AYET : HUCURAT SURESİ – 13. AYET
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ:
MEALİ :
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız icin sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en cok korkanınızdır. Şuphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (HUCURAT SURESİ – 13. AYET)
Allah, Kur’an-ı Kerim’de şoyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız icin sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en cok korkanınızdır. Şuphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
İnsanların doğuştan eşit olduklarını bildiren bu ayet, Ashap’tan Sabit b. Kays (RA) hakkında nazil olmuştur: Sabit, bir kere Hz Peygamber (SAV)’in meclisine gelmişti. Orada yanında oturmak istediği kişi kendisine yer gostermemişti. Buna icerleyen Sabit: “Ey filan kadının oğlu!” diyerek hakaret etti. Bunun uzerine Hz Peygamber (SAV): “Ey Sabit! Mecliste olanların yuzune bak.” buyurdu. O da orada olanların tek tek yuzlerine baktı. Hz Peygamber (SAV): “Ne gordun?” buyurdu. Sabit: “Ak, kara, kırmızı cehreler gordum.” deyince, Hz Peygamber (SAV): “Ey Sabit, sen bunları, bu siyahtır araptır, bu beyazdır acemdir diye birbirine ustun kılamazsın. İnsanlar dine bağlılıkları ve takvaları (Allah’tan korkmaları) ile faziletlidirler diyebilirsin.” buyurdu ve bu ayetler nazil oldu.
Hz Peygamber (SAV) şoyle buyuruyor: “Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”
Bir başka hadis te şoyledir:“İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir. Hic kimsenin başkası uzerinde – Allah korkusu haric – bir ustunluğu yoktur.”
İslam dininin iki gayesi vardır. Birisi: Tek olan, eşi ve dengi olmayan Allah’a inanmak ve yalnız O’na ibadet etmek; diğeri de, Allah’ın butun yaratıklarına iyi davranmaktır. İslam, butun yaratıklara ozellikle en ustun yaratık olan insan şefkat ve merhamet gostermeyi bir esas olarak kabul etmiştir. Bunun icindir ki, bu dini tebliğ etmek uzere gonderilen son peygamber Hz Peygamber (SAV)’i ilk tanıyan ve etrafında ilk toplananların coğunluğu, hakları ellerinden alınmış toplum icinde hor ve hakir gorulmuş insanlar oluşturmuştur. Bunlar, İslam dininin insanlar arasında ayrım yapmadığını gorunce, hemen onu kabul edip Musluman olmuşlardı. Nitekim Ebu Sufyan Musluman olmadan once ticaret maksadıyla Şam’a gitmişti. Rum Kayseri Hirakl onu davet etmiş ve Hz Peygamber (SAV)’le ilgili bazı sorular sormuştu. Bu sorulardan birisi de şoyleydi:
“Peygamber olduğunu soyleyen kimseye uyanlar genelde halkın ileri gelenleri mi yoksa zayıf olanları mı?” Ebu Sufyan bu soruya şu cevabı verdi: “Ona uyanlar halkın ileri gelenleri değil, halkın zayıf olanlarıdır.” Bunun uzerine Hirakl: “Peygamberlere ilk uyanlarda zaten onlardır.” dedi.
Toplumun zayıf kesiminin Muslumanlığı kabul edip Hz Peygamber (SAV)’in etrafında toplandıklarını goren ileri gelenler, rahatsız olmaya başlamışlardı. Onlar da Musluman olmak istiyor, ancak yoksullarla birlikte olmayı bir turlu hazmedemiyorlardı. Bunun icin Hz Peygamber (SAV)’e gelerek şu teklifte bulundular:
“Size uymak istiyoruz, ancak yoksullarla beraber aynı mecliste oturmak istemiyoruz. Bunun icin bize yoksulların katılmayacağı bir meclis tahsis ediniz.” Onların Musluman olmalarını arzu eden Hz Peygamber (SAV) de onların bu teklifleri uzerinde duşunuyordu ki, Allah Hz Peygamber (SAV)’e şu ayeti indirdi:
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِالدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطاً:
“Sabah akşam Rab’lerine O’nun rızasını dileyerek dua edenle birlikte candan sebat et. Dunya hayatının susunu isteyerek gozlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kotu arzularına uymuş ve işi gucu aşırılık olan kimseye değer verme.” (KEHF SURESİ – 28. AYET)
İşte inen bu ayetler, toplum fertleri arasında sosyal bir ayrım gozetmeden Allah’ın ayetlerini herkese okumasını, zenginleri kabul edip yoksulları ihmal etmemesini Hz Peygamber (SAV)’e emretmiştir.
Cehalet devrinin yetiştirdiği adamlardı bunlar. Onlara gore yoksullar ve koleler adam sayılmazdı. Onlarla nasıl bir mecliste beraber oturacaklar, sevişip kaynaşacaklardı? Bu olacak şey değildi. Onların bu anlayışta olduğunu gosteren bir başka ornek te şudur:
Hz Peygamber (SAV),Mekke’yi fethettiği zaman, Hz Bilal (RA)’a KÂbe’nin uzerine cıkarak ezan okumasını emretti. Hz Bilal (RA) bu emri alır almaz hemen KÂbe’nin uzerine cıkarak ezan okumaya başladı. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri bunu hayretle seyrediyorlardı. Birisi Haris b. Hişam’a donerek: “Gormuyor musun, bu siyah kole nereden cıktı?” dedi. Bunu bir turlu kabullenemiyorlardı. Nasıl olur da bir siyah kole KÂbe gibi mukaddes bir mekÂnın uzerine cıkardı? Kendisiyle bir kolenin eşit olamayacağını duşunuyordu. HÂlbuki Hz Bilal (RA), kendisine tevdi edilen bir gorevi ifa ediyordu. Bunun fakirlikle ve kolelikle bir ilgisi yoktu. Bunda sadece ehliyet aranır. Bu gorev, onu en iyi şekilde yapabilecek kimseye verilir. Hz Peygamber (SAV) de oyle yaptı. Sesi guzel ve butun samimiyetiyle İslam’a inanmış ve her yonuyle guvenilir bulunan Hz Bilal (RA) secmişti.
İslam dini insan haklarına buyuk onem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’e ve Hz Peygamber (SAV)’in sunnetine bakıldığı zaman insan haklarıyla ilgili emir ve tavsiyeler gorulecektir.
İslam dini hakları iki kısma ayırıyor: Bunlardan birisi ve birincisi ALLAH HAKKI, diğeri de İNSAN HAKLARI dır. Hz Peygamber (SAV), insan haklarına cok onem verirdi. Musluman’ın, insan hakkı olduğu halde Allah’ın huzuruna cıkmamasını daima oğutlerdi. Hatta o, namazını kıldırmak uzere bir cenazeye davet edildiği zaman, olunun kul borcu olup olmadığını sorardı. Borcu olduğu kendisine bildirilince de, bunu karşılayacak bir şey bırakıp bırakmadığını oğrenmek isterdi. Borcu yoksa veya borcunu karşılayacak bir mal veya para bırakmışsa namazını kılar, borcunu karşılayacak bir şey bırakmadığı bildirilince kendisi bu cenazenin namazını kılmak istemezdi. Bunun sebebi, borclu olup borcunu karşılayacak bir şey bırakmamış olan kimsenin cenaze namazının kılınmayacağı icin değil, arkadaşlarından zengin olanların, Hz Peygamber (SAV) namazını kılmıyor diye acıyarak bıraktığı borcu odemelerini teşvik etmek ve boylece onun, kul borcu ile Allah’ın huzuruna cıkmamasını sağlamaktı. Şu rivayet bunun carpıcı bir orneğidir:
Seleme ibni Ekva (RA) anlatıyor: “Bir defasında Hz Peygamber (SAV)’le beraber oturuyorduk. Bir cenaze getirildi. Cenaze sahipleri: “Ey Allah’ın Resulu! Cenazemiz var, namazını kıldırır mısınız?” dediler. Hz Peygamber (SAV): “Olunun uzerinde bir borc var mıdır?” diye sordu. Cenaze sahipleri: “Hayır, borcu yoktur.” dediler. Hz Peygamber (SAV): “Bir dunyalık bıraktı mı?” diye sordu. Onlar: “Hayır, bir şey bırakmadı.” dediler. Bunun uzerine Hz Peygamber (SAV) cenaze uzerine cenaze namazı kıldı.”
“Başka bir zaman bir başka cenaze getirilmişti. Cenaze sahipleri, cenazelerine namaz kıldırmasını Hz Peygamber (SAV)’den istediler. Hz Peygamber (SAV): “Olunun uzerinde borc var mı?” diye sordu. Cenaze sahipleri: “Evet, var.” dediler. Hz Peygamber (SAV): “Bir dunyalık bıraktı mı?” diye sordu. Onlar: “Uc dinar bıraktı.” dediler. Hz Peygamber (SAV) bunun da cenaze namazını kıldı.”
“Başka bir zaman bir cenaze daha getirildi. Cenaze sahipleri, Hz Peygamber (SAV)’den cenazelerinin uzerine cenaze namazı kıldırmasını istediler. Hz Peygamber (SAV) yine sordu: “Olu bir dunyalık bıraktı mı?” Cenaze sahipleri: “Hayır, bırakmadı.” dediler. Hz Peygamber (SAV) yine sordu: “Olunun borcu var mı?” Cenaze sahipleri: “Evet, uc dinar borcu var.” dediler. Bunun uzerine Hz Peygamber (SAV): “Haydi, cenazenin namazını kılın.” buyurdu da kendileri kılmak istemedi. Bunun uzerine Ebu Katade adındaki sahabe: “Ey Allah’ın Resulu! Cenazenin namazını kılınız, borcu benim uzerimedir.” diyerek kefil oldu. Bunun uzerine Hz Peygamber (SAV) bu cenazenin de namazını kıldı.”
DAREKUTNİ’nin rivayetine gore Hz Ali (RA) diyor ki: “Bir cenaze, namazı kılınmak icin getirildiğinde Hz Peygamber (SAV)’in Âdeti, olunun gecmiş hayatının hicbir safhasından sormaz, yalnız borcu var mı diye sorardı.”
Ebu Hureyre (RA) diyor ki: “Hz Peygamber (SAV)’in borclunun cenaze namazını kılmaması İslam’ın ilk gunlerinde olmuştur. Allah Hz Peygamber (SAV)’e fetihler nasip edip hazine zenginleşince, uzerinde kul borcu olup vefat edenlerin borcları Hz Peygamber (SAV) tarafından odenip namazları kılınırdı. Hz Peygamber (SAV) bu konuda şoyle buyurur: “Ben, muminlere kendilerinden daha yakınım. Herhangi bir mumin olurken borc bırakır ve onu odeyecek bir mal veya para bırakmazsa onu odemek bana aittir. Mal bırakırsa o da veresesinindir.”
Goruluyor ki, Hz Peygamber (SAV) bir muminin borclu olarak Allah’ın huzuruna gitmesini istemiyor. Anlattığımız hadisler Hz Peygamber (SAV)’in bu konuda ne kadar hassas olduğunu gosteriyor.
Hz Peygamber (SAV)’in: “Olunun borcu var mıdır?” diye sorduğu borc odemek niyetiyle yapıp ta odeyemeden olen kimsenin borcudur. Yoksa hırsızlık, sahtekÂrlık, hile, haksızlık ve ruşvet gibi meşru olmayan yollarla uzerine aldığı kul borcları değildir. Bunlar, sadece bir borc değil, aynı zamanda suc ve gunahtır. Allah’ın huzurunda hesap verilirken, kul hakları mutlaka sahiplerine odenecek, suc olanlarına ayrıca ceza verilecektir. Hz Peygamber (SAV)’in şu uyarısı ne kadar duşundurucudur:
“Kıyamet gununde mutlaka haklar sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun ocu bile alınacaktır.”
Hz Peygamber (SAV)’in verdiği bu ornekten anlıyoruz ki, bu konuda hic kimseye haksızlık yapılmayacak ve hic kimsenin hakkı ort bas edilmeyecektir. Hic kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak, bir gun mutlaka Allah’ın huzurunda sorgulanacaktır. Bu konuda Kur’an ayetlerinden başka pek cok hadisler de vardır. İşte bir tanesi:
Ebu Hureyre (RA) anlatıyor: “Hz Peygamber (SAV): “Muflis kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Orada bulunanlar: “Bize gore muflis, parası ve malı kalmayan kimsedir.” dediler. Hz Peygamber (SAV) şoyle buyurdu: “Benim ummetimden iflas etmiş olan o kimsedir ki, kıyamet gununde namaz ve zekÂtla (yani bu ibadetleri yapmış olarak) gelir. Fakat şuna sovmuş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dokmuş ve şunu dovmuş. Bundan dolayı onun iyiliklerinden, sozu gecenlerin her birine verilir. Uzerindeki kul hakları odenmeden iyilikleri tukenirse hak sahiplerinin gunahları o kimseye yukletilir, sonra o kimse cehenneme atılır. (İşte gercekten iflas etmiş bu kimsedir.)”
Bu hadis, insan haklarının ne kadar onem taşıdığını, insan haklarına saygı duymayan kimsenin, kıyamet gununde kazanmış olduğu iyiliklerini kaybederek cok kotu durumlara duşeceğinin acık bir şekilde ifade etmektedir.
Bu konuda Hz Peygamber (SAV)’in başka bir uyarısı da şoyledir:
İbni Mes’ud El-Ensari anlatıyor: “Ben kamcı ile uşağımı dovuyordum. Arkamdan: “Ey Eba Mes’ud! Sen bil ki.” diye bir ses duydum. Ofkeli olduğum icin bu sesin ne olduğunu anlayamadım. Bana yaklaşınca bir de baktım ki, Hz Peygamber (SAV): “Ey Eba Mes’ud! İyi bil ki, senin bu uşağa karşı gucunden, Allah’ın senin uzerindeki gucu daha buyuktur.” buyurdu. Ben de yaptığım sucu ortadan kaldırsın diye: “Bu kole Allah rızası icin hurdur.” dedim ve koleyi azat ettim. Bunun uzerine Hz Peygamber (SAV) şoyle buyurdu: “Eğer boyle yapmasaydın (koleyi azat etmeseydin) cehennem ateşi seni yakardı.”
Şimdi de insan haklarından bahsedelim. İnsan hakları deyince akla ilk gelen hayat hakkıdır. Diğer haklar bundan sonra gelir. Herkes yaşama hakkına sahiptir. İnsanı bu haktan ne kendisinin ne de bir başkasının mahrum etme yetkisi yoktur. Kur’an şoyle buyurur:
مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً:
“Her kim bir cinayet işlememiş, kimseyi oldurmemiş ve yeryuzunde fesat cıkarmamış olan bir kişiyi oldururse, sanki butun halkı oldurmuştur. Her kim de bir kimsenin yaşamasına sebep olursa butun insanları ihya etmiş gibi olur.” (MAİDE SURESİ – 32. AYET)
Bu ayette yaşama hakkına vurgu yapılmıştır. Bu hakkı başkasına tanımayan kimse, sanki butun insanlığı oldurmuştur.
Ebu Said (RA) anlatıyor: “Hz Peygamber (SAV), Veda Hutbesinde şoyle buyurdu: “Ey insanlar! Bilmiş onunuz ki, gunlerin en mukaddesi şu bayram gununuz, ayların en mukaddesi şu Zilhicce ayınız, şehirlerin en mukaddesi de şu Mekke şehrinizdir. Bilmiş olunuz ki, şu zilhicce ayınızda şu Mekke şehrinizde şu bayram gununuz nasıl mukaddes ise (Bayram gununde Mekke’de gunah işlemek nasıl ağır bir suc ise) şuphesiz kanlarınız, mallarınız da size haramdır. (Yani birbirinizin kanını akıtmanız ve haksız yere birbirinizin malını yemeniz de her zaman ve her yerde buyuk gunahtır.)”
Bir başka hadiste Hz Peygamber (SAV) şoyle buyurur:
“Şuphesiz dunyanın yok olması, Allah katında haksız yere bir Musluman’ın oldurulmesinden daha ehvendir.”
Yaşama hakkı bir temel haktır. Bu hakkı insana Allah vermiş, O’ndan başka hic kimsenin onu bu haktan mahrum etmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Buna kalkışan kimse, yani başkasının hayatına son veren kimse buyuk gunah işlemiş ve Allah’ın azabını hak etmiş olur.
Kur’an şoyle buyurur:
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناًمُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً:
“Kim bir mumini kasten oldururse cezası icinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun icin buyuk bir azap hazırlamıştır.” (NİSA SURESİ – 93. AYET)
Esasen Kur’an-ı Kerim, yanlışlıkla olması dışında bir muminin bir mumini olduremeyeceğini bildirmiştir. İnsan kıyamet gunu kul hakkından sorgulanırken ilk hesabını vereceği adam oldurme gunahıdır. Hz Peygamber (SAV), bu konuda şoyle buyurur:
“Kıyamet gunu insanlar arasında ilk gorulecek dava kan davasıdır.”
Bir insanın başkasını haksız yere oldurmesi buyuk gunah olduğu gibi kendi hayatına kıyması yani intihar etmesi de buyuk gunahtır. Cunku hic kimse kendi hayatıyla ilgili bir tasarrufta bulunmaya yetkili kılınmamıştır. Esasen dinimizin beş ana hedefi vardır. Bunlardan birisi de insanın kendi hayatını koruması uğrunda oldurulmesi halinde şehit olacağını, Hz Peygamber (SAV) haber vermiştir.
Hz Peygamber (SAV), kendi hayatlarına kıyanların ahirette gorecekleri azabı şoyle haber veriyor:
“Her kim bir dağdan (yuksek bir yerden) kendisini aşağıya atarak oldururse, cehennem ateşinde sonsuz ve devamlı olarak kendisini yuksekten aşağı bırakan (bir halde azap olunur.) Bir kimse de zehir icerek canına kıyarsa, zehiri elinde icer bir halde sonsuz ve devamlı bir halde cehennem ateşinde azap olunacaktır. Her kim de kendisini bir demir parcasıyla oldururse, o da bıcağı elinde karnına vurarak sonsuz ve devamlı bir şekilde cehennemde azap olunacaktır.”
Herkesin mulk edinme hakkı vardır. Hic kimse bir başkasının malına dokunmaya, malını elinden almaya yetkili değildir. Bunun icin dinimiz hırsızlığı, yağmacılığı ve talanı yasaklamış, bu yolla elde edilecek malın helal olmayacağını bildirmiştir. Allah şoyle buyurur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً:
“Ey muminler, aranızda karşılıklı rızaya dayanan ticaret hali olması mustesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile yemeyin ve kendinizi oldurmeyin. Şuphesiz Allah size merhamet eder.” (NİSA SURESİ - 29. AYET)
İnanmış olan ve bir gun Allah’ın huzurunda hesap vereceği gerceğini goz onunde bulunduran insan, hic kimsenin malına haksız yere el uzatmaz. Tarlada, bağda ve bahcede komşularının sınırına tecavuz etmez. Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şoyle buyuruyor:
“Kim haksız olarak başkasına ait yerden bir şey alırsa, kıyamet gununde hakkı olmadığı halde aldığı yer yedi kat yere batırılır.”
Kişilerin mulkiyetinde olan mal ve topraktan bir şey almak nasıl gunah ise, kamuya ait mal ve topraktan bir şey almak ta aynı şekilde gunahtır. Cunku bunda topyekûn milletin ve tuyu bitmemiş yetimlerin hakkı vardır.
Kadın hakları da onemli insan haklarındandır. Tarih boyunca kadınlar, haklarından mahrum edilmiş, hor ve hakir gorulmuşlerdir. İslam’dan once kadınlar insan sayılmıyor, bir eşya gibi alınıp satılıyorlardı. Hatta kız cocuklarını anne-babaları diri diri toprağa gomuyor, bundan hicbir rahatsızlık duymuyorlardı. Kadını ilk defa toplum icindeki bu kotu durumdan kurtaran ve ona değer veren, mulkiyet hakkı tanıyan İslam dini olmuştur.
Hz Peygamber (SAV),Veda Hutbesinde, onemine binaen kadın haklarına da temas etmiş ve şoyle buyurmuştur:
“Ey insanlar, kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Cunku siz onları Allah emaneti olarak aldınız ve onları Allah’ın kelimesi ile kendinize helal kıldınız. Sizin kadınlar uzerinde hakkınız, onların da sizin uzerinizde hakları vardır.”
Erkekler Allah’ın kulları olduğu gibi kadınlar da Allah’ın kullarıdır. Erkekler iyi iş yaptıklarında Allah onları mukÂfatlandıracağı gibi, kadınlar da iyi şeyler yaptıklarında Allah onları da mukÂfatlandıracaktır. Allah, kadın olsun erkek olsun kendinden korkan ve itaat edene değer verir. Kur’an şoyle buyuruyor:
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِّن ذَكَرٍأَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ:
“Erkek veya kadın, inanmış olarak kim iyi iş yaparsa, onu mutlaka guzel bir hayat ile yaşatırız ve mukÂfatlarını, yapmakta olduklarının en guzeli ile veririz.” (NAHL SURESİ – 97. AYET)
Goruyoruz ki, Allah katında değer olcusu takvadır. O, guzel işe değer verir. Bu guzel işi kim yaparsa ister kadın ister erkek olsun onu, yaptıklarından daha guzel bir mukÂfatla mukÂfatlandıracaktır.
İslam’da din ve vicdan hurriyetinin de temel insan hakları arasında onemli bir yeri vardır. Kur’an:“Dinde zorlama yoktur.” buyurur. Dinde zorlama olmayınca, bir inancı, İslam da olsa insanlara zorla kabul ettirmek veya insanları inandıklarından vazgecirmek doğru olmaz ve esasen bu, mumkun de değildir. Peygamberlerin gorevlerinin sadece tebliğden ibaret olması, bunun en guzel ifadesidir. Allah, Kur’an’da şoyle buyurur:
وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعاً أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ:
“Ey Muhammed! Eğer rabbin dileseydi yeryuzundekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları icin insanları zorlayacak mısın?” (YUNUS SURESİ – 99. AYET) Başka bir ayet ise şoyledir:
فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ:لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ:
“Ey Muhammed! Oğut ver, cunku sen oğut vericisin, onların uzerinde bir zorba değilsin.” (GAŞİYE SURESİ – 21/22. AYET)
Ayetler konuyu cok guzel ifade ediyor. Bir kimseye bir duşunceyi kabul ettirmenin veya duşuncesinden onu vazgecirmenin ancak telkin ile olacağını bu ayetler ifade ediyor.
İşte dinimizin insan haklarına verdiği değer. Bunlara kulak vermeli, dinimizin emir ve tavsiyelerine uyarak uzerimize kul hakkı almamalıyız. Allah’tan, bizi razı olacağı davranışlara muvaffak kılmasını diliyoruz.
__________________
Islamiyet insan haklarına buyuk onem vermiştir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Islamiyet insan haklarına buyuk onem vermiştir