İtidal uzere olmanın temeli sabırdır. Ancak sabırla donanırsa insan, bu konuda maharet kazanabilir, marifet gosterebilir.

Semerkand dergisi / Ahmet Alemdar / Şubat 2010

Olculu olabilme, aşırıya gitmeme halidir itidal. İtidalli insan, sukûnet ve yumuşaklığı esas alan bir zemin uzerinde yukselebilen insandır. Bu insan, cile ve musibetler karşısında veya şeytanın hilelerine karşı soğukkanlılığını koruyabilir.

İtidal uzere olmanın temeli sabırdır. Ancak sabırla donanırsa insan, bu konuda maharet kazanabilir, marifet gosterebilir. İnsan sabırla belki defalarca rafine olarak incelebilir ve katlanabilme, kadere razı olma, hatta karşılaştığı sıkıntılı işte hayrı gorebilme becerisini elde edebilir.


Sabır ama neye?

Sabretmek, zillete razı olmak, haksız tecavuzlere, insan haysiyetine golge duşurecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses cıkarmamak anlamına gelmez. Cunku meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caiz değildir. Bunlara karşı icten elem duymak ve bunlarla mucadele etmek gerekir. İnsanın kendi gucu ve iradesiyle ustesinden gelebileceği kotuluklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyacları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir.

Sabır, bazı tembel kişileri kamufle eden bir kavram gibi gozukse de, aslında cesaretin zaruri bir unsurudur. Cunku sabırda itidal muhafaza edilerek kolayca vazgecmeme ve tahammul gosterebilme vardır. Her turlu zorluğun merkezinde kişinin davasının bayraktarlığını yapmakta sebat etmesi icin gerekli gucu sağlayan sabır erdemiyle donanmadan hic cesur olunabilir mi?


İmanın bir meyvesi

Sabır, şeytanın, gizli veya aşikÂr herhangi bir duşmanımızın bitmek bilmeyen taarruzları karşısında gercek inancta, ibadette, zikirde ve samimi duşuncelerimizde sebat etmek yolunda gosterdiğimiz bukulemez bir kararlılıktır. Bu kararlılık, Allah'a imanın esaslı bir cephesini yansıtır niteliktedir. Sabretmek hem imanın bir meyvesidir hem de insan sabrettikce imanını kemÂle erdirebilir. Cunku bizler, KÂf Suresi'nin 39. ayetinde gectiği uzere, başkalarının bizi rahatsız eden sozlerine karşı, guneş doğmadan ve batmadan once Rabbimizi ovguyle anarak sabrımızı guclendiririz.

Kendimize sabrı surekli telkin etmemiz de belki yeterli olmayabilir; işte bu noktada Rabbimizin, "Sabah akşam, rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber ol; yani onlarla beraber bulunmağa candan sabret." (Kehf, 28) emriyle karşılaşırız. Sabrı ve şukru, evrÂdı ezkÂrı yapıp kanaat mulkunun hazinesi haline gelen Dertli Baba gibilerin etrafında toplanmanın ve bir cemaat halinde yaşamanın bir sebebi de bu ilahî emir olsa gerektir.

"Kanaat mulkunun hazinesiyim Devleti taatım saburen şukur
Tum yaratılmışların pur gunahıyem EvrÂdı ezkÂrım saburen şukur." (Dertli Baba)


Kimi kime şikayet?

Yuce Rabbimizin bir ismi de "es-Sabûr" değil midir? O sabrın sahibidir; takdirinin tecellisini sabırla bekleyendir. Aynı zamanda O, dilediğine de sabırla bekleme gucu verendir. Kullarına sabretme gucunu Allah veriyorsa, sabreden insan Allah ile birlikte değil midir? (Bakara, 153). Bu durumda Ruveym'in "Sabır, şikayeti bırakmaktır." ifadesi ne kadar da doğrudur!

Oyleyse bizler, kimden veya hangi hallerimizden kime şikÂyet ediyoruz ki! İmam-ı Gazalî rh.a., insanın acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesini ve bunu kimseye şikayet etmemesini, kişinin Allah'ı cok iyi tanımış olmasına bağlamaktadır.


Uc sabır

Sabredilen şey bakımından sabır uc ceşittir:
* Allah icin yapılan ibadetlere karşı sabır,
* Gunah işlememeye sabır,
* Allah'ın bizler icin birer imtihanı olan uzucu olaylara karşı sabır.

İlk ikisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işlerle ilgili sabırdır. Ucuncusu ise kendi iradesi ve eylemi dışındaki olaylara sabırdır.

Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gucunu fazlasıyla aşar. Boyle felaketler başa geldiği zaman, aşırı duygusal tepkilere kapılmadan ve şikayet etmeden ilahî takdire razı olup sabretmek, muminlerin en temel ozelliklerinden biridir. Yuce Allah'ın, Kur'an-ı Kerim'de kullarına emrettiği sabr-ı cemili (Yusuf, 18), Rasulullah s.a.v., şikayet edilmeyen sabır şeklinde acıklamışlardır.

Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, "Sabır ve tahammul gosteren kimseyi Cenab-ı Hak sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet hic bir kimseye verilmemiştir" (Tirmiz&#238 buyurmuştur. Bundan dolayı sabır, her faziletin ustunde bir değer taşımaktadır. Cunku Rabbimizin korku, aclık, mallarımızdan, canlarımızdan ve urunlerimizden eksiltmek gibi şeylerle bizi denemesine karşılık sabredebilmemiz, bizler icin aynı zamanda başlı başına ilahî bir mujdedir. (Bakara, 155)


Metanet ve bekleyiş

Sabır, kapıyı calmak değil, beklemesini bilmektir. Sabır, metanet ve bekleyiş; birbirini butunleyen uc kelime! Allah'ın kendisine sabır lutfettiği bir insan, hoşlanmadığı herhangi bir şeye Allah'ın cokca hayır koymuş olabileceğini (Nisa, 19) duşunur ve sonucunu metanetle beklemeye koyulur.

Sehl Tusterî k.s. Hazretleri'nin soylediğine gore, sabır iki ceşittir. Biri gunaha girmemeye karşı sabırdır ki, bunu yapabilen kişi mucahittir. Diğeri de ibadet etmeye karşı sabırdır ki, bunu yapabilen de Âbid yani ibadet edendir. Hem gunah işlememeye, hem de ibadete sabreden kimseye Cenab-ı Allah, kazasına rıza yeteneği verir. Rızanın işareti, kalbin gelen kotuluk ve iyilikleri itidal ve sukûnetle karşılamasıdır.

Ebu Ali ed-Dakkak k.s. Hazretleri, "Sabır Allah'ın takdirine itiraz etmemektir." demiştir. Fakat yakınmadan, başına gelen belayı sadece soylemiş olmak sabra aykırı değildir. Yuce Allah "Ya Rabbi, bu dert bana dokundu!" (Enbiya, 88) diyerek derdini soyleyen Eyyub Aleyhisselamı, "Gercekten biz onu sabreden bir kul bulmuştuk. Ne guzel kuldu, o daima bize başvururdu." (SÂd, 44) buyurarak ovmuştur.


İlk şok anında

Mumin bir kulda gorulmesi beklenen gercek sabır, kendisini derinden sarsacak acı bir olayla karşılaştığı ilk zamandaki tutum ve davranışlarında gosterdiği sabrıdır; ruhundaki sarsıntının etkilerine karşı tahammulludur. Kalbe hucum eden ilk duygular sırasında, itidalli davranılır ve sebat edilirse işte bu makbul olan ve Allah'ın mukÂfat vaad ettiği sabırdır. Kişi musibet sebebiyle sevaba mazhar olmaz, zira musibet kendi elinde değildir. Ancak kişi musibet karşısındaki metanet ve guzel sabrı sebebiyle sevap kazanır.

Hz. Enes r.a.'ın rivayet ettiğine gore, Rasulullah s.a.v. olen cocuğu icin ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
? Allah'tan kork ve sabret, buyurdu.
Kadın ıstırabından kendisine hitap edenin kim olduğuna bile bakmadan:
? Benim başıma gelenden sana ne, dedi.
Rasulullah s.a.v. uzaklaşınca kadına, "Bu kişi Rasulullah idi!" dendi. Bunun uzerine kadın, cocuğun olumu kadar da soylediği sozden dolayı utanıp uzuldu. Ozur dilemek icin doğruca Peygamber'in kapısına koştu, doğrudan huzuruna cıktı ve:
? Ey Allah'ın Rasulu, o yakışıksız sozu sizi tanımadan sarfettim; bağışlayın, dedi. Peygamberimiz ise:
? Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir, diye buyurdu. (Buharî; Muslim; Tirmiz&#238

Meşhur Âlimlerimizden Kurtubî de sabır hakkında şunları soylemektedir: "Sabrın en makbulu, ilk şok (sadme) anındaki sabırdır. Nefse guc gelen, fakat sevabı cok olan sabır, musibet ateşinin hucum ettiği zamanda yapılan sabırdır. Zira bu, kalbin dayanıklılığını ve insanın sabır makamında durduğunu gosterir. Ama musibetin ateşi soğuduktan, ilk şoku gectikten sonra herkes sabreder. Bundan dolayı akıllı insan, uc gun sonra ahmağın yapacağı işi, ilk andan itibaren yapmalıdır. (Kurtubî, el-CÂmi' li AhkÂmi'l-Kur'an)


Bir Guzel Huy

Sabır ruhun bir melekesidir; sabreden kişi guzel huylu demektir. Tahammulu zor ve nefsimize ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Hakkı mudafaa ve muhafaza etmek icin gosterilen sebat, sabretmekle mumkundur. Dinin ve aklın hoş gormediği ve nefsin meşru olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek ve Allah'ın emirlerini yerine getirmek icin sabırlı olmak durumundayız. Aksi takdirde sabır olmadan, hayatta kendi elimizde olmadan başımıza gelen ve buyuk elem ve keder veren bela ve musibetlere karşı nasıl ayakta kalabiliriz ki?

"Hoşlanmadığın şeye sabretmende buyuk fayda vardır." (Ahmed b. Hanbel) buyuran Peygamberimizin pek cok olay karşısındaki sabrını her zaman ornek almalıyız. Rabbimizin "Belalarına cok sabreden ve nimetlerine cok şukreden" (İbrahim, 5) kullarından biri olabilme duasını her zaman yapmalıyız.

Yazımızı, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin sozleriyle bitirelim:

"Hak şerleri hayreyler Zannetme ki gayreyler Ârif Ânı seyreyler
Mevl gorelim neyler Neylerse guzel eyler.
Sen Hakk'a tevekkul kıl Tefvîz et ve rahat bul Sabreyle ve razı ol
Mevl gorelim neyler Neylerse guzel eyler."
__________________