İslam dinine inanan bir kimsenin ibadet etmesi ve inancını uygulaması gerekir. Ama ibadet etmeyen bir musluman dinden cıkmış olmaz gunahkar olur. Gunah işleyen kimse ise dinden cıkmaz.

Bir Âyet-i kerimede, “Eğer siz yasak edildiğiniz gunahların buyuklerinden sakınırsanız, Biz de diğer gunahlarınızı orter, sizi iyi bir hÂle ve tavra sokarız.”1 buyurularak, mu’minin ebedî saÂdeti kazanabilmesi icin, farzları yerine getirmenin yanı sıra buyuk gunahlardan da sakınması gerektiğine dikkat cekilir.


Cenab-ı Hakkın uzak durmamızı istediği buyuk gunahlar, gerek Kur’Ân-ı Kerimde, gerekse hadislerde acıkca bildirilmiştir. MeselÂ, bir Âyette buyuk gunahlara işaretle şoyle buyurulmuştur:

“Allah’ın hÂlis kulları o kimselerdir ki, Allah ile beraber başka bir ilÂha ibadet etmezler. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina da etmezler. Her kim bunları yaparsa gunahının cezasını gorur.”2


Hz. Enes’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste ise Peygamber Efendimiz (a.s.m.) buyuk gunahları şoyle haber vermiştir:
“Allah’a ortak koşmak, anne babaya eziyet etmek, adam oldurmek ve yalan soylemektir.”3

Başka bir hadis-i şerifte de yalan soylemek ve yalancı şahitliği yapmak da buyuk gunahların icinde sayılmıştır.”4

Ayrıca buyuk gunahlar icerisinde ayrı bir ehemmiyeti olan ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) “mûbikÂt-ı seb’a”, yÂni insanı mÂnen helÂk eden yedi sebep olarak vasıflandırdığı gunahlar vardır. Peygamber Efendimiz bir defasında “HelÂk edici yedi şeyden kacının” buyurmuş ve bunları şoyle sıralamıştır:


“Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam oldurmek, yetim malı yemek, fÂiz yemek, duşmana hucum anında harpten kacmak, namuslu ve kendi halindeki kadınlara zina iftirası atmaktır.”5

Diğer taraftan, icki icmek, kumar oynamak ve dine zarar verecek bid’atlara taraftarlık da buyuk gunahlar icerisinde zikredilmiştir.6

Gunah, Allah’a isyan mÂnÂsına gelir. Bilhassa buyuk gunahları cekinmeden işleyen, goz kırpmadan icine dalan bir insan, acıkca Allah’ın iradesine karşı geliyor, bir an icin Onun rububiyetini unutuyor demektir. O halde her mu’min bu tehlikeye duşmemek icin buyuk gunahlardan korunması gerekir. Bu ise, ancak “Menhiyattan (Allah’ın yasak ettiklerinden) ve gunahlardan ictinap etmek ve amel-i sÂlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmak” olan takva ile mumkundur. Cunku gunahlardan korunmak icin iltica edilecek, sığınılacak en sağlam kale takvadır. Bu kaleye sığınan kimse, az bir amelle cok sevap kazanabilir. Şoyle ki, bir haramı terk etmek vaciptir. Bir vacibin ise bircok sunnete denk gelen sevabı vardır. O halde bu zamanda mu’minlerin en muhim vazifesi, her taraftan hucum eden gunah seline karşı takvayı esas almak olmalıdır.7


Buyuk gunah işlemenin imanla olan munasebetine gelince; bilindiği gibi iman, inanılması gereken esasları kalben tasdik edip, dil ile ikrardan ibarettir. İmanın rukunlerini kalbiyle tasdik eden, diliyle de ikrar eden insan hem Allah yanında, hem de insanlar nazarında mu’mindir. Bu kimse buyuk gunahları işlese de dinden cıkmış olmaz, imansız sayılmaz. Cunku Ehl-i Sunnet ulemÂsına gore, amel imandan bir cuz, bir parca değildir. Buyuk gunahlardan birisini işleyen bir Musluman, o gunaha imansızlığı sebebiyle değil, nefsine mağlup olduğu, hissiyatının sesine kulak verdiği icin girmiştir.


Şoyle ki: Cenab-ı Hakkın emirlerine itaat etmenin, yÂni ibadetleri yerine getirip yasaklardan sakınmanın sevabı ve ucreti bu dunyada tam olarak verilmez. Cunku bu dunya ucret ve mukÂfat yeri değil, hizmet ve ibadet mahallidir. Bu itibarla Cenab-ı Hak ibadet ve şukrun gercek mukÂfatını ebedî bir sûrette vermek uzere Âhirete tehir etmiştir.
MukÂfatlar tehir edildiği gibi, dunyada tevbe ile temizlenmeyen gunahların cezaları da ertelenmiş, Âhirete bırakılmış olması, gunah işlenir işlenmez azabın hemen arkasından verilmemesi, insanı gaflete duşurmekte, geleceği cok uzak gorduğu icin de nefsine olan mağlubiyeti devam etmektedir. İnsanın bu halini Bediuzzaman ozetle şoyle acıklar:


İnsan nefsi, acele olarak verilen hazır bir dirhem lezzeti, geriye bırakılmış bir batman lezzete tercih eder. Aynı şekilde, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azapdan daha fazla korkar, cekinir. Hem insanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hukmedip, en az ve ehemmiyetsiz peşin bir lezzeti ileride verilecek olan gayet buyuk bir mukÂfata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan ileride verilecek buyuk bir azaptan daha fazla cekinir. Cunku, tevehhum, heves ve his ileriyi gormuyor. Belki inkÂr ediyorlar. Nefis de yardım etse, imanın mahalli olan kalb ve akıl susarlar, mağlup olurlar. Şu halde; buyuk gunahları işlemek imansızlıktan gelmiyor. Belki his, heves ve vehmin akıl ve kalbe galibiyetinden ileri gelir.8


O halde, buyuk gunahlardan birisini işleyen bir mu’minin iman dairesinden cıkacağını soylemek mumkun değildir.

Nitekim şu hadis-i şerifte de, buyuk gunahlardan birisini işleyen bir mu’minin kÂfir olmayacağı, o gunahının cezasını cektikten sonra Cennete girebileceği acıkca gorulmektedir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şoyle buyuruyor:


“Bana CebrÂil (a.s.) geldi ve ‘Ummetinden her kim Allah’a hicbir şeyi ortak koşmayarak olurse Cennete girecektir’ diye mujdeledi. Ben, zina etse de, hırsızlık yapsada mı? dedim. ‘Evet, zina etse de, hırsızlık yapsa da’ buyurdu.”9

Bilindiği uzere kÂfir Cennete giremez ve ebedi olarak Cehennemde kalır. Cunku Cenab-ı Hak kÂfire Cennet nimetlerini haram kılmıştır. Hadiste, zina eden ve hırsızlık yapan birisinin Cennete gidebileceği belirtilmekle onun kÂfir olmayacağına işaret edilmiştir.
Demek ki, Allah’a şirk koşmanın dışındaki buyuk gunahlardan birisini işleyen insan mu’mindir. Gunahının cezasını cektikten sonra Cennete girecektir. Ancak, gunah işleyen kimsenin işlediği gunahın helÂl olduğuna inanmaması gerekir. Haram olduğu kesin delillerle sabit olan bir işin helÂl olduğuna inanan bir kimsenin iman dairesinden cıkacağı zaten kesindir. Mesel faizin haram olmadığını veya bu zamanda haram olmayacağını iddia etmek gibi.

Bununla birlikte, “Herbir gunah icerisinde kufre gidecek bir yol olduğunu”10 da hatırdan cıkarmamak gerekir. Gunahın mahiyetinde devamlı işlendiği takdirde kufur tohumu olduğunu soyleyen Bediuzzaman bunu şoyle izah etmektedir:

“MÂsiyetin (gunahın) mahiyetinde, bilhassa devam ederse, kufur tohumu vardır. Cunku o mÂsiyete devam eden, ulfet peyda eder, sonra ona Âşık ve muptel olur. Terkine imkÂn bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mÂsiyetin ikaba mûcib olmadığını (azabı gerektirmediğini) temenniye başlar. Bu hal boylece devam ettikce, kufur tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı, gerek dÂru’l-ikabı (azabı veya Cehennemi) inkÂra sebep olur.”11

İnsan olmamız sebebiyle gunahlardan tamamen korunmamız mumkun olmadığına gore, bu tehlike hepimiz icin mevcuttur. Bu tehlikeye maruz kalınca, ondan kurtulmak icin—kucuk olsun buyuk olsun—işlediğimiz her gunahın hemen arkasından, Allah’a karşı mahcubiyet duyup pişman olmalıyız. Tevbe ve istiğfarla tekrar Allah’a yonelmeli ve ondan bizi affetmesini dilemeliyiz.


Kaynak
__________________