Bir salih muminin istikameti, yani Kur’an ve Sunnet’e bağlılığı, takvası, kulluktaki titizliği, itidali sabit ve aşikÂr ise, bununla yetinmeyip birtakım olağanustulukler beklemek, maddi kerameti istikametten ustun tutmak demektir ki, tehlikeli bir tercihtir.
Muhammed Bahaeddin Nakşibend k.s. hazretleri bir gun Buhara’nın bir koyunde konaklamışlardı. Koyun sakinleri onun sohbet ve ziyaretine koştular. Koylulerden biri gelirken bir sepet dolusu armut da getirmiş, ev sahibi bu meyveleri ikram olarak Bahaeddin Nakşibend’in onune koymuştu. Şah-ı Nakşibend, armutları, onları getiren de dahil olmak uzere mecliste bulunanlara birer birer dağıttı fakat yememelerini tembihledi. Sonra o koyluye donup “Soyle bakalım, bu ikramda bulunmaktaki asıl maksadın neydi?” diye sordu.
Koylu başı onunde, gozlerini elindeki armuda dikmiş, mahcup bir halde şu itirafta bulundu: “Efendim, sizin keşf u keramet sahibi bir murşid-i kÂmil olduğunuzu duymuştum. Acaba hakikaten oyle midir, değil midir diye denemek istedim. Sepetteki armutlardan birine işaret koymuş, eğer bu zat dedikleri gibi biriyse, bu armudu bulur bana verir, diye duşunmuştum. Bağışlayın, boş bulunup cahillik ettim.”
Şah-ı Nakşibend “Peki elindeki armut, işaretlediğin meyve miydi?” diye tekrar sordu. Adam, utana sıkıla, “Evet” diyebildi yavaşca.
Bahaeddin Nakşibend hazretleri cemaate dondu ve buyurdu ki “Allah’ın veli kullarını denemeye kalkışmak uygun değildir. İstikamet uzereyse, Rasulullah s.a.v.’in sunnetini yaşıyorsa eğer, bir murşidi imtihana hacet yoktur. İstikametten daha doğru bir olcu olamaz cunku. Biz şu adama işaretlediği meyveyi keramet gostermek icin değil, bizden uzak kalıp zarar gormemesi icin bulup verdik!”
Keramet haktır ama..
Evliyanın kerametine dair boyle menkıbeleri nakledip dinlemekten oteden beri hoşlanırız. Lakin anlatılan menkıbelerin bize bakan tarafını, bizimle alakalı mesajını gormek yerine, bu kerametleri kendisinden sÂdır olan zatın velayetine delil kılarak rahatlamak gibi bir alışkanlığımız var.
Tasavvufun “keramete değil, istikamete itibar edilir” prensibine rağmen, kerametleri bazen “velayet kontrolu” yapmak icin anlatıp dinleyenlere rastlıyoruz. Zaman zaman haddi aşarak Allah dostlarını imtihana yeltenenleri, armutları işaretlemeyi surdurenleri goruyoruz.
Allah TealÂ’nın veli kullarından zuhur eden olağanustu haller manasında “keramet” vardır ve haktır. Bununla beraber bir kısım kerametlere talep ve itibar hususunda ihtiyatlı olmamız istenmiştir. Cunku keramet, adından da anlaşılacağı uzere Cenab-ı Hakk’ın sevdiği kullarına bir ikramıdır ve bu ikram maddi yahut zahirî olabileceği gibi manevî veya batınî de olabilir. Avam tabakası keramet denilince sadece maddi olan olağanustulukleri anlar; havada ucan, suda yuruyen murşitler arar. Halbuki tasavvuf buyukleri, “manevi keramet, yani sırat-ı mustakim uzere emrolundukları gibi dosdoğru yuruyen salihlere ikram edilen istikamet hali, maddi kerametlerden daha onemli ve kıymetlidir” demişlerdir. Hakikaten de insan icin tam bir imandan daha ustun, daha kıymetli bir ilÂhi ikram, ihsan yahut lutuf yoktur.
Şah-ı Nakşibend hazretlerinin, karşılaştığı densizliğe rağmen muhatabının “zarar gormesine” gonlunu razı kılmayan ve kÂmil bir imanın eseri olan şefkat, merhamet yahut Âlicenaplığına değil de işaretlenmiş bir meyveyi fark etmesine ehemmiyet vermek, avama mahsus bir cehalettir. Kaldı ki Allah Teal veli kullarını boyle basit duzenlerden, ahmakca denemelerden haberdar etmeyebilir. Nitekim Şah-ı Nakşibend hazretlerine de getirilen meyveler hususunda bir ilham verilmeyebilirdi. Şuphesiz ki bu hal onun velayetindeki eksikliğe değil, karşısındaki duzenbazın nasipsizliğine delalet edecekti.
Keramet beklentisi
Velileri imtihan etmek niyetiyle olmasa dahi maddi keramet beklentisine girmemek lazım. Bir salih muminin istikameti, yani Kur’an ve Sunnet’e bağlılığı, takvası, kulluktaki titizliği, itidali sabit ve aşikÂr ise, bununla yetinmeyip birtakım olağanustulukler beklemek, maddi kerameti istikametten ustun tutmak demektir ki, tehlikeli bir tercihtir. Zira fevkalÂde haller fasıklardan, muşriklerden, kÂfirlerden de zuhur edebilir. “İstidrac” dediğimiz bu tur haller ile keramet arasındaki fark, bu olağanustuluklere mazhar olan kişilerin sırat-ı mustakim uzere yuruyup yurumediklerine bakılarak anlaşılabilir. Dolayısıyla istikamet yerine olağanustulukleri gozetmek, kotu niyetli şarlatanların, fasıkların peşinde dalalete duşmeye, tasavvufun yol ve usulune zul getirmeye sebeptir.
Maddi kerameti istikamete tercih ettiren anlayış buyuk olcude keramet hususundaki cehaletin eseridir. Kerameti Allah TealÂ’nın ikramı olarak değil de muminin fiili gibi gorenler, o mumini beşerustu bir varlık mevkiine koyup, ondan sÂdır olan beşere mahsus son derece tabii davranışları bir eksiklik zannedebilmektedirler. Sunnetullahın esas, kerametin istisna olduğunu bilmeyen insanların, bilhassa sağlık ve rızık konusunda sunnetullaha riayeti terkten dolayı sıkıntıya duştukleri, sonra da bu sıkıntıların faturasını beşerustuluk atfettikleri muminlerin yetersizliğine cıkardıkları malumdur.
Kime itimat edilir?
Ote yandan maddi keramet beklentisi, kabul etmek gerekir ki bir teslimiyet probleminin, kalp tatminsizliğinin, şuphenin ve itimatsızlığın da eseridir. Oysa bizim irfanımızda cerbezeye, sıra dışılıklara, fevkalÂde hal sahiplerine değil, “emin” olana itimat edilir; Allah ve Rasulu’ne teslim olana teslim olunur. Nihayet maddi kerametlerin cok fazla konu edilip gundemde tutulması, tasavvufu yaşanılan hayatın dışına cıkarmakta, beşer takatini aşan ulaşılamaz bir sahaya surmekte, insanların bu yoldan istifadesini engellemektedir.
Velinin attığı adım keramettir
Maddi kerametler evliyaullah icin Allah TealÂ’ya yakınlık derecesinin gostergesi olmadığı gibi, kendilerinde boyle kerametler gorulmeyen veliler de vardır. Yahut bazı kerametler bizim keramet anlayışımıza uymadığı icin fark edilmeyebilir. Murşid-i kÂmillerin tasarrufu, tesiri, cezbediciliği bir ilÂhi ikramdır mesela ve buyuk kerametlerdendir.
Unutmayalım; daha fazlasını, daha farklısını, işaretlediğimiz armudu buldurmak cinsinden kerametleri beklerken, yol bilenlerin başını cektiği kervan gocup gider de ıssız dağlarda yapayalnız kalabiliriz.
KAYNAK: SEMERKAND DERGİSİ Kasım 2010 143.SAYI
__________________
Keramet Beklerken
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme