Akıl ve vicdan, insanın başını şu uc soruyla aralıksız dover durur: Necisin, nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun?
İnsanların bu sorular karşısındaki duşunce ve davranışları ise birbirine pek uymaz. Bir kısmı bu sorulara şahsî yorumlar getirir. Yahut, yanlış bir yorumcunun peşine takılır, onun iddialarını tekrarlayıp durur. İc bukey aynanın eşyayı ters gostermesi gibi, onların da yanlış fikirlerle daima orselenen zihinleri, gercekleri doğru olarak tespit edemez. Onlar bu ters goruntuye alışa alışa, sonunda başkalarının hep yanlış duşunduğune tam mÂnÂsıyla inanmaya başlar.
Ama bu fikirler, onların vicdanlarını tatmin etmez. Kendilerini, yine bu kÂinat collerinde kimsesiz bir zavallı gibi gormeye devam ederler. Sahipsiz olmadıklarını bilmenin huzurunu tadamaz, zevkine eremezler. Akıl ve vicdanları, onları daima rahatsız eder. Ruhlarındaki vahşet ve ıstırap, bir turlu dinmek bilmez.
Bazıları da, bu sorularla hic ilgilenmez; aklın ve vicdanın zorlamalarına hic aldırmazlar. Onlar ne derlerse desinler, bunlar bildiklerini okurlar. Sefahat ve eğlencelerle, gunluk dedikodularla, neticesiz tartışmalarla omur tuketirler. Bunlar kendilerince, doymanın yolunu aclığı duşunmemekte bulmuşlardır. Ama bu gecici ve gecersiz tedbir, ruhu hic mi hic tatmin etmez.
Boyleler, ufak bir musibette hemen sarsılır, az bir sıkıntıdan hemen ezilirler. Kaderden imtihan yollu gelen bir bel karşısında, derhal isyan cığlıkları atarlar. Aslında bu insanlar, duşunmekten korkmaktadırlar. Sanki biraz kafa yorsalar; şu hayatı, bu Âlemi, olumu ve otesini biraz merak etseler, butun huzurları kaybolacak…
Kendilerini aldatmaya can atan bu adamlar, bir araya geldiklerinde Âdet bir ekol teşkil ederler. Aldırma derler, adam sende derler, sıkma canını derler. Saatteki hızı yuz bin kilometreyi aşan bu dunya uzerinde, nereye gittiklerini duşunmeden yaşar ve bunu bir felsefe, bir inanc olarak benimserler. Bu hayat felsefelerini birisi tenkit etmeye gorsun: “Sen bu asrın adamı değil misin? Hangi devirde yaşıyorsun?” yollu sozlerle, onu yaylım ateşine tutarlar. Alaylı ifadelerle gerceği bastırmaya calışır, kendilerini boylece oyalayıp dururlar.
Hic duşunmezler ki, değişen sadece zaman ve onun icinde yuzen insanlardır. Dunya, yine aynı kanunlarla faaliyetini devam ettirir. Yaprak yine yeşil, kar yine beyaz, aslan yine vahşi, koyun yine uysaldır…
Fen ve sanattaki ilerlemesi, asrımız insanına, maalesef, kendini unutturdu. Halbuki fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanı insan yapan değerler yerlerini aynen muhafaza etmeliydiler.
AhlÂklı her asırda makbul, iffetsiz her devirde fena sayılmalıydı. Nedense boyle değerlendirilmedi. Fennî terakki ile ahlÂkî cokuş arasında, doğru bir orantı olduğu sinsice telkin edildi.
Ve bugunun -sanayide ileri, fakat ahlÂken seviyesiz- batı insanını, fazilet modeli gibi benimseyen bir nesil cıktı ortaya…
Ucuncu bir grup insanımız da var ki, bunlar okur, duşunur, sorar, oğrenir ve sonunda anlarlar ki: Ne insanlar başıboş, ne bu Âlem sahipsiz. Her varlık bir kaderin plÂnı ve bir kudretin icadıyla meydana geliyor.
Guneşin doğuşu ve batışı gibi, her canlının dunyaya gelişi ve gocuşu de; mukemmel bir nizam ve sonsuz bir ilim ile oluyor. Guneş de bir kudrete esir, ay da, yıldızlar da... İnsan da bir nizama mahkûm, bulbuller de, guller de...Butun gelenleri getiren ve butun gidenleri goturen birisi var. Yıldızları durduran, gezegenleri donduren, insanları gezdiren, balıkları yuzduren, hep o ilim ve kudret, hep o irade ve hikmet sahibi…
İşte bunlar, Allah’ın kulu olduklarını bilen, ruhlar Âleminden bu dunyaya “rıza ve cennet” imtihanını kazanmak uzere gonderildiklerinin şuuruna varan ve omurlerini istikamet uzere gecirip Saadet Yurduna doğru yol alan bahtiyar misafirlerdir.
Kaynak
__________________
İnsan kimdir, nereden gelip nereye gitmektedir? (ISLAM TIM)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İnsan kimdir, nereden gelip nereye gitmektedir? (ISLAM TIM)