Allah'a kul ve kole olmanın dışında, her insan hur olarak yaratılmıştır. Hurriyet insanın vazgecilmez bir hakkı, ayrılmaz bir hususiyetidir. Bununla beraber, insanın, insan olma itibariyle haysiyet ve şerefinden gelen bir hurriyet hakkı, hemen hemen tarihin butun devirlerinde elinden alınmıştır. Ceşitli harp ve baskınlar neticesinde insanlar hurriyetlerinden mahrum edilmiş, bir mal gibi alınıp satılır hale getirilmiştir. Bilhassa Roma hukuku ve Yunan felsefesi koleliği zarurî bir ihtiyac haline getirmiş, insanları bir eşya gibi pazara dokmuştur.
Diğer taraftan her millet, duşmanının kuvvetini azaltmak, nufusunu eksiltmek ve kendi kuvvetim artırmak icin esirlik muessesesini yaşatmayı zaruret halinde gormuştur.
İslÂmiyetten once Araplar arasında da kolelik butun şiddet ve dehşetiyle devam ediyordu. Kabileler arasındaki carpışmalar ve yağmalamalar aralıksız olarak suruyordu. Duşman taraftan esir olarak alınan kadın, erkek ve cocuklar kolelileştiriliyordu. Cahiliye Araplannın nazarında kolelik hayvanlıktan aşağı telÂkki ediliyordu. Bunun icin onları insanlık dışı işlerde calıştırıyorlar, her turlu zulum ve işkenceyi reva goruyorlardı. Bazan onları ac susuz bırakarak olume terk ediyorlar, bazan de olduruyorlardı. Kadınları cariye olarak kullanıyorlardı. Oyle ki Âdeta cariyelik teşvik edilen birşey haline gelmişti. Sırf bunun icin başka kavimlere baskınlar duzenliyorlar, erkekleri oldurerek kadınlarını esir alıyorlardı.
İşte İslÂmiyet boyle bir zamanda zuhur etti. O devirde insanlığın yarası olan boyle bir meseleyi tamamen ortadan kaldırmak mumkun olmadığı gibi, o zamanki durum zaten buna musait de değildi. Esaret muessesesinin kaldırılması henuz yeni kurulmakta olan İslÂm devleti icin birtakım guclukler getirebilirdi. Şoyle ki:
Her hususta olduğu gibi dinimizin cihad anlayışı diğer milletlerin savaş anlayışından farklıdır. Dinimizin cihaddan gayesi, zulmetmek, kan dokmek, kuru kuruya beldeler fethetmek değil, Cenab-ı Hakkın ismini duyurmak, İslama yoneltilen hucumları onlemek, insanlara dunya ve Âhiret saadeti temin etmektir. Bu sebeple duşman da olsa savaşa fiilen iştirak etmedikce, kadınları, cocukları ve ihtiyarları oldurmek Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. 1 Fakat bunları serbest bırakmanın İslÂm devleti icin bir tehlike olacağı da ortadadır. Cunku bir kac yıl sonra nufusları yeniden artacağından Muslumanlar icin bir tehlike teşkil etmeleri mumkundur. Bu durumda bunların esir alınması artık bir zaruret haline gelmişti.
Diğer taraftan, karşı taraf, Muslumanları esir etmekten geri durmuyordu. Dengenin temin edilmesi icin Muslumanların da onlardan esir almaları gerekiyordu. Boylece hem denge temin ediliyor, hem de karşı taraf kuvvetten duşuruluyordu. Ayrıca alınan esirlerle Musluman esirler takas yapılarak Muslumanlar esaretten kurtarılmış oluyordu. Yine esirler fidye karşılığı serbest bırakılmakla İslÂmiyetin yayılması icin maddî destek temin ediliyordu.
Gorulduğu gibi, koleliği ve cariyeliği ilk defa İslÂmiyet icat etmemiştir. Birtakım zaruretler sebebiyle her ne kadar ortadan kaldırmamışsa da, onu tamamen hurriyete yol acabilecek şekilde ıslÂh etmiştir.
Tarihin her devrinde insanlık dışı işlerde kullanılan zulum ve işkencenin her turlusu reva gorulen koleler, ancak İslÂmiyet sayesinde rahat bir nefes alabilmişlerdir. Dinimiz kolelik muessesesini vahşi ve iptidaî suretten cıkarıp, insanî bir hayata kavuşturmuştur. Koleye bircok hak verilmiş ve bunlar devletin himayesi altına alınmıştır.
Hadis ve fıkıh kitaplarımızda "Itk" yani "kole azadı" başlığı altında bu hakların izah edildiği bir bolum mevcuttur.
Dinimizde, hurriyet nimetinden mahrum kalanlara karşı buyuk bir şefkat ve himaye gosterilmiş, hurriyetlerini kaybetmiş insanların tekrar hurriyetlerine kavuşabilmeleri icin bazı hukumler getirilmiştir. Mesel mu'mi-nin bir hata ve kusuru sonunda, gunahını affettirebilmek icin keffaret odemesi gerekmektedir. Ramazan orucunu bozan, yanlışlıkla adam olduren, yeminini bozan kimseler bu hatalarının affı icin keffaret oderler. İşte bu keffaretlerin başında kole ve cariye azat etmek ilk sırayı almaktadır. Bu hususta bircok Âyet-i kerime mevcuttur.
Savaşı muteakip hurriyetini kaybeden kole ve cariyeler her ne kadar farklı statuye tÂbi iseler de yine de birer insandırlar. Bunun icin dinimizde kole ve cariyeyi hurriyetine kavuşturmak en buyuk hayırlar arasında zikredilmiş, bir ibadet hukmunu taşımıştır. Buna teşvik eden bircok hadis-i şerif mevcuttur. Bu hadislerden birisi şu mealdedir:
"Bir kimse, erkek veya kadın mu'min bir kole azat ederse, Allah o kolenin her Âzası karşılığında bir azasını Cehennemden azat eder."2
Kole azadını teşvik eden bir diğer esas da "mukÂteb"liktir. Bu da, efendisi tarafından bir kıymet takdir olunarak, kolenin bu parayı kazanıp odemesi yoluyla azat olmasıdır. Cenab-ı Hak mu'minleri buna teşvik etmiş ve bu hususta şoyle buyurmuştur:
"Kolelerinizden mukÂtebe olmak isteyenleri de, eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız, hemen kitabete bağlayın ve onlara Allah'ın size verdiği maldan verin, size olan borclarından duşurun."3
Ayrıca boyle bir kolenin hurriyetine kavuşması icin Muslumanların verecekleri en sevaplı sadakaların boyle bir koleye verilen sadaka olduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan dinimiz, kole ile efendisi arasında eşit hayat ve gecim şartını da getirmiştir. Kole olan kişinin ailenin bir ferdi olarak gorulmesi, efendi ile kolenin aynı sofrada yemek yemesi tavsiye edilmiştir. Dinimize gore; efendi, kolesine yediğinden yedirmeli, giydiğinden giy-dirmelidir. Efendi, kolesine eziyette bulunmamalıdır.4
Koleler hakkında bir diğer husus da; efendinin, kolesinin izzet-i nefsini rencide edecek şekilde cağırmasının uygun olmadığıdır. Efendinin, kolesini, "kolem, cariyem" şeklinde değil; "oğlum, kızım" şeklinde cağırması tavsiye edilmiştir."5
Yine kole ve cariyeler umumiyetle eğitim ve oğretimden mahrum kimseler olduklarından onların cahil bırakılmayıp, okutulması ve yetiştirilmesi efendinin vazifeleri arasındadır.
Gorulduğu gibi, kolesini azat etmeyen kimselerin bu şartlarda kole tutması ve beslemesi ağır bir mes'uliyet getirmektedir. Ahmed Cevdet Paşa, efendinin, mukellef olduğu vazifeleri yerine getirerek kole tutabilmesinin zorluğunu şu veciz cumle ile ifade eder: "Muslumanlıkta kole almak, kole olmaktır."
Evet. İslÂmiyetin kolelik meselesini ıslÂh ettiği, hukuk sisteminde ona geniş bir yer vererek hakkını mudafaa ettiği duşunulunce, bu hususta ne kadar buyuk bir inkılÂp gercekleştirdiği gorulmuş olur.
Dunyaya medeniyet dersi veren Batının, asırlardır somurge ve istil belasıyla insanları, bilhassa İslÂm Âlemini ezip somurduğu, hatt Amerika'nın ve Guney Afrika'nın bugunlerde dahi zencilere ikinci sınıf vatandaş muÂmelesi yaptığı gerceği hatırlanırsa, koleliği hangi milletin devam ettirdiği anlaşılmaz mı? Yarım asırdan fazla olarak Demirperde ulkelerinde Rusya'nın zavallı insanlara reva gorduğu zulum, canavarlara bile rahmet okutmuştu. İnsanları evlerinden, yurtlarından kovarak Sibirya'nın kamplarında insanlık dışı işkence ve zulumlere boğduğu inkÂr edilemez.
Bu hususları dikkate alarak kolelik muessesesini İslÂmiyetin icat etmediği, bu muesseseyi ıslÂh ettiği hususunda yanlış bir telÂkkiye kapılmaya gerek yoktur. Bu ifadeler ışığında insanlığa gercek hurriyet ve hidayeti İslÂmın getirdiği bir defa daha gorulmuş olur.
Cariye ve statusu
Savaş sırasında duşman tarafından esir edilen kız ve kadınlar "cariye" olarak alınır. Hukuk itibariyle ganimet sayıldıklarından İslÂm devleti tarafından hizmetciye ihtiyacı olan gazilere verilirdi. Azat edilmedikleri muddetce de, ticarî bir eşya gibi alınıp satılırdı. Artık o andan itibaren "cariye" ailenin bir parcası ve bir ferdi olarak kabul edilir, ona gore muamele gorurdu. Cariyenin sahibi olan "efendi" onu şahsî hizmetlerinde ve ev işlerinde istihdam edebildiği gibi, isterse, ayrıca bir nikÂh kıymaya ihtiyac duymadan istifade edebilirdi. Bu durum her ne kadar ilk anda garip karşılanacak olsa da, tarihî şartları icinde bu gayet normal ve tabii karşılanırdı. ZÂten ayrıca bu hususta Kur'Ân'ın verdiği bir ruhsat da mevcuttur. Mu'-minûn Sûresinin 5 ve 6. Âyetlerinde bu ruhsat şoyle ifade edilir:
"O mu'minler ki, ırzlarını korurlar; ancak hanımlarına ve sahip oldukları cariyelerine karşı munasebetleri mustesnadır. Bunlarla olan munasebetlerinden dolayı kınanmazlar."
Efendinin, cariyesinden cinsî yonden istifade etmesinin, cariyenin hesabına iki muhim hikmet ve faydası vardır. Birincisi ve en muhimi, esir duşen ve sahipsiz kalan bu kadınların bu vesile ile ihmal edilmeleri onlenmiş olur. Cunku, aksi takdirde, cariyelerin fuhşa duşmeleri, zinaya girmeleri ihtimali kacınılmaz olduğu gibi, efendisinin evine de bağlı kalmış olur.
Diğer bir faydası, cariyenin efendisinden bir cocuğu olduğu takdirde "cocuğun annesi" mÂnÂsına "ummu'l-veled" sayılmaktadır. Cariyeden doğan bu cocuk hur kabul edilir. Cocuğun doğumu ile annesi de, efendisinin olumunden sonra mirascılarına gecmeyip hurriyetine kavuşmaktadır. Cocuk olmasaydı, efendisi de azat etmeseydi, diğer mallar gibi cariye de miras olarak kalacaktı.
Efendinin, cariyesi ile karı-koca olmaları da şart değildir. Efendi, onu sadece bir hizmetci olarak istihdam edebilmektedir. Ayrıca, cariyenin kocası esirler arasında ise, eşlerin nikÂhları devam edeceğinden, efendinin bu cariye ile munasebette bulunması caiz değildir. Hatt erkek başka birisinin, kadın da bir başkasının yanında kole ise, yine efendi, yanında bulunan bu kadın koleden cinsî yonden faydalanamaz.6
Bu meselelerle birlikte, Kur'Ân-ı Kerim, erkek ve kadın kolelerin birbirleriyle evlendirilmesini de teşvik etmiştir. Nur Sûresinde meÂlen şoyle buyurulur:
"Bir de icinizden bekÂrları ve kolelerinizle cariyelerinizden sÂlih olanları evlendiriniz. Eğer fakir iseler, Allah onları kendi lutfundan zengin eder."7 Boylece kolelerin kendi aralarında bir nevi eşitlik sağlanmış olur.
Her vesile ile kolenin hurriyetine kavuşturulmasını tavsiye eden dinimiz, cariyenin de nikahlanarak ev hanımı yapılmasını teşvik etmiştir. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu hususu şoyle ifade ederler:
"Sizden cariyesi olan biriniz onu en guzel bir şekilde terbiye eder, yetiştirir de sonra azat edip onunla evlenirse, onun icin iki sevap vardır."8
Bu acıklamalar goz onune alınırsa, İslÂmın kole ve cariyeleri ne kadar himaye ettiği, onların haklarını koruduğu acıkca gorulecektir. Cariye sadece "kadınlığından" istifade edilen bir insan olarak da gorulmemektedir. O aynı zamanda evin bir ferdi, ailenin bir parcasıdır. Ailenin, hanımından sonra evin en sorumlu kadınıdır.
Bir insan sahip olduğu cariyesini azat edip hurriyetine kavuşturabildiği gibi, onu bir başkasına hediye olarak da verebilirdi. İşte Mısır hukumdarı Mukavkıs'ın Peygamber Efendimize (a.s.m.) gonderdiği iki cariye de bu kabildendir. Zaten bu iki cariye Mısır'dan gelirken yolda Musluman olmuşlardı. Bilindiği gibi Peygamberimiz bu cariyelerden MÂriye'yi kendi nikÂhı altına almıştı. Daha sonra Hz. MÂriye'den Hz. İbrahim dunyaya gelmişti. Hz. İbrahim'in doğumundan sonra Peygamberimiz Hz. MÂriye'yi hurriyetine kavuşturdu. Boylece MÂriye, diğer Peygamber hanımlarının gıpta edeceği bir mevkie yukselmişti. Şîrin isimli diğer cariyeyi de Peygamberimiz, şÃ‚iri Hassan bin Sabit'e verdi.
Bu hadiseyi misal getirerek, bugun gayr-ı muslim ulkelerden "cariye" olarak nikÂhsız bir şekilde kadın alınamaz. Cunku artık tarihî bir hadise olan cariyelik muessesesi gunumuzde hicbir şekilde tatbik edilmemektedir. Diğer taraftan Peygamberimize hediye edilen "cariye", Mukavkıs'ın yanında da cariye idi. Yoksa Mukavkıs kendi milletinden bir kadını Peygamberimize "hediye" olarak gondermiş değildi.
Konuyla ilgili bilgi almak icin tıklayınız.
1. Muslim , Cihad: 24; İbni MÂce , Cihad: 30.
2. Muslim , Itk: 21; Bıı/tnn , Itk: 1.
3. Nur Sûresi, 33.
4. Buharı, Itk: 15.
5. a.g.e. 16.
6. IstılÂhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 3:402.
7. Nur Sûresi, 32.
8. Buharı ,Itk: 15.
Kaynak
__________________
Islam da Cariyelerin konumu nedir? [ISLAM TIM]
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Islam da Cariyelerin konumu nedir? [ISLAM TIM]