Muslumanların kendi ic dunyalarında halletmeleri gereken sorunlar var. Bu sorunlar, muslumanların ferdî yaşantılarından ziyade, sosyal hayatlarının şekillenmesinde menfi sonuclar ortaya cıkarmaktadır. Bu sorunlar, hayatın İslamîleşmesine de ket vurmaktadır. Bunun icin ‘‘Hayatım İslamdır’’ demenin yeterli olmadığı bir gercektir. ‘‘Hayatım İslamdır’’ demek icin oncelikle kalbin bu soylenene inanması, kabullenmesi gerekmektedir. Kalbin vereceği cevapla, diğer azalar tetikleneceği icin, azaların da soylenenle uyum icerisinde olması gerekecektir. Bunun icin Allah ‘‘Yapmayacağınızı nicin soyluyorsunuz?’’ (Saf, 2) sorusunu inananlara sormaktadır. Bu soru oyle bir sorudur ki, kalple birlikte, tum azalara ‘‘kendine gel’’ ihtarını yapmaktadır. Yapılmayacak bir şeyin soylenmesi, kişinin kendini avutmasıdır, ama Allah’ı avutmak mumkun mudur? ‘‘Siz gizleseniz de acığa vursanız da onu Allah bilir?’’ (Nahl, 19) Bu hal munafıklığın bir alameti değil midir? Bu hal yalancılık değil midir? Bu hal, ici dışı bir olmamak değil midir? Acaba biz soylediklerimizi yapabiliyor muyuz? Soylediklerimizle yaptıklarımız ne kadar uyumlu? Yukarıda ifade ettiğimiz sorunlardan en onemlisi sozlerle fiillerin uyumsuzluğudur. O kadar cok konuşuyoruz, ama konuştuklarımız, sadece ağzımızı yormakla kalıyor, azalarımızı şaşırtıyoruz, “Az once sahibim, benimle şu işi yapacağını soylemedi mi?” diye. Şahitlik edeceği kıyamet gununde kendisine soz verilen azalar dile geldiğinde ne hale geleceğiz, bunu hic duşunmuyoruz. Diller konuşuyor, azalar susuyor. Ne oldu, verdiğin soz, yapacağım dediğin fiil. Bu bir hastalık değildir de nedir. Anı kurtarmak hastalığı, avutma hastalığı. Anı kurtardın, ya yarını?

Diğer bir sorun ise ihlassızlıktır. Muslumanlar yapmış oldukları iyilikleri, ibadetleri riyadan ve cıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah icin yapmak dusturundan uzaklaşmaktadırlar. Kuran’da gecen ‘‘muhlisine lehuddîn’’ (Araf, 29) ifadesindeki ihlas kavramı, yalnızca Allah’a yonelip O’na kulluk etme, O’na guvenip O’ndan isteme, Allah’ın dini konusunda kendini Allah’a adama, saf dindarlık manalarına gelirken, muslumanların literaturunde bu mana saptırılmıştır. Riyakarlık, hastalık olmaktan cıkmış, normal bir davranış olarak addedilmeye başlanmıştır. Samimiyetsizlik, samimiyet olmuştur. Allah’ın rızasından ote, kullarının rızası aranır olmuştur. Bunun icin şeytan muslumanlardan uzaklaşmamaktadır. Cunku Allah ihlaslı kullara şeytanın zarar vermeyeceğini bildirir. (Hicr, 40) Bizdeki ihlassızlık şeytanın musallatını kolay kılmaktadır. Eldeki samimiyetsizlik, kulaktaki samimiyetsizlik, dildeki samimiyetsizlik, ayaktaki samimiyetsizlik, gozdeki samimiyetsizlik, tum azalardaki samimiyetsizlik hayattaki samimiyetsizliği doğurmakta ve caddelerde riyakar muslumanlar dolaşmaktadır. Namaza uşenerek kalkıyorsak, bu riyakarlıktır. Orucu tutuyor desinler diye tutuyorsak, hacca gitti desinler icin hacca gidiyorsak, zekatı veriyor desinler diye veriyorsak, daveti ikram ediyor desinler diye veriyorsak, bizim Allah’a verdiğimiz soz nerde kaldı? Hani soz vermiştik, senden başkasını ibadetimize, imanımıza karıştırmayacağız, diye. Hani soz vermiştik, ibadeti yalnızca senin rızan icin yapacağız, senden yardım isteyeceğiz diye? Sozumuz sozden ibaret ise, bizim muslumanlığımız nerde kaldı o zaman. Kıyamet gunu gece boyu Kur’an okurdum, gunduzleri oruc tutardım, hayır hasenat dağıtırdım, namaz kılardım, ağlardım dediğimizde yuzumuze Allah ve Melekler ‘‘yalan soyluyorsun, sen Kur’an okuyor desinler diye okudun, namaz kılıyor desinler diye namaz kıldın, zekat veriyor desinler diye zekat verdin, ağlıyor desinler diye ağladın, amel sayfan bomboş’’ dediğinde ne yapacağız? (Muslim, İmaret, 152) Huzun kuyusuna atılırsak halimiz nice olur. Peygamberimiz, huzun kuyusunun cehennemde bir vadi olduğunu, cehennemin o vadiden her gun yuz kere Allah’a sığındığını, bu kuyuya amellerinde riya yapanların gireceğini ifade etmiştir.(Tirmizi, Zuhd, 48) Ote dunyada yaptıklarımızın riya olduğunu gorup, ateşte bağırsakları dışarıda perişan vaziyette dolaşırken, bizi gorenlerin ‘‘yahu sen iyiliği emreder, kotuluğu yasaklardın. Senin bu halin de ne?’’ dediklerinde, ‘‘emrederdim ama yapmazdım, nehyederdim, ama kendim yapardım’’(Buhari, Fiten, 17)dememiz ne kotu! Hicbir şeyin gizli kalmayacağı o gunde halimizin bu hal olması ne acı!

Bu iki kotu haslet, yapılmayacak şeylerin soylenmesi ve ihlassızlık, zamane muslumanının en buyuk iki derdi. Bunun icin ibadetlerde bir neşve yok, huzur yok. Şeytan bizi oyuncağı haline getiriyor. Nefsimiz bizi kendine esir ediyor. Namaz kılıyoruz, namaz bizi kotuluklerden alıkoymuyor, oruc tutuyoruz, şeytanımız hapsolmuyor. Hacca gidiyoruz, hacdan sonra aynı hatalar devam ediyor. Zekat veriyoruz, yoksul doymuyor. Tevbe ediyoruz, gunahta ısrar devam ediyor. Sohbet ediyoruz, sohbet amel olmayınca, tesir etmiyor. Zikrediyoruz, zikir amele yansımıyor.

İnsanlar samimiyetsizliğe ve boş konuşmaya, Allah’ın dinine kamil manada gonul vermedikleri icin tevessul ederler. Cunku Allah’ın dini boş konuşmayı yasaklar, iki yuzluluğu yasaklar, başkası hoş gorsun icin yapılan ameli boş gorur. İman oyle bir hal yaşamaktır ki, Allah’ın varlığını her an gundemde tutmaktır. Allah’ın varlığını kalp ve azalara fark ettirmektir. Fark eden kalp, Allah’tan gayrısını duşunmez, fark eden dil, olmayacak şeyi soyleyemez.

Bunun icin iman ettiğini soyleyen bizler, yeniden iman etmeliyiz, Allah’a, Rasulune, kitaplarına, meleklerine.(Nisa, 136) Yeni hidayete eren birisi gibi, yeniden kelime-i şehadeti ve kelime-i tevhidi soylemeliyiz. Oyle bir soylemeliyiz ve ikrar etmeliyiz ki, tum bedenimiz sarsılsın, kalp ustundeki riya ve samimiyetsizlik kirlerinden arınsın, pırıl pırıl yeniden doğmuş gibi olsun. Bir bebek kalbi gibi. Nefis riyadan hoşlanır, samimiyetsizliği sever. Ama ya Allah? Allah riyayı sevmez, samimiyetsizliği sevmez, ister ki kulun kalbi hep onun olsun. Eğer kul ısrar ederse, Allah, kulu riyasıyla baş başa bırakır. (Muslim, Zuhd, 46) Kul zanneder ki Allah’ın yolunda, ama yollar coktan ayrılmıştır. Yol kolay elde edilmez, ama yolu kaybetmek, teslim etmek cok kolaydır. Onemli olan nefse, şeytana karşı goğus gererek, Allah’ın yolunda samimi ve dolu dolu yurumektir. Ne mutlu gonlu ve fiilleri Allah icin olanlara...
__________________