Mescidlerdeki Bid'atler

Mescidlerle ilgili bircok bid'at, İslĂ‚m'a ve muslumanlara rağmen maalesef hĂ‚lĂ‚ yaşamaktadır. Gayrı meşrû bid’atlerin arasında, sunnet ve mustahap olarak işlenen bazı sevaplar, bid’atlerin gunahını odemez. Usûl-i Fıkıh’ta bir kaide vardır: “Bir ibĂ‚dette mustahap veya sunnet ile bid’at birleşirse, bid’ati işlememek icin sunnet fedĂ‚ edilerek o ibĂ‚det işlenemez.” Hatta, boyle bir durumda vĂ‚cibin terkinde ihtilĂ‚f edilmiştir. Bid’atten o derece sakınılması tavsiye edilmiştir. CĂ‚milerde gorulen bid'atleri saymaya calışalım:

a- Mescidlere kadın-erkek her musluman girebilir. Asr-ı saĂ‚dette boyle olmuştur. Peygamberimiz'in sunnetinde kadınların mescide devam etmelerinin kısmen veya tamamen engellenmesi diye bir şey yoktur (bkz. Ahmed bin Hanbel, 6/66, 90, 154; Muslim, SalĂ‚t 137; Tirmizî, Cum'a 48; BuhĂ‚rî, Cum'a 13).

Kadınların mescide gelip namaz kılmaları sunnettir. Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şoyle buyurmuştur: "Allah'ın kadın kullarını Allah'ın mescidlerinden men etmeyin." (BuhĂ‚rî, Cum'a 13; Muslim, SalĂ‚t 16; Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 13; Tirmizî, Cum'a 64; Ahmed bin Hanbel, 5/17). Hz. Âişe (r.a.), mu'minlerin kadınlarının, şafak vakti cıkıp Allah'ın Rasûlu ile birlikte sabah namazını kıldıklarını soylemiştir (BuhĂ‚rî, MevĂ‚kît 27). Dolayısıyla gunumuzde kadınlara mescid yolunu gostermemek, onları mescidlerden uzaklaştırmak, en azından bid'at olacaktır. Onlar, ozellikle Cuma gunu ve benzeri ozel gunlerde cĂ‚mideki hitĂ‚be, oğut ve vaazlardan hisse almalı, cehĂ‚let karanlığından kurtulmalıdır.

b- Pis kokular yayanların mescide girmelerini Rasûlullah yasaklamıştır. Hatta helĂ‚l ve şifalı bitkiler olan soğan sarımsak gibi hoş olmayan kokulara sebep olan gıdaları yiyenlerin mescide gelmemelerini istemiştir (bkz. BuhĂ‚rî, Ezan 160; Muslim, MesĂ‚cid 68, 69, 71; Ahmed bin Hanbel, 2/20, 266, 429; İbn MĂ‚ce, İkamet 58). Fosur fosur sigara icen ve sigarasını lutfen cĂ‚mi kapısında sondurup atan ve sigara icmeyenleri, soğan yiyenlerin kokusundan rahatsız olduğundan cok daha fazla etkileyen kişi, durum değerlendirmesi yapmalıdır. Tabii, birini tercih etmesi gerekiyorsa neyi tercih edeceğine de karar vermelidir.

c- Mescidler, imkĂ‚nlar zorlanarak asr-ı saĂ‚detteki fonksiyonlarına yaklaştırılmalı, faĂ‚liyet alanlarını genişletmelidir. Mescidlerin cok yonlu faĂ‚liyetlere merkezlik teşkil etmesi yuzunden, insanlar oraya daha fazla gelecektir; mescid, sosyal hayatın merkezi, en vazgecilmezi olacaktır. Cok yonlu hizmetleri yuzunden cemaatle kılınan namaz, 25 veya 27 derece daha ustundur. Mescidin bu cok yonlu fonksiyonunun kalktığı, kardeşlik ve kaynaştırmanın yerini hizip ve politik cekişmelerin, dedikoduların aldığı icin, gunumuz cemaatlerinde bu derece sevap fazlalığının bulunduğunu soylemek zordur. Şimdi ne o takvĂ‚ mescidi, ne de bir namazı 27 derece yukselten erdem sahibi cemaat...

c- Mescidlerde konuşulmayacağı, dunya kelĂ‚mı edilmesinin yasak olduğuna dair hicbir şer'î hukum yoktur. Yasak olan, lağvdır/boş soz, gereksiz lakırdıdır, mĂ‚lĂ‚yanidir, ki bir hayır amacına ulaştırmayan bu gereksiz soz, sadece mescidde değil; her yerde yasaktır (bkz. Mu'minûn, 3).

Butun evren secde halinde olduğundan arzın her yeri mescid hukmundedir. İnsanlık acısından mescid olma hali ise o mekĂ‚nda secde edilmesine bağlıdır.

d- Belirli mekĂ‚nları mescid edinip başka yerde namaz kılmamak veya kılınamayacağını iddia etmek de bid'attir, yanlıştır. Evleri de kabir haline getirmemek, oralarda ozellikle farz dışındaki namazları edĂ‚ etmek Peygamber tavsiyesi ve uygulamasıdır.

e- Bugunku cĂ‚miler, dolaylı yoldan da olsa devlet kanunlarıyla yonetildiğinden, imamlar bazı dinî emirleri de uygula(ya)mamaktadır. Ornek olarak, musluman olmadığı bilinen, hatta din duşmanı olarak tanınan bir kimse olduğunde hangi gorevli, “ben bunun cenaze namazını kıldırmam!” diyebilir? Kur’Ă‚n-ı Kerim, Allah’ın dininden hoşlanmayan fĂ‚sıkların, kĂ‚fir ve munĂ‚fıkların namazlarının kılınmamasını, mezarları başında durulmamasını isterken, tĂ‚ğut ve zĂ‚limler icin duĂ‚lar edildiğini goruyoruz. “Onlardan olen hicbirine asla namaz kılma; onun kabri başında durma. Cunku onlar, Allah ve Rasûlunu inkĂ‚r ettiler de fĂ‚sık olarak olduler.” (9/Tevbe, 84)

f- Farz namazdan sonraki muezzinlik fasılları bid'attir. Muezzinin namaz esnasındaki gorevi ezan ve kametle sınırlıdır. Farz namazlarından evvel veya Cuma namazında hutbe oncesinde İhlĂ‚s sûreleri veya başka Ă‚yetler okumak sunnette olmayan bir davranıştır.

g- Kur'an ve sunnetin belirlemediği uydurma ibĂ‚det veya bereket unsuru kabul edilen şeylerin mescide sokulması bid'attir. Tesbih adı altında cĂ‚miye sokulan bazı araclar, onların cemaat arasında ona buna atılması huzur bozan bir davranıştır. CĂ‚minin duvarlarına, kubbesine levhalar, yazılar yazmak, dikkat cekici susler yapmak da bid'attir. İmam MĂ‚lik gibi nice Ă‚limler cĂ‚minin mihrabına bir Kur'an Ă‚yetinin yazılmasına bile karşı cıkmıştır.

h- Namaz kılan cemaatin secde ettiği yerden daha yuksek ve cĂ‚mide cıkıntı olacak şekilde mihrap yapmak da doğru değildir. Hatta mihrabın Emevîler doneminde cĂ‚miye konmaya başlandığından, Peygamber mescidinde bulunmadığından tumuyle bid'at olduğu değerlendirilir.

ı- Mescidlere para toplamak icin konan "sadaka sandıkları"na İmam MĂ‚lik karşı cıkmış, "Allah, mĂ‚bedleri dunyalık toplama yeri yapmadı" demiştir. CĂ‚miler dilencilik yapılacak yerler olmamalı; imamlar ve vĂ‚izler de dilenci. Cuma’dan cumaya cĂ‚miye gelen adamdan para isteme ve fĂ‚sıkların, hatta musluman oldukları şupheli olan insanların, haram olduğu halde cĂ‚minin îmĂ‚rına katkıda bulunması (9/Tevbe, 17) isteniyor; namazsızlar veren el olduklarından aziz, cĂ‚mi ve gorevliler isteyen ve alan el oldukları icin altta ve zelil oluyor. Denilebilir ki, “efendim, ne yapalım, cĂ‚minin halıları değişecek, suslu Ă‚vizeler alınacak, paraya ihtiyac var...”

Halbuki Cuma ve bayram namazında cĂ‚miye gelenleri, kayıp cocuklarımız ve misafirlerimiz olarak kabul etmeli, onlara biz birşeyler verebilmeliyiz. Onlar ayakkabı calınma riskinden veya yine para isterler anlayışından dolayı cĂ‚miden kacma yolu arayan değil; cĂ‚mide dağıtılacak hediyelerden ve sunulan imkĂ‚nlardan yararlanmak icin de olsa aramıza katılabilmeli. CĂ‚miye cok nĂ‚dir gelen Cuma cemaatine kitaplar, broşurler, dergiler, kasetler, başka hediyeler verebilmeli, ondan bir şey kesinlikle istememeliyiz. Cebine değil, gonlune hitap etmeli, gonlunu ve gozunu doyurabilmeliyiz. Hemen butun peygamberlerin toplumlarına bir hitabı vardır: “Sizden hicbir ucret istemiyorum. Benim ucretimi (ecrimi, mukĂ‚fatımı) verecek olan ancak Ă‚lemlerin Rabbi Allah’tır.” (26/ŞuarĂ‚, 109, 127, 145, 164, 180...)

i- Yine, bir cĂ‚mi inşaatı icin elde makbuz, carşı pazar geziliyor, onune cıkan dinli dinsiz herkesten cĂ‚mi icin yardım isteniyor. Bunun, dini ve cĂ‚mileri kuculten bir tavır olduğu kadar, Kur’an’ın yasakladığı (9/Tevbe, 17) bir tavır olduğunu belirtmek gerekiyor.

j- Mescidlerde ticaret yapılması da cirkin bir bid'attir. Ozellikle Diyanet, kendi kasasını şişirmek icin kendi memurlarına, kendi yayınlarını cĂ‚mide pazarlamalarını emretmektedir. Takvim, dergi, kitap ve makbuzlarının satılması şeklinde orneklerini gorduğumuz ticaretle ilgili işler icin mescidin kullanılması Hz. Peygamber'in bizzat yasakladığı hususlardandır.

k- Gunumuzde, mescidlerle ilgili bir başka yanlışlık da, coğu musluman halk tarafından yapılıyor: Filan vilĂ‚yet veya uzak semtten Sultan Ahmet CĂ‚miini veya cĂ‚minin icindeki Konya’ya MevlĂ‚na muzesini ya da başka bir cĂ‚miyi ziyaret etmeye gidiyorlar. CĂ‚mi ziyaret edince sevaba girdiklerini zannediyorlar. Halbuki cĂ‚mi ziyareti kasdıyla yapılan bu davranışlar, yanlıştır, yasaktır, vebaldir. Cunku yeryuzunde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa cıkılabilecek ancak uc mescid vardır. “Uc mescidden başka bir yere (ibĂ‚det ve ziyĂ‚ret etmek icin) ozel olarak yolculuk yapılmaz; Mescid-i Haram, Mescid-i AksĂ‚ ve Benim mescidim.” (BuhĂ‚rî, FedĂ‚ilu’s-SalĂ‚t -SalĂ‚tu Mescid-i Mekke- 1, 6, Savm 67; Muslim, Hacc 74; Ebû DĂ‚vud, MenĂ‚sik hadis no: 2033; Tirmizî, SalĂ‚t 243, hadis no: 326) Bugun muslumanlar, maalesef Mescid-i AksĂ‚’yı ziyaret edememektedirler. Hic olmazsa hacca gidenlerin yol uzerinde uğrayıp ziyaret edebilecekleri ilk kıblelerine gitme yollarını bulmak bedel istiyor; insanımız da kolay sevap istediği icin bedele yanaşmıyor.

l- Peygamberimiz'in her Ramazan'da mutlaka yaptığı mescidde i'tikĂ‚f sunneti unutulmuş, cĂ‚miler i'tikĂ‚fsız/coşkusuz kalmıştır. İtikĂ‚f, bilindiği gibi, dunya işlerinden arınıp bir mescidde ozellikle Ramazan ayının son on gunu ibĂ‚dete cekilme demektir. Bu kuvvetli sunnetin terk edilmesi, mescidlerimiz acısından onemli bir eksikliktir. İ'tikĂ‚fın ihyĂ‚ edilmesi gerekmektedir.

m- Bid'at unsurlarının bulaştığı mescidlere girmeme hakkı olan mu'minlerin, şirk unsurlarının bulaştığı mescidlere girmeme zorunluluğu vardır (Bkz. 7/A'rĂ‚f, 29; 9/Tevbe, 107-109; 72/Cinn, 18).

n- Mescidin dırar olması/zararlı mescid haline gelmesi, mescidin sadece o niyetle yapılmasını gerektirmez. Mescid-i Dırarla ilgili Ă‚yet-i kerimede (9/Tevbe, 107), yapmak ve kurmak anlamında bir kelime kullanılmamış, "ittihaz (edinme)" kelimesi kullanılmıştır. Bu demektir ki, bir mescidin zarar vermesinden soz etmek icin, daha yapılırken o niyetle yapılmış olması şartı aranmaz. İlk zamanda, hatta yuzyıllarca iyi hizmetler verdiği halde gunun birinde "zarar veren mescid" haline donuşen binalar olabilir.

o- Mu'minleri fırkalara bolmek, tefrika cıkartmak icin mescid yapmak veya yapılmış mescidleri bu maksatla kullanmak, dırar mescidinin ozelliğidir. Avrupa'da Turkler tarafından mescid haline getirilen yerlerde cok net sırıttığı gibi, her fırkanın kendine has bir cĂ‚misi vardır. CĂ‚miler, sadece Allah'ın olması gerektiği (72/Cinn, 18) halde, falancıların mescidi, filancıların cĂ‚misi diye cĂ‚miler gruplarıyla bilinir ve coğu mescidde ırklar ve uluslar arası ayrım ozelliğine işaret anlamına gelecek tarzda Turk bayrakları, hem de mihrab veya minber civarında bulunur. Sadece kendi gruplarına ait mescidlerde toplanıp namaz kılanlar, oteki cĂ‚milerde namaz kılmaz ve o mesciddekilere musluman gozuyle bakmaz. Hemen hepsi, birbirinin gıybetini etmeyi cihad zanneder.

o- Rus işgali donemindeki Afganistan'da ve gunumuzde nice yerlerde ornekleri gorulduğu şekilde, cĂ‚minin İslĂ‚m duşmanı olanlara, dini kullanmak ihtiyacı duyan ikiyuzlu kişilere barınak yapılması da bid'at olmaktan ote şirk unsurudur, dırar ozelliğidir. Senelerce kahır ve zulum altında inlettikleri muslumanların mĂ‚bedlerini, onları somurmek, kontrol etmek ve birbirine duşurmek icin kullanma alcaklığının İslĂ‚m tarihinde ilk temscilcileri Emevî hĂ‚nedanıdır. Onlar, İslĂ‚m'ın zaferi onunde eğilmek zorunda kaldıklarında, musluman kanı damlayan kılıclarını kınlarına soktular ve o kılıclarla dize getiremedikleri muslumanları, musallat oldukları mĂ‚bedlerinden vurdular. Bu oyle bir vuruştu ki, en buyuk kahrını, dinin tebliğcisi Peygamber'in evlĂ‚dı uzerinde gercekleştirdi. Onları zehir ve kılıcla yok etmekle yetinmedi, tevhidin mĂ‚bedinden yaklaşık bir asır o aziz Rasûl evlĂ‚dına ezan ve hutbelerden lĂ‚net okuyarak o Peygamber'in ummetine Ă‚min dedirtti. Omer bin Abdulaziz (olumu; 102/720), Rasûl evlĂ‚dına okunan bu lĂ‚neti mescidlerden kaldırdığında, kavramları tersine cevirmeye ornek olarak onu şu şekilde itham etme carpıklığına gidebildiler: "Sunnete muhĂ‚lefet ediyor..."

p- Mescid yapımında, Allah rızĂ‚sı ve takvĂ‚ kaygısından başka herhangi bir kaygının rol oynaması da Dırar mescidinin temel ozelliğidir. Kişisel menfaat, şohret hırsı, grup ve parti cıkarı, ekonomik rant vb. bu ozelliklerdendir.

r- Mescidlerde Allah'ın dışında herhangi bir kişiye sığınılması, yakarılması, herhangi bir kişinin Allah ile kul arasında vesîle ve aracı yapılması da, mescidin takvĂ‚ mescidi ozelliğinin kalkması demektir (72/Cinn, 18). Bu durum, ulûhiyet şĂ‚nından olan ozelliklerin Allah dışında bir varlığa verilmesini ifade ettiği icin şirktir. Allah'ın dışında kişi veya kişiler icin cağrıda bulunulması, ovguler dizilmesi, propaganda ve reklĂ‚m yapılması da mescidlerdeki cirkin davranışlardandır. İslĂ‚m'ın temel kabullerine zıt unsurların sokulduğu mescidlerdeki bu durumlara karşı cıkılmalı, tavır alınmalıdır.

s- Mescidlerin vazgecilmez fonksiyonlarından biri, oradaki cemaatin birbirlerinin dertleriyle dertlenmesi ve istişĂ‚re etmesine zemin olmasıdır. Bu ibĂ‚det ve meşveret yerlerinde muslumanlar, eşitlik kuralına uyarlar. Kimsenin kimseye meslek, maddî guc, makam vb. acıdan ustunluğu olamaz. Bu ayrımlara gore saflar duzenlenip bazılarına ayrıcalık verilemez. Herkes aynı safta ve omuz omuzadır. Bu yuzdendir ki, imamın da cemaatten yuksek bir yerde namaz kıldırması doğru değildir; hatta bunu cĂ‚iz gormeyenler bile vardır (Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 67). Hatta bazı ulkelerde gunumuzde de uygulandığı şekilde, mihrabdaki imamın cemaatten daha yuksek yerde namaza durarak gurura kapılmaması icin, mihrab cĂ‚mideki cemaatin secde ettiği zeminden daha aşağıda olmasının daha faziletli olacağı değerlendirilebilir.

ş- Cemaatteki bu eşitlik, ancak bir noktada bozulur; o da ilim ve ibĂ‚det noktasıdır. Mescidde, ilk safta ilim ve takvĂ‚ bakımında onde olanlar bulunur. Bunlar, imĂ‚met ve riyĂ‚set namzedi oldukları gibi, muzĂ‚kere ve muşĂ‚verede de reylerinden en fazla yararlanılan kişilerdir. İmamın, namazdan sonra arkasını mihraba, yuzunu cemaate donup oturması, duĂ‚ icin olmayıp, kendisini imam secen veya imam olarak kabul eden cemaatle istişĂ‚re ve tartışmaya başkanlık etmek icindir. “Benim hemen arkama sizden dirĂ‚yet ve akıl sahipleri dursun! Sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenler dursun! Carşıların karışıklığından sakının!” (Muslim, SalĂ‚t 123; Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 96; Tirmizî, SalĂ‚t 168) “Uc kişinin namazları kabul olmaz; bunlardan birisi cemaat istemediği halde imamlık yapmak isteyen kişidir...” (Ebû DĂ‚vud, SalĂ‚t 63; Tirmizî, SalĂ‚t 266)

t- Bu olculer dahilinde cĂ‚milerde istişĂ‚renin terk edilmesi, cemaatin birbiriyle kaynaşmaması, imam-cemaat ilişkisinin sağlıklı olmaması ciddî problemlerden biridir. TakvĂ‚ ve ilim durumuyla one cıkmadığı halde on safı ve imamın arkasını Ă‚detĂ‚ parselleyen kimselerin bu tavırları da sunnete uymaz. Aslında imamın cemaat tarafından secilip one cıkartılması gibi, imamın arkasına gececek insanları da cemaat belirlemeli, lĂ‚yık olanları namaza durmadan oraya dĂ‚vet etmelidir.

u- Vaaz ve hutbelerde, muezzinlik ve imamlıkta, normal olarak ses duyulduğu muddetce, gereksiz yere hoparlor kullanmak ve kulağı tırmalayacak şekilde bağırmak da cok yanlıştır, cirkin bir bid’attir.

u- DuĂ‚nın kabulunun bir şartı, samimiyet ve sessizliktir. “Rabbınıza tazarrû ile yalvara yakara, gizlice duĂ‚ edin. Bilin ki O, haddi aşanları sevmez.” (7/A’rĂ‚f, 55) DuĂ‚, tevĂ‚zu ve zillet ile, fakirane, gizlice ve cok yavaş sesle yapılmalıdır. Yoksa, duĂ‚, tevĂ‚zunun tersine bağırma ile, yarış edercesine, edebiyat gosterişi şeklinde, kafiyeli ama samimiyetsiz sozlerden oluşan tarzda olduğu muddetce o duĂ‚, cĂ‚mi kubbesinin dışına yukselmeyecektir. Hele bir de zĂ‚lim ve tĂ‚ğutlar icin de rahmet istenerek duĂ‚ edilmesi, duĂ‚da cĂ‚iz olmayan vesîleler, ırk asabiyetine dair ovunmeler de varsa, boyle duĂ‚ya el acıp Ă‚min diyenlerin de durumu, Akaid ilmini ilgilendirir.

v- Cuma namazlarında hutbeyi kısa, namazı uzun tutmak sunnet olduğu, aksi bid’at olduğu halde, hutbeler cok uzun ve namazlar cok kısa edĂ‚ ediliyor.

y- Mescidlerden yola cıkılarak, oradan İslĂ‚m'ın oğrenilip yaşanması, hĂ‚kim olması halka halka yayılarak toplumu hukmu altına alması gerektiği halde; bugunku mescidler, aslî gorevlerinin coğunu yerine getirmemektedir. TĂ‚ğutlar ve onların rejimleri, ceşitli baskı ve dayatmalarıyla İslĂ‚m dunyasındaki mescidlerin coğunu mahkûm etmiş, hapishaneye cevirmiştir.

CĂ‚miler, muslumanların her ceşit ibĂ‚det, buluşma ve goruşme, onemli meselelerini muzĂ‚kere etme, dinin emir veya tavsiye ettiği birtakım hizmetleri gercekleştirmek uzere faĂ‚liyetlerde bulunma yerleridir. Bu kutsal mekĂ‚nları laik devletin kontrol altına alması ve işlevlerini de yalnızca namaz ibĂ‚detinden ibaret kılması; dine, sunnete, hukuka aykırıdır. CĂ‚milerde yapılan vaazların ve hutbelerin devlet tarafından kontrolu, hele devlet tarafından hazırlanıp papağan yerine konanların eline tutuşturulması, kesinlikle din ozgurluğune mudĂ‚hale anlamı taşır.

CĂ‚miler ilk kuruluşundaki ornek uygulamaya gore birden fazla iş ve ihtiyac icin kullanılırdı. CĂ‚minin fonksiyonları bolumunde bu konu yeterince ifade edildi. Eğer biri cıkar da "bunlar tarîhîdir, o gunku ihtiyac ve imkĂ‚nsızlıklara bağlıdır, bugun bu işler icin ayrı mekĂ‚nlar ve kurumlar vardır" diyecek olursa, kendisine şu cevap verilir: Bunlar doğru olabilir, ancak, bu tarihî uygulama iki şeye kesin delildir: 1- CĂ‚miler yalnızca namaz kılmak icin değildir. 2- Muslumanların din işleri, dunya işlerinden ayrı değildir; din ile dunya ic icedir. Kur'an ve Sunnet, hem din hayatını hem de dunya hayatını duzenlemek, yonlendirmek, yonetmek icin gonderilmiştir.

z- CĂ‚milerde; farzmış, namazdan bir parca imiş gibi, Haşr sûresinin son Ă‚yetlerinin sabah ve akşam namazlarında imam veya muezzin tarafından mutlaka okunması, tesbihlerin komutlarla ve hic ihmal edilmeksizin ve mescidin dışındaki hayata yayılmaksızın cĂ‚minin ve namazın olmazsa olmazı gibi okunması da bid’attir. Bakara sûresinin son iki Ă‚yetinin de yatsı namazından sonra, başka Ă‚yetler okunmaz veya hic terkedilmemeli gibi kıraati icin de aynı şey soylenebilir.

Aslında, okunan aşır veya sûrelerin meal ve tefsirleri verilmeli, hatta guncel konularla, cĂ‚mi dışı hayatla ilgili hukumleri, tavsiyeleri iceren Ă‚yetler secilmelidir ki, okunanlar yerini bulsun, gercek sunnete ve istenilen seevaba ulaştırsın. Ezanın, muezzinliğin haydi neyse, hele Kur’an’ın namaz veya namaz dışı okunmasında teğannî, şarkı okur gibi gereksiz, yersiz ve hatta yanlış uzatmalar ve ses dalgalandırmaları, sesin alcaltılması gereken yerlerde yuksek sesle okunması ve tersi uygulamalar, cehĂ‚let kaynaklı bid'atlerdendir. Kur’an kıraatinin ağlayarak, hic olmazsa ağlar gibi yapılarak huzunlu bir şekilde okunması gerekirken, ses sanatkĂ‚rı gibi ve değişik makamlarda okumanın da doğru olmadığını belirtelim.

Yine, muezzinlik gerekeği zannedilen tesbih duĂ‚ları icin komutlarda ve mevlid vb. okuyuşlarda Kur'an makamıyla, Allah'ın Ă‚yetleri dışındaki şeylerin okunması buyuk yanlışlardan ve bid'atlerden biridir.

Kamet getirilirken bazı muezzinlerin ellerini namazda imiş gibi bağladığı goruluyor; bu da bid’attir. Mevlid okunurken de, Peygamber’in doğum zamanı anlatılırken, namaza durur gibi cemaatin ayağa kalkması ve ellerini namazda bağlar gibi bağlamaları da yanlış ustune yanlıştır.

Namazdan sonra veya cĂ‚miden cıkmak uzere cemaatin birbirleriyle sanki namazın bir tamamlayıcısı gibi her zaman tokalaşmaları, bunu Ă‚det haline getirmeleri de bid'attir. Ama arada bir yapılyor, olmasa da olur deniliyor ve ozellikle birbirlerini az gorenlerin arasında uygulanıyorsa, bunda sakınca yoktur.

Ramazanlarda cĂ‚milerde kılınan teravih namazları, İstanbul boğazında surat teknelerinin tehlikeli yarışlarına benziyor. Kıraat, rukû, secde hep yarım yapıldığı gibi, ta’dîl-i erkĂ‚na riĂ‚yet edilmiyor. Boyle, dostlar alışverişte gorsun hesabı 20 rekĂ‚t kılınacağına, sunnette olduğu gibi 8 veya 12 rekĂ‚t kılınsa, ama hakkını vere vere kılınsa bid’at ve hatalardan uzaklaşılmış olur. Ama, Hz. Omer devrinde sahĂ‚be 20 rekĂ‚t da kıldığından, usûlune uygun şekilde isteyen elbette 20, hatta daha fazla kılabilir. Ama, tavuğun yem topladığı gibi kılınacaksa, 100 rekĂ‚t da kılınsa, gercek sunnet sevabı elde edilemez. Teravihlerin devamlı cemaatle ve cĂ‚mide kılınması da Peygamberimiz’in surekli yapmadığı bir davranıştır.

İyi niyetli halk tarafından buyuk fedĂ‚kĂ‚rlıklarla yapılan cĂ‚milere DiyĂ‚net hemen el koyar. Maksat, orada kendisinin anlattığı devletin dininden farklı bir dinin anlatılmasına, yaşanmasına engel olmaktır. CĂ‚miler, Diyanet eliyle devlet dairesi haline gelmiştir; İmamlar da namaz kıldırma memuru. İşgal edilen bu mekĂ‚nlar, mu'minler icin zararlı mıdır, tartışılmalı ama, devlet icin oylesine faydalı yerlerdir ki, devlet bu yerlerin kendi kontrolunde olmak şartıyla sayılarının artmasından memnun bile oluyor. Haftada bir gun, o kadar insana Cuma gunu anlatacağı mesajları neden fırsat bilmesin? O kadar insan zorla toplanmaya calışılsa bu kadar başarılı olunmaz.

Bu konuda Abdurrahman Dilipak’a kulak verelim: “Şimdi modern din adamı adına, Kemalist imam goruntusu altında İslĂ‚m’a ve muslumanlara karşı bir tehdit odağı oluşturulmak isteniyor. İslĂ‚m’da din adamı, ruhban sınıfı yok, ama bu duzen icinde bunlar var. Bu tip insanlar, sadece Cuma namazında imama ihtiyac duyuyor olsa gerekir. Omurleri boyunca İslĂ‚m’a ve muslumanlara saldırdıktan sonra, bir maaş karşılığı susturulmuş imamların onculuğunde, ne olur ne olmaz, yarın Ă‚hirette belki lĂ‚zım olur diye, biraz da Allah’ı kandırmak istercesine muslumanların kendileri hakkında iyi şahitlik yapmasını isterler. Musluman mezarlığına gomulmek, garip bir tutkudur onlar icin. Bu iş icin, fazla baş ağrıtmayan, olulerin arkasından kırkıncı gunlerinde şen şakrak mevlitler okuyacak bir aydın imama ihtiyacları vardır.

CĂ‚milerimizin sosyal mimarisini kaybettik. CĂ‚mi, eski hali ile hayatı kuşatan bir mekĂ‚ndı. İbĂ‚det, bizim dinimizde kapsamlı bir kavramdır. Gunumuzdeki şekliyle cĂ‚miler, dinin hapsedildiği, ya da hapsedilmek istendiği hapishaneler gibidir... İmamlar da bu hapishanelerin gardiyanları. Kimileri, buraya gelen insanları avlayarak onları din adına uyuşturarak kendi cıkarları yonunde kullanmak istemektedirler. Ucuz bir oy deposu, ucuz bir fedĂ‚iler mangası!

CĂ‚miler, şimdi sadece beş vakit namazın cemaatle kılındığı mescidlerdir. CĂ‚mi gunluk hayattaki ekonomik, sosyal, kulturel fonksiyonunu buyuk olcude yitirdi. CĂ‚miler birbirinin dertleri ile dertlenmeyen, hatta birbirini tanımayan yaşlı insanların gelip gittikleri bir yer haline getirilmek istenmektedir. Cemaat imamın, imam cemaatin jurnalcisi olacaktır! Ne muthiş bir komplo. Namaz dışında cĂ‚milerin kapısına artık kilit vuruluyor. CĂ‚mi, muslumanların meşveret yeri olmaktan cıktı. Hutbeler ve vaazlar sivil karakterli, dinin ozunden alınan ilhamlarla gunun problemlerine cozum getiren şeyler değil. Coğu cĂ‚mide okunan hutbe ve vaazları bir başka şekli ile bir kilise papazının ya da budist bir rĂ‚hibin vaazlarında duyabilirsiniz. On emir”den ibaret ya da hıristiyanlaştırılmış, sadece kişisel ahlĂ‚ka indirgenmiş bir din.

CĂ‚mi, ilk zamanlarda siyasî, sosyal, kulturel bir merkezdi. Giderek İslĂ‚mî yapı icinde mimarî bir uslûp kazanarak kurumlaştı. ŞifĂ‚hĂ‚neleri, aş evleri, medresesi, oğrencilerin ve gariplerin barınacağı bir yer, buluşma ve muşĂ‚vere yeri, kutuphanesi ve vakfiyeleri ile hayatın en can alıcı noktalarında yer alırdı. CĂ‚mi her şeydi. Bugun ise, butun bu boyutlarından yalıtılmış, tek boyutlu soluk bir renktir sadece. Şukurler olsun ki, bu durum giderek pozitif yonde değişmekte, cĂ‚mi yeniden aslî yapısına doğru bir evrim sureci icinde bulunmaktadır.

CĂ‚minin siyasî merkezlerin gudumunde rûhĂ‚niyetini yitirmesiyle, muslumanlar cĂ‚mi dışında bizzat hayatın icinde orgutlenmeye, cĂ‚minin fonksiyonunu kendi evlerine, işlerine, sosyal hayatlarına, kultur dunyalarına taşıma gayretine girmişlerdir. Şunda kuşku yok ki, cĂ‚milerin biraz daha dejenere edilmesi ile, bu dejenerasyona teslim olan mekĂ‚nlar ve kişiler İslĂ‚m toplumundan tecrit edilecek ve dırar mescidi kavramı yeniden uyanacaktır.

İmamlara bunca maaşı niye veriyorlar dersiniz? Cok sevdikleri icin, dine imana hizmet olsun diye mi? Yoo, onlara maaş verenler, onların ellerine kendi bildirilerini tutuşturup okutmak icin... Bunda da cok başarılı değiller. Ama yine de guclu bir oto sansur, oto kontrol mekanizması var.

İmamlık bir meslektir artık. İmam-Hatip okulları Meslek liseleri değil mi? Bir İmam-Hatip oğretmenine soruyorsunuz: “Hangi derse giriyorsunuz?” Cevap veriyor: “Meslek dersleri oğretmeniyim.” Sormak gerek: “Muslumanlık ne zamandan beri meslek oldu, ya da din?! O kardeşimize kızmamak gerek. Bu işin raconu boyle. Resmî yazışmalarda İmam-Hatip Lisesi bir meslek okulu; ama sıra maaş odemeye gelince, normal lise statusunde oduyorlar. Ne kurtarsak kĂ‚r hesabı. Tam iki yuzlu bir politika. İmam-Hatip Liselerinde kız oğrencilerin başlarını ortmeleri resmen yasak. Tabii, Heybeliada papaz okulu talebelerine gucleri yetmez, hınclarını bizimkilerden alıyorlar. Niye orgutlediler İmam-Hatip okullarını? Aydın din adamı yetiştirmek icin. Olulerini yıkayıp Allah onunde kendileri hakkında yalancı şahitlik yapsınlar diye. Ama, olmadı... Tutmadı.

Sanırım cĂ‚mide bizim gorevimiz kısa sûreleri cabuk cabuk okuyarak işimizi bitirip cĂ‚miden ayrılmak olmamalı. İmamların gorevi namaz kıldırmakla bitmiyor, eğer arkalarında cemaat var ise... Şoyle yapmamız gerekirdi: Ozellikle cĂ‚milerin anlamı da burada gizlidir. İmamlar, bilen insanlar olarak Kur’an’dan oyle Ă‚yetler secerek okumalılar ki, muslumanlar o gunun cokca konuşulup tartışılan meselesini Kur’anî gozle gorup anlayabilsinler. Hz. Peygamber zamanında bu, temelde boyle idi. Cunku Ă‚yetler, olaylar uzerine nĂ‚zil oluyor, Peygamberimiz onu okuyor ve sonra onu acıklıyordu. Biz de bugun yeniden olayların uzerine sanki Kur’an yeniden nĂ‚zil oluyormuş gibi namazda onları okumalıyız.

Evet, evet... Namazda okumamız gereken Ă‚yetler, o gunun uzerinde tartıştığımız, konuştuğumuz ya da sorumluluk alanımıza giren şeyler olmalı. Muslumanlar bunu evrensel bir bildirinin ardından, yaklaşık iki milyar muslumanın mĂ‚nevî huzuru ile Allah’ın evinde ve O’nun onunde kıyam, rukû ve sucûd aralarında okumalıdırlar. Boylece namaz, muslumanın sorumluluklarını kuşandığı bir mekĂ‚n olacak. Muslumanlar gunde beş defa Allah’ın evinden mĂ‚nevî nitelikli dunyevî gorevlerle ve bilgilerle donanmış olarak bir cemaat bilinci ile ayrılmış olacaklardır. Cemaat olmanın anlamı da budur. Katılan, karşı cıkan, konuşan ve sorumluluk yuklenen bir insan.

Tartışıp durduğumuz şey fĂ‚iz mi, zulum mu, başortusu mu, haksızlıklar mı? Kufur mu, ahlĂ‚ksızlık mı? Kur’an’ın hukmunu okur imam efendi ve namazdan sonra da oturur konuşuruz. Allah’ın hukmu uzerinde. Sorun ve cozum yolları uzerinde duşunur, goruşlerimizi koyarız. Tartışmayız, ittifak etmişsek birlikte, ihtilĂ‚f etmişsek meşrû zeminde birbirimizi mĂ‚zur gorerek herkes Allah'a vereceği hesabına gore sorumluluklarımızı kuşanırız. Ve namaz; donanma, namazlar arası zamanlar eylem vaktidir bizim icin. Ve ibĂ‚detimiz sureklidir. Sorumluluk şuuru ile hareket eden bir insan, Ă‚deta butun zaman namazdadır. Kıyamdadır, rukûdadır ve secdededir. Her yer mesciddir onun icin.

İşte oyle olmasın diye, “cĂ‚milerde dunya kelĂ‚mı edilmez” diyorlar. Oysa din bu dunya icindir. Ve bizim dinimiz dunyayı ve hayatı kuşatır. CĂ‚mi, muslumanların cem’ olup toplandığı, namazda okudukları Ă‚yetleri Peygamberî bir metotla sorumluluğa donuşturme mekĂ‚nıdır.”(20)

20- Abdurrahman Dilipak, a.g.e. s. 33-35; 48-49
Ahmed Kalkan
__________________