Tuketimin kışkırtıldığı, israfın yaygınlaştığı bir donemde yaşıyoruz. Eskiden gereksiz harcamaları paramız yettiği kadar yapardık. Şimdi kredi kartları yuzunden olmayan parayı bile israf edebiliyoruz. Sonucta bundan gonullerimiz de ceplerimiz de zararlı cıkıyor.
İsraf kelimesi, ‘azıtmak, taşırmak, olcuyu kacırmak, boşa harcamak’ gibi anlamlara gelir. Yaygın anlamıyla ihtiyacı aşan gereksiz harcamalara israf denir. Dinimiz bu tur harcamaları yasaklamıştır:
“(Onlar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan, 67)
Uc ihtiyac
Alimlerimiz cimrilikle israf arasındaki orta yolu bulmamızda bizlere yardım etmek icin dinimizin meşru gorduğu ihtiyacları uc grupta sınıflandırmışlardır. Kitaplarımızda yer aldığı şekliyle bu uc grup:
• ZaruriyyÂt,
• HÂciyyÂt,
• TahsiniyyÂttır.
Yaşamımızı surdurmek icin mecbur olduğumuz olmeyecek kadar yemek, olmeyecek kadar soğuktan korunmak gibi zaruri, en asgari ihtiyaclara zaruriyyat denir. HÂciyyat, sağlıklı bir hayat surmek icin herkesin ihtiyac duyduğu barınma, ısınma, yeme-icme gibi gereksinimlerdir. Tahsiniyyat ise hayatımıza guzellik katan, bize faydası dokunan guzel elbise, lezzetli yiyecek gibi şeylerdir.
Her canımızın cektiği, hoşumuza giden şey tahsiniyyat sayılmaz. Cunku doymak bilmeyen arzularımız, aslında hicbir faydası olmayan, hayatımıza hicbir sahici katkı sağlamayan pek cok şeyi isteyebilir, hatta hırs duyabilir. Bazen de hoşumuza giden durum aslında riya, haset, gurur gibi dinimizin yasakladığı bir etkenden kaynaklanıyor olabilir. Bir kadının cekemediği bir kadına nispet olsun diye giydiği elbise, bir zenginin gosteriş icin tertiplediği ziyafet boyledir.
Sahabi efendilerimizden CÂbir r.a. anlatıyor:
“Carşıdan et almış, hamala vermiş, eve donuyordum. Hz. Omer r.a. yolda bana yetişip:
– Bu da ne, diye sordu.
– Canımız et cekmişti, gidip bir miktar et satın aldım, dedim. Bunun uzerine:
– Canının her cektiğini alıyor musun? İnsana israf olarak canının her istediğini yapması yeter, diye bana cıkıştı.” (Muvatta)
Ne alsak yetmiyor
İnsanı sonu gelmeyen isteklerin esaretinden kurtaracak şey, fazlasına, hep daha fazlasına sahip olmak değildir. Hatta mal arttıkca hırs da artar. Asıl zenginlik kanaattir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Asıl zenginlik mal cokluğu değil, gonul zenginliğidir.” (BuhÂrî

Gercekten de gonul darsa, fakirse butun dunya dar gelir. Bu bakımdan kanaatsiz zenginlerin gonlu geniş fakirlerden daha cok para ihtiyacı vardır.
Bir adam meşhur sufi Cuneyd-i Bağdadî k.s.’a beş yuz altın para verip fakirlere dağıtmasını ister. Buyuk veli adama başka parası olup olmadığını sorar. Adam:
– Var, der. Bu sefer daha fazla parasının olmasını isteyip istemediğini sorar. Adam:
– İsterim, der. Bunun uzerine Cuneyd-i Bağdadî k.s. altınları geri verir ve adama:
– Sen bunlara bizden daha fazla muhtacsın, der.
İmam Gazalî rh.a. kanaatsizliğin bizi nasıl ele gecirdiğini şoyle anlatır:
“Şeytan, bir insanın kalbinde ev, eşya, elbise ve evde suse duşkunluk gorunce oraya yerleşir, kalbini yurt edinir. Onun bu zaaflarından yararlanmaya bakar. Hemen onu evini yenilemeye davet eder, tavanlarını ve duvarlarını suslemesini, binaları genişletmesini ister. Guzel elbise ve bineklerle suslenmeye cağırır. O kişiyi artık omru boyunca emrine amade kılar. Zaten bu konuda şeytanın tuzağına duşen kişi icin başka bir tuzağa gerek kalmaz. Cunku bu zaaflar hep birbirini ceker. Eceli gelip olunceye kadar bu şekilde şeytanın yolunda ve arzularının peşinde koşar durur. Boyle kimselerin kotu akıbete uğramalarından korkulur. Allah bizleri boylesi kotu akıbetten korusun.”
İsrafın azı olmaz
Boşa harcanan bir şeyin miktarının azlığı veya ucuzluğu o şeyi israf olmaktan cıkarmaz. Bir ekmek kırıntısı, bir damla su da olsa boşa harcamamak gerekir. Hz. Peygamber s.a.v. bir nehrin kenarında bir kapla abdest almış, abdestini bitirince suyun fazlasını nehre dokmuş ve şoyle buyurmuştur:
“Allah bunu faydalanacak insanlara ulaştıracaktır.” (Heysemî

Yine Peygamberimiz s.a.v. şoyle nasihat etmiştir:
“Birinizin elinden lokması yere duşecek olursa, uzerine bulaşan toz ve toprak gibi zararlı şeyleri gidererek onu yesin, şeytana bırakmasın.” (Muslim)
Hicrî dorduncu asır velilerinden Ebu Talip el-Mekkî k.s. hazretleri “Kûtu’l-Kulûb” isimli eserinde şu tavsiyelerde bulunmuştur:
“Sofradan dokulen kırıntılar toplanarak yenmelidir. Bunun, ahirette hurilerin mehri olduğu soylenmiştir. Yine kim tabağını iyice temizlerse ve artan suyunu icerse bir kole azat etmiş kadar sevap kazanır denmiştir.”
Eskimiş eşyalarımızı, artan yemeklerimizi bile verecek yer aramamız gerekir. Bunları kabul edecek kişiler bize el acmak şoyle dursun bizi kurtaran kişiler addedilmelidir. Yemediğimiz ekmeklerimizi yiyen kuşlar, diğer hayvanlar aslında bir yandan da bizim israfımızı, kusurlarımızı yemektedir. Fazla eşyalarımızı kullanmayı kabul eden kişiler sorumluluğumuzu azaltmaktadır. Bu konuyla ilgili bir diğer hadis-i şerif şu şekildedir:
“Bir musluman, sırf Allah rızası icin eski elbisesini bir muslumana verip giydirirse, o elbise giyildikce, veren kişi ister hayatta olsun, ister olmuş olsun Allah’ın koruması altındadır.” (Tirmizî

İkram israf değildir
Sufyan-ı Sevrî k.s. hazretleri bir gun İbrahim b. Ethem k.s. ve diğer dostlarını yemeğe davet etti. Gelenler az yediler. Sofradan kalktıklarında Sufyan-ı Sevrî k.s.:
– Yemeği az yediniz, dedi. İbrahim b. Ethem hazretleri de:
– Sen yemeği az yaptın, biz de yemeği az yedik, dedi.
Bir muddet sonra İbrahim b. Ethem k.s., Sufyan-ı Sevrî k.s.’yi yemeğe davet etti. Yemeği oldukca boldu. Bunu goren Sufyan-ı Sevrî k.s.:
– Bu kadar fazla yemeğin israf olmasından korkmuyor musun, diye sordu. İbrahim bin Ethem de:
– İkramda israf olmaz, dedi.
Comertlik kanaati arttırır, kanaat de gereksiz harcamalardan korur. Bu nedenle ikram israf olmadığı gibi, bereket vesilesidir. Ama bu ikramın icine gosteriş ve ovunme karışmamalıdır. Eğer karışırsa hem israf, hem riya olur.
Tuketimin kışkırtıldığı, israfın yaygınlaştığı bir donemde yaşıyoruz. Eskiden gereksiz harcamaları paramız yettiği kadar yapardık. Şimdi kredi kartları yuzunden olmayan parayı bile israf edebiliyoruz. Sonucta bundan gonullerimiz de ceplerimiz de zararlı cıkıyor. Halimizi fark edince de sorumluluğu dunya duzenine atıyor, işin icinden sıyrılmaya calışıyoruz. Halbuki mucadele etmek icin dunyadaki sistemi değiştirmek zorunda değiliz. Sadece kanaate sarılarak ve gonlumuzu genişleterek bu şeytanî carktan kurtulabiliriz.
__________________