
İnsanlar, iman edip, İslamiyet’in emirlerine uyar, yasaklarından sakınırlarsa, yukselirler, meleklerden ustun olurlar. Nefslerine, kotu arkadaşlara uyarak İslamiyet’ten uzaklaşırlarsa, alcalırlar. İman etmeyip nefsini kuvvetlendirenler, hayvanlardan aşağı olur. A’raf suresinin 178. ve Furkan suresinin 44. Âyetlerinde mealen; (Hatta onlar, hayvanlardan daha aşağıdırlar) buyurulmaktadır.
Hayvanlarda, akıl ve Meleklere benzeyen ruh yoktur. Bu sebeple şehvetlerine uymaları, suc olmaz. İnsanlara ise, akıl ışığı verilmiş olduğundan, nefislerine uymaları, doğru yoldan sapmaları cok cirkin olur. İbrahim Hakkı Erzurumi hazretleri buyuruyor ki:
“Dunya sevgisi ahirete hazırlanmaya mani olur. Cunku, kalb onu duşunmekle, Allah’ı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibadet yapamaz olur. Dunya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, otekinden uzak olur. Bir kimse ibadetini yapmaz ve geciminde, kazancında, Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarını gozetmezse, dunyaya duşkun olmuş olur. Allahu teÂl herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.”
İslamiyet’in emir ve yasakları, hem bedene, hem de kalbedir. Cunku nefsin temizlenmesi, bu ikisinin İslamiyet’e uymasına bağlıdır. Sozlerde, işlerde ve inanmakta İslamiyet’ten ayrılmamaya cok dikkat etmelidir. Bunlara uymak, berekettir ve hep iyiliklere kavuşturur. İslamiyet’ten ayrılmak ise, insanı utandırır ve felakete goturur. Bennan-ı Hammal hazretleri; “Allahu teÂlÂdan uzaklaşan kimse, batıl yollara sapar” buyurmuştur.
İnsanların birbirlerinden ustun olmaları, Allahu teÂlÂya olan yakîn olmaları ile olculur. İmam-ı Rabbani hazretleri; “İmanın olgun olması, yakînin cok olmasındandır. Kalb, Allahu teÂlÂya ne kadar cok yakın olursa, iman ve yakîn de cok olur. Bedene bağlılık da, o kadar az olur” buyurmuştur.
Allahu teÂlÂ, kullarına, ana babalarından daha şefkatli, merhametli ve bize bizden daha yakındır. Dolayısıyla butun nimetleri veren, bizi insan olarak dunyaya getiren, iman etmekle şereflendiren, kendi dinine hizmet etmeyi nasib eden, saymakla bitmeyen nimetleri veren Allahu teÂlÂya sırt cevirmek, menfaatcilerle dost olmak, kadim dostu bırakıp da başkalarıyla uğraşmak, cenÂb-ı Hakkın gucune gider. Allahu teÂl icin yapılan işe ihlas, dunya icin yapılana ise riya denir ki, birbirinin tersi, zıddıdır. Bu sebeple yapılan ibadetleri, hayır, hasenatı, Allahu teÂlÂnın rızası icin yapmalı ve Ahmede calışıp da Mehmetten ucret beklememelidir. İnsanlar beğensin, sevsin, methetsin, alkışlasın diye yaşayan bir kimse, yarın ahirette cenÂb-ı Haktan ne bekleyebilir. Yediren, iciren, hayat veren, Allahu teÂlÂdır. CenÂb-ı Hakkın bizden istediği; Onu ilah olarak tanımak, bilmek, iman etmek, Onun emir ve yasaklarına en azından saygılı olmaktır. İnsan kendini beğenmemek icin, Allahu teÂlÂnın kendisine yaptığı ihsanları, nimetleri duşunmeli, malını helal yere harcetmeli, haramlara vermemelidir.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Allahu teÂl buyurur ki: “Ey kulum! Emrettiğim farzları yap, insanların en abidi olursun. Yasak ettiğim haramlardan sakın, vera sahibi olursun. Verdiğim rızka kanaat eyle, insanların en ganisi olursun, kimseye muhtac kalmazsın.)
Allahu teÂlÂ, Musa aleyhisselama; (Bana yaklaşanlar, sevgime kavuşanlar icinde, vera sahipleri gibi yaklaşan olmaz) buyurmuştur.
Netice olarak insan, Allahu teÂlÂya ne kadar yaklaşırsa, Onun emirlerine ne kadar uyarsa, hem dunyada, hem de ahirette mutlu olur. İnsan, Allahu teÂlÂdan ne kadar uzaklaşırsa, emirlerini yapmaz, yasaklarından sakınmazsa, hem dunyası hem de ahireti perişan olur. Hadis-i kudside buyurulduğu gibi:
(Kulum bana biraz yaklaşırsa, ben ona cok yaklaşırım. Kulum bana cok yaklaşırsa, ben ona daha cok yaklaşırım. Kulum farzlarla birlikte cok nafile ibadet de yapınca bana oyle yaklaşır ki, onu cok severim. Onu sevince, dualarını kabul ederim. Onun gormesi, işitmesi ve gucu yetmesi benimle olur.)
kaynak
__________________