Maddeyi zihnin-beynin dışında olarak duşunmek aslında bir aldatmacadır. Algıladıklarımız yapay kaynaktan geliyor olabilir. Bunun beynimizde nasıl gercekleştiğini bir ornekle gorebilmek mumkun...
Once, duşunelim ki beynimizi vucudumuzun dışına cıkarıp, canlı olarak bir cam kupun icinde tuttuğumuzu duşunelim ve bir de buna her turlu bilginin kaydedilebileceği bir bilgisayar bağlayalım ve son olarak ortama ait olan goruntu, ses ve koku gibi tum verileri bu bilgisayara aktaralım ve bu bilgisayarı elektrodlarla beynimize bağlayalım ve daha onceden kaydedilmiş datayı bilgisayardan beynimize iletelim. Beynimiz bu sinyalleri almaya başladığında, bu manzarayı gorup, yaşamaya başlayacaktır.
Bu bilgisayardan, kendi goruntumuzun icerdiği sinyalleri de beynimize yollayabiliriz. Orneğin, beynimize gorme, duyma, dokunma gibi duyu organlarının elektriksel karşılığını yollayabiliriz ve bu sinyaller bizim sanki bir masada oturuyormuş gibi algılamamıza yol acar. Yani beynimiz bize sanki bir işadamıymışız da ofiste oturuyormuşuz hissini uyandırır. Bilgisayardan bu uyarılar geldiği surece bu hayali dunya devam edecektir ve biz hic bir zaman beyinden ibaret olduğumuzun farkına varamayacağız! Aslında herhangi maddesel karşılık olmaksızın bir şeyin gercek olduğuna inanmamız, beynimizin aldatmacalarına kanmamız oldukca kolaydır. Aslında ruyada da olan budur!
Ruyalardaki Alem-Dunya
Sizler icin gercek elle tutulan ve gozle gorulendir! Ruyalarınız da ellerinizle dokunur ve gozlerinizle gorursunuz. Ama hakikatte dokunmak icin ele ya da gormek icin goze ya da başka hic bir şeye gerek yoktur! Ruyada maddesel olarak algıladıklarınız bir aldatmacadır.
Orneğin yatağında derin bir uykuda olan bir insan duşunelim. Bu insan ruyasında kendisini tamamen bambaşka bir dunyada gorebilir. Kendisini bri pilot olarak ve devasa bir ucağı kullanırken gorebilir ve hatta bu ucağı ucurmak icin cok fazla caba sarfederken gorebilir kendini. Aslında bu insan yatağından bir adım bile dışarı cıkmamıştır. Ruyalarında değişik yerleri ziyaret edebilir, arkadaşları ile buluşabilir ve onlarla sohbet edebilir, onlarla birlikte yemek yer ve icebilir ve bunların sadece bir ruyadan bir algılamadan ibaret olduğunu ruyadan uyandığında fark eder. Eğer bizler ruyalarımızda kolaylıkla gercek olmayan bir dunyada yaşabiliyorsak, aynı şey bu yaşadğımız dunya icin de gecerli olabilir!
Bir ruyadan uyandığımızda yaşadığımız hayatın uzun bir ruyadan ibaret olduğunu duşunmek hic de mantıksız değil! Ruyamızın guzel olduğunu ve hayatımızın da gercek olduğunu duşunmek alışkanlıklarımızın ve onyargılarımızın urunudur!
Bu bize şunu anlatmaktadır: Dunyada yaşadığımızı sandığımız bir ruyadan anabileceğimizi!... Tıpkı ruyadan uyandığımız gibi!...
Algılayan Kim?
Tum bu fiziksel gerceklerden sonra oncelikli bir soru ortaya cıkmakta: Eğer tum fiziksel olaylar ozunde algılamadan ibaret ise beynimiz ne oluyor? Tıpkı kolumuz, ayağımız ya da herhangi nesne gibi beynimiz de madde olduğuna gore, o da tıpkı diğer nesneler gibi bir algılamadan ibaret olmalıdır!
Bu konuyu daha iyi anlamak icin bir ornek verelim...
Sinirleri genişleterek beynimizi kafamızdan dışarı cıkardığımızı ve gozlerimizle gorebileceğimiz bir yere koyduğumuzu farz edelim. Bu durumda beynimizi gorup, parmaklarımızla ona dokunabiliceğiz. İşte bu yolla beynimizin gorme ve dokunma duyularından oluşmuş bir algılamadan ibaret olduğunu goreceğiz.
O zaman goren, duyan ve algılan ve diğer duyuları irade eden beyin değil ise, ne? Goren, dokunan, koklayan, algılayan kim? Duşunen, akıl yuruten, duygulara sahip olan daha da otesi “Ben BENİM” diyen kim?
Cağımızın en onemli duşunurlerinden Karl Pribram da aynı soruyu sormakta...
Yunanlılardan bu yana filozoflar “makinadaki hayalet”, “kucuk adamın icindeki kucuk adam” vs.diye duşundukleri “ben” nerededir?”, beyni kullanan kimdir? Bilme işini gercekleştiren kimdir?
Bu sorgulamanın benzerini de Assisili Aziz Francis de şoyle dillendirmiştir:”
Aradığımız GOREN ‘dir.
Aslında beyni kullanarak goren, hisseden bu metafizik varlık RUHtur! Madde dunyası dediğimiz butun algıları ile RUHun seyrettiği bir hayalden ibarettir! Tıpkı ruyalarımızda gorduğumuz bedenlerimizin ve maddesel dunyaların maddesel bir gercekliğe sahip olmadıkları gibi evren ve sahip olduğumuz bedenlerimiz de hic bir fiziksel gercekliğe sahip değiller! Gercek ve mutlak varlık RUH’tur. Madde ise ruhun algılamalarından ibarettir. Evet, biz maddenin gercek olduğunu varsaysak bile, fizik, kimya ve biyoloji kanunları bizi bir gerceğe yoneltmekte o da “madde hayalden ibarettir” ve bu metazfiziksel maddenin kacınılmaz bir gercekliğidir. İşte bu maddenin ardındaki sırdır. Bu gercek o kadar nettir ki bu maddenin mutlak varlık olduğunu duşunen bazı materyalist bilimadamlarını telaşa duşurmektedir.
Bilim yazarı Lincoln Barnett “Evren ve Einstein” adlı kitabında şoyle demekte:
Filozoflar, objektif gercekliği algıların golge-dunyasına indirgerlerken, bilimadamları da
insanın duyularının endişe verici sınırlılığının farkına varmışlardır.
(Lincoln Barnett, Evren ve Dr. Einstein, William Sloane new York, 1948, sayfa17-18)
Tum bu gercekler bizi cok net bir soru ile karşı karşıya getirmekte: eğer kabul ettiğimiz maddesel dunya ruhumuza verilmiş algılamalardan ibaret ise, bu algılamaların kaynağı nedir?
Bu soruyu cevaplarken bir gerceği de goz onunde bulundurmalıyız o da madde kendi tarafından yonetilen bir varlık olmayıp sadece bir algıdır. O zaman bu algı başka bir guc tarafından meydana gelmektedir.
Bu da onun yaratılmış olduğu anlamına gelir. Daha da otesi bu yaradılış surekliliği olan bir şeydir. Eğer surekli ve tutarlı bri yaradılış olmazsa madde diye tanımladığımız kaybolur ve yok olur.
Bu tıpkı televizyondaki durum gibi... Televizyondaki goruntu sinyal ulaştığı surece vardır.
Eğer sinyal yayını durursa o zaman televizyondaki goruntu de gider.
Gercek Mutlak Varlık
O zaman dunyayı, insanları, bitkileri, bedenlerimizi ve diğer tum şeyleri gormemizi sağlayan ruhları kim yarattı? Cok net olan şey tum evreni yaratan, tum algılaların toplamı ve bu yarışı surekli ve gorunmez bir şekilde yapan “Ustun BİR Yaratıcının” olduğudur. Bu Yaratan o kadar muhteşem yaratan mutlaka sonsuz bir guce ve akla da sahip olmalıdır. Dolayısıyla tum algılamalar onun iradesine bağlı olmalıdır ve yarattığı her şeye, her an O hukmetmelidir.
ALINTIDIR
__________________
Holografik Evren
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme