Once gerilime sebep olan olayı okuyalım, sonra gerilimi duşurme caresine bakabiliriz.

Medineli Abdullah bin Sehl ile Muhayyıs, calışıp cabalayarak ekmek parası kazanmak icin Hayber'e gitmişlerdi. Abdullah, Hayber'in Şık mahallesindeki bir evde kalıyor, gunduzleri de tarladaki işine gidip calışıyordu. Muhayyıs ise bir başka yerde iş bulmuştu. Ancak Muhayyıs bir ara arkadaşından haber alamaz olunca merak edip araştırmaya başladı. Bulamayınca soruşturmayı derinleştirdiği sırada bir Yahudi cocuk 'Mahallemizdeki kuyuda bir ceset var, belki sen onu arıyorsun.' dedi.

Muhayyıs heyecanla kuyuya indiğinde arkadaşı Abdullah'ın başı uzerine duşerek yahut da duşurulerek boynu kırılmış halde cesedini buldu. Muhayyıs fevkalade uzuldu bu olaya. Cevresindeki Yahudilere:

-Bunu siz oldurdunuz, diyetini odemelisiniz, kanı yerde kalmamalı arkadaşımın, dedi.

Yahudiler hep birlikte inkÂr ettiler:

-Biz ne oldurduk, ne de oldureni gorduk. Boşuna bize suc yukleme, dediler.

Muhayyıs arkadaşının cenazesini usulune uygun şekilde defnettikten sonra doğruca Medine'nin yolunu tuttu. Efendimiz'in (sas) huzuruna gelerek olayı aynen anlattı.

-Yahudiler arkadaşım Abdullah'ı mahalledeki kuyuya atmışlar, dedi.

Efendimiz, Hayber Yahudilerinin Abdullah'ın yoksul ailesine diyetini odemelerini istedi. Yahudiler:

-Biz oldurmedik de oldureni gormedik de.. diye karşılık verdiler.

Bu durumda Muslumanlara, Abdullah'ı Yahudilerin oldurduğunu ispat etmek duşuyordu. Ya şahitle ispat edecekler ya da Yahudilerin oldurmuş olacağına yemin edeceklerdi. Muslumanlar boyle bir şahidi bulamadılar, yemini de yapmaya cesaret edemediler. Cunku olayı gozuyle goren olmamıştı. Ancak Abdullah'ın onların mahallesindeki kuyularında olu bulunduğu da bir gercekti.

Bu durumda Yahudilere yemin teklif edildi. Elli kadar Yahudi birlik halinde toplanarak yemin etti:

-Abdullah'ı biz oldurmedik, oldureni de gormedik!..

Muslumanlar ise onların oldurduklerine yemin edememişler, gormedikleri yerde yemin edemeyeceklerini de soylemişlerdi. Ama bir gercek vardı ki o da, Abdullah'ın boynu kırık halde Yahudilerin mahallesindeki kuyularında olu bulunduğuydu.

Sonuc boyle ortada kalınca Muslumanlar ile Hayber Yahudileri arasında ciddi bir gerginlik başladı. Muslumanlar Yahudilere Abdullah'ın katilleri olarak bakıyor, mutlaka diyetini odemeleri gerektiğini, boylece Abdullah'ın geride kimsesiz kalan yoksul ailesinin de bir olcude yarasının sarılmış olabileceğini soyluyorlardı.

Yahudiler ise boyle bir diyet odemeye razı olmuyorlardı.

Cinayetin ortada kalışı, ciddi bir gerginliğin başlamasına sebep oldu.

Peygamberimiz (sas) bir yonetici olarak toplumun bir kesiminin otekine karşı gergin şekilde kalmasını mahzurlu buluyor, bu gerginliği mutlaka gidermeyi duşunuyordu.

Nitekim gerilimli ortamın uzamasını istemeyen Efendimiz (sas) yakınlarına emir verdi:

-Kırda otlayan zekat develerinden yuz deve ayırıp getirin, Abdullah'ın mağdur ailesine diyet olarak odeyin. Abdullah'ın diyetini ben oduyorum. Onun kanı yerde kaldı denerek toplumun duşmanlık duyguları icinde kalmasını istemiyorum.

Nihayet hazine develerinden secilip getirilen yuz deve, yoksul Abdullah'ın ailesine teslim edilmiş, onlar da boylece diyetlerinin odendiğini duşunerek olayın etkisinden bir olcude kurtulmuşlar, toplumdaki mağdur aile gerginliği de bir olcude giderilmişti.

İlahiyatcı yazar Mehmet Dikmen'in "Peygamberimizin İnsan Kazanma Metodu" kitabında bu olay şoyle yorumlanıyor:

Peygamberimiz'in, Abdullah'ın diyetini bir yonetici olarak bizzat devlet hazinesinden kendisinin odemesi, toplumda ortaya cıkan gerginliği gidermek icindi. İki toplumun birbirine karşı kin ve intikam duşunceleri icinde gergin şekilde yaşamaları mahzurluydu. Allah Resulu hep barış ve emniyeti telkin ediyor, toplumda herkesin birbirine karşı gerginlikten uzak saygı ve hoşgoru icinde yaşamalarını istiyordu.

Bu sebeple fedakÂrlığı yine kendisi yapmış, toplumda barış ve huzuru sağlamak icin ilk adımı yine kendisi atmış, ummetine de mesajını boyle vermişti. Yeter ki ummeti de bu mesajı alabilsin, toplumda oluşan gerginliği gidermenin gorevi olduğunu anlamış olsun...

Ahmed ŞAHİN



__________________