Aklımız erdiğinden beri kendimizi "Musluman" biliyoruz. Oyle ki "Sen Musluman değilsin!" sozunu hakaret sayıyoruz. İslam'ın beş şartını ezberden saymaya hazırız. Yeri geliyor "Musluman olmayanları" hizaya cekmeye hevesleniyoruz. GunahkÂrları "emr-i bilmaruf ve nehy-i ani'l munker"le utulemek icin fırsat kolluyoruz. Aramızdan birileri gayr-i Muslimlere azıcık empati beslemeye kalksa, "diyalogcu" ve "işbirlikci" etiketiyle paspas ediyoruz. GunahkÂr da olsa bir insanın anlaşılması gerektiğini ağzından kacırıverse benim gibi biri, bir cırpıda "light Musluman"laşıyor, tribunlere oynamakla, birilerine "şirin gozukme" ikiyuzluluğuyle suclanıyor.

Şu ana kadar yukarıda saydığım ve sayamadığım etiketlerin bir coğunu aldım. Bu satırlar bittiğinde aklıma gelmeyenleri de almayı goze aldım. Aşağıda yazdıklarım, şu "hazır Musluman"lığımızı ve "doğuştan edindiğimiz iman"ımızı "fabrika ayarları"na geri donerek yeniden yuklemeye bir cağrıdır. Hemen belirtmeliyim ki, bu konuda ustadım Said Nursî'dir. Hicbir yerinde "Biz Muslumanlar" "Dinimiz der ki..." diye bir ifade bulamayacağınız Risale-i Nur'un-ihtimal ki kimi Risale okuyucularının da karşı cıkacağı-‘Musluman'ı ve ‘Mumin'i ‘insan olmak'tan başlayarak yeniden inşa eden soylemiyle formatlanmış aklımın urunleridir:

1. "Bizim dinimiz" dediğimiz İslam tum insanlığa hitap etmekte ve tum varoluşu tanımlamaktadır. İslam varlığın estetik kodlarıyla barışık yaşamanın adıdır. "Biz" diye bildiklerimiz de "başkaları" diye otelediklerimiz de İslam'a sahip olmakla değil İslam'a tÂbi olmakla yukumludur. İslam, bize ait değil, "bizim dinimiz" değil; biz İslam'a aidiz.

2. Takva sahibi olmak, Allah'a daha yakın olmaktır. Allah'a yakınlığı ancak Allah bilir ve Allah olcer. O yakınlığın bir rengi ve tonu yoktur. Kimse kendisini başkalarına gore "koyu" Musluman, bir başkasını da kendisine gore "light" ya da "ılımlı" sayamaz. Hele de dinde daha "ileri" olan biri "geride" kaldığını duşunduğu birilerini aşağılayamaz. Kılık kıyafetiyle, zikri ve tarikatıyla, camiye gidiş sıklığı ve Kur'Ân'dan daha cok sayfa okumakla kendini "daha muttaki" bilenler, daha az "takva" bildiklerine tepeden bakamaz. Cunku, Allah'la olmak, Allah'ı yanına cekip başkaları uzerinde Allah adına otorite kullanmak değildir. Allah'a daha yakın olan, Allah'a muhatap olmanın sorumluluğuyla daha cok titrer. Sapma tehlikesini daha yakınlarında bilerek daha cok duyarlılık yuklenir, daha cok tovbe etme ihtiyacı duyar. Daha cok sevildiğini bilerek, o sevgiyi yitirme mahcubiyetini daha cok taşır. Başkalarından once kendine cekiduzen verir. Kendi hatalarını sayıp dokmekten hatalarından dolayı başkalarına sovup saymaya fırsat bulmaz. Kendi ayıplarını bilmenin mahcubiyetiyle başkalarını kınamaya yuzu kalmaz. Daha az gunahkÂr olan daha cok gunahkÂr olana duşman olmaz. Aksine o gunaha kendisinin de sapabileceğini hatırlar, gunahtan korkar, gunahkÂra acır. GunahkÂrın gunahına bakıp kendisini temize cıkarmaya kalkmaz. Kendini gunahtan uzak tuttuğu icin gururlanmak yerine sadece Rabbine şukreder. "Ben carşaflıyım sen değilsin" carşafından ayrıcalık cıkarmaz. "Ben namaz kılıyorum, sen bara gidiyorsun ama..." turu dışlamalara prim vermez.

3. İslam ilk insanla başlamıştır. İslam, her insanla yeniden başlar. Her insan, İslam'a teslim olma borcludur. Teslimiyet borcunu tam olarak odeyip alacaklı duruma gecmiş biri de olmadı henuz. Hazreti Peygamber (asm) bile "Sana hakkıyla şukredemedik..." diyerek hakkını hakkını veremediğini belirtir. Oyleyse, kendini doğuştan "Musluman" bilen bizlerin Muslumanlığımıza bir mirasmış gibi yaslanıp "başkaları"na ustunluk taslama hakkı yok. Tam da bu yuzden, "Allah indinde din İslam'dır" mealindeki ayete "Allah indinde ben ne kadar Muslumanım?" diye kendimizi sorgulayacak bir sorumlulukla muhatap oluruz. "Allah indinde din İslam'dır" ayetini "Allah indinde sadece Muslumanlar makbuldur; o da biziz!" diye anlarsak, ayetin anlamını ıskalarız, teslim olma sorumluluğunu uzerimizden atarız. Hıristiyan diye bildiğim adamın Allah indindeki makbuliyetini sorgulamaktan daha oncelikli olan, Musluman diye bildiğim benim Allah indindeki makbuliyetimi sorgulamaktır. Onceliğimi boyle bilirsem, Allah indinde adam olmak icin umutlanırım. Obur turlusu kendime başkalarının hataları uzerinden erdem bicmeye kalkmaktır ki, baştan adam olmanın yolunu kendime kapatırım.

4. Kur'Ân "bizim" diye kendi kulturumuze hapsedeceğimiz, ulusal kimliğimizin etiketi, kişisel anlayışlarımızın kalkanı yapacağımız nostaljik bir hatıra değildir. Kur'Ân, Yaratıcı'nın tum insanlığa hitabıdır. İnsanlığın ortak paydasıdır. Vahiy, muslumanların tarafını tutmaz. Muslumanları daha cok sozlerine tÂbi olmaya cağırır. Hitabı "insanlık ailesi"nedir: "YÂ eyyuhennÂs..." "YÂ eyyuhe'l insan..." Hitabı "iman etme cabası icinde olan herkes"e yoneliktir. "YÂ eyyuhellezîne Âmenu.../ey iman edenler..." şeklindeki hitapları, kendilerini mumin bilenleri onaylamak icin değil, o onayı hak edecek iman etme eyleminin hakkını vermeye cağrıdır. Kur'Ân "bizim kitabımız" diye yanımıza cekerek başkaları karşısında kullanacağımız bir koz değil, başkalarından cok biz muhataplarını anlama, kavrama, yaşama sorumluluğuyla borclandırır. Kur'Ân'dan ustunluk alacaklı değiliz; Kur'Ân'a sorumluluk borcluyuz. Kitab'a yaslanmamız, Kitab'la uslanmamız gerekir. Kitab'ına uydurmak değil, Kitab'a uymak beklenir Muslumanlardan.

5. İnsan gibidir Kur'Ân; kendisine ne kadar ilgi gosterilirse o da o kadar ilgi gosterir. Ne kadar ciddiye alınırsa, o kadar derinden soyler sozlerini. "Bizim kitabımız" diyerek kendilerini Kur'Ân'ın muhatabı sayan bizler, Kur'Ân'a başkalarından daha cok ilgi borcluyuz. Kur'Ân uzerinden kendine ayrıcalıklar bicmeler, ustunlukler devşirmeler Musluman'ın işi değil. Musluman'a duşen Kitab'ın hakkını vermektir; Kitab uzerinden hak talep etmek değil. Hal boyle olunca, "Hıristiyanlar ve Yahudiler kendi kitaplarını tahrif etmişler" gerekcesinin ardına saklanıp ona buna "diyalogcu" demelerle kendimizi temize cıkarmak boş iş... Artık ayetleri aklımızca tasnif etmeyi bırakmalı, aklımızı ayetlere vurup aklımızı donuşturmeye bakmalıyız.

6. İmanın şartları arasında Tevrat'a ve İncil'e de iman etmek vardır. "Kitaplara iman etmek" İncil'e ve Tevrat'a inanmayı icerir. Peygamberlere iman etmek, İsa Aleyhisselam'ı da Mûsa Aleyhisselam'ı da "bizim peygamberimiz" bilmek demeye gelir. Kim demiş "onlar başkalarının Peygamberi" diye. Hic olmazsa, "Bizim Kitabımız"da bu iki peygamberin sozunun sozumuz edildiğini bilelim de susalım.. İncil de, Tevrat da, İncil'in ve Tevrat'ın takipcileri de bir şekilde bir yerde bir gerceği dillendiriyorsa, o gerceğe sırt donmek, yok saymak, dudak bukmek insanlığa sığar mı? İnsanlığa sığmayan Muslumanlığa sığar mı?

7. İslam, kimin elinde olursa olsun doğru ve guzel olana taraftar olma duyarlılığıdır. Musluman bir ulkede yaşamaya dayanıp, Musluman bir ebeveynden doğmaya yaslanıp İslam'ı kendi taraftarımız eylemek, cantada keklik gormek değildir. Cin'de de olsa, Cince de soylense, "kitapsız" bir Cinli'nin dudağından dokuluyor da olsa, hikmet yitiğimizdir. Bulunduğu yerde gorup almak, başımıza tac etmek İslam'ın şartıdır. Cirkin ve batıl soz, şeyhimizin dudağında da olsa, zulum ve aşağılama kardeşimizin elinden de gelse, karşısındayız, "munker"imizdir, bize ait değildir. "Biz Muslumanız, haklıyız; onlar Hıristiyan, Yahudi ve kÂfir; haksızlar" kolaycılığı daha konforlu geliyor olabilir ama işe yaramaz. Bu yaklaşım İslam'ı sadece "Musluman taraftarlığı" olarak tarif eder; kimseyi hakkıyla İslam etmez.

8. Gariptir ki, ulkemizde "misyonerlik"e acıkca ve topluca tepki gosterirken, ahlaksızlığa ve dinsizliğe karşı pek suskunuzdur. Cunku "misyonerler" "bizim dinimiz"e karşı "kendi dinlerini" takdim ederler. Turklere ait olmayan bir dinin propagandası "kanımıza dokunur." Ama Turkleştirildiği icin tum "millî"ler ahlaksızlık da olsa benimsenebilir. MeselÂ, "millî" ise "piyango"ya ses cıkmaz, "millî icki" olduğu surece rakıya laf edilmez. Mesele hakikatin izinden yurumekse, "bize ait olan" ve "bize ait olmayan" diye bir ayırım yoktur. Hakikat bize ait değil, biz hakikate ait olmalıyız. Kaldı ki Hıristiyan misyonerinin bize Hz. İsa'yı ve Hz. Meryem'i daha iyi anlatması mumkun mudur ki? "Biz" bir Musluman olarak İsa Aleyhisselam'a misyonerden daha cok tÂbi değil miyiz? Hazreti Meryem'i nice papaz ve rahipten daha iyi ve net tanıyor değil miyiz? Kur'Ân'da Peygamberimiz Muhammed Mustafa (asm) annesi hakkında tek bir kelime yokken, İsa Aleyhisselam'ın annesi hakkında tek başına sûre var değil midir? Herkese ve her millete ait olan İslam'ı "millî"leştirirsek, işte o zaman misyonerlerin duştuğu hataya duşeriz; Hıristiyanlaşırız, Yahudileşiriz. Hıristiyanlardan cekineceğimize Hıristiyanlaşmaktan cekinmeli değil miydik? Yahudilerin hepsini insafsızca lanetli ilan edene kadar icimizdeki Yahudileşme eğilimine karşı canla başla direnmeli değil miyiz?

9. "Onlar kitaplarını tahrif etmiş, biz oyle bir şey yapmadık ki..." diyerek, Kur'Ân'ın tarifiyle "Ehl-i Kitab" olan Hıristiyan ve Yahudileri hepten kÂfir edip kendimizi hepten aklamak yok İslam'da. Tamam; "Tevrat ve İncil ile Yahudi ve Hıristiyanlar arasında "tahrif" ilişkisi var. Onlar Kitab'ı tahrif ettiler. Muharref bir Kitab'a inanmaya tepki gosteriyoruz Muslumanlar olarak. Haklıyız elbette. Ancak, Kur'Ân ile Muslumanlar arasındaki ilişkiyi tarif eden "tehcir"e de aynı derecede tepki gostermemiz gerekmez mi? Kur'Ân'ın tarifiyle (25/30) Muslumanlar da Kitab'ı "mehcur" etmiştir. Yani Kitab'a "son kullanma tarihi gecmiş, miadı dolmuş, tedavulden kalkmış kalp para" muamelesi yapmaktadırlar. Kitab'ı tahrif etmeye gosterdiğimiz tepkinin hic olmazsa onda birini tehcir etmeye gostermemiz gerekmez mi? Ustelik tahrif başkalarının curmu tehcir bizim curmumuzdur. Musluman'a kendi kusurunu başkalarından daha buyuk bilmek duşuyor değil mi?

10. "Emr-i bi'lmaruf, nehy-i ani'lmunker" doğru bildiğimizi başkalarına emretmek, yanlış bildiğimizi başkalarına yasaklamak değildir. Bildiğimiz doğru ve yanlışlar once kendi yakamıza yapışmamızı gerektirir. "Ben ne kadar doğruyu yaşıyorum?" diye kendini sorgulatır. Başkalarına doğruyu "emretme"nin en doğru, en sahici ve en etkili yolu, kendine doğruyu emretmektir, kendi nefsinde doğruyu yaşamaktır. "Emr-i bi'lmaruf, nehy-i ani'lmunker" başkalarına jandarma yapmaz bizi. Yoksa, merhemini başına surmeyen kel gibi caresiz ve komik oluruz. Bir kişiden "kendi maruf"u bildiği bir işi yapması istenir ancak. Namaz kılmayı kendine "maruf" yani "guzel bir borc" bilmiyorsa kişi, ona namazı emretmek sadece zorlama olur. "Emretmek" demek, ona namazın guzelliğini anlatacak zarafeti kuşanmaktır. Namazı "emretmek", namaz kılan biri olarak namazımızla başkalarına ornek olmakla başlar. Namazı başkalarına emreden daha cok kendine namaz kıldırır, kendini namazla daha cok adam kılar. Namaz kılmayandan daha cok secde eder. Başkalarını uyarırken, kendi kıyafetine, kendi anlayışına, kendi cemaatine, kendinden yana olmaya cağırmaz insanı, Rabbine cağırır. Hakikati anlatmanın karşılığında kendine taraftarlık ucreti istemez. Cok iyi bilir ki Rabbi "ucret istemeyenlere tÂbi ol"maya cağırır insanları.

11. Bu vesileyle, Kur'Ân'ın "kotuler"den soz ederken de, "kotuler"in kotulukleriyle meşgul olmaya değil, kotuler karşısında da iyi olmaya, kotuluklerden uzak durmaya cağırdığını hatırlamak gerek. Orneğin, Musa ve Harun AleyhimusselÂm'ı "azgın" Firavun karşısında "yumuşak sozlu" olmaya cağırırken, kendi elcilerine sorumluluk yukler. Firavun uzerinden Mûsa'ca (as) duruşu oğretir bize. Bu durumda, Elci'lerin izinden yuruduğunu soyleyen "bizler"i de Firavun'un nasıl bir adam olduğu değil Firavun karşısında nasıl bir adam olunacağı ilgilendirir. Mevlana'nın hatırlatmasıyla, başkası şarap icmiş olabilir ama bizim sarhoşa sarhoşca davranmayacak bir ayıklık icinde olmamız gerekir. Yoksa şarabı başkası icer, biz sarhoş oluruz; değil mi?

12. Haddimi biliyorum. Yazdıklarımda hata olabileceğini kabul ediyorum. Eksik anlatmış, yanlış anlaşılacak şekilde yazmış olabilirim ama yerleşik sloganların duşunce yerine koyulmasına da karşıyım. Haddimi bildirmeye kalkanların da haddini bilmiş olmasını diliyorum. Bunları İslam'dan ayrıcalık elde etmiş biri olarak değil, İslam'a teslimiyet borcumu odemek niyetiyle yazıyorum. Bu hatırlatmaları, Kur'Ân'ı taraftarım eylemek icin değil, Kur'Ân'a talebe olmak icin yapıyorum.

Senai DEMİRCİ

__________________