Garip bir hal yaşıyordu son donemlerde.Duaya el actığında goz pınarları coşuyordu.Oysa erkekler ağlamaz diye oğrenmiş;ağlamanın zafiyet,acizlik,caresizlik olduğu yonunde toplumsal empozelere maruz kalmıştı.Karanlığı,geceyi,sukûtu seviyordu.Odanın ışıklarını sondurdu.Koltuğun arkasına itina ile yerleştirdiği okuma lambası haricinde dış dunyaya cekti perdelerini.Satırlarda dalgalanan okyanusa acılmaktı niyeti.Radyo;lise yıllarından beri vazgecilmez arkadaşıydı.Karıştırdı FM dalgasını.Minik Serce şakıyordu:“Ağlamak guzeldir/Suzulurken yaşlar gozunden sakın utanma!”
Hay Allah’ım ya!.Yine mi ağlamak?.Biraz daha karıştırdı.Sanat Musikisi olmalıydı şoyle.Hani şu temiz aşklar sahnelenen Yeşilcam klasiklerinden birinin muziği mesela:“Duydum ki unutmuşsun gozlerimin rengini/Yazık olmuş o gozlerden sana akan yaşlara”
Yine gozyaşı!..Ufffff...Yok mu şoyle şıkır-mıkır oyun havası,enstrumantal bir şeyler falan? Anlaşılan olmayacak.İyisi mi kapamak radyoyu.Taktığı konu varsa,yemez-icmez araştırır ustune giderdi.
Ağlamaya,gozyaşına takmıştı bir kere.Ayet-hadis bulmalıydı.Bir konu ayette, hadiste varsa kıymetliydi.
Hayatın icinde yaşanıp da Hayat Kitabında olmayan konu olur muydu hic?Cağın en buyuk nimeti saydığı internetten taradı ayetleri,hadisleri.Bulduklarını yavaş yavaş okuyor, duşunuyordu:
-Guluyorsunuz da ağlamıyorsunuz?(Necm-60)
-Hic kuşkusuz, gulduren de O'dur,ağlatan da.(Necm-43)
-Kazanır oldukları yuzunden artık az gulsunler,cok ağlasınlar.(Tevbe-82)
-Bildiğimi bilseydiniz;az guler cok ağlardınız!/Hz.Muhammed(a.s)
Rasul neden boyle demişti?...O’nun bildiğini bilmeye kimin gucu yeterdi ki?O ozel bir varlıktı. O halde neyi işaret etmek istemişti?..Ayetleri,hadisleri bazen mantık onermeleri gibi ele alır,kelimeleri,cumleleri farklı yerlerde duşunup yeni anlamlar yakalamaya calışırdı.Buldum dedi,buldum!.. demek olamaz mıydı?... Ustelik Hakka Erenler tatlı bir huzun ve gozyaşını kuşanmışlar;şiir,ilahi,kasidelerde kutlu bir anlam yuklemişlerdi gozyaşına.Gece yarısı okuma sonrası iclenince ilhamlar hissederdi.Kendinde yaşıyordu tespit ettiği manayı.Başkaları ne der,diye duşundu.
Ne derlerse desinler,hukum kalbe goreydi madem,madem ki kalp NazargÂh-ı İlahi idi,boyleydi işte.
Hem herkes kendi yaşıyordu,başkalarının yargısına ne hacet?!..
Sonra yurek titremesi diye bir kavram cıktı onune:“İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki,Allah anıldığında yurekleri urperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda,bu onların imanlarını artırır.” (Enfal-2)
Yurek neden,nasıl titrerdi? Gazze-Batı Şeria bombalanırken,Guney Asya’da binlerce insan tsunamiye kapılırken;mazlumların,acların,gariplerin haberlerini izlerken iclenmesi miydi? Yoksa daha farklı bir şey mi? Kalp titremesinin dışa vurumu;gozyaşı mıydı yoksa?Bunu Medine’de,Mescid-i Nebevi’de yaşamıştı bir Ramazan akşamı.İmam,Yusuf Suresinden okuyor,kuyuya atılma ayetine gelince sesi titriyor,hıckırıklara boğuluyordu.Mihraptan yayılan huzun bulutu dalga dalga kaplıyordu cemaati.
Topluca titriyordu yurekler.Yine gozyaşına cıkmıştı yolu.
Mesnevi’ye baktı biraz. Bakalım Aşkın Sultanı gozyaşı icin ne diyordu?...Ooooo!...Neler demiyordu ki, Mevlana’nın hıckırıkları duyuluyordu sayfalarda. Aşkla gozyaşı asırlardır yapışık ikizdiler.Mevlana sırılsıklam aşıktı Şems’e... Buyuk aşığın iniltilerini,hasretini duydu cumlelerde:
-Akarsu neredeyse orası yeşerir. Gozyaşı varsa rahmet gelecektir.
-İki deniz olan gozlerin incilerle dolsun istersen,gam toprağından gozune surme cek de ağla.
-Dal,ağlayan buluttan yeşerir.Mum ağladıkca aydınlık artar.
-Tevbe tohumunu gozyaşı ile sulamazsan rahmet meyvesi nasıl beklersin?
Evliya Sozleri kitabına yoneldi.Şemseddin Yeşil,Allah Dostlarının aşklarını ne guzel de akıcı bir uslupla anlatmıştı..Bazen yaptığı gibi rast gele actı sayfayı,parmağını koyduğu ilk satırı okudu:Ağaclar meyve vermek icin iki şey bekler:1-Guneşin Harareti.2-Semanın Yağmuru.Vahdet Ağacından Marifet yemişi yemek istersen iki şey gerek:1-Allah aşkının hararetiyle yanan bir Kalp.2-Gozlerinden akan yaşlar...
Gece neyse de gupegunduz goğsu sıkışıyor,icinde kaynayan volkan,yana yakıla patlamak istiyordu. O saatlerde sudan bahanelerle kacardı kuytu koşelere.Kentin en gozde turbesine yol uğrattı ikindi vakti. Servili mezarlıkta huzur buluyordu.Birkac ziyaretten sonra tam ayrılmak uzereyken cami avlusunda zamanla alay eden cınarlar altında gordu O’nu.Buyuk surprizdi karşılaşmaları.Mutevazı,nur yuzlu ihtiyarın elini opmek istedi.Hafifce kucakladı ihtiyar,el opturmedi.Daha once Onu bir başka şehirde gormuş ama icine suruklendiği gerginlik nedeniyle istifade edememişti.Boylesi oze ermiş kimseler sessizce dinlenmeliydi. Soru sormak bile kayıp olabilirdi o an.Hal-hatırdan sonra ihtiyar sakin bir tonda başladı anlatmaya:
-Bir hayvan gordum az once..Kuş mu desem,kelebek mi?.. Acayip bir mahluk.Cicekten ciceğe, duvardan duvara konuyor,icecek su,yiyecek kırıntı arıyordu.Su da,yiyecek de yanı başındaydı ama goremiyordu mubarek!…
Buyukler boyle mecazlarla konuşurdu.Kuş yada kelebekte kim bilir neler saklıydı.
-İnsan da boyledir…Bazen yanı başındaki hazineyi goremez değil mi?.İyi bakmak gerek..Gormek gerek..Gorup de istifade etmek gerek..
Eyvallah, dedi..
-Allah’ı seviyor musun?..Duada icin titriyor,namazda seccadeden yıldızlara seyahat edebiliyorsan Allah’ı seviyorsun demektir. Ama yetmez senin Allah’ı sevmen!.. Bakalım Allah seni seviyor mu?..
Beyni zonkluyor,başında ateşler yanıyordu.Ayak ustu ne ağır bir noktaya gelmişti sohbet!.Sesi titreyerek sordu:”Nasıl anlarım Allah’ın beni sevdiğini?” Sormasa mıydı yoksa!..Ya ağır bir gorev yuklerse şimdi,ya yeni bir sınava kapı aralarsa nice olurdu hali? Soru ile başına iş alabilirdi,ama sormuştu bir kere.İhtiyar iki parmağını gozlerine goturup yere doğru yavaş yavaş indiriyordu.Bir iki defa tekrarladı bu hareketi.
-Anladın mı?..Gozlerin yaş dokuyorsa bil ki seviyor!..Corak toprak yağmura susar değil mi?Toprak kuraklıktan catlar,inler,kurur.Bulut yağmur bırakırsa,yer sevildiğini anlar! Kendinden semaya yonelince akar goz yaşı...İşte o semanın,meleklerin ikramı sana!..Goz yaşı senden akar sanırsın,semadan akar, melekler akıtır onu...Yaşlı nineler torunlarına oğretir ya;her yağmur tanesini bir melek indirir hani! Goz yaşını da melek indirir!..
Olduğu yerde oylece kalakalmış,yolu yine gozyaşına cıkmıştı.Vakit mesai sonlarına doğru ilerliyordu.
İstiyordu ki dede daha cok anlatsın.Bir yandan da sorumluluğu vardı,goreve donmeliydi.Destur istemek bile ayıptı şimdi.Ama nasıl soylesindi? İyisi mi susmak, beklemekti.Gonul ehli bilirdi insanın icini.Akşam ezanı yaklaşırken dede camiye yoneldi:
-Don artık...Daralırsan buraya akşamda,yatsıda uğra... Buralarda olurum ben.Allah’ı sev, O’nun da seni sevdiğini sinende hisset oldu mu?..
Burnunun dibindeki nimeti fark edemeyen kelebek(…) Allah’ı sevmek(…) Sevildiğini bilmek(...) Ve yine gozyaşı.Dakikalara hikmetler sığmıştı.Dini yayınlar satılan carşıları seri adımlarla gecti.Kasetlerden ilahiler taşıyordu:
-Ağlar Yakup ağlar Yusuf’um deyuuuu....
-Medineye varamadım/Gul kokusun alamadım/Ben Rasule doyamadım/Yaralıyım yaralıyım/Hacerul Esvedin taşı/Akıttı gozumden yaşı/Bulunmaz Rasulun eşi/ Yaralıyım yaralıyım.
Yağmur ciseliyor,melekler belirlenmiş noktalara taneler bırakıyordu.Meşhur ilahiyi mırıldanarak bindi dolmuşa:
Gece gunduz done done
İstediğim Hak’tır benim
Allah deyip yana yana
İstediğim Hak’tır benim
Yoluna terk edip canı
Akıtıp gozumden kanı
Ah eyleyip dunu gunu
İstediğim Hak’tır benim
Munkirler aşk halin bilmez
Munafıklar yola gelmez
Ağlar bu gozlerim gulmez
İstediğim Hak’tır benim
Kor olayım kul olayım
Taşkın akan sel olayım
Ciğneneyim yol olayım
İstediğim Hak’tır benim
__________________
Biraz Gozyaşı Alırmıydınız?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Biraz Gozyaşı Alırmıydınız?