Allah, once bir can, sonra o candan eşini yarattı. Birbirinin tamamlayıcısı olsunlar diye. Biri olmadan diğeri olmaz.

İnsan cift yaratıldı, başka butun canlılar gibi. Aynı kokten, fakat farklı ozelliklerle donanmış bir cift: Erkek ve kadın.

Bu fark, Hak Teal tarafından takdir edilmiş fıtrî bir farktır. O, erkek ve kadını farklı isimlerinin tecelligÂhı yapmıştır. Birinde olan diğerine verilmemiş, biri diğeriyle tamamlanmıştır.

Bu farklılığa rağmen bir ayrılık sozkonusu değildir. Nihayetinde bu iki insan birbirine aittir. Ancak bir arada butundurler. Birlikte tamlık hissine, ahenge, uyuma kavuşurlar.


Hz. Adem ve Hz. Havva (selam uzerlerine olsun), ilk insan ciftini oluşturmuşlardır. Allahu TealÂ, once Adem Aleyhisselam'ı yaratmış ve ondan eşini, Hz. Havva Annemiz'i yaratmıştır. Sonraki butun ciftler, erkek ve kadınlar da onların neslidir.

Bu ilk cift, yaratıldıkları andan itibaren aynı hayatı paylaşan iki insan olmuşlardır. Cennette birlikte yaşamışlar, birlikte hata etmişler, birlikte yeryuzune indirilmişlerdir.

Yeryuzune indirildiklerinde hata ettiklerini anlayıp, “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz.” diyerek Yuce Allah'a sığınmışlar, O da rahmetiyle karşılık verip, tevbelerini kabul etmiştir.

Biri diğerinden hicbir zaman ayrı olmamıştır. Bazen birbirlerine uzuntu kaynağı olabilirken, sevinci yaşamak icin de birbirlerine ihtiyac hissetmişlerdir.

Rabbimiz bu ilk erkek ve kadına ve onların nezdinde butun insanlara, kendisinden sakınmayı, emir ve yasaklarına uymayı, ayrılığa duşmemeyi ve hayatı birlikte omuzlayıp, istikamet uzere yurumeyi emretmiştir.

Bu emre uyanlar, sağlam aileler kurarak guclu toplumları oluşturmuş, bir yandan ahirete hazırlanırken, dunyadaki hayatları da her zorluğa rağmen huzur icinde gecmiştir.
..:Erkek ve kadın tabiatı:..

Erkek ve kadın her insan iman etmek ve Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla aynı şekilde sorumlu tutulmuştur. Fiziki farklılıklardan kaynaklanan ozel durumlar (kadınların ozel hallerindeki hukumler, ya da ailenin geciminde veya savaş gibi durumlarda erkeğin oncelikle sorumlu olması vs.) dışında, dinimizin butun hukumleri erkek ve kadın herkese yoneliktir.

Buna gore, cinsiyet onemli olmaksızın herkes yaptığı iyi işlere karşılık alacağı mukafatta da, kotu işlere karşılık goreceği cezada da birdir. Bu manada herkes kendi sorumluluğunu taşır.

Bu gerceğin bir tezahuru olarak bir ailede eşler arasında bir ustunluk veya aşağılık olmaz. Fakat farklı sorumluluklar ve buna bağlı farklı roller vardır. Allah'ın insan icin takdir ettiği cins farklılıklarını gormezden gelmek, hayat icinde hepsine eşit yuk yuklemek elbette buyuk bir adaletsizlik ve buyuk bir zulum olur.

Erkeği ve kadını aynı gormeye calışmak ya da erkeği kadına, kadını da erkeğe benzetmeye, boylelikle yaklaştırmaya kalkışmak, fıtrî olan ayrımı ciğnemektir. Allah insanı nasıl ve hangi ozelliklerle yaratmışsa (erkek ya da kadın), insan da bu ozellikleri belirginleştirmek ve kendi vasfına sahip cıkmak hususunda Allah'a karşı sorumludur.

Muslumanlar icin erkek ve kadının konumu, gorevleri cok acıktır ve aile kurumu da ulvi bir nitelik taşır. Fakat gunumuzun yaygın zihniyeti tamamen fıtrata aykırı bir bakışla her şeyi dunyevîleştirmiş ve kitle iletişim yollarını kullanarak musluman toplumları da etkilemişlerdir. Musluman bir toplumun aile kurumunu sarsmak, o topluma egemen olmak icin buyuk bir avantaj olacaktır. Bunda kısmen başarılı da olunmuştur. Fakat her şey bitmiş değildir. Yeter ki muslumanlar batıl olanı değil, ilÂhî olanı kendilerine rehber edinsinler.

..:Onlar birbirinin ortusudur:..

Erkek kadınsız, kadın erkeksiz olamaz. Bu fıtrata aykırıdır. Yaradılışımız bizi karşı cinsten biriyle eş olmaya zorlar. Buna direnen kişi neye sahip olursa olsun, eşi yoksa tamam olma duygusunu tadamaz, bir boşluk hisseder ve hicbir şey bu boşluğu doldurmaz.

Eskiler hic evlenmemiş kişileri, bekÂr kelimesi yerine daha cok “cuftsuz” (ciftsiz) kelimesiyle ifade etmişlerdir. “Yalnız”, “tek başına” gibi tabirler de kullanabilirlerdi. Fakat burada hic evlenmemiş olmanın bir yarımlık olduğunu ifade icin, ciftini bulamamış anlamında cuftsuz tabiri tercih edilmiştir. Cift, birbirinden ayrı iki şey değildir; ancak birbiriyle işe yarayan, anlam kazanan iki şeydir. Ne erkek ne kadın cinsi birbirlerinden ayrı olarak bir anlam ifade etmez. İnsan diğer butun mahlukat gibi cift olarak yaradılmış ve ancak karşı cinsten bir eşle bir araya gelindiğinde “eksiksiz” olarak tanımlanmıştır.

Allah TealÂ'nın, “Onlar sizin elbiseniz, siz de onların elbisesisiniz.” (Bakara, 187) buyurduğu uzere eşsiz olma durumu cıplaklığın verdiği rahatsızlık hissiyle birlikte tarif edilmiştir. Erkek kadınla, kadın erkekle ortunur, korunur, eksiklerini tamamlar ve mahremiyetini (kendine has hayat alanını) muhafaza eder.

Erkek, guzeli kadınla tanımlar. Ve o guzel korunması gereken bir hazinedir. Kadın da yiğitliği, cesareti, korunacağı sığınağı erkekle tasvir ve tasavvur eder. Kadın, erkeğin koruması altında sağlam bir kaleye sığınmış, kendi devletine girmiş gibi olur. Kendine guven bulur. Erkek namusunu, şerefini, kıymetli neyi varsa hepsini kadına emanet eder. Kadın kendisini guclu kılan bu emanetleri canı pahasına korur ve golge duşurmez. Erkek de kadını incitilmemesi gereken narin, mukaddes bir emanet olarak gorur.

Butun bunlar hayatı daha anlamlı yapan, insanı olgunlaştıran ve ahlÂken guzelleştiren hususlardır. Bu nedenle erkek ve kadın asla birbirinden ayrı duşunulemez ve bağımsız olarak değerlendirilemez.

..:Cift olmaya giden yolda :..

Butun erkek ve kadınlar cift olma ihtiyacını hissederler. Fakat bu bir araya gelmede, eş olmada dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Cunku gelişiguzel beraberlikler butunluğu sağlayıcı bir cift olmakla sonuclanmaz.

Herhangi bir sınır tanımayan, kuralsız beraberliklerin yaşandığı toplumlarda erkek ve kadının birbirini tamamlayıcılığından bahsedilemez. Hatta birbirlerine duşman oldukları ve birbirlerinden uzaklaştıkları gorulur. Bu durum “doğru” beraberlikler oluşturmanın da bazı kurallara bağlı olduğunu gosterir.

Erkek ve kadının ne maksatla ve nasıl bir araya gelecekleri, eş olmanın yolu dinimizce bildirilmiş, bu konudaki gorev ve sorumluluklar, sınırlar belirlenmiştir. Erkek ve kadın arasında varolan fıtrî alaka, duygular ve arzular, ihtiyacların karşılanması, ancak dinimizin bildirdiği bir evlilikle karşılığını bulur ve doğru bir mecrada yol alır.

Dinimiz evlenmeyi emretmiş ve gecerli bir evliliğin kurallarını, şartlarını bildirmiştir. Buna gore doğru bir evlenmeyle, yani şartlarına uygun bir nikÂhla musluman erkek ve kadınların bir araya gelmeleri gerekir. Cunku bekÂrlık dinimizce hoş karşılanmamıştır. BekÂr yaşamanın zararlarına dikkat ceken Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz de “Sizin fenalarınız bekÂrlarınızdır.” (Suyuti, el-Camius-Sağir) buyurarak evliliğin onemini vurgulamıştır. Fakat insanlar ancak Allah TealÂ'nın sınırlarına riayet ederek, kendilerini zarardan koruyacak doğru bir evlilik gercekleştirebilirler.

Bununla birlikte evlilik hayatının da insanca, muslumanca surdurulmesi gerekir. Ancak bu şekilde erkek ve kadın, ailenin şeref ve haysiyetini muhafaza edebilir, karı-koca hukukunun gereklerine uyar, mutlu, huzurlu bir aile hayatı yaşar ve temiz nesiller dunyaya getirebilirler.

__________________