Mukaddesata Hurmet ve Saygı:

Yuce Allah ile ilgili olan, din yonunden pÂk ve temiz bulunan manevî buyukluğu kazanan şeylere Mukaddesat (Kutsal şeyler) denir.

Yuce Allah mukaddes olduğu gibi, onun butun isimleri de mukaddestir. Oyle ki, bir yuce ismi de "Kuddus" dur.

Yine, Yuce Allah'ın kitabları, Peygamberleri ve velileri de birer kudsiyet kazanmışlardır. İslÂm ibadetleri birer mukaddes gorevdir. İslÂm mabetleri de mukaddes ve mubarek yerlerdir.

Biz muslumanlar, butun mukaddes varlıklara son derece saygı ve hurmetle mukellefiz. Mukaddesata saygı ve hurmet etmeyen kimse, ruhu sonmeye başlamış, yuksek duygulardan yoksun kalmış, gaflet icine duşmuş bir insan demektir. İnsanlık değerini kaybetmiş olur.

Mukaddesata yapılacak hurmet ve saygının şekli, mukaddesatın huviyet ve mahiyetine gore değişir. Biz burada bunların bir kısmına işaret edeceğiz. Şoyle ki:

Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, Yuce Allah'ın adını anarak Besmele okumamız gerekir. Bir hadis-i şerifde buyrulmuştur:

"Herhangi hayırlı bir işe BismillÂh sozu ile başlanmazsa, o iş bereketsizdir, guduktur."

Biz mukaddes mabudumuzun mubarek isimlerini anarken "Teal Celle CelÂluhu" gibi bir ifade kullanırız. Allah TealÂ, Hak Celle ve Al deriz. Veya "Rabbimiz Celle CelÂluhu Hazretleri" deriz. Bunları soylemek, birer İslÂm terbiyesi gereğidir.

Buyuk Peygamberimizin yuksek isimlerinden biri anılınca salÂt ve selÂm okuruz. "Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem" deriz. Mubarek isimlerinden birini yazdığımız zaman da "aleyhissalÂtu vesselÂm, sallallahu aleyhi ve sellem" diye yazar veya okuruz.

Diğer Peygamberlerin mubarek adlarını da "SelÂm" ile anarız. "Adem AleyhisselÂm, İbrahim AleyhisselÂm" deriz. İki peygamber anılırsa: "aleyhimesselÂm", ikiden cok olurlarsa, "aleyhimusselÂm" denilir.

Peygamberlerden başka kimseler, yalnız başına oldukları zaman salÂt ve selÂm ile anılmazlar. Ancak bunlar peygamberlerle beraber anılınca, salÂt ve selÂm'a katılabilirler. Ebû Bekir aleyhissalÂtu vesselÂm veya AleyhisselÂm, demeyiz. Yine Allah Teal Ashab-ı kirama salÂt ve selÂm buyursun, demeyiz. Ancak şoyle deriz: "Allah TealÂ, Hazret-i Muhammed'e, onun Âl ve ashabına salÂt ve selÂm buyursun."

Peygamberlerle onlara uyan ashab-ı kiramın aralarını ayırmak ve saygıdaki farka işaret etmek icin boyle yapmak, İslÂm adabından olarak butun alimler arasında kabul edilmiştir.

İsimleri yalnızca anılan seckin ashab hakkında, "radıyallahu anh" deriz. Bunlardan iki kişi icin, "radıyallahu anhuma" ve ikiden cok kimseler icin de, "radıyallahu anhum" deriz.

Diğer alimler icin, "rahmetullahi aleyh, rahmetullahi aleyhima, rahmetullahi aleyhim" denilir.

Evliya-i kiramdan tanınmış zatlar icin: "Kaddesallahu Esrarehu, esrarehuma, esrarehum" denilebilir. Butun bunlar, İslÂm adÂbı gereğidir.

Butun ashabı kiram ve din buyuklerini hayırla anmak, hepsine karşı sevgi ve saygı gostermek, hic birine dil uzatmamak gerekir. Onlar arasında gecen bazı olayları ileri surerek haklarında hurmete aykırı sozler soylemek hic bir muslumana yakışmaz ve asla caiz olmaz.

Kur'an-ı Kerimi okumaya "Eûzu cekerek ve Besmele okuyarak" başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından gereğince yararlanmak icin her halde yuce varlığına sığınmamız ve kendisinden yardım dilememiz lÂzımdır.

Bir Kur'an-ı Kerim ele alınarak okunacağı zaman abdestli bulunmak gerekir. Okurken kıbleye donmeli, toparlanıp saygılı bir duruma gecmelidir. Abdestsiz kimse kılıfsız (bir mahfaza icinde olmayan) Kur'an-ı Kerimi ele alamaz. Kutsal kitabı ancak temiz ve abdestli olan eller tutabilir.

Kur'an- Kerim, temiz yerlerde, avret yerleri kapalı olan kimselerin yanında, onu dinlemeleri şartı ile, acıkca okunabilir. Pis yerlerde veya avret yerleri acık olanlarla başka işle uğraşanlar yanında acıkca okunması mekruhtur.

Dışarda bulunup okunan Kur'an-ı Kerime karşı saygılı bir vaziyet takınmayacak kimselerin işitecekleri şekilde aşikÂre Kur'an okunması uygun değildir. Bu durum, Kur'an-ı Kerime saygısızlığı ve halk icin de manevî sorumluluğu gerektireceğinden buna sebebiyet vermemelidir.

Hattat olan bir yazar, yazacağı Kur'an-ı Kerim'in yapraklarını yuksekce tutup ince olmayan bir kalemle ve temiz bir murekkeble beyaz kÂğıt uzerine yazmalı, satırlarını seyrekce bırakmalıdır. Kur'an-ı Kerim nushalarını pek kucuk boyda ince kalemlerle yazmak, tenzihen mekruhtur. Bu mubarek nushaların altın veya gumuşle suslenmesi, bir saygı ifade ettiğinden caiz gorulmuştur.

Kur'an-ı Kerim'i, Hacer-i Esved'i, KÂbe'nin eşiğini hurmet icin opmek caizdir. Buna "Diyanet opmesi" denilir. Mubarek bir adamın elini opmeye de "Tahiyye opmesi" denir.

(İmam Şafiîye gore ekmeği opmek, mubah veya hasen olan bir bid'attır. Bu opmek, Hanefîlerce de mubah gorulebilir.)

Kur'an-ı Kerimle, diğer din kitabları ile, kaşında (yuzuğun taşında) Kur'andan bir şey yazılı yuzuğu elinde taşıyarak, bir zaruret bulunmadıkca, helÂya (tuvalete) girilmez, hurmete aykırıdır. Bunları helÂya girmeden once cıkarmalı ve temiz bir yere bırakmalıdır.

Bir Kur'an-ı Kerim okunamayacak hale gelince, temiz bez parcası icine konup ayak basılmayacak bir yere gomulmelidir. Bu, Kur'anı bir kucumseme değil ona bir ikramdır. Bununla beraber uzerine toprak atılmamalı, tahtadan bir catı yapılmalıdır. Bu gibi Kur'an-ı Kerimleri yakmak caiz değildir.

Kur'andan başka diğer din kitabları eskiyince hemen gomulebilir, hem de akar suya bırakılabilir, hem de iclerindeki mukaddes isimler silindikten sonra yakılabilirler. Bu gibi kitabların kÂğıtlarına bir şey sarmak dine ve ilme karşı hurmetsizliği doğuracağından caiz olamaz.

Yine, iclerinde Yuce Allah'ın veya Resul-u Ekrem'in isimleri yazılı kağıt parcalarına da, bu isimler silinmeksizin bir şey sarılması mekruhtur.

Mabedlere karşı saygılı olmak da vacib olan bir gorevdir. Bir cami veya mescide hurmetle girilir. Bunların icinde edeb ve saygı ile oturulur. Bicimsiz ve yersiz hareketlerden gereksiz konuşmalardan kacınılır.

Kur'an-ı Kerim'e, din ve imana, Peygamberlerden herhangi birine Peygamberin bir sunnetine, bir hadis-i şerife, bir İslÂm mabedine -Allah Korusun- sovmek, hakarette bulunmak veya bunlardan birini kucumseyip hice saymak kufurdur dilemek ve boylece imanı ve nikÂhı tazelemek icab eder.

Bir insanın sarhoş halinde boyle cirkin bir işte bulunması, kufrunu gerektirmez. Cunku kufur inanc bolumundedir; aklın gitmesiyle beraber kufur gercekleşmez. Boyle bir kimse icin gerekli olan gunahından tevbe etmek ve ickiye son vermektir. Boyle bir harama devam etmemektir.

İnsan, aslında en guzel şekilde yaratılmış olan muhterem bir yaratıktır. Hic bir kimseye sovulmemesi gerekir. Hele ağıza sovulmesi buyuk bir gunahtır. (Hakimin takdir edeceği olcude) tazir cezasını ve tevbe etmeyi gerektirir. Oyle ki, bazı fıkıh alimlerine gore, bir muminin ağzına sovulmesi kufru gerektirir. Cunku muminin ağzı iman ve Kur'an yeridir. Onun ağzına sovulen, Kur'ana dil uzatmış gibidir. Onun icin boyle yapan kimsenin imanını ve nikÂhını tazelemesi gerekir.

Kur'an-ı Kerimi veya herhangi bir din kitabını bilerek temiz olmayan bir yere atmak, Kur'an-ı Kerim Âyetlerini ve kelimelerini sihir (buyu) gibi bir maksadla temiz olmayan şeylerle yazmak ve yine bu maksadla hurmete aykırı sozler soylemek kufru gerektirir. Onun icin bu gibi sozlerden son derece kacınmak gerekir.

Sihir (buyu), bedenlere, ruhlara ve gonullere tesir eden, insanı hasta bırakan, olduren, karı-koca arasını acan birtakım dokumlerden, yazı, dua ve efsunlardan ibarettir ki, butun din alimlerince (muctehidlerce) kesinlikle haramdır. Boyle bir şey, fasık kimselerin ellerinden cıkabilir. Oyle ki, bazı muctehidlere gore, sihri oğrenip başkalarına oğreten kimseler, dinden cıkmış olurlar; oldurulmeleri gerekir. Ancak bu işin cevazına inanmayarak yalnız kendisini buyunun fenalığından korumak icin sihir yapmayı oğrenen kimse, dinden cıkmış olmaz.

"Buyuculer ve şeytanlar her istediklerini yaparlar" diye bir inanca sahib olmak da kufru gerektirir.

Sihrin (buyunun) bir gercek tarafı var mıdır, yoksa bir sanattan, bir goz bağcılıktan ibaret midir? Uc İmama gore, sihrin gercek bir yonu vardır. Bazı buyuler Yuce Allah'ın dilemesiyle tesir ederler. Fakat İmam Azam'dan rivayet edildiğine gore, sihrin ne hakikatı vardır, ne de eşya uzerinde bir tesiri vardır. Bazı olaylar bir rastlantı eseri olabilir. Bununla beraber sihrin ceşitleri vardır. Bir ceşiti sadece bir sanattan ibarettir, bir ustunluğu yoktur.

Sihir yapanların tevbeleri, bazı muctehidlere gore kabul olunur, bazılarına gore olmaz. Muhakkak dunyada ceza gormeleri lÂzımdır. Cunku bu bir zındıklıktır.

Kehanette bulunmak (gaybdan haber vermek), yıldızlardan birtakım hukumler cıkarmak, "Remil" atmak da haramdır. İslÂm dini bu gibi işleri kesinlikle yasaklamıştır. Bunlarla zaman oldurmek, aydın ve duşunen insanlara asla yakışmaz.

İnsana saygı ve hurmet:

İslam dini, insanların birbirleriyle ilişkilerine buyuk onem vermiştir. Muslumanların ilişkilerinde samimiyet, guvenilirlilik, tevazu, sadelik, nezaket, sevgi ve saygı esastır.

Muslumanlıkta insanların guvenini kazanmak ve durust olmak, guzel ahlakın bir ozelliğidir. Bir kişinin karşısındaki bir insana guvenmesi, onun da bu guvene layık olması; elbetteki cok onemlidir. guvenilmeyen insanlardan oluşan toplumların maddi ve manevi alanda ilerlemeleri mumkun değildir.

Gunluk hayatımızda guvenilir olmak son derece onemlidir. Amir memuruna, memur amirine, işci işverenine, muşteri satıcısına, kişi dostuna guvenmezse boyle bir toplumda mutluluktan bahsedilemez. Ekonomik ve toplumsal hayatın devamı ve verimliliği, insanların birbirine karşı guvenine bağlıdır. Olctuğunu eksik olcen, tarttığını eksik tartan, malın gercek fiyatını soylemeyen, konuştuğu zaman yalan soyleyen, sır tutmasını bilmeyen, yetimlerin malını yiyen insanlar bu davranışlarını muslumanlıkla nasıl bağdaştırabilirler? Bunlara durusut insan denilebilir mi?

Musluman, aynı zamanda durust, guvenilir ve başkalarına zarar vermeyen insandır. Birbirine guvenmeyen fertlerden oluşan bir toplum geleceğinden emin olamaz. Verdiği sozde durmamak, insanın kıymetini ayaklar altına alacak derecede bir noksanlıktır. Guven duygusu toplumda tuğlaları birbirine kenetleyen harc gibidir. Harc olmazsa duvar her an yıkılabilir, guven duygusu olmayan toplumda birlik ve beraberlikten, huzur ve mutluluktan soz edilemez. Soylediği yalanlarla halkı aldatan, yaptığı hile ve desiselerle insanları kandırarak cıkar sağlayan kişi, icinde yaşadığı topluma en buyuk kotuluğu yapmış ve buyuk bir gunah işlemiş olur, Yuce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, kotuluk yapmaktan sakının, doğru soyleyin” (Ahzab -70) buyurmuştur. Bir hadisi şerifte de, “Bizi aldatan bizden değildir.” (Riyazu’s-Salihin C.3, Sh.1610) buyrulmuşdur.

Guvenilir musluman olmanın temeli, her turlu şupheden uzak olarak Allah’a iman etmek, emirlerini tutmak, yasaklarından kacınmak mal ve mulkun Allah’a ait olduğunu bilmek onun kudreti onunde eğilmek ve olumden sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine inanmak boylece, herkese iyilik yapmak, kotuluklerden uzaklaşmak, başkalarına zarar vermekten, kacınmaktır.

İSLAM VE DEĞİŞİM

Peygamber efendimizin tebliğ edip acıkladığı Allah kelamı Kur’an; varlığını ve rehberliğini dunya durdukca surdurecek olan, cağları kucaklayan ve aşan, daima tazeliğini ve guncelliğini koruyan, insanları geriye değil daima ileriye goturen,bilimsel ve teknik gelişmelerle catışmayan, bir kitaptır. Bu kitabın insanlığa sunduğu oğut ve ilkeler, hukum ve tavsiyeler,helal ve haramlar, emir ve yasaklar, misal ve kıssalar ve bildirdiği gercekler zamanın gecmesiyle değişmez, eskimez ve değerini yitirmez. Yuce Rabb’imiz bu hususu Kur’an-ı Kerîm’de şoyle bildirmektedir: “Rabb’inin sozu (Kur’an), hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sozlerini değiştirebilecek kimse yoktur.” (En’am, 6/115)

İlim, gecmişi ve geleceği kuşatan Allah’ın kelamı olan Kur’an’ın değişmezliğine, evrenselliğine, cağları kucaklayan insanları her zaman en doğruya goturen bir kitap olduğuna inancımız tamdır. Kur’an Âyetleri değişmez. Ancak insanlar ilim, kultur ve teknik bakımından geliştikce Kur’an’ın anlaşılması ve hayata gecirilmesi de gelişip değişebilir. Kur’an’ın hedeflediği amaclar değişmez ancak araclar değişebilir. Mesela Kur’an’da “temizlik” emredilmiştir. Bu bir ilkedir. Bu ilke değişmez. Ama temizlik vasıtaları her zaman gelişip değişebilir. İnsanın avret yerlerini ortmesi farzdır. Bu farz değişmez fakat avret yerlerini ortecek giysilerin kumaşı, şekli ve bicimi değişebilir. Kur’an’da “Duşmanlara karşı gucunuz yettiği kadar kuvvet ve cihat icin bağlanıp beslenen atlar hazırlayın” (Enfal, 8/60) buyurulmuştur. Ayette gecen “at” bir vasıtadır. Bu vasıta değişebilir. Cağımızda atın yerini motorlu vasıtalar, tanklar, ucaklar ve fuzeler almıştır, dolayısıyla bu vasıtalar her zaman gelişip değişebilir.

Bu misalleri coğaltmak mumkundur. Vurgulamak istediğimiz gercek, Âyet ve hadislerin değişmezliğidir. Ancak amaclara goturen vasıtalar ile Âyet ve hadislerde acıkca zikredilmeyen, yorum ve ictihada dayanan hukumler değişebilir.

İslam’ın butun emir ve yasakları insanların mutluluğu icindir. Dunya ve Âhirette mutlu olmak icin İslam’ı iyi oğrenmeli, iyi anlamalı, emir ve yasaklarına tam uymalıyız. Hutbeme Peygamber efendimizin şu hadisi ile son vermek istiyorum: (Ey İnsanlar!) size sımsıkı sarılıp ahkamını uyguladığınızda asla sapıtmayacağınız (iki şey) bıraktım. (Bu iki şey); Allah’ın Kitabı ve Peygamberinizin Sunnetidir.” (el-Munzirî, et-Tergîp ve’t-Terhib, I, 80.Beyrut, 1968)

YAŞLILARA SAYGI

Yuce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dunya ve ahiret saadetini temin etmektir. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın yer yuzundeki halifesidir. Allah butun nimetleri O’nunistifadesine sunmuştur. İnsana saygı ve hurmet dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de temel taşıdır.

Yuce Rabbimizin insana bahşettiği ozelliklerin en dikkat cekici olanları sevgi, saygı ve merhamet duygularıdır. İnsan ancak bu yuce duygular sayesinde mutlu olabilir. Bu duyguların olmadığı yerde huzun ve keder vardır.

Bizler, “İman etmedikce cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikce de olgun mumin olamazsınız.”1, “Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat gostermede muminler bir vucut gibidir. Vucudun bir uzvu rahatsız olunca diğer uzuvları da ona ortak olur.”2 buyuran bir peygamberin ummetiyiz.

Duşeni kaldırmak, hastayı ziyaret etmek, acları doyurmak, acıktakileri barındırmak, dul ve yetimlerin elinden tutmak, yolunu şaşıranlara yol gostermek, buyuklere saygılı olmak, her Musluman’ın gorevidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) : “Kucuklerine merhamet etmeyen, buyuklerine saygı gostermeyen ve iyilikle emredip; kotulukten men etmeyen bizden değildir.” Buyurmuşlardır.

Anne ve babalarımız başta olmak uzere; yaşı bizden ileride olan, tanıdığımız olsun ya da olmasın butun buyuklerimize karşı saygı ve hurmet gostermek dini, milli ve insani bir gorevdir.

Dunya hayatı gecicidir, bugunun gencleri yarının buyukleri olacaktır. Bugun gucu kuvveti yerinde olan, tuttuğunu koparan insanlardan bir kısmı belki ihtiyarlamadan dunya hayatına veda edecek, bir kısmı da ihtiyarlayıp gucunu, kuvvetini kaybedecektir. Bu hayatın bir gerceğidir ve asla değişmez. Bundan dolayı yaşlılara devamlı saygılı olmalıyız. Dinimize gore genc bir insan yaşlılara gencliğinde hizmet ederse Yuce Allah da yaşlılığında ona hurmet edecek kimseler nasip eder.

Peygamber efendimiz bu konuda şoyle buyuruyor:

Bir kimse Musluman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse; Allah da ona yardım eder.

Bir kimse Musluman kardeşinin sıkıntısını giderirse; Allah da ona mukabil kıyamet sıkıntılarından birini giderir. (R. Salihin 1. Cilt H.No: 242)

Buyuklere saygı bir eğitim ve kultur işidir. Bizlere duşen gorev Yuce Allah’ın emrettiği, peygamber efendimiz (s.a.s)’intavsiye buyurduğu şekilde hareket ederek, daima yaşlılara karşı sevgi ve saygıda kusur etmemektir. Bu cumleden olarak: Toplu taşıma araclarında yaşlılara, ozellikle hanımlara yer verelim. Onlar ayakta iken biz oturmayalım.

Bir iş ya da alış-veriş maksadıyla sıraya girilmişse, aynı şekilde yaşlılara ve hanımlara oncelik verelim.

Elinde ağır bir yuk taşıyan buyuklerimize yardımcı olalım.

Karşıdan karşıya gecmekte zorlanan, yardıma muhtac olduğunu farkettiğimiz herkese yardım edelim. Unutmayalım ki bugunun yaşlıları dunun gencleri olduğu gibi bugunun gencleri de yarının ihtiyarları olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu ikazını her zaman hatırlayalım: “Merhamet edenlere Allah’da merhamet eder. Allah’ın yarattıklarına merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin.”

AKRABALARIMIZA KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ

İslam Dini’nin, uzerinde ısrarla durduğu ahlaki ve sosyal değerlerden biri de akrabalara saygılı olmak, onlara şefkat ve merhamet gostermektir. Yakın ve uzak akrabalarımızın her bir ferdine samimi bir sevgi beslemek ve ilgiyi kesmemek, dini ve ahlaki gorevlerimizden birisidir. Zira, bir Âyet-i kerimede mealen, “Allah’a ibadet edin ve O’na hicbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, emriniz altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima boburlenip duran kimseyi sevmez” (3) buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz de “Allah’a ve Ahiret gunune iman eden kimse akrabasını gozetsin” (4) “Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler Cennet’e giremez” (5)buyurmuştur.

Akrabalarımızdan sıkıntıda olanlara maddi ve manevi yardımda bulunmalıyız. Yardıma muhtac olmayanların gonullerini alıp, buyuk olanlara saygılı davranarak, kucuk olanlara şefkat ve merhametle muamele etmeliyiz. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gercekten gorup gozeten değildir. Asıl ziyaretci, kendisinden ilişki kesildiği halde ilişkisini kesmeyip surduren kimsedir.”(6)buyurmuştur.

Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, akrabaya karşı yakın ilgi icinde bulunmak, bir fazilet ise de, sıla-ı rahmin gercek manası daha farklıdır. Akrabamız bizden yuz cevirdiği bir zamanda onları arayıp hal ve hatırlarını sorar, durumları ile ilgilenirsek, işte o zaman akrabamıza karşı olan vazifelerimizi gercek manasıyla yerine getirmiş oluruz. Ziyarete gelmeyen akrabayı ziyaret etmek, kotuluk yapana iyilikte bulunmak ve onu affetmek kendi aleyhine bile olsa doğruyu ve hakkı soylemek; dini ve ahlÂki meziyetlerdendir. Bu ziyaretler sırf Allah Rızası icin olmalı, maddi menfaatlara dayanmamalıdır. Bunun icindir ki, dinimizde akrabalık gorevlerini yerine getirenlere buyuk mukafatlar vadedilmiştir.

Akrabalarımıza hatta butun insanlara karşı maddi ve manevi her ceşit yardımda bulunmak guler yuz gostermek, tatlı dil kullanmak dini ve ahlaki bir gorevimizdir.

Ne mutlu akrabasına karşı iyi muamelede bulunanlara ve onları unutmayıp hal ve hatırlarını soranlara!..

Dipnotlar:

1 Muslim İman 93
2 R. Salihin 1/277
3 Nisa-36
4 Riyazu’s-Salihin Trc.C.1,S.348-H.no:312
5 Riyazu’s-Salihin Trc.C.1,S.370-H.no:338
6 Hadislerle İslam (Tergib ve Terhib Trc.) C.1, S.155-H.no:22

Kaynak
__________________