“Kalbini tevbe ile jeng-i gunahdan pÂk et
Sildirir, doğru yurusun diyen Âdem sa’at”
(Refî’)

[Saatinin doğru işlemesini isteyen kişi (nasıl ki onu bir saatciye) sildirip temizletirse, (sen de tıpkı bunun gibi) kalbini tevbe ile gunah pasından temizle.]

İstanbul’da 1821’de vefat eden KalÂyî Mehmed Emin Refî’ Efendi, yukardaki beytinde eski bir Âdetten soz ediyor. O vakitler, zemberekli carklı mekanik cep saatlerini kullanmak yaygındır. Ancak zamanla tozlanıp paslanan metal aksamı, saatin mekanizmasını yavaşlatmakta, saatler geri kalmaktadır. Bu sebeple belli aralıklarla usta bir saatciye goturulup temizlenmesi gerekmektedir. Bu iş, yani cep saatlerinin temizlenip silinmesi, eski zamanların ramazan hazırlıklarından biridir. Ramazan ayına yakın gunlere bilhassa denk getirilir ki, imsak ve iftar vakitlerini muntazaman takip etmek, namazları vaktinde kılmak mumkun olsun.

Kumaş tuccarı iken mesleğini bırakıp ilim tahsiline yonelen, daha sonra da Mevlevî dervişleri arasına karışan Refî’ Efendi, bu ramazan hazırlığını kalbin tasfiye ve tezkiyesinin gerekliliğine işaret maksadıyla mevzu etmiştir. Cunku saatin vakti haber vererek bize vazifelerimizi hatırlatması gibi, kalbimiz de hatt u hareketimizi doğru bir şekilde tayine, akletmemize, kulluğumuzun icaplarını ihlÂsla yerine getirmemize vesiledir.

Nitekim Hz. Peygamber s.a.v., haklarında net hukum bulunmayan şupheli hususlarda kalbimize muracaat etmemizi istemiş, “kalbi tırmalayan, huzursuz eden” şeylerden, başkaları aksi yonde fetva verse bile uzak durmamızı tembihlemiştir. Fakat ote yandan kalbin boyle bir hakemliği yapabilmesi, iman nuru ile aydınlanması yahut gunah kirleriyle kararmamış olması şartına bağlanmıştır.

Mutaffifîn suresinin 14. ayetinde, işledikleri gunahlar sebebiyle kÂfirlerin “kalplerinin paslandığı” haber verilir. Ayette gecen pasın ne olduğu, nasıl meydana geldiği sadedinde bir hadis-i şerifte şu izahat vardır:

“Kul bir gunah işlediği vakit kalbinde (nokta gibi) siyah bir leke oluşur. Eğer tevbe edip gunahtan vazgecerse kalbi cilalanarak (o leke silinir). Yok gunah işlemeye devam ederse siyah lekeler coğalır; hatta bir zaman gelir kalbi tamamen kaplayıp (karartır).”

Bu hadisi şerheden alimler, gunahla kalpte hasıl olan lekeyi bir temsil ya da benzetme olarak gormezler. Onlara gore gunah lekesi, tıpkı kılıc uzerindeki pas gibi barizdir ve işlenen gunahların cinsine yahut miktarına gore muhtelif buyukluktedir. Hadis-i şerifin orijinal ifadesinde tevbe ile kalbin “silinip cilalanması” manası “sukile” fiiliyle karşılanmıştır ki, bu kokten tureyip dilimize gecen “saykal vurmak” tabiri, metal eşyayı parlatarak, kir ve pasından arındırmak demektir.

Hasıl-ı kelam, vakti doğru gostermesi icin nasıl ara ara saati sildirip temizletmek gerekiyorsa, kalbi de sık sık tevbe istiğfar ile gunah pasından kurtarmak gerekiyor. Aksi halde gunahlardan hasıl olan lekeler kalbi kaplayacak, kalpteki fıtrî nuru kapatıp yolumuzun aydınlanmasını engelleyecek, basiretimizi koreltecektir. Kararmış, paslanmış bir kalp, doğru ile yanlışı, iyi ile kotuyu, hayır ile şerri tayin etmek uzere kendisine danışılacak emin bir kalp değildir artık.

Uzeri tozlanmış bir ayna gibi, ilÂhi tecellileri hakkıyla muşahedeye imkan vermediği icin, gunahlarla kirlenmiş kalbin kelime-i şahadeti tasdiki de kati değildir. Tasdikinde eksiklik ve şuphe bulunan imanı zayıf bir kalp, doğru işlemeyen, geri kalan saate benzer; sahibini yanıltır. Şupheli hususlarda doğru ile yanlışı ayırt edememesi bir tarafa, insana kulluğunu unutturur, ibadetlerini savsaklatır, dunyaya meyli artırıp ahireti hafife aldırır.

Zunnûn-i Mısrî k.s. hazretleri kalp kararmasının dort alameti olduğunu soylemiştir.

Bunlardan birincisi “ibadetten zevk almamak, kulluk vazifelerini yuksunerek yapmak”tır. Zira kalp, taşıdığı imandan emin ve mutmain olmayınca ihlÂs ve huşu da olmaz. İhlÂs ve huşudan yoksun ibadetlerden tat almak ise mumkun değildir.

İkincisi “Allah korkusunu unutmak, hesap gununu hatıra getirmemek”tir. Nefsin arzuları peşinde dunyaya dort elle sarılıp sanki olum yokmuş gibi koşturan insan durup duşunmeye, dunyadan sonrasını hesaba katmaya zaman ve fırsat bulamaz.

Ucuncusu, “gorduklerinden ibret almamak”tır. Kararmış bir kalp akletmeye mani olduğundan, boyle bir kalbin sahibi, cevresinde olup bitenlerden ders cıkarmayı ve buna gore tavır belirlemeyi akıl edemeyecektir. Olumden, musibetlerden ibret almayacak, kapıldığı akıntının kendisini felakete suruklediğini anlayamayacaktır. Nitekim kalp kararmasının dorduncu alameti “anlama ve kavrama kabiliyetinin giderek korelmesi”dir. Gunah işlemek suretiyle kalplerini kirletenlerin duydukları hakikatler adeta bir kulaklarından girip diğerinden cıkar. Okuduklarına nufuz edemez, oğrendiklerini cabuk unuturlar. Basmakalıp manasız sozleri tekrarlayıp boş konuşurlar.

Butun bunlar kalbin kararmaya başladığının, saatin doğru calışmadığının işareti henuz. Allah muhafaza, gunahta ısrar edilmesi halinde kalbin tamamen paslanması ve muhurlenerek bir daha asla iş goremez hale gelmesi gibi kÂfirlere mahsus bir felakete ducar olmak da var. Onun icin bu alametlerden herhangi biri belirir belirmez, halden ve vakitten anlayan bir ustaya koşup tevbe ile kalbe saykal vurdurmanın caresine bakmalı.


KAYNAK: SEMERKAND DERGİSİ Şubat 2011 146.SAYI

__________________