Cenab-ı Hak, peygamberlerine dÂvÂlarını doğrulamak icin “mucize” verdiği gibi, velî kullarına da “keramet” dediğimiz bazı harika haller ihsan etmiştir. Velînin gosterdiği kerametler, Peygamber Efendimizin (asm) dÂvÂsın da doğru olduğunun bir alÂmetidir. Zira velînin gosterdiği keramet, tÂbi olduğu peygamberin kerameti sayılmaktadır.

Hz. Omer (ra)’in gonderdiği mektubun icine atılmasıyla Nil Nehrinin taşması, yine Hz. Omer (ra)’in Medine’de minber uzerinde hutbe okurken bir aylık mesafedeki İslÂm ordusunun kumandanına “YÂ Sariye, dağa sağın.” diyerek, sesini ona duyurması ve ordunun tehlikeyi atlatması, kerametlere misal olarak zikredilebilir.

Keramet, Cenab-ı Hakk'ı butun sıfatlarıyla birlikte tanıyan, Ona ibadette kusur etmeyen, gunahlardan sakınan, gayrimeşru lezzetlere iltifat etmeyen, gaflete dalmayan zatlarda gorulur. Bu vasıfları taşımayan, hatt tam tersi bir yaşayışın icerisinde olan kimselerden gorulen harikalıklar ise keramet değil, “istidrac”tır. İstidrac, kufru veya fÂsıklığı acıkca gorulen kimsenin elinde, isteğine uygun olarak zuhur eden harikalıklardır.1

Nitekim Fıkh-ı Ekber Şerhi’nde zikredilen bir hadis-i şerifte buna işaretle şoyle buyurulmaktadır:

“Allah’ın, isyana devam eden kişiye istediği nimetleri verdiğini gorduğun zaman bu bir istidractır.”2

Cenab-ı Hakk'ın, Kendisine isyan eden kimselerin isteklerini yerine getirmesi, boylelerinin azaplarını daha fazla arttırmak icindir. Yoksa, onlarda bir hakikat olduğu icin değildir. Nitekim şeytanın yeryuzunu zahmetsizce dolaşabilmesi, Firavun’un ve Nemrut’un dunyada iken bircok nimetlere mazhar olması, isyanlarını daha da arttırmaları ve ahirette daha cok azaba carptırılmaları icin verilmiştir.

Bir Âyet-i kerimede,

“Âyetlerimizi yalan sayanları Biz, bilmeyecekleri noktalardan yavaş yavaş helÂke yaklaştırırız.”3

buyurularak bu hakikate işaret edilmiştir.

Zaten istidracın bir diğer mÂnÂsı da, bir kimseyi yavaş yavaş arzusuna goturup haberi olmadan felÂkete atmaktır.

“Keramet ve istidrac, mÂnen birbirine mubayindir (zıttır).” diyen Bediuzzaman Said Nursî bu hususta şu izahı yapar:

“Zira keramet, mûcize gibi Allah’ın fiilidir. Ve o keramet sahibi de kerametini Allah’tan olduğunu bilir ve Allah’ın kendisine hÂmi ve rakîb (gorup gozeten) olduğunu da bilir. Tevekkul-u yakîni de fazlalaşır. LÂkin bazan Allah’ın izniyle kerÂmetlerine şuuru olur, bazan olmaz. Evl ve eslemi de bu kısmıdır (kendisinden bir keramet zuhur ettiğinin farkında olmamasıdır).”

“İstidrac ise, gaflet icinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat bu istidrac sahibi, nefsine istinat ve iktidarına isnat etmekle enaniyeti, gururu oyle fazlalaşır ki, (Karun gibi, “Bu serveti ancak bende mevcut bir ilimden oturu bana verilmiştir.” meÂlindeki Âyet-i kerimeyi) okumaya başlar. “LÂkin o inkişaf (mÂnevî hal, tasfiye-i nefs ve tenevvur-u kalb (nefsi aradan cıkarmak ve kalb nuru) neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidrac ile ehl-i kerÂmet arasında tabaka-i ulÂda (birinci mertebede) fark yoktur. “Tam mÂnÂsıyla fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allah’ın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da o eşyayı fenÂfillah olan havaslarıyla (duygularıyla gorurler. Bunun istidractan farkı pek zÂhirdir. Zira zÂhire cıkan batınlarının nurÂniyeti, murÂilerin zulumatıyla iltibas olmaz (yani, onların ruhlarında mevcut olan nurlu haller, gosteriş meraklıların karanlık halleriyle karışmaz, bir tutulmaz.).”4

Diğer taraftan, istidracın sihirle de yakında alÂkası vardır. İstidrac ehli, sihirle, yapılmayanı “yapılmış” gosterir. MeselÂ, cam yemediği veya şiş batırmadıkları halde, başkaları onun cam yediğini veya vucuduna şiş batırdığını zannederler. İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin de beyan ettiği gibi, şu Âyet-i kerime istidrac ehlinin durumunu acık bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Onlar, kendilerinin bir şey uzere olduklarını sanırlar. Dikkat ediniz, onlar yalancıdırlar. Onları şeytan istil etmiş, Allah’ı zikretmeyi dahi onlara unutturmuştur. Bunlar şeytan fırkasıdır.”5

Netice olarak soylemek gerekirse, Allah’a itaat etmeyen, Onun yasak kıldığı şeyleri isteyen kimselerden cam yemek, vucutlarına şiş sokmak gibi gorulen harika haller keramet olmayıp, istidractan başka bir şey değildir. Hatt İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Allah’a iman etse ve Onun emirlerini yerine getirse dahi, bu hallerini başkalarına gosteriş icin ve şohret kazanmak gayesiyle gostermeyi de istidrac olarak değerlendirmektedir.6

Cunku gercek bir velî, gosteriş icin değil, ihtiyac Ânında Allah’ın kendisine bir ikramı olarak keramet izhar eder. Bundan dolayı, halkı aldatmak, birtakım menfaatler temin etmek ve yalancı bir şohret elde etmek maksadıyla herkesin yapamadığı bazı hareketlerde bulunan sefih insanlara kıymet vermemek gerektir. Bu hallerini de evliyanın kerametiyle karıştırmamak lÂzımdır.

Dipnotlar:

1. Muvazzah İlm-i KelÂm, s. 176.
2. Fıkh-ı Ekber Aliyyu’l-Karî Şerhi Tercumesi, s. 195.
3. Âraf Sûresi, 182.
4. Mesnevî-i Nuriye, s. 208.
5. Mucadele Sûresi, 18-19.
6. İmamı Rabbanî, Mektubat, 2. cilt, 99. mektub.

Kaynak
__________________