Bir şeyin suretinin, gorunuşunun zihinde şekillenmesine veya bir şeyi hakkıyla bilmeye, anlamaya ilim; ilim sahibine de Âlim denir. Yapılan işe, ibadete ise, amel denir.

Dunyada rahata, ahirette de ebedi saadete kavuşmak icin ilim şarttır. Zira Zumer suresinin dokuzuncu Âyetinde mealen; (Bilen ile bilmeyen hic bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır. Hadis-i şerifte de; (Beşikten mezara kadar ilim oğreniniz, calışınız!) buyurulmuştur.

Yeme-icmeden giyinmeye, kullanılan eşyalara, insanlarla olan munasebetlere ve yapılacak ibadetlere kadar her şeyde ilim şarttır. Musluman olmak ve Musluman kalabilmek de, ilme bağlıdır. Zira Resulullah efendimiz; (Nerede ilim varsa, orada Muslumanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kÂfirlik vardır!) buyurmuşlardır.

Dinimizde kadının da, dinini, imanını, farzları, ibadetleri, haramları oğrenmesi farzdır. Bu bilgileri, babası, evli ise kocası oğretmesi lazımdır. Oğretmezlerse, buyuk gunaha girerler. Eğer bunlar oğretmemiş ise, kadının gidip dışardan oğrenmesi lazım olur. Kadının, bu bilgileri oğrenmek icin başkasından izin alması da gerekmez.

Olmemek icin, yemek ve icmek lazım olduğu gibi, din duşmanlarına aldanmamak, dinden cıkmamak icin de, İslamiyet’in emir ve yasaklarını oğrenmek lazımdır. EcdÂdımız, her zaman bir araya gelir, ilmihÂl kitaplarını okur, dinlerini oğrenirlerdi. Ancak, bu şekilde Musluman olarak kalabilmişler ve İslamiyet’i, bizlere doğru olarak ulaştırabilmişlerdir. Bizim de Musluman olarak kalabilmemiz, cocuklarımızı din duşmanlarına kaptırmamamız icin, tek care, Ehl-i sunnet Âlimlerinin hazırladığı iman, itikÂd ve ilmihÂl kitaplarını okumak, oğrenmek ve oğretmek olmalıdır.

Her Muslumana once lazım olan şey, imanı, farzları, haramları oğrenmektir. Bunlar oğrenilmedikce, Muslumanlık olamaz. İman elde tutulamaz. Hak borcları ve kul borcları odenilemez. Niyet, ahlak duzeltilemez ve temizlenemez. Duzgun niyet edinilmedikce, hicbir farz kabul olmaz. Hadis-i şerifte; (Bir sÂat ilim oğrenmek veya oğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır) buyuruldu.

İlim elde etmek, bu kadar kıymetli olduğu, ilimsiz hicbir şeyin olmayacağı apacık meydanda iken, acaba sadece ilim sahibi olmak, insanı sonsuz felaketten, ahirette yuzunun kara olmasından insanı kurtarabilir mi?

Bu konuda İmam-ı GazÂli hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“İyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtaramaz. Bunu sana bir misÂl ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir aslana rastlasa, yanında tufeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesur olursa olsun, bu Âletleri kullanmadıkca, aslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine gore hareket etmezse, ilminin faydası olmaz. Diğer bir misÂl, bir tabip hastalansa, hastalığını teşhis edip ilÂcını da bilse ve bu ilac hakikaten o hastalığa cok iyi gelse, ilÂcı kullanmadıkca, yalnız bilgisinin onu iyi edemeyeceğini pekÂl bilirsin. Bir insan ne kadar ilim edinse, ne kadar kitap okusa, bildiklerini yapmadıkca faydası olmaz.

İlim oğrenmekten maksadın eğer dunya menfaatlerini toplamak, şohret, mevki sahibi olmak ve Muslumanlara buyukluk gostermek idi ise, sana yazıklar olsun! Cok aldanmışsın, kendini azÂba suruklemişsin! Yok eğer maksadın İslamiyet’e ve Muhammed aleyhisselamın dinine yardım etmek ve ahlakını temizlemek ve nefsini kırmak idi ise, sana mujdeler olsun! Kendine ne guzel ve ebedi bir istikbÂl hazırlamışsın.”

İbn-i SemmÂk hazretlerine amelsiz ilimden sual edilince; "Amelsiz ilim peşinde koşanın misÂli şeytandır" cevabını vermiştir. Cunku iblis, cok şey biliyordu ama bildikleri ile amel etmediği ve kibre kapıldığı icin, sonsuz felakete duştu. Ma'ruf-ı Kerhi hazretleri, sık sık; "Amelsiz Cenneti istemek ve emir olunduğunu yapmadan rahmet ummak, cahillik ve ahmaklıktır" buyururdu.

Amel etmeden Cennete gitmeyi ummak, cahillik ve ahmaklık olduğu gibi, sebeplere yapışmadan dua etmek de makbul değildir. Mumin, kendine lazım olan bilgileri oğrenir, bunlara uygun olarak amel eder, şartlarına riayet ederek duasını da yapar ve neticesinden de razı olur.

Tabiinin buyuklerinden olan Ebu Abdurrahman Sulemi hazretleri; "Bizim Kur'an-ı kerim oğrendiğimiz sahabiler, okudukları on Âyeti oğrenip bu Âyet-i kerimelerde buyurulan hususlarla amel etmeden başka Âyet okumazlardı. Bizden sonra gelenler, Kur'an-ı kerim okuyacaklar, onu su gibi icecekler fakat Kur'an-ı kerim boğazlarından aşağıya inmeyecek" buyurmuştur.

Hakiki ilim, insana aczini, kusurunu ve Rabbinin buyukluğunu, ustunluğunu bildirir. HÂlıkına, yaratanına karşı korkusunu ve mahluklara karşı tevÂzuunu arttırır. Kul haklarına ehemmiyet verir. Boyle ilmi oğretmek ve oğrenmek farzdır. Buna İlm-i nafi yani faydalı ilim denir. Boyle olan ilim, ihlÂs ile ibadet etmeye sebep olur.

Netice olarak, amel ve ihlÂs ile olmayan ilim zararlıdır. Kurtulmak icin; İlim, Amel ve İhlÂs şarttır. Ebu Abdullah Seczi hazretleri; "İlmini, din bilgisini doğru ve sağlam oğrenmeyenin ameli, doğru ve sağlam olmaz. Ameli doğru olmayanın bedeni temiz olmaz ve kalbi temizlenmez. Kalbi temiz olmayanın da, niyeti temiz ve doğru olmaz" buyurmuştur.

Kaynak
__________________