Mevzuyu ilk once, O pĂ‚k şahsiyete bakan yonuyle ele alalım. Her şeyden evvel bilinmelidir ki, guzel ahlakın zirvesinde olan Efendimiz (sav), yirmi beş yaşına kadar hic evlenmedi. O sıcak memleketin hususî durumu da goz onune alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dun ve bugun boylece kabul ve teslim edilmesi, O’nda iffetin esas olduğunu ve muthiş bir irade ve nefis hĂ‚kimiyeti bulunduğunu gosterir. Eğer bu hususta, Efendimizin (sav) kucuk bir hatası bulunsaydı, dunku ve bugunku duşmanları, bunu cihana ilĂ‚n etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı. HĂ‚lbuki eski ve yeni butun duşmanları, O’na hic olmayacak şeyleri dayandırdıkları hĂ‚lde, bu yonde bir şey soyleme curetini gosterememişlerdir.
Peygamberimiz (sav) ilk evliliklerini, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar. Bu evlilik, Allah ve Resûlu (sav) katında cok yuce ve mustesna; fakat başından iki defa evlenme gecmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu. Bu mutlu yuva tam yirmi uc sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi, arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti. Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı. Evet, aile, coluk cocuk her şeyiyle yirmi uc senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dort beş sene bekĂ‚r olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli uce ulaşmış bulunuyordu.
İşte, diğer butun evlilikleri de boyle evliliğe alĂ‚kanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan evlilikde, insani bir arzu ve şehevîlik gormek, ne insafın, ne de akıl ve kalbin kabulleneceği bir şeydir.
Burada akla gelen diğer bir mesele de, Efendimizin (sav) peygamberliğinin cok evlenmeyi gerektirdiği yonudur:
A) EvvelĂ‚, bilinmelidir ki, bu meseleyi, bu şekilde medar-ı bahs edenler, ya hicbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onların boyle bir şeyi kınamaya aslĂ‚ ve kat’Ă‚ hakları yoktur. Zira onlar, butun prensiplere karşıdırlar. Hicbir kĂ‚nun ve kayda tĂ‚bi olmaksızın, pek cok kadınla munasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikĂ‚ha musade ederler. Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan farklı din mensuplarıdır. Onların hucumu da, insafsızca, garazlı ve araştırılıp duşunulmeden yapılmış, hatta kendi namlarına uzulecek bir durumdadır. Cunku, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin kendi peygamberleri olarak kabul ettikleri, nice buyuk peygamber vardır ki; bunlar bircok kadınla evlenmiş ve başlarından daha cok nikĂ‚h gecmiştir.
MeselĂ‚; Suleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri duşununce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleye itiraz etme hususunda insaflı davranmadıkları acıkca ortaya cıkar. Dolayısıyla, cok kadınla evlenmeyi, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda cok evlilik, nubuvvetin ruhuna da zıt değildir. Kaldı ki; daha sonra goruleceği gibi birden fazla evliliğin peygamberlik vazifesi acısından da, duşunulenlerin de otesinde pek cok faydaları vardır.
Evet, cok kadınla evlenme, ozellikle yeni dini hukumler ve şeriatlarla gelen peygamberler icin bir bakıma zarurîdir. Zira, dinin, aile mahremiyeti icinde cereyan eden pek cok yonleri vardır ki, bu yonleri ancak bir insanın nikĂ‚hlısı tam olarak oğrenebilir. Dolayısıyla, dinin bu yonlerini anlatmak icin herhangi bir kapalı anlatım veya dolayısıyla ifade etme mecburiyetinde olunmadan -ki cok defa bu turlu anlatma tarzı anlamayı ve hayata tatbik noktalarını zorlaştırır- her şeyi alabildiğine acıklık icinde anlatacak, murşidelere yani hanım oğreticilere ihtiyac vardır.
İşte, her şeyden evvel, nubuvvet hĂ‚nesinde olan bu temiz ve pak peygamber hanımları, kadınlık Ă‚lemine karşı yol gostericilik ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber icin de, peygamberlik icin de; kadınlık Ă‚lemi icin de gerekli, hatta olmazsa olmaz durumdadırlar.
B) Diğer bir husus da, umumî mĂ‚nĂ‚da Efendimiz (sav)’in eşleriyle alĂ‚kalı oluyor ki, o da:
1) Eşler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gencler bulunması itibarıyla, bu devre ve donemlerin hepsine ait ceşitli dini hukumler bina ediliyor. Ve bizzat Peygamber (sav) hĂ‚nesi icinde bulunan bu pĂ‚k eşler sayesinde uygulama imkĂ‚nı buluyordu.
2) Eşlerin her birerleri, ceşitli kabilelerden olması sebebiyle, evvelĂ‚ o kabileler arasında; sonra da Efendimizin (sav) muazzez şahsiyetiyle akrabalık bağının kurulduğu butun cemaatler icinde, koklu bir sevgi ve alĂ‚kaya yol acılıyordu. Her kabile ve oymak, O’nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir akrabalık bağıyla O’na karşı derin bir alĂ‚ka hissediyordu.
3) Her kabileden aldığı kadın, O’nun hayatında ve ebedi aleme gocmesinden sonra, kendi cemaati arasında cok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın butun akrabalarına, Efendimizin (sav) gizli ve aşikĂ‚r butun sunnetleri ve dini hukumler noktasında tercumanlık yapıyordu. Bu sayede O’nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’Ă‚n’ı, tefsiri, hadîsi ondan oğreniyor ve dinin ruhuna vĂ‚kıf olabiliyordu.
4) Bu evlilikler vasıtasıyla, Peygamber Efendimiz (sav), Ă‚deta butun Arap Yarımadası ile yakınlık tesis etmiş gibi, her hĂ‚nenin, teklifsiz misafiri hĂ‚line gelmişti. Herkes bu yakınlık vasıtasıyla O’na yaklaşabiliyor ve dinîn emirlerini oğrenme fırsatını buluyordu. Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir ceşit, kendini O’na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu.
Mahzumoğulları, Ummu Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ummu Habîbe vasıtasıyla; HĂ‚şimîler, Zeynep bintu Cahş (r.anha) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı...
C ) Buraya kadar olanlar umumî mĂ‚nĂ‚da ve bazı yonleriyle de, diğer peygamberlere şĂ‚mil olacak şekilde idi. Şimdi bir de, hususî mĂ‚nĂ‚da ve teker teker her eşinin hususi faziletleri noktasında, meseleyi ele alalım:
Evet, burada dahi goreceğiz ki; insan mantığı, vahiy ile desteklenen o ZĂ‚t’ın (sav) mubarek hayatı karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; diğer bir tabirle insan duşuncesi vahyin golgesi altında bulunan bu buyuk dahi onunde iki buklum oluyor.
1) İlk zevceleri Hz. Hatîce (r.anha) validemizdir.
Kendinden on beş yaş daha buyuk olan bu nĂ‚dîde kadınla izdivacları, her evlilik icin en buyuk ornek mahiyetindedir. O, butun bir hayat boyu, derin bir vefĂ‚ ve sadakatle Hz. Hatice validemizin aziz hatıralarına bağlı kaldığı gibi, vefatından sonra dahi O’nu hicbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O’ndan bahisler acmıştır.
Hz. Hatîce’den sonra Peygamberimiz (sav) dort beş sene evlenmediler. Başlarında bircok yetim bulunmasına rağmen, onların kulfetlerine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yuruttuler. Farzımuhal, oncesinde ve sonrasında kadınlara karşı kucuk bir zaafı olsaydı, boyle mi hareket ederlerdi?..
2) Sıra itibarıyla olmasa bile ikinci zevceleri, Âişe-i Sıddîka’dır (r.anha).
En yakın arkadaşının kızı; acı tatlı butun bir hayatı beraber yaşayan bu buyuk insana karşı, nebînin en mustesna ikramıdır. Butun yakınlıkların, akrabalıkların sona erdiği gunde, sona ermeyen yakınlığıyla O’nun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır. Evet, Âişe-i Sıddîka ile, Hazreti Ebû Bekir, maddî mĂ‚nevî hicbir boşluk bırakmayacak şekilde Efendimiz’e (sav) yakın olma şerefine mazhar olmuşlardı.
Ayrıca, Hz. Âişe gibi cok zeki bir mustesna insan, nubuvvet davasına tam vĂ‚ris olabilecek yaradılışta idi. Evlilikden sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kendini ispatlamıştır ki; o eşsiz varlık, ancak peygamber eşi olabilirdi. Zira o, yerinde en buyuk hadisci, en mukemmel tefsirci ve en nĂ‚dide fıkıhcı olarak kendini gosteriyor, Efendimizin (sav) gorunen gorunmeyen butun tum hallerini emsĂ‚lsiz kavrayışıyla, hakkıyla temsil ediyor ve yansıtıyordu.
Bunun icindir ki; Efendimiz (sav)’e ruyasında, onunla evlelik yapacağı işĂ‚ret ediliyor ve henuz gozlerine başka hayal girmeden Peygamber hĂ‚nesine ayak basıyordu...
Bu sayede o, Hz. Ebû Bekir (ra) icin şeref kaynağı olacak ve kadınlık Ă‚lemi icinde, butun istîdat ve kĂ‚biliyetlerini geliştirerek, Efendimiz (sav)’in en başta talebelerinden biri olma huviyetiyle, buyuk muallim ve tebliğci olmaya hazırlanacaktı. İşte boylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak Efendimizin (sav) saadet hĂ‚nesine girmiş bulunuyordu.
3) Yine evlenme sırasına gore olmamakla beraber ucuncu eşleri, Ummu Seleme’dir (r.anha).
Mahzum Oymağı’ndan ve ilk Muslumanlardan olan Ummu Seleme, Mekke’de buyuk zorluklar gormuş; ilk olarak Habeşistan’a, ikinci defa da Medine’ye hicret etmiş ve o gunku şartlara gore ilk saftakiler arasında yer almıştı.
Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı. Ve, Ummu Seleme’nin nazarında eşi, benzeri olmayan bir insandı. Butun cile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme’yi Medine’de kaybedince cocuklarıyla baş başa kaldı. Yurdundan, yuvasından uzak, bir suru yetimle hayat kulfetini yuklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Omer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti. Zira onun gozunde Ebû Seleme’nin yerini dolduracak insan yoktu.
Nihayet, izdivac teklifiyle Allah Resûlu (sav) ona el uzattı. Bu izdivac da gayet tabiîydi, zira İslĂ‚m ve iman uğrunda hicbir fedĂ‚kĂ‚rlıktan geri olmayan bu benzersiz kadın, Arab’ın en soylu oymağı icinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi. Hele ihlĂ‚s, samimiyet ve İslĂ‚m icin katlandığı şeyler duşunulunce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı. Ve, işte KĂ‚inatın Efendisi (sav), onu nikĂ‚hı altına alırken bu yardım elini uzatmıştı. Evet, gencliğinden beri yaptığı; kimsesizleri gorup gozetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o gunku şartların iktizasına gore bu şekilde yerine getiriyordu.
Ummu Seleme de Hz. Âişe gibi zeki, kapasiteli ve kabiliyetli bir kadındı. Bir muallim ve tebliğci olma kabiliyetlerini taşımaktaydı. Onun icin bir taraftan şefkat eli onu, himĂ‚yeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık Ă‚leminin kıyamete kadar şukran duyacağı bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu.
Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahr-i KĂ‚inat Efendimiz (sav)’in, bir suru cocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir suru kulfet altına girmesini, başka hicbir şeyle izah edemeyiz. Hele şehevîlik ve kadınlara duşkunlukle aslĂ‚ ve kat’Ă‚!...
4) Bir diğer zevceleri de Remle bint-i Ebî Sufyan’dır (Ummu Habîbe) (r.anha).
Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir muddet kufru temsil eden birinin kızı... Bu da ilk Musluman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı. Cile devrinde Habeşistan’a hicreti, orada kocasının once Hristiyanlığı kabul etmesini, sonra da vefĂ‚tını gormuş cok sıkıntılar cekmiş bir kadın...
O gun sahabi, sayı itibarıyla az; mal yonunden fakirdi. Herhangi birine bakacak, gecim sıkıntısına ortak olacak durumları yoktu. Buna gore, Ummu Habîbe ne yapacaktı? Ya din değiştirip, Hristiyanların yardımına mazhar olacak; ya kufur yuvası olan baba evine donecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti. Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hicbirini yapması mumkun değildi. Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz (sav)’in mudahalesi ve yardımı...
İşte, Ummu Habîbe ile izdivacta da bu yapılıyordu. Dini icin her turlu fedakĂ‚rlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının dinden cıkması ve vefĂ‚tı kendisini binbir sıkıntılara uğrattığı gunlerde; NecĂ‚şi’nin huzurunda, Peygamberimiz (sav) İle nikĂ‚hının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu. Bunu değil kınamak “Rahmeten li’l-Âlemîn” olmanın gerektirdiği bir hususun gercekleşmesi sayarak alkışlamak lĂ‚zımdır.
Kaldı ki; bu buyuk kadının da, emsĂ‚li gibi kadın erkek Muslumanların irfan hayatına getireceği cok şey vardı. O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethĂ‚neye intisap ediyordu.
Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Sufyan ailesi de, Peygamberimizin (sav) hanesine teklifsiz girip cıkma imkĂ‚nını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu. Hem değil sadece Ebû Sufyan ailesi, belki butun Emevîler’de tesirini gosterecek bir hĂ‚dise olma karakterinde. Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve dışa kapalı olan bu aile, Ummu Habîbe’nin nikĂ‚hı sayesinde oldukca yumuşadı ve her turlu hayrı kabul etmeye hazır hĂ‚le geldi.
5) Saadet hĂ‚nesine girenlerden biri de Zeyneb bint-i Cahş’dır (r.anha).
Alabildiğine asil ve o kadar da ince, ic derinliğine sahip Hz. Zeyneb, SultĂ‚n-ı EnbiyĂ‚ (sav)’ın yakın akrabası ve yanı başında buyuyen, gelişen bir kadındı. Efendimiz (sav), Zeyd (ra) icin O’nu talep ettiği zaman, ailesi biraz cekimser kalmış ve bu arada Efendimiz (sav)’e verme temĂ‚yulunu gostermişlerdi. Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b. HĂ‚rise (ra)’e vermeye rĂ‚zı olmuşlardı.
Zeyd, bir zamanlar hurriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra KĂ‚inatın Efendisi (sav) tarafından hurriyetine kavuşturulmuş bir Ă‚zĂ‚tlı idi. Peygamber Efendimiz (sav) bu izdivactaki ısrarıyla, insanlar arasındaki eşitliği tesis, kuvvetlendirerek dengeyi sağlamak istiyor ve bu zor işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu. Ne var ki, Zeyneb gibi cok yuce fıtratlı bir kadın, emre uyarak gercekleştirdiği bu evliliği, uzun surduremeyecek gibiydi. Bu evlilik, Zeyd icin de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu.
Nihayet boşama hĂ‚disesi oldu; fakat Efendimiz (sav) Zeyd’i vazgecirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine calışıyordu. Tam o esnada, Cibrîl (as) geldi ve semĂ‚vî fermanla, Zeyneb’in Peygamber Efendimiz (sav) ile izdivac etmesi emrini getirdi. Efendimiz (sav)’in mĂ‚ruz kaldığı imtihan oldukca ağırdı; zira, o gune kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kok salmış Ă‚detlere karşı, ilĂ‚n-ı harp ediliyordu. Bu cok cetin bir mucadeleydi. Ancak Allah emrettiği icin yapılabilirdi. Ve işte Efendimiz (sav), derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı cok ağır gelen bu işi yaptı. Hz. Âişe’nin dediği gibi,
"Farzımuhal, Peygamberimiz (sav)’in, Kur’an’dan bir şeyi saklaması cĂ‚iz olsaydı Zeyneb’le evliliğini emreden Ă‚yetleri gizlerdi."
Evet, bu Efendimiz’ e (sav) o kadar ağır gelmişti...
İlĂ‚hi hikmet ise, bu temiz ve yuce varlığı, Peygamber (sav) hĂ‚nesine sokmak, ilim ve irfan yonuyle hazırlamak, irşat ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu. Nihayet, oyle de oldu. Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, peygamber zevceliğinin iktizĂ‚ ettiği inceliklere riĂ‚yet etti.
Ayrıca, cahiliye devrinde, evlĂ‚tlıklara evlĂ‚t deniyor ve onların eşleri de aynen evlĂ‚dın eşi gibi kabul ediliyordu. Cahiliyeye ait bu Ă‚det, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz (sav) ile başlanıldı. Herhangi bir kimseye “evlĂ‚dım” demekle, evlĂ‚dınız olamayacağı gibi, “evlĂ‚dım” dediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz. (AhzĂ‚b, 33/4)
6) Saadet hĂ‚nesine girmekle şereflenenlerden biri de, Cuveyriye bintu’l-HĂ‚ris’dir (r.anha).
Gayri muslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esir edilmişlerdi. Hissiyatı alt ust olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, Pergamberimiz (sav)'in huzuruna getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu.
İşte o zaman Efendimiz (sav), yağdan kıl cekme kolaylığı icinde meseleyi bir hamlede halletti. Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Cuveyriye (ra) ile nikĂ‚h kıyınca, Cuveyriye, mu’minlerin anası mevkiine yukseldi ve sahabenin bakışında bir hurmet Ă‚bidesi hĂ‚line geldi. Hele AshĂ‚b-ı Resûlullah, “Peygamber’in akrabaları esir edilmez.” deyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cuveyriye (ra) hem de onun aşiretinin gonlu fethediliverdi.
Goruluyor ki, Peygamberimiz (sav) altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izdivacta dahi pek cok meseleyi bir cırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hĂ‚diselerin icinde, barış ve sukûn meltemleri estiriyordu.
7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintu Huyey’dir (r.anha).
Hayber emirlerinden birinin kızı. Meşhur, Hayber Vak’ası’nda, babası, kardeşi ve kocası oldurulmuş; kabilesi de esir edilmişti. Safiyye (ra) buyuk bir ofke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu. NikĂ‚h akdedilip, mu’minlerin hurmet duyacağı, Efendimiz (sav)’e zevce olma muallĂ‚ mevkiine yukselince, hem Ashab’ın (ra) “Anam, anam” diyerek hurmet gostermeleri ve hem de Efendimiz (sav)’in eritici ve tuketici yuceliği karşısında, Hz. Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz (sav)’e zevce olmakla iftihar etmeye başladı.
Ayrıca, Hz. Safiyye vasıtasıyla pek cok Yahudi’nin, Efendimiz (sav)’i yakından gorup tanıma ve yumuşama imkĂ‚nı da doğuyordu. Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) butun izdivaclarda olduğu gibi, bunda da pek cok hayır ve bereket yaratmıştı.
Bundan başka, duşmanların ic Ă‚leminden haberdar olma bakımından, ummetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de uygun olur zannederim. Hazreti Safiyye ve emsĂ‚li ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin ic durumlarına nufûz bakımından buyuk ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hĂ‚in olanlarıyla kendi sırlarını duşmanlara kaptırmasın.
8) Bu bahtiyarlardan biri de Hz. Sevde (r.anha) Validemizdir.
İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan’a hicret edenlerden ve Ummu Habibe’nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan.
Efendimiz (sav), bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis oldu. Zaten sadece Efendimiz (sav)’in nikĂ‚hı altında bulunmayı duşunen bu buyuk kadının, dunya adına istediği başka hicbir şey de yoktu.
İşte butun izdivaclarında, bu turlu hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hic mi hic nefsĂ‚nî duygularıyla bu işin icine girmemiştir. Ya RĂ‚şid Halifelerin ilk ikisine karşı olduğu gibi, vezirleriyle bir yakınlık tesis etme ve zevcesi olacak kadındaki istîdat ve kabiliyet; veya teker teker, diğerlerinde gorduğumuz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş ve buyuk yuk ve yukler altına girmiştir.
Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz (sav)’in bu kadar kadının, kalacak yer, gıda, elbise gibi ihtiyaclarını, en Ă‚dil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muĂ‚melesinde kılı kırk yararcasına, adĂ‚let ve hukuklarına dikkat etmesi; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen onlemesi, meydana gelen problemleri yağdan kıl cekme rahatlığı icinde halletmesi, Bernard Shaw’ın ifadesiyle “En buyuk problemleri kahve icme kolaylığı icinde halleden,..” O mustesna ZĂ‚t’ın peygamberliğine delĂ‚let eder...
Bir kadın ve bir iki cocuğun dahi, idaresinin ne kadar muşkul olduğunu goren ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka Ă‚ile yapılarına şĂ‚hit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaclar kazanmış pek cok kadını, bir şiir Ă‚hengi ve ritmi icinde idare eden, o muallĂ‚ ve aziz varlık karşısında iki buklum oluyoruz.
Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ummetine meşru kılınan adedin ustunde olma durumudur. Bu, bir hususî durumdur. Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek cok maslahat ve hikmetleri icerisinde barındıran bir hususî kanundur. Bir muddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir muddet sonra ise sınır konmuş ve evlenmesi yasak edilmiştir.(AhzĂ‚b, 33/52)
9) Bir diğer eşi Hafsa binti Omer el- Hattab'dır.
Mu'minlerin annesi, Rasûlullah (sav)'ın eşi, Hz. Omer'in kızı. Hz. Hafsa, Hz. Peygamber (sav)'in risaletinden beş sene once doğdu. Annesi buyuk sahabî OsmĂ‚n b. Maz'un'un kız kardeşi Zeyneb'tir.
Hz. Hafsa'nın İslĂ‚m'ı ne zaman kabul ettiği bilinmemektedir. Hz. Omer'in İslĂ‚m'ı kabulunden sonra butun aile ve yakınlarının Musluman olduğu bilgisinde yola cıkılarak, onun da babası ile birlikte Musluman olduğu soylenebilir.
Mu'minlerin annesi Hz. Hafsa daha once Huneys b. Huzafe, es-Sehmî ile evlenmişti. Huzafe Habeşistan'a hicret eden Muslumanlardandır. Hz. Hafsa'nın da bu hicrete katıldığı yolunda rivĂ‚yetler bulunmaktadır. Habeşistan'dan donen Huzafe daha sonra eşi Hz. Hafsa ile birlikte Medine'ye hicret etti.
Hz. Huneys b. HuzĂ‚fe, Uhud savaşına katılmış ve ciddi bicimde yaralanmıştı. Bu yara sonucu Medine'de şehid oldu. Hz. Hafsa beyinin yarasını bizzat kendisi tedavi etmeye calışmıştır. Vefatına bir hayli uzuldu ve yas tuttu. Nihayet Hz. Omer dul kalan kızını Hz. Ebû Bekr'e nikĂ‚hlamak istedi. "İstersen Omer'in kızı Hafsa'yı sana nikĂ‚hlayayım." şeklindeki teklif, Hz. Ebû Bekr tarafından cevapsız bırakıldı. Hz. Omer, bu kez de Hafsa'yı o gunlerde eşi Rasûlullah (sav)'in kızı Rukiyye vefat ettiği icin yalnız olan Hz. Osman'a teklif etti. Eşinin vefatından dolayı uzuntu icindeki Hz. Osman'a: "İstersen sana Omer'in kızı Hafsa'yı nikĂ‚hlayayım." dedi. Hz. Peygamber'in kızı Ummu Gulsum ile evlenmeyi uman Hz. Osman, bir sure duşundukten sonra, "Şu gunlerimde evlenmem doğru değil." diyerek ozur diledi.
Gercek bir Muslumana yakışacak bir davranışla kızını salih bir mu'mine nikĂ‚hlamak icin caba harcayan Hz. Omer, neticeye ulaşamayınca buyuk bir uzuntu icinde Hz. Peygamber (sav)'e gitti. Soz arasında "Ya Rasûlullah, Osman'a şaşıyorum. Hafsayı nikahlamayı teklif ettim, yanaşmadı." diye dert yanınca Hz. Peygamber (sav),
"Sana Osman'dan daha hayırlı bir damad, Osman'a da senden daha hayırlı bir kaynata tavsiye edeyim mi?" dedi. Hz. Omer,
"Evet Ya Rasûlullah." deyince,
"Sen kızın Hafsa'yı bana nikĂ‚hlarsın, ben de kızım Ummu Gulsum'u Osman'a nikahlarım." buyurdu.
Bu teklif karşısında butun dunyalar Hz. Omer'in olmuştu. Allah Rasûlu (sav) ile akrabalık kurmak hususunda buyuk bir istek duymasına rağmen teklif etmek cesaretini gosteremiyordu. Cunku Hz. Hafsa, Hz. Âişe'nin deyimiyle, "Tam babasının kızı idi.", yani biraz sertti. Rasûlullah (sav) ise bu teklifi ile Hz. Omer'in duyduğu şiddetli arzuyu gercekleştirerek hem aralarındaki yakınlığı pekiştirmek, hem de onun İslĂ‚m'a yaptığı hizmetleri odullendirmek istemişti.
Rasûlullah (sav) ile Hz. Hafsa'nın duğunleri hicrî ucuncu yılın ortalarında yapıldı. Hz. Peygamber (sav) Hz. Hafsa'ya dort yuz direm, yani 1188 gram gumuş' mehir verdi.
Hz. Hafsa, Rasûlullah (sav)'in irtihalinden sonra son derece mutevĂ‚zî ve dindarca bir hayat surmuştur. Kendisinden, bir kısmını doğrudan Rasûlullah (sav)'tan, bir kısmını da babasından aldığı altmış hadîs rivĂ‚yet edilmiştir. Okuma yazma bilen Hz. Hafsa hicretin kırk beşinci yılında vefat etmiş ve cenaze namazını zamanın Medine valisi MervĂ‚n kıldırmıştır. Bir rivĂ‚yete gore kırk birinci hicrî yılda vefat etmiştir.
Evvela şunu yuzde yuz biliriz ki, bir peygamberin butun işleri Allah’ın rızasına uygundur. Onların da birer insan olduklarını, Allah’ın izni olmadan onların da her zaman işin doğrusunu bilmeyebileceklerini gostermek hikmetiyle, bazen yanlış ictihatta bulundukları vaki ise de, Allah tarafından derhal duzeltilmiştir. Hz. Muhammed(a.s.m)’in cok evliliğine Allah’ın onay verdiğini gosteren ayetler soz konusudur. Demek ki, bu evlilik Allah’ın izni dairesinde gercekleşmiştir. Bu ilahî takdire kimin itiraz etmeye hakkı ve haddi vardır?
Hz. Peygamber(a.s.m)’in yirmi beş yaşındayken evlendiği kırk yaşındaki Hz. Hatice’den sonra onun vefatına kadar bir daha evlenmemesi, elli uc yaşından sonra bir cok evlilik yapması, elbette kadınlara karşı duşkunluk eseri olarak değerlendirilemez. “Hz. Hatice’den cekindiği icin evlenmedi” sozu, mesnetsiz bir vehimden ibarettir. Cok evliliğin son derece revacta olduğu, kadınların bu işe alışık olduğu bir bolgede Hz. Hatice’yi istisna edecek bir tek delil yoktur. “herhangi bir delilden doğmayan bir ihtimalin ilmî bir değeri yoktur” şeklindeki mantık ilminin bilimsel kuralı gereğince, “cekingenlik” ihtimaline ihtimal vermek, ilim ve insaf olculerinden uzak bir vehimden oteye gecemez.
Boyle bir ihtimal olsaydı, Hz. Aişe icin de soz konusu olurdu. Halbuki cok evlilik Hz. Aişe’den sonra gercekleşmiştir. Kaldı ki, herkesten ziyade Allah’ın resulune guvenen ve herkesten once tereddutsuz iman eden Hz. Hatice’nin onun hicbir tasarrufuna karşı cıkmayacağı guneş gibi acıktır.
Aşağıdaki ayetlerde bu evliliklerin ilahî izne tabi olarak gercekleştiğini gosteren ifadeler vardır.
“Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını… biz sana helĂ‚l kıldık. Bunu diğer muminlere değil, sırf sana mahsus olmak uzere (helĂ‚l kıldık). Biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan (cariyeleri) hakkında muminlere neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bu hukumleri sana bir sıkıntı gelmemesi icin bildiriyoruz. Allah, cok bağışlayandır, cok merhamet edendir.
Ey peygamber! Hanımlarından dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. (Gecici olarak) kendilerinden uzak durduğun kadınlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda sana bir vebĂ‚l yoktur….
Bundan sonra senin icin artık başka kadınlarla evlenmen, guzellikleri hoşuna gitse de, onların yerine başka kadınları nikahlaman sana helĂ‚l değildir.” (Ahzap, 33/50-52).
Ayette yer alan “Bu hukumleri sana bir sıkıntı gelmemesi icin bildiriyoruz” mealindeki ifade acıkca bu evliliklerin belli amaclar doğrultusunda gercekleştiğini gostermektedir. “sıkıntı” sozcuğu kadınlara duşkunluğu ifade etmediğini her izan ve vicdan sahibinin teslim edeceği bir hakikattir. Bunların icraatta belli bir gayeye hizmet etmeye yonelik olduğunu sezmek icin fazla bir uğraş vermeye gerek yoktur. O halde bunları sosyal, siyasal, ekonomik ve benzeri gerekcelerle değerlendirmek gerekir. Bunun altında himayeye muhtac kadınlar, cocuklar olduğu gibi, devletler arası ilişkilerde etkinliği sağlamaya yonelik evlilikler de vardır. Kureyş kabilesinin reisi Ebu Sufyan’ın kızı Hz. Ummu Habibe ile evlenmesi, dış siyaset acısından ilgi cekici olduğu gibi, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Omer’in kızlarıyla evlenmesi, ic siyaset acısından dikkate değerdir. Hz. Zeynep ile evlenmesi, toplumda var olan evlat edinme statusunu uygulamalı olarak ortadan kaldırmak gibi onemli bir duzenleme soz konusudur.
Ozetle, bu evliliğin hikmetini tam olarak bilmeyebiliriz. Fakat şunu iyi biliriz ki, bu evlilikler belli hikmetleri barındırmaktadır. Ve kadınlara duşkunluk unsuru bu hikmetlerden biri değildir.
Peygamber Efendimizin cok evliliğinin yukarıda ozetle ifade edilen hikmetlerinin yanında en onemli bir hikmeti, Onun evinin okul olmasıdır. O okulun oğrencileri de Muminlerin Anneleri’dir. Cunku dinin nerdeyse yarıya yakını aile ici, ozel hayat ve mahrem konularla ilgilidir. İnsanlığın yarısı da kadındır. Elbette boyle konular adına ve bu kadar insana ornek olmak icin birden cok ve farklı ozelliklerde talebelerin bulunması gerekiyor. Bu talebelerin de hem kadın olması hem de Ona haram olmaması gerekiyor. İşte bunun yolu da nikahtır.
Peygamberimizin eşleri şunlardır.
Hz. Hatice (r); Hz. Sevde binti Zem’a (r); Hz. Aişe (r); Hz. Hafsa binti Omer (r); Hz. Zeynep binti Huzeyme (r); Hz. Zeyneb binti Cahş (r); Hz. Ummu Seleme (r); Hz. Ummu Habîbe (Remle binti Ebî Sufyan) (r); Hz. Cuveyriye binti HĂ‚ris (r); Hz. Safiyye binti Huyey (r); Hz. MĂ‚riyetu’l-Kıbtiyye (Ummu İbrahim) (r); Meymûne binti HĂ‚ris (r)
Peygamberimizin evliliklerini nefsanî ve şehevanî telĂ‚kki eden, eski zaman munafıkları gibi, yeni zamanın ehl-i dalaletine verilen kesin ve susturucu cevap, Ustad Bediuzzaman'ın izahıyla ozetle şudur:
Evliliğin iki ana gayesi vardır.. Biri neslin coğalması, diğeri şehevanî duyguların meşru dairede tatmin edilmesidir.. Neslin coğalması evliliğin illeti, yani en oncelikli gayesidir. Nefsanî arzuların tatmini ise o vazifeyi gordurmek icin yaratıcı tarafından verilmiş cuzi bir ucrettir. Tıpkı şahsi hayatın devamı icin yemeğin icine konulan lezzet gibi.
Gerek tarihî acıdan, gerekse insan yaratılışı acısından Peygamberimizin evliliklerini incelediğimizde karşımıza şoyle bir tablo cıkıyor.
25 yaşına kadar, gencliğinin en heyecanlı cağında kavmi icinde bekar yaşamış ve hicbir kadınla ilişkiye girmemiş, iffet sahibi olduğu, dost ve duşmanın ittifakıyla sabit olmuştur. Hatta kavmi ona her yonuyle guvenilen biri olarak "Muhammedul-Emîn" unvanını vermişlerdi.
Oysa icinde bulunduğu toplum, cok kadınla munasebeti normal addediyordu; Buna rağmen o, gerek 25 yaşına kadar ve gerekse daha sonraki hayatında pek cok hem de bakire kızla hayatını birleştirebilirdi. Ancak o, boyle yapmayıp kendisinden 15 yaş buyuk, 40 yaşında dul bir kadınla evlenmiştir. Hem de bu evliliği eşi vefat edene kadar tam 25 yıl surmuştur. Yani elli yaşına kadar tek ve dul bir hanımla yetinmiştir.
Onun evliliklerinde nefsaniyet olmadığının bir delili de, muşriklerin davasından vazgecmesi icin yaptıkları teklife verdiği cevapta saklıdır.
Muşrikler, amcası Ebu Talip'e gelip, "yeğenin eğer başımıza reis olmak istiyorsa onu reis yapalım veya en guzel kız ve kadınlarımızı ona verelim. Ta ki, bu davadan vazgecsin." dediler.
Amcası bu teklifi ilettiğinde Efendimiz (a.s.m) şu karşılığı verdi:
"Ey amca! Eğer sağ elime guneşi, sol elime de ayı koysalar 'vallahi ben bu davadan yine vazgecmem."
Bu cevap onun neyin peşinde olduğunu, kadın gibi, reislik gibi insanların değerli addettikleri şeylerin onun nazarında ne kadar değersiz olduğunu ispata yeter.
İkinci evliliği ise Hz. Hatice'nin vefatından sonra yine yaşlı ve dul bir kadınla, Hz. Sevde ile olmuştur.
Hz. Sevde ile de uc yıl yaşadıktan sonra, yaklaşık 54 yaşına kadar hep tek kadınla yaşamıştır. İlginctir ki, onun cok kadınla evliliği hayatının bundan sonraki son on yılı icinde gercekleşmiştir Bu gercekler karşısında evliliklerinde şehvani ve nefsanî arzuların tatmin gayesini aramak insan tabiatını ve tarihî gercekleri inkar etmekle mumkundur. Ve bu yaklaşım asla insaflı ve mantıklı bir yaklaşım sayılamaz. Olsa olsa kasıtlı bir karalama maksadı taşır.
Hayatının son yıllarına rastlayan evliliklerinde yukarda zikredilen evliliğin dayandığı her iki gayenin, Neslin coğalması ve nefsanî arzuların tatmininin bulunmadığını goruruz. Zira nesli, ilk eşi Hz. Hatice'den devam etmiştir. Daha sonraki evliliklerinde cocuğu olmamıştır. Sadece Mısır'lı Mariye'den İbrahim dunyaya gelmişse de bir bucuk yaşında vefat etmiştir.
Gorulduğu gibi evliliklerin ana gayesi olan neslin coğalması, tarihî bir gercek olarak Hz. Hatice'nin dışındaki evliliklerinde yoktur.
Geriye evliliğin ikinci derecedeki gayesi kalıyor, Yani nefsanî ve şehevanî duyguların tatmini. Peygamberimizin cok kadınla evliliğinde gerek fıtrat ve gerekse tarihî gercekler acısından bu gayenin aranamayacağını gorduk. Zira bir insanın nefsanî ve şehevanî arzularının en ateşli ve uyanık bulunduğu şuphesiz 15-45 yaş donemidir.
Şayet Hz. Peygamber, bu donemde bircok guzel kadınla evlenmiş, sonradan onları terkedip daha başka genc guzel kadınlar almış olsaydı, şehvanî hisleri tatmin yolunda ileri surulen iddialar bir dereceye kadar haklılık kazanmış olurdu. Oysa o boyle yapmamış, tam tersine hayatının son on yılı icinde (53-63) aralarında Ummu Seleme gibi yaşca ilerlemiş, ve bircok cocuğu olanlar da dahil, aldığı hanımları ileri yaşlarda ve dul olarak almıştır. MeselĂ‚, Hz. Sevde 53 yaşında ve dul. Hz. Zeyneb binti Huzeyme, 5O yaşında ve dul. Ummu Seleme 4 cocuklu ve 65 yaşında bir dul. Ummu Habibe dul ve 55 yaşında, Meymune 2 cocuklu ve dul.
Bir başka tarihî gercek de şudur. Bu hanımlardan eceli gelip olenlerin dışında hicbirisinden de ayrılmayı duşunmemiştir.
Genclik cağı gectikten sonra nefsanî ve şehvani arzularda gerileme olduğu inkar edilemez bir fıtrat kanunu ve yaratılış gerceğidir.
İşte Peygamber Efendimizin cok evliliklerini tahlil ettiğimizde karşımıza bu ibretli tablo cıkmaktadır.
Ozetle ifade edecek olursak, 15-45 yaş donemindeki evliliklerde nefsanî ve şehevanî gaye aranabilir. Oysa Efendimiz, bu donemde genc ve bakire kızlar ve kadınlarla evlenmemiştir. Tam tersine 40 yaşında, ustelik dul bir kadın olan, Hz. Hatice ile evlenmiştir. Ve bu evliliği Hz. Hatice'nin vefatına kadar surmuştur.
Cok evlilikleri, nefsanî duyguların busbutun gerilemeye yuz tuttuğu 53 yaşından sonraki donemde gercekleşmiş olduklarına gore, bu evliliklerde mantığın gereği olarak başka gayeler aramak zaruridir. Bu sadece aklın ve mantığın değil, insan tabiatının ve insaflı bir değerlendirmenin de zorunlu bir gereğidir.
Ezvac-ı Tahirat Okulu
Medine donemi, İslĂ‚mî hukumlerin yoğun bicimde geldiği ve Resulullah tarafından ummete oğretildiği donemdir. Erkek sahabeler Mescid-i Nebevi'de her zaman Resulullah'ı gorup, muşkillerini sorup cevaplarını alabiliyorlardı. Neyi nicin ve nasıl yapacaklarını kolaylıkla oğrenebiliyorlardı. Hanımlar icin bu konu o kadar kolay olmuyordu. Onların da soracakları oğrenecekleri vardı. Bu maksatla hanımlar durumu Resulullah'a arzederek, kendileri icin Hane-i saadettte haftanın bir gununu ayırmasını istediler. Resulullah, onların bu teklifini kabul etti. Ve hanımlar haftanın bir gunu Efendimizle bir araya gelip, sorularını sorup dini ahkama dair cevaplarını alıyorlardı. Boyle bir ders sırasında hanımlar Efendimizle bir arada iken, enteresan bir hadise cereyan etti. Bir ara hanımlar kendi aralarında konuşmaya başladılar. Sesleri normalden fazla yukselmişlerdi. Birbirlerine cevap yetiştiriyorlardı. O sırada kapının onunden gecmekte olan Hz. Omer, Resulullah'ın huzurunda gurultulu konuşulmasından rahatsız olup, kapıyı caldı. Kapıyı aralar aralamaz, onu goren hanımlar hemen sesi soluğu kesip, kendilerine cekiduzen verdiler. Hz. Omer, bu durumdan da rahatsız oldu ve:
"Hanımlar, bu nasıl iş, benden cekiniyorsunuz, ama Resulullah'ın huzurunda gurultulu konuşmaktan sakınmıyorsunuz" diye kadınları ikaz etmekten kendini alamadı. Bunun uzerine hanımlar, icten gelen bir itirafta bulundular:
"Ya Omer sen cok sertsin. Resulullah oyle değil." diye karşılık verdiler.
Her şeyini Resulullah uğruna feda eden Hz. Omer, onunla ters duşmuş olmaktan hoşnut olmadı. Bunu farkeden Gonuller Sultanı araya girerek:
"Ya Omer, sen geniş bir caddede yurusen şeytan da karşıdan gelse seni gorup yolunu değiştirir." diyerek gonlunu aldı. İşte hane-i Saadet, bir nevi hanımlar okulu olmuştu. Ozellikle Efendimizin hanımları bu okulun devamlı oğrencileri, bir manada oğretmenleri idi. Marmara Universitesi İlahiyat Fakultesi oğretim uyelerinden Doc. Raşit Kucuk bu hususu şoyle dile getirir:
"İslĂ‚mın hukumleri hem erkek, hem de kadın cinsini kapsayıcı niteliktedir. Fakat sadece erkeklere ve sadece kadınlara yonelik hukumler de vardır. Hz. Peygamber genel hukumlerin veya erkeklerle ilgili hukumlerin oğretilmesi hususunda fazla sıkıntı cekmiyordu. Cunku onlar kendi cinsleriydi. Kadınlarla ilgili ahkamın oğretilmesinde, yaşanmasında ve yaşatılmasında muşkullerin halli ve soruların cevaplandırılmasında kadınlardan faydalanmak mecburiyetindeydi. Peygamber Efendimizin değişik yaş ve kabiliyetteki hanımları mumin hanımlar icin bir eğitim-oğretim kadrosu niteliği taşıyordu. Âdeta, evleri bir mektep, onlar da bu mektebin eğitimcileriydiler. Peygamber Efendimizin vefatından sonra da bu durum canlılığını koruyarak, hatta artarak devam etmiştir." (1993, İzmir, Ebedî Risalet Sempozyumu Tebliği)
Aslında Resulullah'ın Medine'de Mescid-i Nebevinin civarında bulunan okulu iki bolumden oluşuyordu. Biri, erkek sahabelerden oluşan "Ashab-ı Suffe Okulu" Diğeri, hanımlardan oluşan, "Ezvac-ı Tahirat Okulu"
Gercekten, İslĂ‚mî hukumlerin doğrudan doğruya Resulullah'tan oğrenilip, ummete ders verilmesinde Ezvac-ı Tahirat'ın haneleri bir okul, kendileri de o okulun hem daimî oğrencileri hem de oğretmenleri idiler. Bu gorev, yukarda da belirtildiği gibi, Efendimizin ahirete intikalinden sonra da devam etmiştir. Suffe Okulunun onde gelen "Demirbaş bir talebesi" ve butun hayatını hadislerin muhafazasına vakfeden, bu hizmeti yerine getirirken hafızasının kuvvetlenmesi icin Resulullah'ın duasına mazhar olan Ebu Hureyre olduğu gibi, Ezvac-ı Tahirat okulunun onde gelen birinci talebesi de zeka, hafıza ve kavrayış gibi ustun kabiliyetlere sahib olan Efendimizin biricik eşi, Hz. Aişe'dir. Nitekim, "Muksirun" diye anılan en cok hadis rivayet eden sahabelerin başında 5374 hadisle Suffe okulunun baş oğrencisi Ebu Hureyre geldiği gibi, dorduncu sırada 2210 hadisle de "Ezvac-ı Tahirat Okulu"nun oncusu Hz. Aişe gelir.
Evet, İslĂ‚m, en son ve en mukemmel din olarak, insan hayatının butun safhalarına ait, değişik derecede oneme haiz hukumler getirmiştir. Bu hukumlerin tesbiti, tĂ‚limi ve hayata intikali Asr-ı Saadetin en oncelikli ve onemli hizmeti idi. Cunku hayatın her anında ve her safhasında Allah'ın razı olacağı tarz ve şekil , yani dinin kendisi tesbit ediliyordu.
Bu gerceğin idraki icin kaynaklara eğildiğimizde, karşımıza, bu muminlerin anneleri ile bu "Ezvac-ı Tahirat" eliyle muhteşem bir hukumler ve sırlar hazinesi cıkıyor. Ve bu hazinenin ummete acılması gibi kutsal bir gorev, bu evliliklerin şaşmaz gayesi olarak beliriyor.
Diyebiliriz ki, bu hanımları, ozellikle bunlar arasında cok ozel bir yeri olan Hz. Aişeyi devreden cıkaracak olsak, İslĂ‚m dininin neredeyse yarısı kadar olan bir hukumler manzumesini de yok farzedecektik!.
Kaynak
Kaynak 2
__________________
Peygamberimiz neden birden fazla kadınla evlenmiştir? [ISLAM TIM]
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Peygamberimiz neden birden fazla kadınla evlenmiştir? [ISLAM TIM]