Kim zerre kadar hayır işlerse karşılığını gorecektir. Kim de zerre kadar şer işlerse cezasını cekecektir! Bu mealdeki ayetlerin gelişinden sonra bazı hassas insanlar Efendimiz (sas) Hazretleri’ne gelerek:

- Ya RasulAllah, derler, ne olacak bizim halimiz? Kim zerre kadar gunah işlerse cezasını cekeceği bildiriliyor. Bizler ise gunahtan hali olamıyoruz. Zerresinin de ahirette karşılığını goreceksek nasıl dayanacağız biriken bunca gunahların cezasına?
Aleyhissalatu vesselam Efendimiz’in rahatlatıcı cevabı şoyle olur:
- Siz hayat boyunca hic hastalanmıyor musunuz? Sıkıntı ve uzuntulere maruz kalmıyor musunuz?
- Evet kalıyoruz, derler. Hayat boyu hastalandığımız da oluyor, sıkıntı ve uzuntulere maruz kaldığımız da.
- İşte der, maruz kaldığınız o hastalık ve uzuntuler işlediğiniz bazı gunahların cezasını teşkil eder. Dunyada cekilen sıkıntı ve istemeden maruz kalınan zorluklar bazı gunahların kefareti yerine gecer. Şayet sıkıntı icindeki sevapları, mukafatları duşunerek sabreder de şikÂyetci olmazsanız!.
Bu acıklamadan sonra rahatlayan soru sahipleri, artık maruz kaldıkları sıkıntı ve zorluklardan ’İnşAllah gunahlarımızın kefareti yerine gecer, affımıza vesile olur.’ diyerek dayanma gucu kazanmışlar, aşırı gerginliğe girmemişlerdir.
Demek ki zerresini dahi zayi etmediği gunahları cezasız bırakmayan Allah (cc), maruz kalınan hastalıkları, sıkıntı ve musibetleri bu gunahların cezası yerine kabul etmektedir. Boylece inanmış insanlar, kurtulamadıkları bazı gunah ve kusurların cezasını burada cekmekte, ahirete tehirinden de kurtulmuş olmaktalar.
İşte bundan dolayı, hayata İslam kulturuyle bakan insanlar, başına gelen hastalık ve zorluklardan sonra, inşAllah gunahlarımın affına sebep oluyor, diyerek gerginlik duygusuna girmez, hep sabır icinde şukretme huzuru duyarlar, şikÂyete yonelmezler.
Zaten inanmış insanlara gunahlarının cezası coğunlukla dunyada gelir, ahirete tehir edilmez. Bu, Allah’ın onları yine sevdiğinin ve koruduğunun da işareti olur. Eğer bir kula bunca gunah ve isyanlarına rağmen bir sıkıntı ve zorluk gelmiyor, bir ikaza maruz kalmıyor da, şımarıklık ve gunahkÂrlığını devam ettiriyorsa, cezası mahşere tehir ediliyor demektir. Asla hayrına değildir burada cezasız kalması, isyan ve tuğyanına da devam etmesi.
Bu sebeple imanlı insanlar, başlarına gelen musibetlerden dolayı hep sabretmiş, ahirete tehir edilmeyip de dunyada verilen bir uyarı olarak yorumlayıp teslimiyetlerini surdurmuş, boylece İslam kulturuyle baktığı hayatında hep mutluluk duymuşlardır.
Efendimiz, imanlı insanın duyduğu bu mutluluk anlayışını hic unutulmayan şu ozel ve guzel hadisiyle izah etmiştir:
- İmanlı insanın anlayışına hayret edilir. Cunku uzulecek bir musibete maruz kalsa sabreder kazanır; sevinecek bir nimete nail olsa şukreder yine kazanır. Boylece imanlı insan, hayatındaki her olayı hakkında hayra cevirir. Ya sabreder kazanır, ya şukreder kazanır. Her iki halde de hep kazanır, hic kaybetmez. Bundan dolayı hayata iman gozluğu, İslam kulturuyle bakanlar hali hep kazanclı olur:
- Ya sabreder kazanır, ya da şukreder kazanır.
İşte biz bu bakışa, ’Hayata İslam kulturuyle bakış!’ diyoruz. Musibete maruz kalanlara yıkılmama gucu veren bakış.
- Yeter ki olaylara İslam kulturuyle bakmasını bilsin, bunu bir teselli değerlendirmesi sanmayıp gerceğin kendisi olduğunun farkında olsun.

Ahmed ŞAHİN

__________________