___________________

Yazıyı Sesli Olarak Dinle
___________________

Ulke oyle bir donemden gecmişti ki, milletin maddî ve mÂnevî beslenme kaynakları kurutulmuş; Kur'Ân ve O'nu anlatan butun eserler yırtılıp yakılmış, bir kısmı da nehirlere atılmıştı. Kur'Ân ahır damlarında, samanlıklarda gizli gizli oğretiliyor; yakalananlar, sorgusuz sualsiz zindanlara atılıyordu. Sucları; "Allah!" demek, İslÂm'a hizmet etmek, insanlara yaratılışlarının sırrını, hayatlarının gayelerini anlatmak, dunya ve Âhiret mutluluğuna giden yolu gostermekti. Bu yola baş koyanların yolları kesildi, evleri basıldı, insanların sinelerine, coluk cocuğuna korkular salındı. Maddî-mÂnevî değerleriyle alay edildi. İnananlar ezildi, itilip kakıldı, gerici, yobaz, murteci gibi tÂbirlerle surekli karalandı. İslÂm, genc nesillere kotu gosterilerek, onların kalblerine hep korku salındı.

İnsanların hakikatlerden mahrum bırakıldığı, mÂbetten uzaklaştırıldığı, Allah'ın bile unutturulmaya calışıldığı bu kış doneminden sonra, yavaş yavaş bir bahar kokusu hissedilmeye başlanmıştı. Artık mabetler genc yuzlerle tanışıyor, umidini yitirmeye yuz tutmuş ihtiyarların iclerinde umit tomurcukları uyanıyordu. 60'lı yılların ortalarıydı... Bir gun, beş altı arkadaşla sabah namazına gitmiştik. Bizi goren ihtiyarlar; "Bizden sonra bu mabetlerin cemaatsiz kalacağını duşunurken sizleri burada gormemiz umidimizi artırdı. Demek ki, Allah bu işi devam ettirecek." deyip boynumuza sarılarak ağlamışlardı.

Bu uyanış doneminde bizler, mÂnevîyattan uzak ve tamamen nefsanî yaşayan, vaktini kahvehanelerde geciren genclere kaybolan değerlerimizi, oz kulturumuzu ve insanın yaratılış gayesini anlatmak icin o mekÂnlara gitmeye karar vermiştik. Omrunu kahvehane ve benzeri yerlerde mahveden bu neslin kafasını aydınlatma maksadıyla kurduğumuz 'Aydınlar Cemiyeti'nin faaliyetleri olarak, seminerler ve kahve sohbetleri yapmaya başladık. Bu sohbetlere doktorlar, muhendisler, ilÂhiyatcılar, universite talebeleri ve halktan insanlar buyuk bir teveccuh gosteriyordu. Altı-yedi yıl devam eden bu kahvehane sohbetleri kendi oz değerlerimizin insanımıza tekrar kazandırılması adına cok guzel neticeler verdi.

Bir gun bu duşuncelerimizi insanımızla paylaşma adına bin hanelik bir koye gitmiştik. Koy ileri gelenleri; genclerimize guvenimiz yok, size kotuluk yaparlar, korkusuyla kahvehanede konuşmamıza izin vermediler. İsterseniz camide konuşabilirsiz, dediler. Camide beş on ihtiyar vardı. Konuşma yapılırken uyumaya başladılar. Ben de bunun uzerine konuşmayı bitirdim. Sonra buyurun, dediler. Biz de 'Nereye?' dedik. Kahvehaneye cay icmeye, dediler. Caylarımız geldi, caylar icilirken ben konuşmaya başladım. Oyun oynayan gencler birer birer sandalyelerini cevirip bize doğru donerek dinlemeye başladılar. Yoldan gecenler merek edip iceri girdiler ve kahvehane tamamen doldu. Kahvehane dolunca, dışarı cıkalım, dediler. Oradan koy meydanına cıkıldı. Bu manzarayı gorup duyan herkes gelmeye başladı ve bu defa koy meydanı doldu. Sesin duyulmaması nedeniyle caminin ses cihazlarını getirdiler ve bu konuşma tam beş saat surdu. Dedim ki;

- Arkadaşlar, sizler yorgunsunuz. Bizim de yolumuz uzak, izin istiyoruz.

Koy ileri gelenlerinin guvenimiz yok dediği gencler hepsi birden ayağa kalkarak;

- Devam ediniz efendim, biz yarınki işlerimizi tatil ettik, dediler.

O genclerden birisi bana bir soru sordu. Bunun uzerine ben, iki bastonlu yaşlı bir ihtiyara sordum:

- Omrunde kac defa tıraş oldun?

- Ne bileyim evlÂdım! Saymadım.

- Doğru soyluyorsunuz, ben de bilmiyorum; ama mutlaka her tıraş oluşunuzda aynaya bakmışsınızdır.

- Evet, baktım.

- Peki, hic duşundun mu? Sacları buyuten, kaşları surme gibi bırakan, sac ile kaş arasında kıl bitirmeyen hangi kudret? Kanın ve fışkının icinden sutu gonderen kim? Goz ile gorunmeyen spermin icine insanın plÂn ve projesini yerleştiren, anne karnında iken ic ve dış organlarımızın yerli yerine montajını yapan kim?

O ihtiyar, elini dizine vurarak;

- Hic duşunmedim be evlÂdım, biz treni kacırmışız, deyip ağlamaya başladı.

O zamandan bugune inanc adına cok mesafeler kat edilmiş olsa da, gunumuzde hÂlÂ, treni kacıran milyonlarca insan var. Bizler neslimizin imdadına koşma, duştukleri kufur ve dalÂletten onları kurtarma adına, gunumuzun şartları icinde gayret gostermekle mesuluz. Neslimizin mustakbel ve Âhiret cığlıklarını vicdanlarımızda duyup, maddî ve manevî fedakÂrlıkta bulunarak bir itfaiyeci gibi yardıma koşmalı ve mesuliyetten kurtulmalıyız.
M. Ali Şengul
(Nisan 2011 Sızıntı)

__________________