Birinin; "Y Rabbî, bana rahmet kapısını ac!" diye du ettiğini işitince,
RÂbia-i Adviyye; "Ey cÂhil, Allahu teÂlÂnın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi acmasını istiyorsun. Rahmetin cıkış kapısı her zaman acık ise de giriş kapısı olan kalbler, herkeste acık değildir. Bunun acılması icin du edilmelidir." dedi.

Kimseden bir şey almazdı. Bir keresinde Hasan-ı Basrî hazretleri kendisini
ziyÂrete gelmişti. Kulubesinin kapısında, zenginlerden birinin ağladığını gordu. "Nicin ağlıyorsunuz?" diye sordu. O zengin; "Zuhd ve kerem sÂhibi şu hÂtun olmasa, halk mahvolur. O, zamÂnın bereketidir. Allahu teÂl bizi, bir cok bel ve sıkıntılardan onun hurmetine muhÂfaza etmektedir. Ona bir mikdar yardımım olsun diye şu keseyi getirdim. Fakat kabûl etmez diye ağlıyorum. Bunu ona verseniz, belki sizin hatırınız icin kabûl eder" dedi. Hasan-ı Basrî
hazretleri iceri girip olanları bildirince, RÂbia-i Adviyye buyurdu ki: "Ben bu
dunyÂlıkları bunların hakîkî sÂhibi olan Allahu teÂlÂdan istemeğe utanır iken başkasından nasıl alırım? Allahu teÂl bu dunyÂda, kendisini inkÂr edenlerin bile rızkını verirken, kalbi O'nun muhabbetiyle yanan birinin rızkını vermez mi zannediyorsunuz? O kimseye selÂmımızı soyle. Kalbi mahzûn olmasın. Biz Allahu teÂlÂdan başkasından bir şey almamaya ahdettik. Hic bir kimseden bir şey beklemiyoruz. Geleni kabûl etmiyoruz. Bir defÂsında devlete Âid olan bir
kandilin ışığından istifÂde ederek gomleğimi yamadım da kalbim dağıldıkca
dağıldı ve dikişleri sokunceye kadar kalbimi toparlayamadım.


BessÂr bin GÂlib en-NecrÂnî diyor ki: "RÂbia-i Adviyye icin vefÂtından sonra hep
du ederdim. Bir defasında onu ruyÂmda gordum. Bana; "Hediyelerin nûrdan mendil icinde ve nûrla kaplanmış tabaklarla bize sunulmaktadır." dedi. "Bu nasıl oluyor?" dedim."Hayatta olan muminler oluler icin du ettiklerinde, ipek mendiller icinde nûrdan tabaklara konup, oluye goturulur ve (Bu, sana filÂn dostunun hediyesidir) denilir" buyurdu

__________________