NASA Halley kuyruklu Yıldızında varolan gazlar hakkında inceleme yapabilmek icin bugun tonlarca patlayıcıya eşit bir duzine bomba ile Halley kuyruklu yıldızının kuyruk kısmına hedef alıp takriben 200 mt genişliğinde cukur acabilecek bombaları patlatmaktadır.


Gecenin zifiri karanlığı, gunduzun tum kirliliğini, gurultusunu ortuyordu sanki. Hafifce esen bir meltem gecenin bu kavurucu sıcaklığına yeterli gelmiyordu. Sanki bu gece bunalttıkca bunaltan, nem oranının belki de maksimum seviyeye cıktığı, bulutsuz, son derece berrak, bir hava hakimdi Cemil beyin gecesine. Oldukca yoğun, koşuşturmacalarla gecen bir gunun ardından Cemil bey uzunca bir zamandır bir turlu fırsatını bulamadığı, ozlemini cektiği balkonuna cıkıp, guzel bir demlik cay demleyip, ayaklarını uzatıp, sanki uzerine iniverecekmiş gibi duran yıldızları yattığı yerden seyretmek, adeta elini uzatıp onlara dokunuvermek istiyordu. Ozellikle milyonlarca yıldızın ic ice olduğu, birbirine carpmadan gokyuzunu donatması, kayan bir yıldızı seyretmek duşunduruyordu Cemil beyi.

Bunlar Rabbinin ayetlerinden başkası olamazdı. Tum bunlara rağmen insanlar hala neden akletmezdi ki?. İnsan fıtratı nasıl olurda Allah'ın bu ayetlerine karşı ilgisiz kalabilirdi ki? Milyonlarca, milyarlarca kilometre otelerde bulunan hatta uzerinde yaşadığımız dunyamızdan kat kat buyuklukte olan bu ateş kutleleri gecenin zifiri karanlığında adeta dunyamızı aydınlatan sokak lambaları gibi durmaktaydı gokyuzunde.

Cemil bey hafifce tebessum etti. Bir donem insanların taptıkları, hayatlarını yonlendirdikleri, tapınılan nesneler olduğunu duşundukce de tebessum etti. Geceleri var olan, gunduzleri varlığından izi bile kalmayan bu ateş kutlesine insanlar nasıl tapardı ki?.

Cemil bey bir an o gunlerden bugunlere geldi. Ya gunumuzde Allah'ın bu ayetleri karşısında insanoğlunun takındığı tavır neydi ki? Farklımıydı? Daha o gun sabah gazetede okuduğu bir haber gozunun onune geldi. Hem de oyle bir başlık atılmıştı ki işi yapanla–yazan aynı duşunceye sahip olsa gerek. "İnsanoğlu:1 Kainat:0" sanki bir spor musabakası gibi gostermek istiyordu. Haberin devamında;

"ABD'nin uzay araştırma merkezi NASA Halley kuyruklu Yıldızında varolan gazlar hakkında inceleme yapabilmek icin bugun tonlarca patlayıcıya eşit bir duzine bomba ile Halley kuyruklu yıldızının kuyruk kısmına hedef alıp takriben 200 mt genişliğinde cukur acabilecek bombaları patlatmaktadır."

Ustelik bu eylemin ABD'nin 229. ulusal bağımsızlık gununde gercekleştirilmesi de ayrıca duşundurucuydu.

Belki de gunun en onemli haberiydi bu. İnsanlar carşıda, pazarda bu haberi konuşmakta; ABD'nin buyukluğu, gucu enselerine silah dayanmaksızın tum insanlarca gonul rahatlığıyla ifade edilmekteydi. Zaten amaclanan da bu değil miydi?

Sozde yeryuzunun hakimi olan ABD, goklerinde hakimi olma yolundaydı. Cemil bey tum bunları gunduz duşunemediğinin, gecenin karanlığında yuzunu semaya cevirdiğinde dunya istikbarı, buyuk şeytan ABD'nin maksadını şimdi daha iyi anlıyordu. Halbuki Kainatta Rabbe teslim olmuş, onun gosterdiği istikamette varlığını surduren adeta eli kolu bağlı, savunmasızdı. Bu ayetlere karşı takınılan vahşi tavırlar elbette karşılıksız kalmayacaktı. Dunyada en fazla doğal afetlere uğrayan ulke hangisidir dediğimizde ABD'nin başı cekmesi duşundurucuydu. Cemil bey duşundukce, duşunuyor, gozleri semada yıldızları seyrederken sanki ayetleri okuyordu. Oyle ya sadece Kur'an'ın yazılı satırları değildi ki ayet; vahyin ifadesiyle bunlar kainatın ayetleriydi. Bu arada Cemil beyin daha gecen akşam okuduğu, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatından bir kesit geldi gozunun onune. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabına eliyle işaret ederek Uhud dağını gosterir ve:

"Uhud dağı cennette bir dağdır. O bizi sever, biz de onu severiz." buyurur.

Cemil bey gecen akşam okuduğu bu satırların işaret ettiği manayı şimdi daha iyi anlıyordu. Ne muthiş bir diyalog diye duşundu. Kainatla barışık olmak, ona dost kardeş olmak, bunu hissedebilip ifade edebilmek bunu eylemlere satırlara yazıp yaşayabilmek. Kainatı varlığının bir parcası gormek. Varlığını ona bağlamak. Onun olmadığı bir ortamda varlığının sebeplerini bulamamak, idrak edememek değil miydi?

Tum bunlar Cemil beyi urkutuyor, yaşantısını gozden geciriyordu. Oyle ki bilincsizce budadığı bahcesindeki meyve ağacını duşundu. Rabbim merhametlilerin en merhametlisi iken bana ne oluyor ki bu alemde, diye duşunuyordu. Tum benliğinde hissettiği urperti ile doğrulup;

–"Ey ABD sen nesin ki, kimsin ki savunmasız bir yıldıza bombardıman yapabiliyorsun? Yetmedi mi yeryuzundeki zulmun, yetmedi mi tonlarca bombayı Felluce, Bağdat halkının uzerinde patlattığın. Yetmedi mi? Yetmedi mi?" Diye gecenin karanlığında sessizliği bozdu haykırışları. Kendiyle savaşan, fıtratıyla savaşan felah bulabilir mi ki? Cemil bey ilerleyen zamanı ancak kainatla ahenk icerisinde okunan sanki tum yıldızların, ayın da iştirak ettiğini hissedercesine okunan ezan ile kendine geldi. Gun ağarmakta, artık yavaş yavaş yıldızlar sonmekte, gozun gorme idrakinin dışına cıkıp kaybolmakta. Rabbin kainat ayetlerinden biri kendisine verilen gorevi yerine getirmenin huzuru icerisinde adeta gorev yerini terk ederken yeni gunle beraber bir başka ayet olan Guneş ufuktan yavaş yavaş yukselerek yıldızların gorevini, devralacaktır.
Cemil bey oldukca yoğun, tefekkur ağırlıklı bir gece gecirmiş olmanın haşyetiyle balkonda uyuya kalmış, şiddetli bir patlama ile uyanabilmişti. Gozlerini actığında adeta gokyuzu kapkara oluvermiş, simsiyah bulutlar gokyuzunu kaplamış, durmaksızın cakan şimşekler ve ardından tonlarca bombanın patlamasıyla dahi erişilemeyecek gurultu ile gelen gok gurultusu. Cemil bey bir an sanki kainat ayetlerinin bombardımanına tutulduğunu duşundu. Hafifce mırıldanarak;

–Ey dunya mustekbirleri; kendinize gelin. Fert ve toplumlar icin bir işaret olan rabbin bu ayetlerine karşı savaşmayın. Unutmayın ki sessiz duran, rabbin teslimiyetinin dışına cıkmayan bu rabbani işaretler bakarsın bir anda rabbin orduları oluverir de seni ve zulmundeki ortaklarını bir anda yok ediverir. Zamanının zalimi olan Ebrehe'yi, Fravun'u duşun. Kuşlar, camurlar, filler, denizler, dağlar dile gelmesin, hele ki harekete gecmesinler, işte vay o zaman zamanın zalimlerinin haline......

__________________