İnsanoğlu tarih boyunca konuşmalarına ve sozlerine kuvvet vermek, muhatabını iknĂ‚ etmek, sozlerinin doğruluğuna guvenilmesini istemek ve bunu sağlamak icin yemini kullanmıştır. Yani yeminli ifadeler kullanmak, insanoğlunun yabancısı olduğu bir uslûp değildir. Kur’Ă‚n’da gecen yeminli ifadeler de, insanın anladığı seviyeden insana hitap eden Allah’ın şuphesiz birer sozudur.

Âyetlerde de goruleceği uzere, CenĂ‚b-ı Allah bizzat Kendi Yuce İsmi uzerine yemin ettiği gibi (Hicr, 15/92); peygamberlerine (YĂ‚sîn, 36/1), peygamberlerin yaşadığı veya vahyin geldiği beldelere (Tûr, 52/1-3; Beled, 90/1), meleklere (SĂ‚ffĂ‚t, 37/1; NĂ‚ziĂ‚t, 79/1-2), Kur’Ă‚n’a (VĂ‚kıa, 56/77;Tûr, 52/2), kıyĂ‚met gunune (KıyĂ‚met, 75/1), kĂ‚inĂ‚tta var olan onemli varlıklar uzerine, meselĂ‚ kaleme (Kalem, 68/1), gokyuzune (Burûc, 85/1; TĂ‚rık, 86/1), guneşe (Şems, 91/1), aya (Şems, 91/2), geceye (Leyl, 92/1), sabaha (Fecr, 89/1), kuşluk vaktine (DuhĂ‚, 93/1), zamana (Asr, 103/1), yıldıza (Necm, 53/1), havaya (ZĂ‚riyĂ‚t, 51/1) ve bitkilere (Tîn, 95/1) yemin etmiştir.

Kur’Ă‚n, Ă‚lemlerin Rabbi sıfatıyla Allah’tan, kullarına gelen İlĂ‚hî kelĂ‚mlar mecmuĂ‚sıdır. Bizim fikir, algılama ve anlayış seviyemize inen Kur’Ă‚n-ı Hakîm’in, Ă‚yetlerinde ve beyanlarında yeminli ifĂ‚delere yer vermesi de, bizim algıladığımız bicimde anlaşılırlığını, ciddiyetini ve sozlerinde hilĂ‚fı olmadığını anlamamızı sağlamak icindir. CenĂ‚b-ı Hak, bazen yeminle Ă‚yetlerini doğrulamış ve kuvvetlendirmiş; bazen de bir takım varlıkları yemin konusu yaparak bu varlıkların insanlık icin değerine ve kıymetine işĂ‚ret etmiş ve dikkatleri bu varlıklar uzerine cekmiştir.

CenĂ‚b-ı Allah, insanların Ă‚yetlere olan îmĂ‚n ve guvenlerini temin etmek, verdiği haberleri kuvvetlendirmek, onemli varlıklar ve nesneler uzerinde tefekkuru teşvik etmek, onemli nîmetleri hatırlatmak; Kur’Ă‚n’ın, Kur’Ă‚n’ın verdiği haberlerin, kıyĂ‚met gununun, Ă‚hiret gununun, oldukten sonra dirilişin, hesabın, Cennetin ve Cehennemin hak olduğu konusunda insanları iknĂ‚ etmek ve bunlarda muhtemel şek ve şupheyi ortadan kaldırmak gibi hikmetlerle, Ă‚yetlerini yeminli ifadelerle takviye etmiştir.

Konuya mĂ‚nĂ‚-yı ismiyle değil, mĂ‚nĂ‚-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın uzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yucedir, değerlidir ve kıymetlidir. CenĂ‚b-ı Allah Kendi ZĂ‚tının yuceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellilerinin kemĂ‚lini ve eşsizliğini gostermek icin varlıklar uzerine ceşitli şekillerde dikkatleri cekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellisi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yuce olan CenĂ‚b-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat uzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellilerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemĂ‚line, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz guzelliğine yemin etmiş olmaktadır. (bk. Nursi, Mektubat, s. 378)

Allah'ın uzerine yemşn ettiklerinden bir ornek olarak, "Andolsun asra ki..." ( Asr, 103/1) ayetini kısaca acıklamak istiyoruz:

Bu ayeti kerimede Cenab-ı Hak, yarattığı varlıklardan birisi uzerine yemin ediyor. Bu noktada duşunulmesi gereken iki husus vardır. Bunlardan birincisi, Allah nicin yemin eder?

Yemin genel olarak soylenen bir soze, ortaya atılan bir iddiaya muhatabını inandırabilmek icin, saygı duyulan, iki tarafca da kutsal olarak bilinen ve adı anıldığında, soylenen sozun yalan ve yanlış olmayacağı kabul edilen bir varlığın adını zikretmek, boylece karşı tarafa iddianın doğru olduğu mesajını vermektir. Coğu zaman ise yemin icin adı verilen varlık, kudretli ve aldatan kimseyi cezalandırması beklenen bir varlıktır. Muslumanların bu manada Allah'tan (c.c.) başkasının adına yemin etmesi haramdır.

Peki Allah (c.c.) neden yemin ediyor? Elbette ki, Allah'ın (c.c.) boyle bir şahit getirmeye, sozunun doğruluğunu ispatlamak icin bir başka varlığa ihtiyacı yoktur. O'nun bu yemininden kasıt, yemin ettiği varlıkla ilgili olarak insanların yanlış duşuncelerini duzeltmek ve insanların dikkatini yeminden sonra gelen ifadenin onemine cekmektir. İnsanlar kimi zaman varlıkların değerlerini olduğundan daha duşuk gosterir ve onlara uğursuzluk, kotuluk ve cirkinlik sıfatlarını yakıştırırlar. Halbuki onlar Allah'ın (c.c.) yarattığı diğer varlıklar gibi şereflidir ve bu kotu sıfatlara haiz değildir. İnsanlar bazen de bu varlıklara, kendilerinde bulunmayan sıfatlarla nazar eserler ve onlarda uluhiyet vehmederler. Bu da doğru değildir. Onlar yalnızca Allah'ın (c.c.) yarattığı varlıklardır. İşte Allah-u teala (c.c.) bu varlıklara yemin ederek bunların ne insanların su-i zan ettiği gibi uğursuz ve değersiz varlıklar olduğunu, ne de insanların onlarda vehmettiği gibi bir uluhiyet vasıflarının bulunduğunu, bunların yalnızca Allah'ın (c.c.) eserlerinden olduğunu vurgulamak icin uzerlerine yemin etmiştir.

Duşunulmesi gereken ikinci husus ise "Asr" ın anlamı ve Allah'ın (c.c.) neden onun uzerine yemin ettiğidir.

Bir goruşe gore "Asr" zaman (ed-dehr) demektir. Zaman insanların hayatlarını, fiillerini kuşatan bir olgudur. Yaptığımız iyi veya kotu butun işler, zaman icerisinde gercekleşir. Rahatlık, sıkıntı, hastalık, sıhhat, zenginlik, fakirlik hep zamanın icinde meydana gelir. Bu yuzden zaman, insanların dikkatini ceken bir olgudur. Zamana yemin etmekle, insanların dikkatleri daha sonra soylenecek sozlere cekilmiştir.
Ayrıca cahiliye Arapları zarar ve ziyanı, zamanın kotuluklerine bağlardı. Bu gun bile insanlar başlarına bir iş geldiğinde gunlerin ve rakamların uğursuzluğundan bahsetmekteler. Boylece Cenab-ı Hak, asra yani zamana yemin ederek, insanlara kotuluğun zamanda değil kendilerinde olduğunu belirtmiştir.

Diğer bir goruşe gore (Ebu Muslim) "Asr", ikindi vakti demektir. Allah (c.c.) kuşluk vaktine (Duha) yemin ettiği gibi, gunun diğer ucu olan ikindi vaktine de yemin etmiştir. Ayrıca ikindi vaktinin onemini anlatan bir cok hadisi şerif vardır. İkindi, artık gunun sonunun yaklaştığı, insanların işlerini bitirmek icin uğraştığı, kazanc veya kayıp hesaplarının yapıldığı bir vakittir. Ve bu ozelliği ile kıyametten onceki, veya olumden onceki son vakitlere benzemektedir. Artık husranda olan veya saadet icerisinde olan insan, hesap vermeye hazırlanmaktadır.

Ayrıca cahiliye Araplarının bu vakitte işlerini bitirerek, Kabe etrafına toplandığı, burada işsiz gucsuz insanların dedikodu ve diğer ceşitli kotu işlere daldığı, bunun neticesinde ceşitli kavga, dovuş ve cirkin neticelerin hasıl olduğu rivayet edilmiştir. Bunun sonucunda Araplar, ikindi vaktinin uğursuzluğuna hukmetmişler ve aslında kendilerinde olan kotuluğu, ikindi vaktine yuklemişlerdi. İşte Allah (c.c.) bu vakte yemin ederek, insanlara onun, Allah'ın (c.c.) yarattığı şerefli bir varlık olduğunu belirtmiştir.

Ucuncu goruşe gore, "Asr" ikindi namazı demektir. Buna delil olarak Bakara Suresinin 238. ayetinde gecen "ve, ...orta namaza(ikindi namazına) da devam edin." emri gosterilmektedir. Hz. Hafsa'nın (r.a.) Mushaf'ında bu ayetin acıklaması "ikindi namazına (salat il-Asri)" şeklinde gecmektedir. Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadisinde "İkindi namazını kılmayan kimse, sanki coluk-cocuğunu ve malını-mulkunu kaybetmiştir." buyurmuştur.(BuhĂ‚rî, Mevakit, 14; Muslim, Mesacid, 200, 201) İkindi namazı, gunduz vakti kılınan en son namaz olması itibari ile de cok kıymetli bir namazdır. İşte bundan dolayı Allah (c.c.) ona yemin etmiştir.

Dorduncu ve son goruşe gore "Asr", Peygamber Efendimizin yaşadığı zaman dilimidir. Zaman, Hz. Adem'den Hz. Musa'ya kadar ilk asırlar, Hz. Musa'dan Hz. Peygambere kadar orta asırlar, Hz. Peygamberden sonra ise son asırlar (ahir zaman) olarak uce ayrılmıştır. Hz. Peygamberle birlikte İslam tum insanlara ve cinlere, onları karanlıklardan aydınlıklara cıkarmak icin gonderilmiş, vahiy son defa inmiştir. Ve Allah (c.c.), "Siz insanlar icin cıkarılmış en hayırlı bir ummet oldunuz." (Âl-i İmran, 3/110) buyurarak, Peygamberimizin ummetini ovmuştur. İşte bu yuzden, Allah (c.c.) Peygamber efendimizin yaşadığı zamana yemin etmiştir.

Sonuc olarak "Asr" kelimesi, ceşitli manalara gelen muşterek bir lafızdır. Ve bunlardan birine yonelik kesin bir ipucu bulunmamaktadır. O halde "Asr" a bu manaların hepsi verilebilir.

Cenab-ı Hak bazen yıldızlara yemin ettiği gibi, bazen guneşe, aya ve butun bir semaya yemin eder. Hatta bazen yerdeki nimetlerine de yemin eder; zeytine, incire ve Tur'a yemin bu turdendir. Bazen olur gunduze bazen de geceye yemin eder. Şuphesiz bu yeminlerin hepsinde onlarca sır ve onlarca hikmet gizlidir.

"Vennecmi iza heva"(Necm/1) de kasem yıldıza yapılır. Bunu "O semaya doğru urûc eden veya kavsiyesini tamamlayıp geriye donen yıldıza yemin olsun" şeklinde anlamak mumkundur. Bu surede Efendimiz'in miracı anlatılması acısından acık bir muvĂ‚fakat olduğu soylenebilir. Durum boyle olunca da, uzerine yemin edilen yıldız, tevcihlerden biri itibariyle, bizzat Efendimiz'in kendisidir. Evet O, evvela halktan Hakk'a urûc etmiş, sonra da Hak'tan halka donmuştur.

Evet, Allah Rasulu'nun (sav), cennet ve Cenab-ı Hakk'ın O'na gosterdiği butun guzellikler karşısında gozu kamaşmadan, mazhar olduğu nimetleri başkalarına da duyurmak icin, yeniden bu kevn-u fesada donmesi, elimizden tutup otelere goturmek uzere aramıza gelmesi, "Vennecmi iza heva" hakikatı ile alakalı tevcihlerden biridir. Burada, bir yıldız diye Efendimiz'in (sav) mubarek şanına yeminin yapılması cok manidardır. Evet, o yıldız bir mĂ‚nĂ‚da Efendimiz'dir. O, temelde haiz bulunduğu fezĂ‚il ve mezĂ‚yĂ‚nın yanında, miracta mazhar olduğu nimetlerle bir başka Muhammed (sav) olarak geriye donmesi, cok farklı bir nuzul ve beşer tarihinde eşi olmayan bir hadisedir. İşte O'nun haiz bulunduğu o fezĂ‚il ve miracla elde ettiği yeni mazhariyetler adına Allah O'na kasem ediyor. Evet, İsra suresinde "Gorur ve işitir." deyip, kendisine ait sıfatları, "İnnehu Huve's-semiu'l-Basir" ifadesiyle -bazı tefsircilere gore- Hz. Muhammed’e (sav) isnat ettiği gibi, burada da o pĂ‚yeyi yine O'na veriyor "Vennecmi iza heva" diyor ve O'nun şanına yemin ediyor. (Şems/1) de guneşe ve guneşle ortaya cıkan duhaya (kuşluğa) kasem ediliyor. (DuhĂ‚, 93/2) de ise, mahalli istirahat olması itibariyle, geceye ve geceyi bastıran karanlığa; sonra da yeniden karanlığın yırtılıp, aydınlıkların cıkmasına, yani kĂ‚inattaki devr-i daimle gelen ilahi eltaf ve ihsanlara kasem ediliyor.

Yukarıda da soylediğimiz gibi Kur'Ă‚n-ı Kerim'de bu tur yeminler coktur. İşte bu yeminlerden biri de yukarıdaki ayette sozu edilen yemindir ki, yıldızlar diyeceğimiz nucûmun mevkilerine yemin edilmektedir. Oteden beri yıldızlara yapılan kasemle ilgili olarak hep şunlar soylenegelmiştir:

Birincisi: Yıldızlar her devrin insanı icin onemlidir. Zira insanla yıldızlar arasında daima bir munasebet olagelmiştir. Bu munasebetlerin en asgarisi ise, insanların yıldızlar vasıtasıyla yonlerini tayin etmeleridir. Bir ayet bu hakikata parmak basmakta ve şoyle demektedir: "Bir de Allah bir kısım alametler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar." (Nahl/16).

Karada, denizde yon tayininin dışında, her bir yıldız ve yıldızlar kumesinin, tıpkı bir Necm-i Kur'Ă‚n gibi, insana bir şeyler fısıldaması, nizĂ‚m, Ă‚henk ve intizam diliyle, perde arkası hakikatlar adına gonullerimizi hoplatması yıldızların ayrı bir rehberliği sayılır ki ALLAH: " onlar yıldızlarla yollarını buluyorlar." buyurur. İhtimal insanlarla yıldızlar arasındaki bu munasebete binaen Cenab-ı Hak yıldızların yerlerine yemin etmiştir. Zira yıldızlar belli yerlerde olmasalardı, insanların onlardan bu şekilde faydalanabilmeleri mumkun değildi.

İkincisi: Guneş ve guneş sisteminin halihazırdaki konuma ulaşabilmesi, ayrıca dunyanın şu andaki şeklini kazanabilmesi ancak yuzlerce şartın mevcudiyetiyle mumkun gorulebilmektedir. Mesela, atmosferden havanın kacması, icindeki gazlarının dengelerinin bozulması derhal atmosferin genel yapısını bozar ve onu hayata nĂ‚musait hale getiriverir. Aslında hava ile kure-i arz birbirini iter. Bunların bir araya gelmesi kerhendir. Yani bunlar Allah'ın emirleri karşısında ister istemez bu işe bel kırıp boyun bukmuşlerdir. Biz bunları tetkik edip oğrendikce hayret ve hayranlığa duşuyor.. ve bunlardan Allah'ın varlığına ve birliğine deliller istinbat ediyoruz. Kendi varlığına ve birliğine deliller mahiyetinde olan bu yıldızlara ve onların yerlerine Cenab-ı Hakk'ın kasem etmesi gayet ma'kul ve yerindedir. Guneş sisteminin dışına cıkıldığında Samanyolu icinde, guneş sistemi gibi nice sistemler var olduğu gorulur ki, bunların hemen hepsi de yerli yerine konmuştur. Bir yerde iki atom bile, birbiriyle carpışsa, kızıl kıyamet kopar. Bu kocaman cisimlerin kainat fezasında, herhangi bir muvazenesizlikle boyle bir kıyamete sebebiyet vermelerinin ne demek olduğunu duşunmek bile insanı urpertir. Gorulen bu kadar karışıklık ve cokluk, muvazenesizliğe sebep olması gerekirken, yıldızlar Cenab-ı Hakk'ın kudretiyle baş dondurucu bir Ă‚henk icindedirler. İşte izafi bir kısım nĂ‚mlar takıp cĂ‚zibe ve dĂ‚fia (cekme-itme) ile izah etmeye calıştığımız bu Ă‚hengin arkasında, kudreti sonsuz Allah'ın tasarrufu yıldızların mevkilerine yemin şeklinde nazarlarımıza veriliyor.

Ucuncusu: Bu Ă‚yetten şoyle bir hususa da intikal edilebilir; yıldızlar oylesine yerli yerindedir ki, siz bir tek sistem uzerinde yapacağınız araştırmalarla, diğer sistemler hakkında da sağlam bir fikir sahibi olabilirsiniz. Hatta sistemlerle diyaloğa gecebilir ve oralarda kentler kurabilirsiniz. Evet, birini anladığınız zaman, diğerleri hakkında edineceğiniz malumat da kendi kendine anlaşılmış olur. Cunku bunlar, o kadar esaslı, o kadar yerli yerindedir ki, hicbirinde başıbozukluk ve gelişiguzellik yoktur. Aksine hemen hepsinde gayet ciddi bir nizam ve intizam mevcuttur. Dikkat edersek, "Rahman Sûresinde" Allah, Rahmaniyetini bu muhteşem denge ve duzenle gostermiştir. Allah isminden sonra, Esma-i Husna arasında Cenab-ı Hakk'ın ozel isim durumunda kullandığı ikinci ismi, Rezzak manasına Rahman'dır. "Bismillahirrahman"da, Rahman, Allah lafz-ı celĂ‚lesinden sonra gelir. Kur'Ă‚n'da, Rahman sadece besmelenin icinde yuzondort yerde Allah ismi celiliyle beraber bir ism-i sıfat olarak zikredilir. Lafz-ı CelĂ‚le ile omuz omuza vererek beraber zikredilen Rahman, Er-Rahman Sûresinde en başta gelmekte ve nimetlerin sıralanmasında en onde arz-ı endĂ‚m etmektedir.

Evet, başta "Er-Rahman" diye buyuruluyor. Sonra da merhamet-i ilahinin tecelli ve tezahuru olarak "Allah Kur'Ă‚n'ı talim etti." ifadesiyle deniliyor ki: "Allah Kur'Ă‚n'ı talim etti." Bundan daha buyuk bir merhamet tezahuru mu olur? Evet eğer, Kur'Ă‚n'ın aydınlatıcı tayfları gozlerimize ziya calmasaydı ve ondan gelen mesajlar dunyalarımızı aydınlatmasaydı kainat bizim icin bir matemhane-i umumi olarak kalıp giderdi ki, butun varlıklar, o cansız cenaze goruntuleriyle bizlere sadece vahşet ve dehşet verirdi. Bu yuzden de hicbir şeyin gercek yuzunu goremez ve hicbir şeyi tam anlayamazdık. Biz Kur'Ă‚n'ın aydınlatıcı ışıkları altında her şeyin mana ve hikmetini anladık ve varlığın en onemli enmûzeci olduğumuz şuuruna vardık. Başkalarının bilim adına anlayamadığı şeyleri biz, Kur'Ă‚n nûru ile anladık, hayret ve dehşetten kurtulduk. Kur'Ă‚n'ın ruhuna nufuz sayesinde varlığı incelediğimizde oyle şeyler fark ettik ki, başkaları henuz onların isimlerini bile bilmiyor.. evet biz, kara deliklerin bağrında dahi, obur Ă‚lemlere acılan aydınlık tunellerin var olduğunu sezdik ve O'nun nûruyla nereye bakarsak bakalım her yeri aydınlık gormeye başladık O Rahman, aynı Rahmaniyetini bize şununla da gosteriyor: "O, sizi yarattı ve sonra sizi beyanla serfiraz kıldı." Evet eğer dilsiz olsaydık, başka bir ifadeyle gurul gurul ve şakır şakır konuşan şu kĂ‚inatın diline tercuman olamasaydık, beyan-ı subhaniyi anlayıp birbirimize ders veremeseydik, yani bu kĂ‚inat şaheserini gene O'nun kelam sıfatından gelen beyanıyla aydınlığa kavuşmuş goremeseydik, ondaki ince nakış ve derin manalardan hicbir şey anlayamayacaktık. (Rahman/5) Şems ve kamer, cok dakik ve ince hesaplarla oyle muhim noktalara konmuş ve onların oyle mukemmel bir konumları var ki, atmosferimize gelip carpan ve carparken de gozlerimizi okşayan zevkli mehtaplar haline gelen ve her şeyin bir koruma planına bağlı olduğunu gosteren muthiş bir irade kendini hissettirmekte. Bu da Allah'ın size değişik bir dalga boyunda Rahmaniyetini izhar etmesi demektir. Eğer merhamet-i İlĂ‚hî cok dakik hesaplarla boyle bir nizam vaz'etmeseydi, bizler birbiriyle carpışan bu cisimler arasında heba olup gidecektik. Evet, arasıra goklerden bazı taşlar duşuyor ise de, hicbiri hicbir zaman ciddi bir problem olmamıştır. Evet bu taşlar şimdiye kadar ne kimsenin başını yardı ne de gozunu cıkardı. Demek ki carpan bu kayalar Allah'ın inayet zırhına carpıyor ve parcalanıyor. Siz sebep olarak isterseniz atmosferi duşunursunuz, isterseniz tekasuf etmiş gaz yığınları dersiniz.. evet hangi sebebi ileri surerseniz surunuz bu sebeplerin hepsi de Cenab-ı Hakk'ın inayetinin tecessumunden ibarettir. Allah en dakik hesaplarla her şeyi, fevkalade bir nizam ve ahenk icinde yerli yerine vazetmiştir ki, işte "Mevakiinnucum"da bir de, boyle bir mana melhuzdur.

Dorduncusu: Kutup yıldızı, onun yıldızlar arası yeri ve bize yol gostermesi; guneş sistemi, onun Samanyolu icindeki yeri ve konumu; Samanyolu, onun gokcisimleri arasındaki ihtişamlı yeri ve onun bir başka sistemin veya kumenin yanındaki baş dondurucu, ama oburune gore mutevazı yeri, derken bu sistemlerin diğer sistemlerin yanındaki yeri ve onlarla Ă‚henk icinde beraberliği.. ve butun bunların otesinde, ilmin tespit ettiği şekilde her yıldızın belli bir mesafeyle bir diğerinden uzak durması.. ve nihayet guneşin etrafındaki peyklerin belli mesafelerle ayrı ayrı yerlere yerleştirilmesi gibi.. kĂ‚inatta her şeyin ama her şeyin fevkalĂ‚de ve şiirimsi bir ahenk icinde tanzim edilmiş olduğunu gosterir ki "Mevakiinnucûm" un bunlara da işareti olabilir.

Beşincisi: "Yıldızların yerleri" Batı ve Doğu'da değişik şekillerde ele alınıyor. Mesela, Rus alimleri ona "yıldızların konduğu yerler!" diyorlar. Batı'da ise bu ifade daha ziyade kara delikler veya beyaz delikler şeklinde duşunuluyor. Aslında ilmin cozmeye calıştığı meselelerin yanında, hala cozum bekleyen o kadar cok muammĂ‚ var ki, bir meseleyi izah ettiğimizi sandığımız an, izah bekleyen iki veya daha cok mesele birden karşımıza cıkıyor. Mesela, kure-i arzın atmosferi ile, kure-i arzın kendisi arasında bir zıtlık var. Bu zıt durumun, dunya ve fezada, hatta butun kainatta dengeyi tamamlayıcı bir faktor olduğu astrofizikciler tarafından iddia edilmektedir. Kara delikler ile beyaz delikler, kainattaki umum denge icin cok muhim ve birbirine iki zıt unsurdur.

Modern tefsircilere gore "Mevakiinnucum" ayeti kuasar ve pulsarlara da işaret etmektedir. Beyaz delikler, cok korkunc ışık ve enerji kaynaklarıdır. Bunlar artık gunumuzde gorulup tespit edilebiliyorlar. İlim adamları bunlar icin: Beyaz delikler adeta diğer yıldız ve sistemlerin onların bağrında buyuyup gelişeceği birer tarla gibidir diyorlar. Evet bunlar oyle korkunc ve muhteşem bir enerjiye sahiptirler ki; Samanyolu birden bire yok olsa bile, Allah'ın (cc) kudret ve iradesiyle bir beyaz delik, kendi bağrında yeniden bir Samanyolu'nun teşekkulune medar olabilir. Bunlar, kainatın bağrına oyle ahenkli yerleştirilmişlerdir ki, hic şaşırmadan, kendilerine ait o dehşetli vazifeleri, hem de en dakik bicimde yerine getirmektedirler. Evet, zĂ‚hiren kainat nizamına cok tesiri olan faktorlerden biri de yıldızların mevkileridir. Rus bilginleri bunlara yıldızcıkların, bağrında buyuyup gelişeceği yerler diyorlar. Onların boyle demeleri bir yonuyle onemli sayılır. Cunku boylece Kur'Ă‚n-ı Kerim'in gecmiş ve geleceği, bugun gibi bildiğini tasdikle bir de bu acayip dunyada "Mevakiinnucûm"a işaret edilmiş oluyor.

Altıncısı: Karadelikler.. elektronlardan, cekirdeklerden murekkep olan bu yıldızlar, elektronların enerjilerini kaybetmesiyle cokuyorlar ve cekirdekler ust uste cokunce, bu kocaman dev yıldızlar birer cuce haline geliyorlar. Bunlar guneş gibi veya guneşten daha kucuk olursa, pulsarlar meydana geliyor. Aslında kitlesinden, ağırlığından bir şey kaybetmedikleri halde cirimleri fevkalade kuculuyor ve dev birer kara delik oluyorlar. Gorulmuyorlar ama yanlarından gecen ışıklar kayboluyor; yani bunlar tarafından yutuluyor. Zaman, o noktada hızlanıyor. Girdaba uğrayan şeylerin kayboluşu anında ceşitli esrarengizlikler meydana gelmesi gibi bazı sırlı işler de oluşuyor. Oyle ki meselĂ‚, guneş gibi bir sistem, bu kara deliklerden birine doğru yaklaşsa, bir lokma olup gider ve yok olur. Astrofizikcilerin bazıları da, işte bu kara deliklere "yıldızların mevkii" diyorlar.

Yedincisi: Yıldız tabiri ile umumiyet itibariyle Enbiya-i izam da kastedilegelmiştir. MeselĂ‚, TĂ‚rık Suresindeki "En-Necmus-SĂ‚kıb" katı kalbleri delen, kapalı kapıları acıp icine nufuz eden yıldız.. İşte bu yıldız Hz. Muhammed’dir (sav). Her Nebi bir bakıma, kendi asrı icin peygamberlik vazifesi itibariyle bir yıldız gibidir. Ve onlara tutunanlar saadet semasına yukselirler; yukselirler ve Cenab-ı Hak ile munasebete gecerler. Allah (cc) yıldızların yerlerine kasem ederken, Hz. İbrahim'in, Hz. Nuh'un, Hz. Musa'nın ve diğer peygamberlerin goz kamaştıran mevkilerine ve Hz. Muhammed'in (sav) muhteşem makamına da dikkati ceker. Bilhassa işĂ‚rî tefsir acısından bu husus da oldukca muhimdir.

Sekizincisi: Ayrıca, daha derine inerek bir başka noktaya da dikkat cekilebilir. Kur'Ă‚n-ı Kerim'in ayetlerine de "necm" yani yıldız denir. Tefsirciler, "ayetler necm necm inmiştir" derler. Kur'Ă‚n ayetlerinin de kendilerine gore mevkileri vardır. Bir kere, ilm-i İlĂ‚hide Kur'Ă‚n-ı Kerim'in mevkii tasavvurlar ustu buyuktur. Biz onda kelam sıfatının gucunu, kuvvetini ve ihatasını tam goremeyiz. Bu itibarla da Allah (cc) doğrudan doğruya "Mevakiinnucûm" ile kendi kelam sıfatı icindeki Kur'Ă‚n'ın yerine kasem etmiştir. Evet bu bakımdan yıldızın yerine yemin etmekle in farkı yoktur ki bu da "O şanlı Kur'Ă‚n'a kasem olsun ki" demek gibidir. Ayrıca Levh-i Mahfuzda da Kur'Ă‚n'ın bir yeri vardır. Cunku Kur'Ă‚n, Kadir gecesine kadar levh-i mahfuzdaydı. Ona ancak nazarı oraya ulaşanlar muttali olabiliyordu. Buna gore, "Mevakiinnucum", Cenab-ı Hakk'ın irade ve kudretiyle meydana gelen ve kainat kitabının şerhi, izahı olan Kur'Ă‚n-ı Kerim'in necmlerinin mevkileri demektir. Demek oluyor ki, Kur'Ă‚n da ayrı bir yıldızlar kumesi sayılıyor. Hem de kĂ‚inattaki yıldızları izah eden bir yıldızlar kumesi. Evet kainatla Kur'Ă‚n arasında bu şekilde bir benzerlik ve butunluk var. Diğer taraftan, "Kadir gecesi, Kur'Ă‚n'ı, sema-yı dunyaya indirdik" (Kadr/1) buyuruluyor ki, esasen levh-i mahfuz-u hakikatı muşahede edebilen ve nazarı oraya ulaşan her veli, Kur'Ă‚n'ı orada butunuyle gorup mutalaa edebilir. İşte "Kur'Ă‚n'ın bu noktadaki mevkiine ve şerefli yerine kasem olsun" manasına "Mevakiinnucûm"a yemin edilmiş de denebilir.

Dokuzuncusu: Cibrîl-i Emîne eminlik payesini kazandıran Kur'Ă‚n'ın bir diğer mevkii de Hz. Cibrîl'in emin sînesidir. "MevĂ‚kiinnucûm"a kasem, O ve O'nun gibilerinin sinesine kasem olsun ki, manasına da hamledilebilir.

Onuncusu: Bir diğer yonuyle de Efendimiz (sav) ve ummetinin pĂ‚k sîneleri olduğu da duşunulebilir.

Onbirincisi: O'na inanmış, Kur'Ă‚n'ı her şey kabul eden, her okunduğunda, Rabbinin, kendisine hitap ettiğini ruhunda duyan temiz vicdanlar da, Allah'ın kasem ettiği yerlerden olabilirler. Rabbim evvelkiler gibi, bizim sînelerimizi de oyle pak eylesin. Kasem edilen sîneler haline getirsin!

Butun bu ve bizim bilemediğimiz nice manalar icindir ki, Cenab-ı Hak, "MevĂ‚kiinnucûm"a kasem etmiştir. Ve bu kasemin hakikaten buyuk bir kasem ve yemin olduğunu da yine kendisi bildirmiştir.

Biz, bilemediğimiz sırlara da en az bildiklerimiz kadar inanıyor ve "Bilseniz bu cok buyuk bir yemindir" ifadesini butun vicdanımızla tastik ediyoruz.

Konuyla ilgili şu makaleyi de okumanızı tavbsiye ederiz.

Yıldızların Altında İbadet Ne Guzel Şey

“Yıldızların altında ibadet, ne guzel şey,” her ruhun hasretidir, ozlemidir. Yıldızlar cok uzaklarda değiller. Bakışlarımız, gozlerimiz başka yerdeler. Bir defacık olsun, ibret dolu bir nazarla gokyuzune baksak; Bediuzzaman’ın kardeşi Abdulmecid’e dediği gibi:
“İnsan gokyuzune, yıldızlara şoyle bir bakar da, hic kederi kalır mı?”

Biz de diyeceğiz. Cunku bu sozun kaynağı asr-ı saadete dayanıyor.

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

Herhangi bir iş Sevgili Peygamberimizi kederlendirdiği zaman, başını gokyuzune doğru cevirir, şoyle derdi: “Subhanallahil Ă‚zim”. (Her turlu kusurdan ve noksandan uzak olan buyuk Allah’ım, Seni takdis ederim)

Acılan pencereden biz de baktık işte… Bir kederimiz, bir derdimiz kalmadı... Ah, hep bakabilsek yıldızlara. Yıldızlar gokyuzunun cicekleridirler. Cicekler koklanmak ister. Aklımızla koklayalım, ruhumuzla yakalayalım yıldızları. Hele Mayıs’ta, bu mevsimde. Gokyuzunde pırıl pırıl acan o cicekleri. Bir kucuk şartı var ama bunun. Once, yeryuzu ciceklerini gorebilmek… Dunya uzerindeki cicekleri goremeyen, ciceklerle donanmış ağacları fark etmeyen, gokyuzundeki cicekleri de goremiyor. Allah’ım; dunyamı ciceksiz ve semĂ‚mı yıldızsız bırakma. Cicekleri, gozlerime yakın eden Rabbim. Gokyuzunun ciceklerini de okumayı nasip et. Başını goğe cevirmiş, gozunu yıldızlara dikmiş bakan bir insan, gokyuzune bakmayan bir şehir dolusu insandan daha buyuktur. Bu yollar, kılavuzsuz gecilmiyor. Bu Ă‚yetler, bu işaretler, Kur’an’sız anlaşılmıyor. Yukumuz hafifken, fırsat eldeyken kacırmayalım bu anı. Once yeryuzune, sonra gokyuzune cevirelim nazarlarımızı. Yarın daha ağır yukler taşıyacağız bu yollarda. Hayat engebelerle dolu. Gecemiz kararmadan, yıldızlar henuz pırıl pırıl aydınlatırken ortalığı bir pencereden seyredelim onları. Cocukken seyrettiğimiz gibi. Cicekler konuşmak ister bizimle. Yıldızlar da oyle. Yıldızlara bakmak, onlarla konuşmak demektir. Yıldızların altında ibadet ne guzel şeydir. Tefekkur ibadettir, duşunmek farzdır. Ne ararsak bulacağımız her şey, var onlarda. Sonsuz mutluluğa goturen yol sahte bilgenin Ferrari’yi satmasından gecmiyor. Hayatı, hayatı veren adına yaşamaktan geciyor. Bu yollarda tek başına yurunmuyor, kılavuzsuz gidilmiyor. Işık ışık elciler gonderen Allah’ım, Sevgilinin eliyle butun insanlığa gonderdiğin kitabının Ă‚yetlerinde, neler neler demiyorsun ki:

“Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara yemin olsun.

Kararmaya yuz tuttuğunda geceye de yemin olsun.” diyorsun.

Yemin ki, muhimdir. Yemin eden, bizi Yaratan ise, bu daha da onemlidir. Anladım Allah’ım, yıldızların uzerine ettiğin yeminde kaybettiğimiz cennetine bir davet gizlidir. Tutunacağımız bir daldır yıldızlar. Ama ille de cicekler. Hele sarı, beyaz cicekler. Baharda yeryuzunun ilk cicek acan kızılcıklarını, erik ağaclarını gormemek olmuyor. Sonra semĂ‚ sayfasını acıyorsun okuyalım diye gozlerimize. Yıldızlar gokyuzunun cicekleridir. Cicek acmış her bir ağac gibi yıldızlar da guzel yazılmış bir şiirdir Yaradanının adına. Binler gozlerle bakar ve baktırırlar Yaradanımızın o acip sanatına. Bahar bayramında olan biteni gorelim diye, resmi gecit eder cicekler ve yıldızlar gozlerimizin onunden birer birer.

KĂ‚inat kitabının renkli sayfalarına bakmak gerek. Karanlık bir nokta yok orada gonul erbabı icin. Allah; mektubunu yıldızlarla, ciceklerle sunmuş okuyabilene. Âyet Ă‚yet nur hokkasıyla yazmış. Her şeyde O’na acılan pencereler var. Pencerem kucuk olsa ne yazar. Kalbim yanında olsun, gozlerim goklerde olsun, ciceklerde olsun yeter. Bana dunyada kucucuk bir bahceyi veren Allah, cenneti niye vermesin ki? Cennet gozlerimizin onunde duruyor. Yıldızlarda ve ciceklerde.

Cennet de bir cicektir, yeryuzu de bir cicektir, bahar da bir cicektir, semĂ‚ da bir cicektir. Yıldızlar, o ciceğin yaldızlı nakışlarıdır. Guneş de bir cicektir. Eğer bir cicekte, Allah’ımızın guzel isimlerini tek tek okuyamıyorsak, acıkca goremiyorsak, başımızı kaldırıp yıldızlarına bakalım, bahara dikkat edelim, cenneti gorelim. Rahmet cicekleridir onlar. Allah ki, Rahman’dır. Merhameti ile sarmış sarmalaşmıştır dort bir yanımızı. Bırakmıyor karanlıkta dunyamızı. Işıktan Ă‚yetlerle nurlar serpiyor, bir defacık olsun başımızı cevirip de bakalım diye. Gokyuzunun cicekleridir yıldızlar. Hangi derdin, hangi kederin icerisinde olursak olalım değmiyor buna dunya. Guneşi gozden kacırdım diye ağlayanlar, sonunda yıldızları da goremiyorlar.

Allah’ım gun doğarken seyrettirdiğin o muhteşem manzarayı, butun haşmetiyle semĂ‚daki ciceklerinle de seyrettirdiğin icin Sana şukrediyorum. Ciceğin guzel, baharın guzel, guneşin guzel, ayın guzel, yıldızın guzel. Cunku Sen guzelsin. Sen guzellerin en guzelisin. Bize, Ă‚yet Ă‚yet Kur’an’la gonderdiğin o ulvî mektubunun sadece bir kelimesinde bir kitap okudum. Ve nelerden, ne nimetlerden mahrum kaldığımı anladım. Gıdasızmış nicedir kalbim ve aklım. Sen, benden oylesine bir nazar değil, anı yakalamış bir bakış istiyordun. An icinde anı yakalamamı istiyordun bir kerecik de olsa yıldızlarına bakmakla. Bir defacık da olsa yıldızlarına bakabilsek Hz Peygamberin bir gece niye ağladığını daha da iyi anlayacaktık.

Soruyor yanına gelen sahabe; pırıl pırıl bir gecede ağlayan Allah Resulunun bu durumunu gorunce. Peygamberimiz:

“Ben, ‘Yerler ve goklerde Allah’ın nice Ă‚yetleri var ama, insanlar donup de bakmazlar.’ Ă‚yetini okuyup da ağlamayayım mı. Yazıklar olsun,” diyor, “bu Ă‚yeti okuyup da gokyuzune bakmayanlara ve duşunmeyenlere…” Gokyuzunun yıldızlarıdır cicekler. Cicekler, bize ders veren o sevgili Peygambere salĂ‚vat getirirler, dua ederler. Bizden de salĂ‚tuselĂ‚m gondermemizi isterler; yıldız yıldız, cicek cicek.

“Şimdi cevir gozunu bir bak bakalım goklere, bir kusur gorecek misin?” diyen Ă‚yetlerini daha iyi anlıyorum. Peşimi bırakmıyor ki Ă‚yetler. “Cevir bir daha bak. Bir daha bak. Bir yanık, bir catlak, asla bir kusur goremezsin” diyor. Oku beni Ă‚yet Ă‚yet diyor kĂ‚inat denilen kitabın. Kitabımı, Kur’an’ımı okuduğun kadar başını kaldır da o kitabımın icinde gecen Ă‚yetleri gokyuzunde de oku, diyor. Okumayı oğrendik, bakmayı unuttuk. Oldu mu hic? Olur mu boyle okumak? Okumak ki, en yuce kelimesiydi o yuce kitabın ama O’nun adıyla okumaktı onemli olan her şeyi. Yeniden okula donduk, cocuk olduk bir gecede sanki. En buyuk Peygamberin, en buyuk oğretmenin izinde, Senin adınla başladık tekrar okumaya, Resulune salĂ‚tuselĂ‚m gonderdik Ă‚yet Ă‚yet, yıldız yıldız, cicek cicek karanlık bir gecede. Korku yok artık olumden, zelzeleden, kederden, hastalıktan, sıkıntıdan. Bir kucucuk evi, bir minnacık penceresi bile olmayana Allah kĂ‚inat evinden, gokyuzu penceresinden, en buyuk mutluluğu tattırıyor ibret alan gozlere. Şimdi evimizin balkon kapısı, daha anlamlı bir cıkışın işaretini bekliyor adımlarımızdan. Penceremiz adam gibi bir goz bekliyor gokyuzune bakacak, yıldızlara kement atacak. Yıldızlar kendilerini okuyacak bir mektubun sahibini arıyorlar. Gokyuzunun cicekleridir yıldızlar. Gunduz, cicekleri okuyamayanlara son bir fırsattır geceler. “Kararan geceye yemin olsun” diyor Ă‚yetin devamında. Gecenin aydınlattığı yıldızları gormeyenlere bir fırsat daha sunuyor mulkun Sahibi.

Allah’ım bizi bu ıssız yollarda kılavuzsuz, ondersiz, Peygambersiz, oğretmensiz bırakma. Boş, bomboş gozlerle goklerine bakmak istemiyorum, kalbimi adınla guclendir. Gokyuzunun cicekleri olan ışıl ışıl yıldızlarına bakamayıp da televizyon ekranındaki sahte yıldızların yaldızlarına kanmak, aldanmak istemiyorum. Biliyorum kaybımın buyuk olacağını. Nefsim kudretinin elinde olan Allah’ım, Sana ait olan kalbimi şeytanıma bırakma, izin ver Sana ve sanatına hayran sırılsıklam bir bakışla cennetini seyredeyim goklerinde. Ve o guzel şarkının son mısrasını ruhumla soyleyeyim Senin icin. “Senin aşıkın olmak ne saadetmiş,” diye soyleyebileyim. “Yıldızların altında ibadet ne guzel şeymiş,” diyebileyim Allah’ım. Ne olur bir sarı cicekte goremediğim guzellikleri bu karanlık gecenin bari beyaz ciceklerinde seyrettir. Baharı icimde yaşayayım. Cenneti kalbimde duyayım. Bir ancık, bir zamancık, hic olmazsa bir defacık, vakit gecti artık. Kacırttırma bu fırsatı bana. Yoluma cıkan engelleri, Sen bertaraf et Allah’ım.

Senden istemeyen, Senden dilemeyen yarattıklarından dilenir. Ben, sadece Senin kapının dilencisiyim. Bu izzet, bu şeref de bana yeter, bana yetişir.

“Sen olmasaydın, sen olmasaydın Habibim gokleri yaratmazdım.” sozunun sırrını ve manasını yıldızlı bir gecede daha iyi anladım. Bize bu sırrı ders veren Resulune selam olsun. O’nsuz hayat duşunemiyorum. Karanlık kalırdı her şey, ışıksız ve yıldızsız kalırdı Allah’ım.

Oyle ici boş sozler duyuyoruz, oylesine bomboş diziler seyrediyoruz ve kitaplar okuyoruz ki Seni duşunmenin yarattığı serinlikten uzaklaştırıyor bunlar bizi. Soruları da yok ki, sorsunlar. Gidecekleri yerleri de yok ki, sığınsınlar. Senin varlığından şuphe ettirerek, yokluğunu duşundurmeye calışıyorlar insana. Yarım ağızla ‘Allah kurtarsın’ derken bile Senin insanları hic ama hic terketmediğini bilemiyorlar. Allah’ım, işte biz buyuz. İnsanız, aldanıyoruz, zamanla her şeye de alışıyoruz. Aşka da, ahenge de, rezilliğe de, guzelliğe de. Onumuz karanlık bir orman, icine gomulup cıkamamak da var oradan. Vicdan azaplarına boğulmadan ve ardından yıldızlarınla uzattığın barış dalına tutunmak istiyorum. Ben gibi yananları, Senden af dileyenleri, nice şefkatli kalpleri, nurdan duaların yukseldiği evleri, sarı ışıkların yandığı odaları ve o odalardan yukselen duaları kabul et. Bizi yĂ‚d ellere bırakma Rabbim. Duştuğumuzde Sen tut, Sen kaldır, Sen baktır Allah’ım. Ey hidayet nurunun kaynağı. Şahların şahı. Kapıcısı melekler olan kĂ‚inatın Padişahı. Cicekler, rahmetinin yansıyan tebessumleridir. Bize olan sevginin dili, ciceklerindir.

Bulbuller bile bu mevsimde, ustelik gecenin karanlığında bu ahengin farkında olsun da, bulbulun ne dediğini anlayan ben, yıldızlarına, ciceklerine bakıp da, rahmetini gormeyeyim mi? Samanyolu’nun bir dalcığına tutunup da Senin adını anmayayım mı? Olur mu? Hic bana yakışır mı?

Baharın gulleri bir mevsimlik ciceklerin, yıldızlar ise yaz kış hic solmayan mevsimsiz ciceklerindir Senin.

Yıldızların altında ibadet, ne guzel şeymiş Allah’ım, ibadetimizi kabul et. Yıldızlar, şahit olan goklerin şehadet kelimeleridir. Son Resulunun elciliğinin şahididir onlar. Peygamberim olmasaydı kĂ‚inat yoktu, cicek yoktu, yıldız yoktu, hicbir şey olmayacaktı Allah’ım. Minnet Sana, şukran Sana, sevgilerin en yucesi Senin icin. SalĂ‚tuselĂ‚m Habibine olsun. Yıldızlarına eş, bir gozyaşı duşse pırıl pırıl bir inci damlası olup, bir yıldız yap onu Allah’ım. Hic sonmeyen bir yıldız olsun, bu incicik. Bir damlacık gozyaşım. KĂ‚inat ve gokler durdukca, Ă‚yetlerini soylesin. Sevgiline salĂ‚tuselĂ‚m getiren Cennetin gozu olsun, gokyuzunun en canlı bir sozu, bir incisi olsun semĂ‚da.

Ruhumun hic bitmeyen acılarını dindiren sadece ve sadece Senin varlığın, Senin yolun. Senin yolun ki, yolların en guzeli. Kur’an’ımı, Ă‚yet Ă‚yet bana inmiş gibi okudum ilk defa bu gece. Cicek cicek actı icimde. Rahman olduğunu gorunce, beni sevdiğini, sevdiğin icin her şeyi yarattığını oğrenince. Ben bazen ne kadar uzaklardayım, gokyuzu bu kadar yakınken. Bir ciceği eğilip koklamaktan bile zahmetsizmiş, yakınmış yıldızlar; gozumle dokunup, kalbimle koklayınca. Gafletimi bağışla. İnsafsız nefsimin oyunlarından sıyrılıp huzuruna gec de olsa gelişimi bağışla Allah’ım. Bir tek kişi değilim bu gece de. Yureğim butun yureklerin cekim merkezi gibi. Duam, butun ruhların duası gibi bu gece. Dunyamızın ustunde butun ruhlar uyurken, Senin aşıkın olmak ne saadet. Bir bitmeyecek aşkı muhabbet ne guzel şeymiş Allah’ım. Yıldızlarının altında ibadet ne guzelmiş.

Yuzumu serinleten bir ruzgĂ‚r ile, yonu nereye giderse gitsin Peygamberimize bir selĂ‚m gonderiyorum kabul et ya Rab. Yaşadığımı itiraf ediyorum bu gece. Yıldızların altında yeniden doğduğumu itiraf ediyorum. Bunu icten bir sevincle soylerken, sonsuz bir mutluluk duyuyorum kabul et Allah’ım. Once cicek acan yeryuzunu seyretmeyi, sonra yıldız yıldız gokyuzune bakmayı bana oğreten Peygamberime sonsuz salĂ‚tuselĂ‚m olsun diyorum. Sevgimi, duamı bu kucucuk yazının icinde takdime cesaret edebiliyorsam da lutfen kabul et. Allah’ım şarkılar Seni soylediğinin farkında değiller. Farkında olmayanlar adına da bu duamı onlarla beraber benden kabul et.

Dort yanımız kotu davetcilerle dolu. Her yere, her şeye cağırıyorlar bizi. Kimi haydi eğlenmeye diyor, kimi haydi zengin olmaya. Ama Peygamberimden başka, hic kimse cağırmıyor Ă‚yetlerinden başka goklerine bakmaya ve kederimi atmaya. Ah ki ah, eyvah ki eyvah. Neler kaybediyoruz neler, gecip giden bir anda, bir gunde, bir gecede.

Sema bize seslenir;

Kalma, gel, işkencede!

Ruhumuz ebedidir;

Bunu duy, tek hecede!

Omur ki, bir kurak col,

Onu tek bir gune bol;

Şebnem gibi doğ ve ol,

Yıldızlı bir gecede!..

Bu gecede olmek yok, yeniden dirilmek ve doğmak var değil mi Allah’ım. Hayatımızın tum gunlerinin pişmanlıkları icin af diliyorum Senden bu yazıyı okuyanlarla beraber. İlhamını, duasını golgem gibi ruhuma gonderenlerle beraber. Bu gece yeniden doğmak istiyoruz. Yeryuzu kadar temiz bir sayfa acmak istiyoruz hayatımıza. Bize son bir fırsat ver Allah’ım. Yeniden doğalım, yeniden başlayalım hayatımıza. Kaldığımız yerden değil Senin istediğin şekilde ve Senin istediğin yerden. Âyetlerin ışık ışık yol gostersin. Yıldızlarına cıkalım, cennetlerine varalım. Ruhumla beraber yucelen secdeler olsun Sana. Bize bu ibadeti ders veren Resulune de tekrar tekrar milyarlar defa salĂ‚tuselĂ‚m olsun.

Ciceklerine merhaba, yıldızlarına merhaba, geceye merhaba, gunduze merhaba, yarattığın her şeye merhaba. Allah’ım gonderdiğin mektubunu actım, okudum, gozyaşıyla muhurledim. Şimdi aklım, kalbim ve imanım ne varsa hepsi Sana emanet. Dilimde bir duacık var, kabul et Allah’ım. Yıldızlarının altındaki ibadetleri kabul et bu gece. Yıldızlarının altında ibadet ne guzel şeymiş, bildim bu gece.


Kaynak
__________________