Postmodernizmin Neden Olduğu Kaos, Kuran Ahlakı İle Kaldırılabilir.

Postmodernizm son zamanların belki de uzerinde en cok tartışılan, en cok konuşulan kavramlarından biri haline geldi. Bu kavramın iceriği hakkında her ne kadar duşunurler ve akademisyenler henuz hemfikir olmasalar da, genel kabul goren tanımlamayla postmodernizmi, ‘modernizm sonrası, modernizme tepki olarak ortaya cıkan akım’ şeklinde değerlendirebiliriz.

Postmodernizmin sanat, bilim, felsefe gibi alanlarda nasıl bir anlayış one surduğu cok konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Ancak asıl uzerinde durulması gereken, bu akımın nasıl bir toplum yapısı ongorduğudur. Bunu anlamak icin gunumuz toplumlarının icinde bulunduğu, kaos, karmaşa, belirsizlik halini goz onunde bulundurmak yeterli olacaktır. Bugun dunyayı şekillendiren en onemli anlayışlardan biri olan postmodernizm, sahip olduğu değerler ve bakış acısı nedeniyle insanları sureki bir kaos ve sıkıntının icine suruklemektedir. Postmodernizm, insanlığı buyuk bir acmazın icine sokmuş olan modern kulturun eleştirisi gibi gorunse de aslında, modern cağın neden olduğu manevi boşluk ve cokuntunun uzerinde yukselmektedir. Soz konusu manevi boşluk giderilmeden, bu sistemin carpıklıklarının eleştirilmesi pek bir anlam ifade etmemektedir. İşte bu nedenle, oncelikle bu yapının uzerine inşa edildiği ‘modernizm’ ile neyin kastedildiğinin doğru anlaşılması gerekir.

Genellikle modernizm, Batı tarafından inşa edilmiş medeniyet ve bu medeniyete dair değerlerle neredeyse eş anlamlı olarak gorulur. Modernizm, Avrupa’da yani Batı dunyası icinde doğan ve temelini Aydınlanma hareketi ile ortaya cıkan ideoloji ve akımların oluşturduğu bir sistemdir. 19. yuzyılda gelişip guclenen bu sistemi ‘modern’ yapan asıl nokta ise, bu sistem ile birlikte Avrupa’nın, geleneklerine ve gecmişine dair herşeyi bir kenara bırakıp yepyeni bir dunya goruşunu benimsemiş olmasıdır. Peki bu dunya goruşu nasıl bir bakış acısına sahiptir ve Batı dunyasında neleri değiştirmiştir? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar, postmodernizmin ideolojik kokenini anlamamıza da yardımcı olacaktır.

Modernizmin Diğer Bir Deyişle Materyalizmin Cokuşu

Bugun modernizm diye adlandırılan surec, yukarıda da değindiğimiz gibi, Aydınlanma ile başlamış olan bir surectir. Aydınlanma Batı toplumlarının hayata bakış acısını kokten değiştirdi. Bu doneme kadar din ahlakı toplum hayatını yonlendiren temel oğe idi. İnsanın ne olduğu, hayatın ne anlam taşıdığı, insanın doğruyu nasıl bulabileceği, neyin doğru neyin yanlış olduğu gibi hayati soruların cevapları Allah’ın insanlara oğrettiği şekilde veriliyordu. Din ahlakı toplum hayatını duzenleyen ana unsur halindeydi. Ancak Aydınlanma ile birlikte koklu değişiklikler yaşanmaya başlandı. Bu değişikliğin cıkış noktasını ise materyalist yaklaşım oluşturmaktaydı. Din karşıtı duşunurlerin felsefelerinin yayılması ve bunların neden olduğu siyasi değişikliklerle, Batı toplumu din ahlakından kopmaya başladı. ‘Maddeci’ ve ‘insan merkezli’ ideoloji ve akımlar, toplumlara herşeyin yalnızca bu dunya hayatından ibaret olduğu, insanın kendisinden başka hickimseye karşı bir sorumluluğu olmadığı, hatta yaşamın ve tum evrenin kor tesaduflerin eseri olduğu telkinlerini vermeye başladılar. Bilim, felsefe, sosyoloji, ekonomi, psikoloji gibi pek cok farklı alanda ardı ardına materyalist ve ateist teorisyenler ortaya cıktı.
Onceleri 18. yuzyıl Avrupası’nda ortaya cıkan Diderot, Baron d'Holbach gibi materyalistler, evrenin sonsuzdan beri var olan bir madde yığını olduğunu ve madde dışında bir varlık alemi bulunmadığını one surduler. 19. yuzyılda materyalizm ve ateizm daha da yaygınlaştı. Feuerbach, Marx, Engels, Nietzsche, Durkheim, Freud gibi duşunurler, ateist duşunceyi farklı bilim ve felsefe alanlarına uyguladılar.

Materyalizme en buyuk desteği sağlayan kişi ise, yaratılışı reddeden ve buna karşı evrim teorisini one suren Charles Darwin oldu. Darwinizm, ateistlerin asırlardır cevap veremedikleri "canlılar ve insan nasıl var oldu" sorusuna, sozde bilimsel bir cevap getirdi. Doğanın icinde, cansız maddeyi canlandıran ve sonra da ondan milyonlarca farklı canlı turu tureten bir mekanizma olduğunu iddia etti ve pek cok kişiyi bu yanılgıya inandırdı.
19. yuzyılın sonlarında, ateistler, kendilerince her şeyi acıkladığını sandıkları bir 'dunya goruşu' oluşturmuşlardı: Evrenin yaratıldığını inkar ediyor, buna karşı "evren sonsuzdan beri vardır, başlangıcı yoktur" diyorlardı.

Evrendeki duzen ve dengenin tesaduflerin sonucu olduğunu ileri suruyor, kainatta hicbir amac bulunmadığını iddia ediyorlardı. Canlıların ve insanın nasıl var olduğu sorusunun Darwinizm tarafından acıklandığını sanıyorlardı. Tarih ve sosyolojinin Marx ve Durkheim, psikolojinin ise Freud tarafından ateist temellerde acıklandığını zannediyorlardı. Oysa bu goruşlerin her biri, 20. yuzyıldaki bilimsel, siyasi ve toplumsal gelişmelerle yıkıldı.

Astronomiden biyolojiye, psikolojiden toplumsal ahlaka kadar pek cok farklı alandaki bulgu, tespit ve sonuclar, ateizmin tum varsayımlarını temelinden cokertti.

Ancak materyalist ideologların yenilgisinin en buyuk ispatlarından birisi toplumsal alanda yaşanan felaketler oldu. Materyalizmden tureyen ideoljiler, başta faşizm ve komunizm olmak uzere, yıkıcı gucler olarak ortaya cıktılar. Bir yandan da ahlak kavramı dejenerasyona uğradı: Materyalist dunya goruşunun hakim olması ile birlikte, vefa, sadakat, onur, şeref, durustluk, fedakarlık onemli meziyetler olmaktan cıktı. Toplum icinde ahlaki değerlerin kıymetinin kalmaması, bu erdemlerin bir tur ‘saflık’ olarak gosterilmesi ile neticelendi. Bencillik, acımasızlık, haksızlık, adaletsizlik olağan karşılanmaya başlandı. Yardımseverliğin kalktığı, herkesin daha cok kazanmak ve daha cok tuketmek hırsına kapıldığı bu Sosyal Darwinist ortamda, mazlumları ezmek, zavallı insanları acımasızca kullanmak, sakatları, yaşlıları ve ihtiyac icinde olanları toplum dışına itmek de normal olarak algılanıyordu.

Modernizmle birlikte tureyen ideolojilerin en buyuk yanılgılarından birisi de, din olmadan da ahlak olabileceği, insanların bu şekilde de guzel ahlak gosterebilecekleriydi. Oysa bu cok buyuk bir yanılgıdır. Din olmadan, Allah korkusu yaşanmadan, ahiret gununde yaptıklarının hesabını vereceğine inanılmadan gercek anlamda bir sevgi, saygı ve guzel ahlak yaşanması mumkun değildir. Din ahlakı olmayan bir yerde insan sevgisi olmaz, dostluk olmaz, guzel ahlak olmaz. Cunku eğer din ahlakı yaşanmıyorsa, Allah korkusu da bilinmiyor demektir. Bu da, kişinin sadece kendi istek ve tutkularını tatmin etmeyi hedefleyeceği, kendi cıkarları ile catıştığı zaman hicbir sınır ve kural tanımayacağı anlamına gelir. Boyle bir insan sevgiyi de, sadakati de, vefayı da ancak kendi menfaatine uygun olduğu muddetce gosterir. Fayda sağlayacağı insanı sever, kendisine fayda getirmeyeceğini duşunduğu kişiyi ezmekte, ona kotu davranmakta bir sakınca gormez. Bu kişinin adaleti de yalnızca kendi cıkarları icin gecerlidir. Kendisine fayda sağlamayacak kişilere adil olmasının da bir gereği yoktur. Eğer kendisi icin karlı olacağını duşunuyorsa, yardımsever olur. Bir menfaati yoksa aclık ceken halklar, zulum goren insanlar, acımasızca katledilen masumlar onun icin bir anlam ifade etmez. Bu manzaralar vicdanında bir etki oluşturmaz. Cunku din ahlakını yaşamayan insan vicdanına gore değil, bencil tutkularına gore hareket etmektedir.

Tarih, dinin insan ruhuna kazandırdığı gercek terbiye ve Allah’ın yol gosterici hukumleri olmadıktan sonra, hicbir surette gercek bir ahlak kurulamayacağını kanıtlayan orneklerle doludur: 1789 Fransız Devrimi’nde ozgurluk, eşitlik, kardeşlik adına ortaya cıkanların, on binlerce masum insanı giyotine gondermeleri ya da sozde sosyal adalet adına ortaya cıkan komunist rejimlerin milyonlarca insanı katletmesi gibi.

Post-modernizm ise, modernizm tarafından konulan değer, kıstas ve hedeflerin anlamsızlığını fark eden, ancak bu doğru teşhisten yola cıkarak, hic bir mutlak değer, kıstas ve hedef bulunmadığı gibi yanlış bir sonuca varan duşuncedir. Post-modernistlerin en buyuk yanılgısı, sozkonusu "relativizm"dir; yani tum değer ve inancların insanlara gore değişen, mutlak doğruluk icermeyen "relatif" fikirler olduğu şeklindeki aldanıştır.

Oysa gercekte insanoğlunun varlık amacını belirleyen cok onemli bir gercek vardır: İnsanı Allah yaratmıştır ve tum yaşamını O'na borcludur. Modernizm, bu gerceği tumuyle reddetmiş veya gozardı etmişti. Post-modernizm ise, bu gerceği "relatif bir fikir" gibi gostermekle, benzer bir aldanışa duşmektedir.

Dolayısıyla post-modernizm insanlık icin bir cozum değildir. İnsanlığı hic bir mutlak değerin ve amacın bulunmadığı fikirsel bir kaosa surukleyen bir başka aldanıştır. Hem bu aldanıştan, hem de halen gucunu koruyan modernist yanılgıdan kurtulabilmek icinse, insanlığın varlık amacını fark etmesi gerekmektedir.

Postmodernizm de cokmektedir

Son iki asırdır yaşanan tum bu tecrubeler, bugun insanlığın buyuk coğunluğunun yaşadığı ahlaki iflas ve bu iflasın neden olduğu felaketler, hem modernizmin hem de modernizm sonrası ortaya cıkan tum din dışı akımların sonunu getirmiştir. Bugun artık materyalizm ve ateizm, dolayısıyla bu fikirleri dayanak alan tum ideolojiler, hızlı bir cokuş icindedirler. Kozmoloji, biyoloji, psikoloji, tıp veya sosyoloji gibi farklı alanlarda yaşanan gelişmeler de materyalizmin ve ateizmin cokuşunu hızlandırmıştır. Amerikalı yazar Patrick Glynn, 1997'de yayınlanan God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World (Allah'ın Delilleri, Sekulerizm Sonrası Dunyada Akıl ve İnancın Uzlaşması) isimli kitabında, bu cokuş ve donuşum sureci ile ilgili şu yorumu yapar:

Gecen iki on yılın araştırmaları, daha onceki neslin sekuler ve ateist duşunurlerinin Allah hakkındaki tum varsayımlarını ve ongorulerini tersine cevirmiştir. (Soz konusu) Modern duşunurler, bilimin evrenin daha da mekanik ve rastlantısal olduğunu ortaya cıkaracağını sanmışlar; aksine bilim, evrende akıl almaz derecede geniş bir 'buyuk tasarım' olduğunu gosteren hic beklenmedik hassas duzenin boyutlarını keşfetmiştir. Modern psikologlar dinin bir nevroz olarak tanımlanıp terk edileceğini ongormuşler, aksine dini inancların temel zihin sağlının cok hayati bir parcası olduğu ampirik (bulgusal) olarak ortaya cıkmıştır…

Bunu az sayıda kişi fark etmiş gibi gorunuyor, ama şu acık bir gercektir: Bilim ve inanc arasında gecen bir asırlık buyuk tartışmanın ardından, şu anda konumlar tamamen altust olmuş durumda. Darwin'in ardından, Huxley ve Russell gibi ateistler ve agnostikler, hayatın tamamen rastlantısal ve evrenin de radikal bicimde amacsız olduğunu gosteren bir teze dayanabiliyorlardı. Cok sayıda bilim adamı ve entellektuel hala bu goruşe tutunmaya devam etmektedir. Ama bunu savunmak icin giderek daha da mantıksız uclara savrulmaktadırlar. Gunumuzde somut deliller, cok guclu bir şekilde, Allah inancı yonunde işaret vermektedir.

Başta bilim dalları olmak uzere, materyalizmin uğradığı bu buyuk yenilgi, materyalizmden hayat bulan postmodern dunya goruşunun de yok olmaya yuz tuttuğunun onemli bir işaretidir.

Bazı cevreler postmodernizmin, mevcut sistemin yanlışlıklarını ve carpıklılarını eleştirip kınadığını, boylece insanlığın iyiliğine calışan bir akım olduğunu one surmektedirler. Boyle bir eleştiri yapıldığı doğrudur. Ancak bu cevrelerin goz ardı ettikleri onemli bir gercek vardır. Onemli olan bu carpıklıkları eleştirmek, değil sorunu temelden yok edebilecek bir cozum sunabilmektir. Ne var ki postmodernizm, eleştirdiği bu carpıklıklar ile aynı fikri kaynaktan beslendiği icin asla bu sorunlara cozum uretmez. Unutulmamalıdır ki, postmodernizm tarafından sozde eleştirilen hususlar, modern cağın din ahlakından uzak kulturunun bir neticesidir. Ve postmodernizm de , savunduğu din dışı kultur ile sorunun bir parcasıdır.

Bugun dunyanın pek cok ulkesinde, din ahlakından uzak olmanın sıkıntısı ve acıları yaşanmaktadır. Din dışı ahlakın neden olduğu şiddet kulturu, pek cok toplumu etkisi altına almıştır. Bu kultur insanları, kaosa, bunalımlara, yoksulluğa, karanlığa, savaşa, catışmaya, somuruye iten bir kulturdur. Ve bu kulturun oluşturduğu sistem tum carpıklıkları ile deşifre olmuştur. Akademisyenler ve sosyologlar, postmodern kulturun icine duştuğu kaosu, ancak bu kulturun dışından gelen bir anlayışın ortadan kaldırabileceğini savunmaktadırlar.

Bu anlayış ise, Allah’ın insanlara Kuran’da emrettiği hak din ahlakıdır. Kuran ahlakının yaşanması ile, adaletsizlik, ihtilaf, eşitsizlik, cekişme, kavga haksızlık, israf, kuruntu, taasup, zulum, şiddet gibi sayısız sosyal soruna insanların yaşamlarını kolay, rahat ve mutlu kılacak en mukemmel ve en koklu cozumler sunulur.

Kuran’da her konuda ve her durumda gosterilmesi gereken ideal tavır ve ahlak yapısı da bildirilmiştir. Kuran’da tarif edilen bu ustun ahlak modelini yaşayan insanlardan oluşan bir toplum elbette, asılardır ozlenen ideal yapısına kavuşacaktır.

Cozum: Kuran Ahlakı

İnsanlar hak dinin rehberliği olmadan, ne şahsi ne de toplumsal sorunlarına hicbir zaman koklu ve tatmin edici cozumleri bulamazlar. Nitekim tarih boyunca din ahlakından uzak yaşayan toplumların, cozumunu bir turlu bulamadıkları sayısız sorun bu gerceğin bir kanıtıdır. İnsanoğlu din ahlakından yuz cevirdiği takdirde, bunun karşılığını kendisinin ve icinde yaşadığı toplumun asla başa cıkamayacağı sıkıntı ve sorunlarla odemek zorunda kalacaktır.

Cozum ise acıktır, herşeyin Yaratıcısı olan Allah’a yonelip donerek, O’nun bizler icin secip beğendiği dinini yaşayarak gercek mutluluğa ulaşmak. Allah dunyadaki kurtluluş yolunun dine yonelmek olduğunu haber vermiş ve samimi kullarına din ahlakını yaşadıkları takdirde dunyada korkuyla karşılaşmayacakları yonunde buyuk bir mujde vermiştir. İnsanlığın kurtuluşu Rabbimizin bize emrettiği şekilde hep birlikte, İslam’a yonelmektir.
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve guvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Cunku o, size apacık bir duşmandır. (Bakara Suresi, 208)

Ve unutmamak gerekir ki, tarihin bu onemli donemi, muslumanlara cok onemli sorumluluklar getirmektedir. Kader o şekilde işlemektedir ki, insanlık materyalist aldanıştan kurtulmakta, bunun sonucunda Allah'a ve dine yonelmektedir. Bu da doğal olarak "hangi din" sorusunu gundeme getirmektedir. Bu durum, Muslumanların tum dunyaya İslam'ı anlatmak ve temsil etmek icin ciddi bir caba gostermeleri gerektiğini gostermektedir. Internet, televizyon, basın gibi toplu iletişim araclarının buyuk bir hızla yayıldığı, tum dunyanın birbirini gorduğu ve tanıdığı bir devirde, Hak Din olan İslam'ın doğru anlaşılması ve doğru anlatılması kuşkusuz cok buyuk bir gorevdir.

Kaynak
__________________