Dunyaya geri donmeyi cok istiyorum, ama ailemi, yakınları, dunyayı ozlediğim icin değil. Dunyanın ne buyuk nimet, ne ele gecmez fırsat olduğunu burada anladım. Şimdi dunyaya donsem, insanları uyarırım, ne buyuk bir fırsatı kacırmakta olduklarını onlara gece gunduz anlatırım.
"(Sizden once) Kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apacık belli oldu. Ve size misaller de verdik." (14/45)Burada tehir yoktur, işinize gelmeyince tehir edelim, bunu dunyada duşunecektiniz. Ben size muhtac değilim, benim hicbir şeye de ihtiyacım yok, sizin icin, sizin iyiliğiniz icin yuz dort kitap indirdim. Cok sayıda peygamber gonderdim. Butun bunları nicin yaptım, sizin icin yaptım. İndirilen kitapları, gonderilen peygamberleri tanımadınız, beni dinlemediniz. Şimdi de siz dinlenmeyeceksiniz.
Butun bunlar nicin anlatılıyor? "İbret almamız icin" anlatılıyor. İbret alalım, olum her an kapımızı calabilir. Madem ki; olum kapımızı her an calabilir, onun icin karşımıza cıkacak olan bir vakaya karşı da hazırlıklı olmamız lazım. Olume hazır olmamız, Allah–u Teala'nın emir ve yasaklarına riayet etmekle olur.
İnsan o kadar cahildir ki; kendisini ebedi kurtuluşa erdirecek emir ve yasaklara riayet etmek varken, dunyanın heva ve hevesine uyarak, esas maksadına ulaşmaktan aciz kalıyor.
Kaybedenler vardır ki; cok buyuk kayıptadırlar ama bunun farkında değiller. Kazananlarda cok buyuk kazanctadırlar, onlar da ne kadar buyuk kazancta olduklarını bilemezler.
Evliyaullah'dan bir zat vardı, Ebu Aliyyid Dekkak Kuddise Sırruhu Hazretleri. Bu zat vefat ettikten sonra buyuklerden biri tarafından ruyada gorulur. Ruyada goren Ebu Aliyyid Dekkak ile karşılaşır. O da ne! Dekkak ağlıyor. Hem de ne ağlama. Yanına yaklaşır ve sorar:
"Ya Mevlana nicin ağlıyorsun?"
"Ben ağlamayayım da ne yapayım"
"Pişmanlık, ozlem, dunyadan ayrıldığın icin mi ağlıyorsun? Geri gonderseler gelir misin?"
"Dunyaya geri donmeyi cok istiyorum, ama ailemi, yakınları, dunyayı ozlediğim icin değil. Dunyanın ne buyuk nimet, ne ele gecmez fırsat olduğunu burada anladım. Şimdi dunyaya donsem, bir an dahi durmam ve butun insanları uyarırım, ne buyuk bir fırsatı kacırmakta olduklarını onlara gece gunduz anlatırım."
Duymak ayrıdır, gormek ayrıdır. İkisinin arasında cok fark vardır. Bir Allah dostu, Ahiret hayatında gerceği gordukten sonra duşuncesi cok daha farklı oldu. Bizde oleceğiz, en buyuk hakikati goreceğiz ve o zaman bizde pişman olacağız.
Diyeceğiz ki; ne yaptık da İslam davasına daha fazla sarılmadık. Daha cok okumadık, okutmadık, anlatmadık, tebliğ yapmadık diye cok pişman olacağız.
"(Resulum) Sen onları pişmanlık ve uzuntu gunu hakkında uyar. Cunku onlar bir gafletin icine dalmış oldukları halde ve huzun iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir."(19/39)
Ayette "pişmanlık gunu" geciyor. Demek ki O buyuk gunun bir adı da pişmanlık gunuymuş. Pişmanlık gunu olmasının sebebi şudur: İyiliği, hayır ve hasenatı olanlar yaptıklarının karşılığını bulunca diyecekler ki:
"Nasıl oldu da daha cok calışmadık, daha gayret gostermedik." İyilik, guzellik yapmayanlar yani kaybedenler de, yaptıklarının karşılığını gorunce diyecekler ki:
"Eyvahlar olsun bize. Biz şu kazananların icinde bulunmamıza rağmen, onlar gibi yapmadık, onlarla alay ettik, yaptıklarını kucumsedik, kibir ve gururumuzdan hicbir şey yapmadık…"
Rabbimiz kullarının başına gelecekleri bildiği icin aşağıda yazacağımız ayet–i kerimelerde bizleri bakın nasıl uyarmaktadır.
"Size azap gelip catmadan once Rabbinize donun, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez."(39/54)
Ben sizi uyarıyorum, eğer benim uyarımı dikkate almazsanız, sonra benden yardımda beklemeyin. Hemen sonrasında ayet–i celilede de:
"Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden once, Rabbinizden size indirilen en guzeline (Kur'an'a) tabi olun." (39/55)
Bu olum oyle bir şeydir ki; bir anda meydana geliyor, farkına bile varamıyorsunuz. Ansızın meydana gelmeden Kur'an'ın hukumlerine sarılın.
"Kişinin: Allah'a karşı aşırı gitmeden dolayı bana yazıklar olsun! Gercekten ben alay edenlerdendim (diyeceği gunden sakının)!" (39/56)
Bu oyle bir gundur ki; kişi o gun dovunecektir, ben ne yaptım da bu durumlara duştum, ah bir daha geri donmek olsa da geri donup kendimi kurtaracak ameller işlesem.
"Veya: Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum, diyeceği, yahut azabı gorduğunuzde: Keşke benim icin bir kez (donmeye) imkan bulunsa da iyilerden olsam! Diyeceği gunden sakının."(39/57–58)
O gun pişmanlığın faydası yoktur. Cunku Rabbimizin kesinleşmiş hukmu ile karşı karşıya kalacağız. Geri donmek yoktur. Nihayet orada pişman olanlara son soz soylenecektir:
"Hayır (donemeyeceksin)! Ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış, buyukluk taslamış ve inkÂrcılardan olmuştun." (39/59)
Yediğine bak!
Nereden geldi onune bu yemekler?
"İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!"(75/36)
Rabbimiz ayet–i celile de, insanın bu dunyada başı boş olmadığını, istediği gibi hareket edemeyeceğini haber veriyor. Bana kimse karışamaz, ben istediğim gibi işler yaparım diyemez. Şunu cok iyi bilmek gerekir ki; zerrelerden kurreler kadar butun mahlukatın yoktan var eden bir yaratıcı var. Bu yaratıcı, her şeyin Rabbi, yoktan var edicisidir. Rabbimiz birdir, ortağı ve benzeri yoktur, Her an ve her halde bizimle, butun mahlukatının en kucuk zerresine varıncaya kadar beraberdir. Onun icin mekan soz konusu değildir, mekandan munezzehtir.
"…Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı gorur."(57/4)
Madem ki durum bu, o halde ne yapmamız lazım? Yapacağımız iş bir tanedir, oda Kur'an hukumlerine gore yaşamak.
Bir başka ayet–i celidede Rabbimiz bakın ne buyuruyor:
"İnsan, yediğine bir baksın!" (80/24)
Ne buyuk bir haber. Hele şoyle bir duşunun bakalım, yediklerinizi iyice bir duşunun. Nerden geliyor, şu yediğimiz yemekler, ağzımıza koyup midemize indirdiğimiz nimetler nereden, nasıl geliyor? Yediğiniz yemeğe bakın derken, 'biz bakmıyor muyuz?' diyorsunuz. Elbette bakıyorsunuz, bakmazsanız zaten ağzınıza goturemezsiniz. Rabbimiz oyle bakmaktan bahsetmiyor, oyle bir kakın ki;bu yemeği onunuze kim getirdi.
Onunde duran bunca nimet, ceşit ceşit yemekler meyveler. Her birinin rengi başka, tadı başka şekli şemali başka. Butun bunları ceşit ceşit farklı farklı kim yarattı? Kim yarattı ve onune kim getirdi?
Bu yiyeceklerin, kimisi bir memleketten, bir kısmı bir başka memleketten. Hatta başka ulkelerden bile geleni var. Geldikleri yerler farklı farklı, kilometrelerce uzaklardan gelen bu yiyecekler, yollarını şaşırmadan senin onune nasıl geldi? Onune gelenler, senin icin takdir edilmiş, yetiştiği memleketten sana diye yola cıkmışlar, onlara oyle bir gorev verilmiş ki, ne yollarını şaşırmışlar, nede zamanından erken yada gec gelmişler.
O yiyecekler sana gelene kadar kimlerin onunden gecmedi ki, hicbiri onlara bir şey yapamadı. Cunku Mevla'mız onları sana ayırmış, sana yazmış. Başkalarının ona mudahale etmeleri mumkun değildir.
Burada ki bir incelikte; bu kadar uzak ve değişik memleketlerden onune kadar gelen yiyecekler, hic şaşırmadan onune gelebiliyorsa, bu demektir ki, Rabbimiz her şeyin takdirini ezelde yapmış. Madem ki; neyi yeyip iceceğiz, ezelde takdir edilmiş o zaman rızık icin bunca endişe niye?
Gecmiş buyuklerden birine sormuşlar ki:
"İnsan yemek yerken, uvuzları bir işle meşgul oluyor, kalbi ne ile meşgul oluyor?" Tek kelimelik bir cevap verir:
"Zikrulah"
Burada anlatılmak istenen Zikrullah, ismi celileleri zikretmek değildir. Burada yapılacak zikir, bu yemeklerin onumuze nasıl geldiğini duşunmek, bu duşunce icinde tefekkur etmektir. Şoyle bir duşunun bakalım. Butun dunya bir araya gelse bir buğday tanesi yaratabilir mi? Yaratılamaz. O halde bir buğday tanesi yaratmaktan aciz olan insan! Buğday tanesini yaratana teslim ol.
O alemlerin Rabbi, sıcağı soğuğu yaratmıştır. Ruzgarları yaratmış, ruzgara gorevini vermiş. Ruzgarlar hem tohumlama yapar, hem de bulutları sevk eder. İstenilen yere sevk edilen bulutlar oraya yağmurlarını bırakır. Yağmur yiyen toprak bereketlenir, ekilen tohumlar toprakta hayat bulur. Butun bunları yapan Allah Teala'dır.
Onune gelen bir yiyecek, oraya gelene kadar başından neler gecmedi, hangi safhalardan gecti. Ruzgardan, yağmura, topraktaki sıcaklığa, soğukluğa, tohumdan toprağa, topraktan cıkmaya kadar. Sonra ekilip bicildi ve senin onune geldi.
İşte bunları duşunerek yemek yendiği zaman, kalp zikrullahtadır. Bunun adı bir başka ifade ile tefekkurdur. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şoyle buyurdular:
"Bir saat tefekkur etmek bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır."
__________________
Eyvah! bize yazıklar olsun diyeceğimiz gunler yakındır
Dini Bilgiler0 Mesaj
●23 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Eyvah! bize yazıklar olsun diyeceğimiz gunler yakındır