Bu ayet-i kerime, Muslumana onemli bir hareket felsefesi ve bir hayat dusturu sunuyor. Evet mu'min her zaman hareket halinde olmalıdır. Calışırken hareket, dinlenirken de hareket.. bir diğer ifadeyle o, mesaisini oyle tanzim etmelidir ki, hayatında hic boşluğa yer kalmamalıdır. Gerci muktezay-ı beşeriyet olarak dinlenmeye ihtiyac duyduğunda o da dinlenecektir ama boyle bir dinlenme de yine aktif dinlenme şeklinde gercekleşmelidir. Mesela, dimağı okuma ve yazma ile meşgul olan ve yorulan biri, dinlenirken yan gelip yatabileceği gibi, pekala meşguliyet değiştirerek dinlenebilir; Kur'Ân okuyabilir, namaz kılabilir, kulturfizik yapabilir, musahabe ve mulatefede bulunabilir ve hÂkeza. Bunlarla yorulduğunda da doner tekrar kitap mutÂlÂsına başlar.
Hasılı, surekli hareket, surekli iş cizgisini bir meşgaleyi bırakıp diğerine gecme.. boylece "calışarak dinlenme, dinlenirken calışma" metoduyla hareket etme mumince bir davranış olsa gerek.
Bu meseleyi hizmetimiz acısından değerlendirecek olursak, her zaman ifade edildiği gibi biz, adeta cebrî lutuflar cereyanı icinde bulunuyoruz. Oteden beri kabul edilen ve uygulanagelen hizmet uslubu icinde, bizler istesek de istemesek de, Kur'Ân'ın bu dusturunu hayatımıza hep uygulayageldik. Şoyle ki; bir zamanlar uc-beş talebenin barındığı evlere hasr-ı himmet edip, o cizgide himmetlerimizi biledik. Sonraları artık bize duşen vazife bitti deyip ulfet ve unsiyetin pencesinde bir gevşemeye gireceğimiz sırada yurtlar, okullar karşımıza cıktı ve bizi yepyeni ter u taze hizmetlerin en erişilmez zevklerini duyurdu. Evlerde uğradığımız aynı akibete burada da uğrayacağımız endişesi ile yureklerimizin korku ile hopladığı bir anda da yurt dışı hizmetler devreye girdi ve bize hak yolunda olmanın butun ezvÂkını bir kere daha yaşattı. Derken, hayatın diğer alanlarına yansıyan uniteler ve daha başkaları bizler bir hizmetten fÂriğ olur olmaz ve artık vazifelerimizi yerine getirdik; şimdi biraz dinlenelim diye duşunduğumuz hemen her zaman Allah karşımıza bir başka hizmet şekli cıkardı. Onun icin başta bu manayı ifade icin bizim bir cebrî lutuflar cemaati olduğumuzu ima etmeye calışmıştım. Demek ki bizler "bir işten boşalınca hemen (başka) bir işe koyul" ayetinin mana ve muhtevasını sistematik bir şekilde temsil etmekteyiz.
İşin aslına bakılacak olursa, zaten bunu yapmak zorundayız. Bir kere Cenab-ı Hakk'ın bizlere ihsan buyurduğu her nimet cok buyuktur. İnsan olmamız bir nimet; sağlık, sıhhat, afiyet ve hele imanla bu nimetleri duymak bambaşka bir nimet; yeme-icme, ebediyeti ve ebedi nimetleri bekleme her şey ama her şey bir nimet. Fakat bizler ulfet ve unsiyetin cocukları olarak, cok defa bunların gercek kadr u kıymetini bilemiyor ve dolayısıyla da bir turlu şukurlerini eda edemiyoruz. Bırakın bunları başımızı kaldırıp etrafımıza baksak pek cok yerde sıcak savaş hukum surmekte, her gun binler, yuzbinler kan ağlamakta. Dunyanın her yerinde Muslumanlar zulum gormekte, Musluman ulkelerdeki despot idareciler, inanan insanlara ne zulumler ne zulumler yapmakta. Şimdi etrafımızda hadiseler butun dehşet ve urperticiliği ile boyle cereyan ederken bizim hidayet uzerinde bulunmamız, mukellefiyetlerimizi yerine getirebilecek musaid ortamı bulmamız, inancımızdan dolayı turlu turlu zulum ve hakaretlere -eskiye ve başka ulkelere nisbetle- maruz kalmamamız birer nimet değil midir? Ve butun bunlar şukur istemez mi? Oyleyse, her zaman hizmete koşmalı ve mevcut hizmet sistematiği icinde verilen vazifeleri dur-durak bilmeden yerine getirmeli ve nefsi amel icine dercedilen ezvak-ı ruhiye ve maneviyeyi butun derinliğiyle yaşamalıyız.
Evet bizim icin iş bitti diye rahata duşup olduğumuz yerde kalma soz konusu değildir. Bize duşen şey bir hayırdan boşalınca ikinci bir hayıra koşma, yorulma icinde dinlenme, dinlenmeyi bir başka yorulmanın mukaddimesi haline getirme, 'usur'lerde 'yusr' yaşama, 'yusr'leri de buyuk 'usur'lerin gerektirdiği metafizik gerilimler istikametinde değerlendirme ve butun sa'yu gayretlerimizde fiziğin metafiziği, metafiziğin de fiziği tamamlayıcılığı esprisiyle davranma ve hayatında boşluk olmayan bir insan gibi yaşamaktır.
Diğeri; Allah (cc) Kasas Suresi'nin başından, bu ayete gelinceye kadar, Hz. Musa ve O'nun hayatındaki ilginc noktaları, O'nun Firavunla olan mucadelesini, kendi kavmi ile olan munasebetlerini anlatıp tarihi tekerrurler devr-i daimini nazara verdikten sonra Efendimiz (s.a.s) icin de bunların mukadder olduğunu hatırlatarak bir sunnetullah vurgulaması yapmakta. Şoyle ki yeri gelince Allah Rasulu de, tıpkı Hz. Musa gibi yurdundan, yuvasından cıkarılacak ve başka bir yerde ikamete zorlanacaktır denilerek değişmeyen bir kanuna dikkat cekilmektedir. Bu meselenin ayetle olan alakasına gelince; sure Mekke'de nazil olmuş, şu anda mealini verdiğimiz ayet ise, bir rivayette hicret esnasında indirilmiştir. Demek ki bu ayeti ile Kur'an, bir taraftan Mekke'den cıkartılmakla uzgun olan Nebisinin gonlune huzur ufleyerek, şimdilerde cıkarıldığı Mekke'ye dokuz-on yıl sonra yeniden doneceği mujdesini vermektedir ki, bu tevcih daha guclu ve aynı zamanda gaybi bir haber olması itibariyle dava-yı nubuvvete de delalet etmektedir.
Mevsimi gelince Mekke fethedilmiş, hasımlar dûcÂr-ı zillet olmuş; İnsanlığın İftihar Tablosu da aziz arkadaşlarıyla tasavvurlar ustu bir muvaffakiyetle yeniden o şanı yuce "meÂd"a avdet etmişlerdir. MeÂd sozcuğunden anlaşılan da ilk once orada bulunma esas olduğuna gore bu yaklaşım doğruya daha yakın gorunmektedir.
Kur'an'dan İdrÂke Yansıyanlar - Fethullah Gulen
__________________
(O Halde) Bir İşten Boşalınca Hemen (Başka) Bir İşe Koyul. (İnşirah, 7)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- (O Halde) Bir İşten Boşalınca Hemen (Başka) Bir İşe Koyul. (İnşirah, 7)