Bir hukukta insan haklarının var olmasının birinci temel şartı, o hukukun nesnesinin evrensel insan olmasıdır. Bu konuda hem İslam hem de Batı medeniyetinde hukukcular arasında goruş ayrılığı vardır. Bir grup hukukcu, evrensel insanı hukukun nesnesi olarak gorup, onun hak ve sorumluluklarını belirlemeye calışmaktadır. Bir başka grup ise, sadece belirli bir devletin vatandaşlarını hukukun nesnesi olarak gorup onların hak ve sorumluluklarını tespite calışmaktadırlar. Birinci yaklaşım evrensel bir tutum sergilemekte iken ikinci yaklaşım sadece insanlığın belli bir kesimi ile ilgilenmeyi tercih etmektedir. Bu tutumun sonucu olarak birinci yaklaşım, “evrensel insan hakları” duşuncesini savunurken, ikinci yaklaşım “vatandaş hakları” duşuncesini savunmaktadır. İki yaklaşımın savunucuları da -İslam da dahil olmak uzere- her kultur ve medeniyette mevcuttur. Gecmişi tarihe uzanan bu goruş ayrılığı modern donemde de devam etmektedir.
Dolayısıyla once şu soruyu sormamız gerekmektedir: İslam hukukunun nesnesi kimdir? İslam hukukcuları bu soruya iki farklı cevap vermiştir. Hanefi fukahasına gore, İslam hukukunun nesnesi “insan” veya “Âdemî”dir. Diğer uc mezhebe (Maliki, Şafii, Hanbeli) gore ise İslam hukukunun konusu, devletin vatandaşlarıdır. İslam hukukuna gore vatandaşlık iki yolla elde edilir: iman veya emÂn. Daha acık bir ifadeyle, Muslumanlar imanlarından dolayı, Musluman olmayanlar (zimmiler) ise devletle yaptıkları antlaşma sebebiyle vatandaşlığa hak kazanırlar. Şia da bu konuda ehlisunnet gibi ikiye ayrılmıştır. Mutezile de genel olarak Hanefi yaklaşımını benimser. Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhebinden bazı hukukcular da Âdemiyet ilkesini benimsemiştir. İmam Gazali (Şafii), İbn Teymiye (Hanbeli) ve İbn Ruşd (Maliki) bunlar arasındadır.
Hukukun konusunu evrensel insanlık (Âdemiyet) olarak goren, din ve vatandaşlık ayrımına onem vermeyen evrensel yaklaşıma gore, İslam hukuku bir dunya hukukudur ve yasama alanı butun insanlıktır. Evrensel yaklaşım, Musluman hukukculara sadece Muslumanların veya kendi devletlerinin vatandaşlarının değil dunyada yaşayan butun insanların ilişkilerini hak ve adalet ilkelerine gore duzenleyen bir hukuk uretme vazifesi verir. Gene aynı yaklaşımdan hareketle, Muslumanlar, tum dunyadaki insanların hak ve sorumluluklarını belirlemek ve bunları mueyyide ile uygulamakla yukumludur. Modern “evrensel insan hakları yaklaşımı” ile İslam hukukunda Âdemiyeti esas alan bu yaklaşım arasındaki buyuk benzerlik dikkat cekicidir.
Ancak, İslam hukukcularının coğunluğunun (Maliki, Şafii, Hanbeli) yaklaşımına gore, Musluman hukukcular sadece kendi devletlerinin vatandaşları icin hukuk yaparlar ve bu hukuku yalnızca kendi devletlerinin sınırları icinde mueyyide ile uygularlar. İslam siyasi otoritesinin dışında kalanlar, aynı zamanda İslam hukukunun yasama alanının da dışında kalmışlardır.
Âdemiyeti fıkhın nesnesi olarak goren fukaha, tarih boyunca, insan olmayı hak ve sorumlulukların yegane ilkesi haline getirerek cins, din, ırk, kultur ve medeniyet ayrımı yapmaksızın butun insanların haklarını savunmuştur. Evrenselliğin kavramsal ve kuramsal temellerini kurgulayan hukuk duşunurleri arasında Ebu Hanife ve İmam Serahsi (o. 1090) en başta zikredilmeyi hak ederler.
Bu noktada akla gelen soru şudur: Nicin soz konusu fukaha, hukukun ilkesi olarak Âdemiyeti vatandaşlığa tercih etmiştir? Başka bir ifadeyle, neden devirlerinde hÂkim olan vatandaş hakları yaklaşımını bırakarak evrensel insan hakları yaklaşımını benimsemişlerdir? Serahsi’den yaptığımız aşağıdaki alıntı bu konuyu gayet guzel bir şekilde ozetlemektedir.
“Allah, insanı emanetini taşımak maksadıyla yarattığından dolayı, kendisinin yukleyeceği sorumluluklara ehil hÂle gelsin diye ona akıl ve zimmet (kişilik hakkı) bahşetmiştir. Sonra, ona dokunulmazlık, ozgurluk ve mulkiyet hakkı bahşetmiştir ki, hayatını devam ettirebilsin ve omuzladığı gorevleri yerine getirebilsin. Bu sorumluluk, ozgurluk ve mulkiyet hakkı -kişinin mumeyyiz veya gayr-i mumeyyiz olduğuna bakılmaksızın- herkes icin doğuştan vardır. Aynı şekilde, hak ve sorumluluk taşımaya uygun zimmet (kişilik hakkı) sahibi olmak da -kişinin mumeyyiz veya gayr-i mumeyyiz olduğuna bakılmaksızın- herkes icin doğuştan vardır.” (Serahsi, Usûl, s. 333-4).
11. yuzyılda yaşamış bir Turk hukukcusunun kaleme aldığı bu duşunceler, İslam’da evrensel insan hakları tartışmasına ve bu tartışmanın felsefi temellerine buyuk ışık tutmaktadır. Serahsi’nin akıl ve zimmet (sorumluluk taşıma hakkı veya teknik ifadesiyle kişilik hakkı) arasında kurduğu ilişki onemlidir. Ayrıca, Serahsi’ye gore kişilik hakkı yanında uc temel hak daha Allah tarafından butun insanlara doğuştan verilmiştir: dokunulmazlık (ismet), ozgurluk (hurriyet) ve mulkiyet. Bu haklar yaşlarına ve duşuncelerinin gelişmişlik seviyesine bakılmaksızın butun insanlara eşit olarak verilmiştir.
Serahsi’nin bu metinde sergilediği yaklaşım, Batı hukukundaki evrensel insan hakları yaklaşımı ile carpıcı bir benzerlik sergilemektedir. Ancak Serahsi’nin kendine has bir kuramı ve kavramsal cercevesi vardır. Serahsi’ye gore, Allah’ın kainatı yaratırken planı, insanları imtihan etmektir ve bu ilahi gaye, insan hakları olmadan gercekleşemez cunku ancak hur ve dokunulmaz insanların imtihanı soz konusudur.
Serahsi’nin yukarıdaki yaklaşımı ile kelamcıların uzerine ısrarla vurgu yaptıkları “kesb” ilkesi arasında onemli bir bağ olduğuna işaret etmek gerekir. Kelamcılara gore, insanların amellerinden mesul tutulabilmeleri icin, amellerin onların kesbi yani hur kazanımı olması gerekir. Eğer bir amel, insanın kesbi değilse o kişi o amelden sorumlu tutulamaz. Nitekim cebren, kerhen veya zaruretten dolayı yapılan amellerden insan sorumlu değildir.
Kelamcıların teolojik duzlemde tartıştığı bu konuya Serahsi bir hukukcu olarak uygulama acısından yaklaşmakta ve insanın Allah tarafından imtihan edilebilmesi icin hur ve dokunulmaz olmasının zorunlu olduğunu belirtmektedir. Başka bir ifadeyle, kesbin gercekleşebilmesi icin “ismet”in yani insanın dokunulmazlığının kacınılmaz olduğunun ortaya konması gerekmektedir. Oyleyse, İslam hukukunda evrensel insan hakları felsefesinin temelini kesb ilkesine dayandırmak mumkundur.
Ayrıca insanın saygınlığı (kerÂmet) ilkesi de İslam’da insan haklarının duşunce temelleri arasında onemli bir yer tutar. Allah Adem’in cocuklarına ayrım yapmaksızın varlık icinde onur bahşetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyrulmuştur: “Andolsun, biz Adem’in cocuklarını yucelttik; onları karada ve denizde (ceşitli araclarla) taşıdık, temiz, guzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir coğundan ustun kıldık.” (İsra 17/70).
Evrensel olarak butun insanlara tanınan hakları ifade etmek icin İslam hukukunda ceşitli kavramlar kullanılmıştır: darûriyyÂt (aksiyomatik ilkeler), kulliyÂt (evrensel ilkeler), hukûk el-Âdemiyyîn (insan hakları), el-usûl el-hamse (beş temel ilke), ismet (dokunulmazlık), hurmet (dokunulmazlık) vb.
Başlıkta zikredilen “İsmet Âdemiyetledir” ilkesi de bu bağlamda anlaşılmalıdır. Gunumuz ifadesiyle, dokunulmazlık insan olmaktan kaynaklanan bir haktır. Burada soz konusu edilen hak, can, mal, din, akıl, ırz (onur) ve neslin (ailenin) dokunulmazlığını icerir. Bu haklar soz konusu olduğunda cinsiyet ayrımından soz edilemeyeceği icin, kadın erkek herkes eşittir.
İsmet Âdemiyetledir ilkesi, hukuki mueyyide ile uygulanan bir ilkedir. Bu yuzden yaptırımı olmayan ahlaki kaidelerle karıştırılmamalıdır. Eski cağlardan beri farklı kulturlerde insana saygı konusunda bircok ahlak kuralı ortaya cıkmıştır ama bunların coğunun yaptırımı olmadığından hukuk cercevesinde mutalaa edilemez.
Yukarıda sozunu ettiğimiz yaklaşımlar tarihte geniş uygulama bulmuştur. Emevi, Abbasi, Babur ve Osmanlı devletlerinde Hanefi, Endulus’te ise Maliki yaklaşımı hÂkim olmuştur. Cağımızda evrensel insan haklarının en onde gelen Musluman savunucusu Malcolm X olarak gorulebilir. Fakat yukarıda kısaca tanıtmaya calıştığımız şekliyle tarihten gelen kavramsal ve kuramsal temelleri olan evrensel fıkhi yaklaşım gunumuzde buyuk olcude unutulmuş olduğundan onu cağdaş bir soylemle yeniden ihya edecek araştırmacıları beklemektedir.
__________________
İslam’da İnsan Hakları: İsmet Âdemiyetledir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●33 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İslam’da İnsan Hakları: İsmet Âdemiyetledir