahkar olanların kabir azabı cektikleri halde, bu son ummet az bir sure toprak altında yatacaktır. Ve (gunahkar icin de) azapları da cok kısa bir zaman surecektir.Cenab-ı Hakk'ın bizlere farz kıldığı namazda huşu ve takvaya da cok dikkat etmeliyiz.Namaz peygamber (s.a.v.)'e miracta farz kılınmıştır. İlk once elli rekat olarak farz kılınmıştır. Bu emirle Rabb'in huzu-randan donen Hz. Peygamber (s.a.v.) altıncı kat semada Hz. Musa (a.s.)'m ruhaniyeti ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.), Resullah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazın cok olduğunu, bunun ahir zaman ummetine ağır geleceğini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltması icin niyazda bulunmasını soyler. Resulullah (s.a.v.) da tekrar Allah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması icin Alah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması icin Allah-u Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allah-u Teala (c.c.) da namazları on vakit azaltarak kırk vakte indirir. Resullulah Efendimiz (s.a.v.) geri donerken tekrar Hz. Musa (a.s.) ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.) yine bu kadar vakit namazın cok olacağını soyler ve biraz daha azaltılması icin tekrar Allah-u Teala (c.c.)'nın huzuruna gitmesini soyler. Bu gidip gelmeler birkac kez daha tekrarlanır ve namaz vakitleri sonunda beş vakte indirilir. İşte boylece Muham-med aleyhisselam ummetine her gun beş vakit namaz farz kılınır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa aleyhisse-lam'ın bizzat kendisi ile değil ruhaniyeti ile goruşmuştur. Tabii ki Allah (c.c.)'ın dostları olmez, yalnızca nakil olur yer değiştirir. Onların himmeti, yardımı her zaman vardır. Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun ummetinin fazilet ve buyukluğunu, Allah (c.c.) katındaki değerini Levh-i mahfuz'da gordukten sonra şoyle buyurur: "Ya Rabbi! Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ummeti olamadım. Bari ummetini gorenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O sırada İmam-ı Gazali (rh.a)'nin ruhaniyeti oraya geliyor ve Hz. Musa (a.s.) ile goruşuyor. Hz. Musa (a.s.): -Sen kimsin? diye sorunca, îmam-ı Gazali: - Muhammed Oğlu, Muhammed Oğlu, Hamid Oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap uzerine Hz. Musa (a.s.) -Kunyeni neden bu kadar uzun soyledin, yalnızca İmanı-ı Gazali deseydin yetmez miydi? diye sorar. İmam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak -Allah (c.c.) Hazretleri, ile konuşmaya gittigin zaman sana "sag elindeki nedir?" diye sordugunda, sen onu tanitirken "O benim asamdir. Ona dayanirim ve onunla davarlarima yaprak silkerim ve onda benim başka hacetlerim de vardir" diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" şeklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hz. Musa (a.s.) da cevap olarak: -Ben Allah-u Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konuşabilmek icin uzun uzun acikladim, der. Imam-i Gazali (rh.a) de cevap olarak: -Sen Allah (c.c.)'in buyuk peygamberlerindensin. Kelimetullah'sın. Kitab verilenlerdensin. Onun icin seninle daha fazla konuşabilme şerefine nail olmak icin uzun acıklamada bulundum, der. İşte Hz. Musa (a.s.) ile bu derece yakın olabilen İmam-ı Gazali (Rh.A.) zamanının en buyuk alimi idi. Ama tasavvufu sevmeyen tasavvuf munkiri idi. İmam-ı Gazali (rh. A.)nin kardeşi ise tasavvuf ehli veli bir zat idi. İmam-ı Gazali (rh.a)'ye ilminden dolayı, her muşkulu olan fetva almaya geldiği halde, kardeşi arkasında namaz bile kılmıyordu. İmam-ı Gazali (rh.a) arkasında namaz kılmadığı icin kardeşini annesine şikayet etti. Annesi kardeşini camiye cemaate gitmesi icin ısrar etti. Gayesi İmam-ı Gazali (rh.a)nin gonlunu almaktı. Gazali'nin kardeşi annesine; -Anne, onun arkasında benim namazım olmaz, dedi. Bunun uzerine annesi fazla ısrar etti: "Bak oğlum, o senin buyuğun, sen cahilsin, ağabeyin alim kişidir, herkes ona geliyor, muşkulunu halledip gidiyor, herkesin namazı kabul oluyor da seninki neden kabul olmasın? Mutlaka gidip arkasında namaz kılacaksın" diye cok ısrar edince İmam-ı Gazali'nin kardeşi camiye gidiyor. O gun İmamı Gazali (rh.a)'ye namazdan once bir kişi geliyor ve hayız (kadınlık hali) hakkında bir soru soruyor, İmam-ı Gazali (rh.a) de "Namazdan sonra gel, cevabını vereyim" diyor. Namaza başlayinca Imam-i Gazali surekli hayiz (kadinlik hali) ile ilgili soruyu duşunuyor ve namazin tamamini cevap hazirlamakla geciriyor, bu arada imam-i Gazali'nin kardeşi surekli tekbir aliyor, sonunda namazi bozuyor ve yeniden kiliyor. İmam-ı Gazali, kardeşinin ikide bir tekbir almasına ve namazı bozup, tekrar kılmasına cok uzuluyor ve annesine şikayette bulunuyor. Annesi, "Oğlum, neden ağabeyinin namazına mudahale ettin, cemaatın icinde mahcup duruma duşurecek hareket yaptın, hani bana soz vermiştin, Namazı kılıp gelecektin? deyince, İmam-ı Gazali'nin kardeşi annesine; -Anne, bir insan gobeğine kadar kana bulanırsa onun arkasında kılman namaz kabul olur mu? diye soruyor ve "bu soruyu abime de sor" diyor. Annesi, İmam-ı Gazali'ye bu soruyu aynen aktarıyor. İmam-ı Gazali (rh.a) namazdaki durumunu hatırlıyor, namazı hayızla uğraşmaktan tam olarak kıldıramadığını ve kardeşinin de keşif sahibi olduğu icin haline vakıf olduğunu anlıyor. Gercekleri goruyor ve daha once inkar ettiği tasavvuf ve tarikat yoluna giriyor. Gercekleri gorduğu ve alim de olduğu icin calışarak kısa zamanda Gavs oluyor. Bu nimete layık olmak icin cok calışalım, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e hakiki ummet olmaya gayret edelim. Padişah ne kadar buyuk olursa, hizmetcisi de o kadar buyuktur. Hasan-i Basri Hazretleri carşiya cikip, bir dukkana ugramiş. Bir adamin carşida elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir şekilde gezdigini gorur. Hasan-i Basri (rh.a) "Bu kim ki gururla^ ellerini kollarini sallaya sallaya yuruyor?" diye sorar. Orada bulunanlar. "-Bu şahis padişahin hizmetcisidir, onun icin boyle yuruyor" derler. Bunun uzerine Hasan-i Basri (Rh.a.): "-Ben de Sultanlar Sultanı Allah (c.c.)'ın kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yurumeyeyim?" der ve carşının icinde ellerim kollarını sallaya sallaya bir sure gezinir. Bizim de uzerimize duşen, Sultanlar Sultani'na cok ibadet edip, cok calişmamizdir. Zaten Allah-u Te-ala (c.c.) "Insanlari ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattim" buyuruyor. O'na layik olmaya gayret edelim. Bizlere bildirmiş oldugu hayirlari yapmaya calişalim. Zaten Allah-u Teala (c.c.) da şoyle buyuruyor: "Azaba ducar olmadan once (tovbe edip) Rabbiniz'e donun ve O'na teslim olun. Sonra yardim olunmazsiniz. Ansizin haberiniz olmadan azap size gelmeden evvel Rabbiniz'den size indirilenin en guzeline (nehyedildiklerinizi birakip emrolunduklariniza) tabi olun." Dunyada yapılan gunahların hesabı, azabı ve cezası ahirettedir. Olmeden once iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan yalnızken, tek başına, gunah işleme fırsatı olduğu halde Allah (c.c.)'tan korkarak o gunahı işlemezse, Allah (c.c.) ona cok buyuk ecir ve sevap veriyor. O davranış (gunahtan kacış) mumin icin en hayırlı iştir. Bu durum imanın kemale erdiğinin işaretidir. Kalabalıktan cekinerek gunah işlemeyen kimseye sevap yoktur, ama yalnızken ve elinden geldiği halde, yapabilecek durumdayken guhahı işlemeyene cok sevap vardır. Butun insanlar, herkesin birbirinden kacacağı o gunde, hesapları goruldukten sonra bir kısmı cennete bir kısmı cehenneme gitmek uzere ayrılırlar. Herkes gideceği yere gitmeden once; anne, baba, oğul, kız hepsi birbirlerine sarılıp vedalaşırlar. Bu vedalaşma . beşyuz yıl surer. Vedalaşma bitince melekler gelir ve "Vedalaşma bitmiştir, artık yeter, ayrılın" diyecekler. Sonra herkes hak ettiği yere gonderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.): "-Ey ademoğulları! Şeytana itaat etmeyin, o sizin apacık duşmanınızdır. Bana itaat edin, doğru yol budur, diye size bildirmedim mi?" diyecektir. Allah (c.c.) yine: "-Bugun onların ağızlarım muhurleyeceğiz. Elleri bize konuşacak ve ayaklan da neler isledilerse ona şahitlik edeceklerdir." diye buyurur. İnsanların omuzlarında iki melek vardır. İşlenen bir gunahı tovbe edebilir diye sağdaki melek, soldaki gunah yazan meleğe yirmidort saat yazdırmıyor. Bu sure icerisinde tovbe etmezse bir gunah yazılıyor. Sevap meleği ise, her sevap ve iyilik icin on ile yediyuz katı kadar sevap yazıyor. Hic beklemeden, hemen yazıyor. Bundan buyuk nimet var mı? Allah (c.c.) kulunu bağışlamak, affetmek icin adeta ufak bir bahane arıyor. Madem Allah (c.c.) bahane arıyor, biz de gayret edelim. Dunya ile mağrur olmayalım, ona aklanmayalım. Sofiler ayakta cok beklediler, onun icin sohbetime burada son veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razı olsun. İnşallah nasip olursa cumaya kadar evimize donmek niyetindeyiz. Allah (c.c.) hepimizi affetsin, inşallah.

__________________