Tebliğ, “belağ” Arapca yetiştirme, eriştirme kokunden gelen, bir haberi ve gerceği apacık ve anlaşılır şekilde, ortamın ve muhatapların durumuna uygun bicimde, etkili ve yeterli ifadelerle, soz ve yazı ile karşımızdakilere aktarma ve hatırlatma işidir.
Rasgele yapılacak konuşmalar... İnsanları kızdıracak ve kışkırtacak tartışmalar... Bilgisiz, belgesiz ve yararsız sataşmalar asla “tebliğ” sayılmayacak ve sonuc vermeyecektir.

Tebliğ;

A- Amac”larına

B- Ana Esas”larına

C- Arac”larına

D- Yasak”larına

E- Sonuc”larına uygun yapılırsa cok onemli ve gerekli bir hizmet ve ibadet yerine getirilecek, toplumda tabii bir oto kontrol sistemi yerleşecektir.

Tebliğin bu temel prensiplerini “15 T Formulu”şeklinde acıklamaya calışalım:

A-Tebliğde AMAC:

1-Tanıtma ve Tespit:Doğru ve yanlışı ortaya koyma, Dini ve davayı anlatma.
2-Tavsiye ve Davet:Hakkı hatırlatma ve hayra cağrı yapma
3-Takviye ve Tesanut:Yaptığımız konuşmalarla ve yine yazdığımız makale ve kitaplarla camiamıza ve muhataplarımıza moral aşılama, manevi destek sağlama ve boylece tembellik ve umitsizlikten kurtarma.

B-Tebliğde ANA ESAS:

4-Temenni ve Tezkiye:Bu tebliğ calışmalarımızla sadece Allah’ın rızasını isteme ve insanların hayrını ve huzurunu gozetme ve toplumsal temizlenmeyi arzu etme
5-Tenkit ve Tedip:İnsanlara maddi ve manevi yonden zarar veren duşunce ve davranışlarını, munasip şekilde hatırlatıp ikaz etme ve ahlaki duzeltme
6-Teklif ve Teşvik:Ve yine insanlara dunyevi ve uhrevi yonden yararlı olacak onerileri yapma ve gayrete getirme

C-Tebliğde ARAC:

7-Teşkilat Duzeni:Yapılacak kişisel cağrıların toplumsal sorunlara care olamayacağı, rağbet bulmayacağı ve etkisiz kalacağı acıktır. Ulke yonetimine talip organize bir oluşuma ve guvenilir bir yapılanmaya ilgi ve ihtiyac daha fazladır.Cunku Ma’rufu (iyilik ve adaleti) emretmek ve Munkeri (zulum ve kotuluğu) men etmek, mutlaka siyasi imkan ve iktidar isteyen bir olaydır.
8-Tesirli Sozler:Muhataplarımızın seviyelerine ve statulerine uygun duşecek... Onların sorunlarına care uretecek ve beklentilerine cevap verecek sozler ve projeler etkili olacak ve dikkatleri toplayacaktır.
9-Tepkilere ve Tahriflere Tedbir:Konuşmalarımızı veya yazılarımızı aslından ve amacından saptırmaya... Bunları tahrif edip aleyhimize kullanmaya, sukunet ve samimiyet ortamını bozmaya calışanlara karşı daima dikkatli ve tedbirli olmalı... Ve bunların tuzaklarına kapılmamalıdır.

D-Tebliğde “YASAK”LAR ve “SUC”LAR

10-Taciz ve Tazyik:Tebliğcilerin, muhataplarının temel haklarına, insanlık onuruna ve kutsal değerlerine ve duygularına tecavuz sayılacak saldırılar, onları bize katılmaya mecbur bırakıcı baskı ve zorbalıklar kesinlikle yanlıştır ve yararsızdır.
11-Tahkir ve Tahfif:Konuşma ve yazılarımızda, karşımızdaki insanlara hakaret edici, kucuk duşurucu, tepeden bakıcı tavırlar da haramdır ve yasaktır. “Tenkit meşru, tahkir memnudur” dusturu esas alınmalıdır.
12-Tahrik ve Teşviş:Konuşmacıların, dinleyenleri kızdırıp kışkırtacak, ortalığı karıştırıp kargaşa doğuracak soz ve davranışları da gunahtır ve zararlıdır.
Cunku tebliğden maksat bilgiclik satarak, edebiyat yaparak, ustunluk taslayarak ve şohret peşinde koşarak kendi nefsimizi tatmin etmek değil, karşımızdaki insanları tatmin edip hayra yonlendirmeye calışmaktır.

E-Tebliğde beklenen SONUC:

13-Tatmin ve Teselli:Tebliğ niyetiyle yapılan konuşma ve yazılar, insanların ilgi ve ihtiyaclarını karşılamalı, onem ve oncelik sırasına gore sorunlarına cozum ve careler ortaya koymalı... Onları karamsarlıktan kurtarıp umut aşılamalı... Kısaca insanları inandırmalı ve fikren doyurmalıdır.
Boylece doyuma ulaşan insanlar bizim davetimize uymalı ve davamıza katılmalıdır. Haklarına bizimle kavuşacağından, cıkarlarını bizimle koruyacağından emin olmalıdır.
Dinlediği ve hak verdiği halde, bize katılmayanların, ya hala bazı kuşkuları bulunmaktadır veya giderilmesi gereken korkuları vardır.
14-Terbiye ve Teskin:Tebliğ, muhataplarımızın kotuluklerini ve cirkin yonlerini fark edip duzeltmelerine... Hırcınlık ve taşkınlıklarını giderip sukunete ermelerine yardımcı olmalıdır. İnsanların inatlaşmasını artıracak ve onları daha da azdıracak sozler tebliğ değil taciz sayılacaktır.
15-Teahut ve Tertip:Tebliğimizi, sohbet ve seminerlerimizi dinleyip bize hak veren kimselerle “ortak ve hayırlı hedefler icin, birlikte ve teşkilat duzeni icinde calışacaklarına” dair sozleşme yapılmalı, yani teşkilatlarımıza uye yazılmalıdır. Bunların sorumlu ve şuurlu bir eleman olarak calışmaları sağlanmalı ve teşkilat duzenine sokularak disiplin altına alınmalıdır.
Boylece surekli bir irtibat ve intizam icinde calışmaları ve toplumsal değişime katkıda bulunmaları kolaylaşacaktır.
“(Tebliğ yaparak insanları) Allah’a cağıran (devamlı Hakkı ve hayrı anlatan ve kendisi de herkese ornek olarak) salih amelde bulunan ve “Ben, kesinlikle muslumanlardan (taraf)ım”diyenden daha guzel sozlu kim vardır?
İyilikle kotuluk asla eşit olmaz. Sen(kotuluk ve cirkinlikleri) en guzel şekilde uzaklaştır. O zaman (gorursun ki) seninle onun arasında duşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak ve samimi bir dost oluvermiştir.
Bu (mutlu ve olumlu sonuca) da, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. (Evet, iyilik ve ikram yoluyla yanlışta olanları Hakka ve hayra yonlendirmek suretiyle Allah’ın rızasını ve insanların duasını kazanmaktan) buyuk bir (manevi) haz sahibi olanlardan ve huzur duyanlardan başkası, bu sevaba ve şerefe kavuşturulmaz” (Fussilet:33-34-35)

Ayetlerinin de acıkca ifade ettiği uzere, her hayırlı işte olduğu gibi tebliğde de başarılı olmanın şartı dort turlu sabırdır:

1-“Masiyet”lere Sabır: Nefsin kotu arzularına ve şeytanın gunah kışkırtmalarına karşı sabır

2-“Musibet”lere Sabır:İmtihan icin başımıza gelen ceşitli felaket ve uzuntulere ve fakru zaruretlere karşı sabır

3-“Mukellefiyet”lere Sabır:Namaz, oruc, hac, zekat ve cihat gibi ibadetlerin ve diğer dini ve dunyevi hizmetlerin zorluklarına karşı sabır

4-“Marifet”lere Sabır:Allah’ın bizlere lutfettiği bazı meziyet ve marifetlerle şımarmamak, haddimizi aşmamak ve ne oldum havasına kapılmamak gerekir. Şohret, servet ve etiket sahiplerinin duştuğu gurur ve gaflete duşmemelidir. Varlık ve rahatlık ortamında ve insanların hurmet ve ovguleri karşısında şaşırmamak da bir sabır işidir.

Dua

Tebliğ insanının du yanı da diğer vasıflarından geri değildir. O, sozlerinin nÂfiz ve tesirli olmasını ancak CenÂb-ı Hakk’tan bekler. Mulk sahibi O’dur. Kalbler O’nun kudret elinde tesbih taneleri gibi evrilip cevrilmektedir. "DuÂnız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" (Furkan sûresi, 25/77) İlahî fermanı, onun ruhunda hep bir kıblenuma gibi onu yakarış mihrabına cevirir.

Evet, en beliğ ve buyuleyici ifadelerin dahi tesir etmediği nice insanlar vardır ki; onlar, yurekten ve candan yapılan duÂlarla hidayete ermişlerdir. Du mu’minin silahı olduğu gibi, tebliğ adamının da ilk ve son sığınağıdır. O, evvela duÂya dehalet eder, sonra da soyleyeceklerini soyler. Boyle yapması, hicbir zaman onun akıl ve mantık zemininden ayrılması anlamına gelmez. Aksine her ikisinin de yerini cok daha iyi anlama ve kavrama mÂnÂsına gelir. İşte duÂnın ne muthiş bir iksir olduğunu gosteren bir-iki misal:Allah Resûlu (S.A.s), insanların hidayeti icin her meşrû yolu denemiştir. Ama, duÂyı da hicbir zaman elden bırakmamıştır. Mesela O, Hz. Omer (r.a)’in hidayeti icin daima du edip durmuş ve nihayet bir gun, hem de hic umit edilmeyen bir zamanda Allah (c.c), Hz. Omer (r.a)’e hidayet nasip etmiştir. Buna, Allah Resûlu (S.A.s)’nun duÂsının bereketi denebilir.[1]

Yine bir gun Ebu Hureyre (r.a), Allah Resûlu (S.A.s)’ne gelerek annesi icin du talep etmiştir. Cunku o gune kadar kadının gonlune bir turlu İslÂm yol bulup girememiştir. Ebu Hureyre’nin talebi uzerine Allah Resûlu (S.A.s) ellerini acar ve:

"Allah’ım Ebu Hureyre’nin annesine hidayet et" diye du eder. Ebu Hureyre sevinerek mescitten cıkar ve koşarak eve gelir.. tam kapıyı acacağı sırada iceriden annesinin sesini duyar ki, kadın Eba Hureyre’ye, "Olduğun yerde kal iceriye girme" der. Ebu Hureyre (r.a) kapının onunde beklerken kulağına bir su sesi gelir. O, ihtimÂl annem yıkanıyor diye duşunur. Biraz sonra da bu yaşlı kadın kapıyı acar ve dışarıya cıkar, kelime-i şehadet getirir. Evet, Ebu Hureyre (r.a) yanlış duymuyordu. Annesi kelime-i şehadet getiriyor ve Musluman olduğunu mujdeliyordu. O gune kadar hidayete ermesi onca uğraşılan bu kadına da Allah Resûlu (S.A.s)’nun duÂsı yetivermiştir.[2]

[1] İbn-i Kesir, el-BidÂye, 3/31; İbnu’l-Esir, Usdu’l-ĞÂbe,4/148; İbn-i Sa’d, Tabakat, 3/268
[2] İbn-i Sa’d, Tabakat, 4/328; İbn-i Hacer, el-İsÂbe, 4/241




Alıntıdır
__________________