“Allahu TeÂl ummetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve konuşmadıkları muddetce affetti (BuhÂrî, VII, 59) manasındaki hadis-i şerifte, insanların icinden gelip gecen gayr-ı meşru arzu ve istekleri pratiğe dokulmediği surece, bundan dolayı cezaya carpılmayacakları ifade edilmiştir.

“Ey insanlar! Siz icinizdeki şeyleri acığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba ceker”(Bakara, 2/284) mealindeki ayetten zihin-fikir planındaki duşuncelerimizden de imtihana tabi olduğumuz anlaşılmaktadır. Buna gore kufrunu acığa vuran kÂfir gibi, kufrunu gizleyen munafık da hesaba cekilecektir. Farklı manalara imkÂn veren hadis ve ayetlerin varlığı, alimlerin de farklı goruşlerde bulunmasına imkÂn vermiştir:

Bu ayetten de anlaşıldığı uzere, insanların hicbir şeyi Allah'tan gizli kalmaz. Bundan dolayı insanların acığa vurmaları ve gizli tutmaları bir onem taşımaz, kendi hur iradeleriyle ve isteyerek yaptıkları tercihler ve secimlerle yaptıkları işlerin hepsi hesap kapsamının icine girer ve hepsinin hesabını Allah sorar ve sorumlu tutar. Tutar da sorumluluk kesinleştikten sonra dilediğini bağışlar, mağfiret eder, dilediğine de azap eder. İşte bundan dolayıdır ki, O'nun azabı bile katıksız adalettir; mağfireti de katıksız ihsan ve inayettir. Gerci burada once mağfiretten soz edilip, azabın onune alınmıştır. Lakin bunlar O'nun istemesine (meşiyyetine) ait işlemler ve hukumler olduğundan mağfiretin kime, adaletin kime nasip olacağını yine Allah'tan başka kimse bilmez.

Bu gercek karşısında insan olanlar kısmetlerine adalet cıktığında, haklarına duşen şeyin azap olmaması icin, acıkta ve gizlide her turlu fenalıktan sakınıp, kÂmil imanla hayır hasenata sarılmalı, iyilikleri ve faziletleri alışkanlık haline getirip guzel huylarla donanmalı, kendilerinde cirkin şeyler huy, meleke ve ahlÂk olarak değil, hal olarak dahi bulunmamalı, kendi icindeki her fenalığı sokup atmaya calışmalıdır.

Bunlar nasıl gercekleşir, demeyiniz. Allah her şeye kÂdir, hem de pek ziyade kÂdirdir. İnsanları ve butun icinde bulunanlarla gokleri ve yeri yaratan, bilerek vucuda getiren Allah, hepsini bir anda yok etmeye ve oldurmeye kÂdir olduğu gibi, olenleri tekrar diriltmeye, gizli veya acık gecmişin hesabını sormaya, iyilere iyi, kotulere kotu karşılık ve mukÂfat vermeye, azabı hak etmiş olanları bağışlamaya da kÂdirdir(bk. Elmalılı Hamdi Yazır, ilgili ayetin tefsiri).

Konuyu ozetlersek;

İnsanın iradesi dışında kalbine gelen vesvese, telkin, tasavvur ve hayallerden dolayı sorguya cekilmez. Cunku, bu ayetten sonra gelen ayetlerde ifade edildiği uzere, “Allah hicbir nefse gucunun yeteceğinden fazla yuk yuklemez.” Bu sebeple, hakkında herhangi bir kasıt, bir azm-u cezm bulunmayan, gayr-ı ihtiyarî insanların kalbine gelen gunahlardan oturu bir sorumluluk yoktur(krş. Nesefî, ilgili ayetin tefsiri).

Alimlerin belirttiğine gore, bir insan bir gunah işlemeye azmettiği halde o azminden vazgecip, pişman olup tovbe ederse, bundan da sorumlu olmaz. Keza, bir kişi, bir gunah işlemeye teşebbus ettiği halde, kendi iradesinin dışında bir engel cıktığı icin o işi yapmaya muvaffak olmadıysa, yine işlemediği o fiilin gunahını yuklenmiş olmaz, sadece işlemeye kastettiği icin o kasıt ve niyetinin vebalini ceker. Orneğin, zina etmeye niyet eden bir kimse, bir şekilde buna muvaffak olmazsa, zina sucundan sorumlu olmaz, fakat Allah’a karşı beslediği isyandan oturu -Allah affetmezse şayet- niyetinin cezasını ceker. Sorudaki konumuzun esasını teşkil eden ve Kutubu Sittenin hepsinde yer alan hadis-i şerifte peygamberimiz şoyle buyurdu: “Ummetim, işlemediği veya onu dillendirmediği surece, icinden gecirdiği gunahlarını Allah affeder”(bk. Nesefî, a.g.y).

Ancak, alimlerin cumhuruna gore, bu hadisin hukmu, azmedilmeyen tasavvurlar icindir. Yoksa, bizzat yapılması kastedilen ve icten niyet edilen bir gunah işlenmezse bile sorguya tabidir(a.g.y).

Eğer bu duşunceler vesvese halindeyse, bunu yapmadıkca elbette sorumlu olmaz.

Kaynak
__________________