RASULULLAH (S.A.)'M HUKUMDAR VE EMİRLERE MEKTUPLARI:
Peygamberimiz, Hicretin altıncı yılında hukumdar ve emirlere mektuplar gondererek, onları İslÂm'a davet etti. Dıhye b. Halife el-Kelbî el-Hazrecî'yi Bizans imparatoru Herakliyus'a, Abdullah b. Huzafe es-Sehmî'yi İran kisrasına, Amr b. Umeyye ed-Damrî'yi Habeş necÂşisine, Hatıb b. Ebî Beltaa el-Lahmî'yi Herakliyus'un Mısır valisi Mukavkıs'a, Suleyt b. Amr el-Âmirî'yi Yemame emiri Havze b. Ali el-Hanefî'ye, Esed b. Huzeyme kabilesinden Şuc b. Vehb'i Haris b. Ebî Şemr el-Ğassanî'ye, Al b. Hadramî'yi Bahreyn emiri Munzir b. SÂvÂ'ya ve Amr b. As'ı da Umman Ezd'lerinini lideri Culendî'nin iki oğlu Ceyfer ve İyaz'a gondermişti.
Bazı musteşriklerin, Rasulullah'ın Arab yarımadası haricindeki hukumdar ve emirlere yazdığı mektupları inkar etmeleri, herhalde, kendilerine mektup yazılan bu emir ve hukumdarların bıraktığı resmî vesikalarda, bu mektuplaşmayı gosteren bilgileri bulamamalarına bağlıdır. Bu ise iddianın doğruluğuna delil olamaz; cunku bu mektupların asıllarının herhangi bir sebepten kaybolmuş olması, uzak bir ihtimal değildir.”*
İslÂm tarihcilerine gelince, onların bu mektupların gonderildiğinden şupheleri yoktur. İbn Hişam, Ya'kûbî, Taberî Rasulullah'ın komşu hukumdar ve emirlere elciler ve onları İslÂm'a davet eden mektuplar gonderdiğini ispatlayan bilgi ve delilleri zikretmişlerdir. Taberî şoyle demektedir: "İbn Humeyd bize haber verdi ve şoyle dedi: İbn İshak, Yezid b. Ebi Habib el-Mısrî'den naklen onun Mısır'da, Rasulullah'ın kafirlerin hukumdarlarına gonderdiği elcilerin isimlerini ve onları gonderirken verdiği talimatı icine alan bir kitap bulduğunu, onu, hemşehrilerinden guvendiği biriyle İbn Şihab ez-Zuhrî'ye gonderdiğini ve bundan haberdar ettiğini bana bildirdi.
Bu kitapta yazıldığına gore, Rasulullah (s.a.), bir sabah ashabının huzuruna cıktı ve şoyle dedi: "Ben butun insanlığa rahmet olarak gonderildim. Benim haberlerimi yerine ulaştırınız. Allah'ın rahmeti uzerinize olsun! Havarilerin Meryem oğlu Isa (s.a.) hakkında ihtilafa duştukleri gibi, siz de benim hakkımda ihtilafa duşmeyiniz." İclerinden biri, "Onların ihtilafı nasıl olmuştu, Ya Rasulellah" diye sorunca "O da havarilerini benim sizi cağırdığım goreve cağırdı. Yakın yerlere gonderdikleri, gonul hoşluluğuyla gitmeğe razı olup selamete ulaştılar. Uzak yerlere gonderilenler ise gorevden memnun olmayıp, kabulden kacındılar. Bunun uzerine Hz. İsa, onları Allahu TeÂlÂ'ya şikayet etti. O gecenin sabahında onlardan herbiri, Allah TeÂlÂ'nın lutfuyla gonderildikleri toplumun lisanıyla konuşur hale geldiler. Bunun uzerine Hz. Isa: "Bu iş, Allah'ın size emrettiği bir gorevdir, artık gidiniz." diyerek onları ulkelere dağıttı. İbn İshak der ki: "Sonra Rasulullah ashabı arasından elci olarak gidecekleri ayırdı, Suleyt b. Amr b. Abd Şems'i .... İlh...”
Bizans imparatoru Herakliyus'a gonderdiği mektubun metninin şu şekilde olduğu rivayet edilir: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!
Allah'ın kulu ve elcisi Muhammed'den, Rum Kayseri Herakliyus'a:
Allah'ın selÂmı hidayet yoluna girene olsun! Seni İslÂm'a davet ederim. Muslumanlığı kabul et ki, selÂmette olasın ve Allahu TeÂl sana ecrini iki kat versin. Eğer kabul etmezsen, (fakir) koylulerin (yani tebaanın) gunahı senin boynunadır. "Ey Ehli Kitab! Gelin, sizinle bizim aramızda muşterek olan bir hak soz uzerinde ittifak edelim. Yalnız Allah'a tapalım, O'na hicbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz, diğerini Allah'tan başka Tanrı edinmesin. Eğer yuz cevirirlerse: Şahit olun, biz muslumanlarız, deyin."
Mısır valisi Mukavkıs'a yazdığı mektubun metni de şudur: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla! Allah'ın kulu ve Elcisi Muhammed'den Kıbtilerin buyuğu (başkanı) Mukavkıs'a: Allah'ın selamı Hidayet yoluna giren uzerine olsun! Bundan sonra, seni İslÂm daveti ile İslÂm'a cağırıyorum. Muslumanlığı kabul et ki, selamette olasın ve Allahu TeÂl ecrini iki kat versin. "De ki: Ey Kitab Ehli! Gelin sizinle bizim aramızda muşterek olan bir hak soz uzerinde ittifak edelim. Yalnız Allah'a tapalım, O'na hicbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah'tan başka Tanrı edinmesin. Eğer yuz cevirirlerse: Şahit olun, biz muslumanlarız, deyin."
NecÂşi'ye de şoyle yazmıştı:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla! Allah'ın Rasulu Muhammed'den, Habeşlilerin kıralı (necÂşi) Ashame'ye: Allah'ın selÂmı uzerine olsun! Gercek Padişah (Melik), Mukaddes (Kuddûs), SelÂm (esenlik veren), Mu'min (guvenlik veren) Muheymin (gozetip koruyan) olan Allah'ın ovgusunu sana iletirim. Şehadet ederim ki, Meryem oğlu Isa, Allah'ın ruhu ve kelimesidir. Ve bu kelime'yi Allahu TeÂlÂ, korunmuş, afife, bakire Meryem'e atmıştır. Boylece, o İsa'ya hamile olmuş, Allah ta onu, Adem'i nasıl yarattı ve ruhundan ufledi ise oylece yaratmış ve ruhundan uflemiştir. Seni tek olan, eşi ve şeriki olmayan Allah'a imana ve ona itaata devama cağırıyorum. Seni bana tabi olmaya, Allahu TeÂlÂ'nın bana gonderdiği şey'e iman etmeye davet ediyorum. Amcamın oğlu Cafer'i ve onunla birlikte muslumanlardan bir grubu sana gonderiyorum. Cafer sana geldiği zaman azamet ve kibiri bırak, onlara comert davran, seni ve askerlerini Allah'ın dinine davet ediyorum. Tebliğ ettim ve nasihatte bulundum, nasihatımı kabul ediniz! Allah'ın selÂmı hidayeti kabul edenlerin uzerine olsun."
İran kisrası Husrev Perviz'e şoyle yazdı:
"Allah'ın Rasulu Muhammed'den Farisîlerin ulusu Kisra'ya: Doğru yola tabi olanlara, Allah ve Rasulune iman edenlere selÂm olsun! Aziz ve Celil olan Allah'ın tum insanlığa gonderdiği peygamberiyim. Hayatta olan insanları inzar (tehlikeyi haber vererek uyandırmak), inanmayan kafirler uzerine de Allah'ın azabının hak olduğunu bildirmek icin gonderildim. Musluman ol selÂmete kavuş, eğer yuz cevirirsen, Mecûsilerin gunahı senin uzerinedir."
BU MEKTUPLARDAN ALINAN NETİCE:
Şimdi de bu mektupların, hakim oldukları toplumların temsilcisi olarak kendilerine mektup gonderilen hukumdar ve emirler uzerindeki tesirlerini gozden gecirelim. Eğer bu hukumdar veya meliklerden biri Rasulullah'ın davetini kabul etmiş ve İslÂm'a tabi olmuş olsaydı, şuphesiz İslÂm, onun tebası arasında da yayılırdı.
Ne var ki, tarih, bazıları Rasulullah'ın elcilerine guzel muamele edip, mektubuna icten cevap vermişlerse de, Arap yarımadası dışında hukum suren bu hukumdarlardan hicbirinin İslÂm'a tabi olduğunu zikretmiyor.
İran kisrasının eski İran geleneğine gore o oyle bir hukumdardır ki, mukaddes hukumdarlık hakkını Âli SÂsÂn'dan tevarus etmiştir araplara tabi olmaktan kacınmış olması tabiidir. Zira Kisra, toplumun mukaddes olarak kabul ettiği şahsı ve saltanatı hususunda İslÂm'dan korkuyordu. Buna ilaveten, Farisiler, kendilerini, nazarlarında Hicaz arablarından daha az ve daha gucsuz olmayan Yemen ve Hire arablarının hakimi olarak goruyorlardı.
Bu yuzden, Rasulullah'ın elcisini kabul eden KisrÂ'nın, ofkeden kopurerek, ona hakÂrette bulunmasını, Rasulullah'ın mektubunu yırtıp, Yemen valisi Bazan'a: "Hicaz'daki bu adam'a (yani Rasulullah'a), yanından iki kuvvetli asker gonder, onu yakalayıp getirsinler." diye emir gondermesini hayretle karşılamıyoruz. Nitekim Kisra'nın emrini alan Yemen valisi Bazan, iki adamını Rasulullah'a gonderdi. Onların eline verdiği, Rasulullah'a yazılmış mektubunda, Rasulullah'a iki elcisiyle beraber gelmesini emrediyordu. Taif'e kadar gelen iki elci, orada karşılaştıkları Kureyşli adamlardan Rasulullah'ın Medine'de olduğunu oğrendiler. Kureyşli bu şahıslar, elcilerin gelişine sevinerek onları tebrik ettiler, iclerinden bazıları: "Artık sevinin, hukumdarlar hukumdarı Kisra, ona duşman olmuş, onun karşısına dikilmiştir. Kisra sizin icin o adama (yani Rasulullah'a) yeter." diyorlardı. İki elci Taif'ten ayrılarak Medine'ye geldiler, Rasulullah'ın huzuruna cıkıp: "Kisra bizi, seni beraberimizde goturmek uzere gonderdi" dediler. Rasulullah, bir gun sonra kendileriyle goruşeceğini soyleyerek, onları başından savdı. Bu esnada kendisine Allahu TeÂl tarafından şoyle vahyedildi: "Şuphesiz Allahu TeÂlÂ, Kisra uzerine oğlu Şîrûyeh'i musallat kılmış ve oğlu onu katletmiştir." Ertesi gun huzuruna gelen iki elciye, bu haberi ulaştıran Peygamberimiz onlardan şu cevabı aldı: "Senin uzerine yuruyup cezalandırmamız, şuphesiz ki bu haberi ona ulaştırmamızdan daha kolaydır. Bu haberi senden yazıp, Bazan'a ulaştıralım mı?" Bunun uzerine: "Evet! Bunu benden dinlediğiniz şekilde ona ulaştırınız ve ona deyiniz ki benim dinim ve hÂkimiyetim Kisra'nın saltanatının ulaştığı yerlere kadar ulaşacaktır. Ve yine ona deyiniz ki: Eğer İslÂmiyeti kabul edecek olursan, idaren altında bulunan yerler senindir ve seni EbnÂlar'dan olan kavmin uzerine hukumdar yapacağım" buyurdular. İki elci Medine'den ayrılarak Bazan'a geldiler ve Rasulullah'ın haberlerini kendisine ulaştırdılar. Onları dinleyen Bazan: "Vallahi! Bu sozler, hukumdar sozleri değildir. Ben bu adamın, soylediği gibi, peygamber olduğunu sanıyorum. Kisra ve oğlu hakkında soylediklerinin neticesini bekleyelim; eğer doğru cıkarsa şuphesiz ki o, gonderilmiş bir peygamberdir. Eğer soyledikleri doğru cıkmazsa ne yapacağımızı duşuneceğiz" dedi. Aradan fazla bir sure gecmeden Şirûyeh'in mektubu Bazan'a ulaştı, o, şoyle yazıyordu: "Bilesin ki, Kisra'yı oldurdum. Ben onu başka sebeple değil, Farisi eşrafından bircoğunun oldurulmesine izin vermesine kızdığım icin oldurdum. Bu mektubum sana ulaştığı zaman, emrin altındakilerden benim icin itaat yemini al! Babamın hakkında sana mektup yazdığı adam (yani Rasulullah s.a.) icin ise emrim gelinceye kadar bekle, şimdilik onun uzerine duşme." Şîrûyeh'in mektubu okunup bitirilince Bazan: "Bu zat (Rasûlullah) şuphesiz bir peygamberdir." diyerek musluman oldu. Yemen'de oturan İranlılar da onunla birlikte İslam'ı kabul ettiler.
Margoliouth, Rasulullah'ın casuslarının ona cok sur'atli haber getirdiğini iddia ediyor ve Bazan'ın iki elcisinin, Rasulullah tarafından Kisra'nın oldurulduğu haberinin verilmesi uzerine gorevlerini yerine getirmeden donmelerini uzak goruyor devamla da şoyle diyor: "İran kisra'sının oldurulme tarihi doğru olduğu takdirde" kabul etmemiz mumkun olan kanaat şudur: Kisra'ya karşı yapılan suikast haberlerinin peygamberin casusları tarafından nakledilmesinde tek sebep Kisra'nın olumu uzerine cıkan karışıklıktır.” Margoliouth, Rasulullah'ın mektubunun KisrÂ'ya hicbir zaman ulaşmadığını da iddia eder.
Ne var ki Margoliouth, şu iki hususu dikkatten kacırmıştır:
1) Rasulullah (s.a.), KisrÂ'nın olum haberini suikaste uğradığı gun ilan etmiş ve onun olum haberi Yemen'e, Rasulullah'ın verdiği bu haber uzerine Yemen'e donen Bazan'ın iki elcisi vasıtasıyla ulaşmıştır.
2) İki elcisinden bu haberi duyan Bazan, İran'dan resmî haberler beklemiştir. Margoliouth, KisrÂ'nın emrini yerine getirmek uzere Bazan tarafından gonderilen iki elcinin, sadece Rasulullah'ın KisrÂ'nın oldurulduğunu soylemesi uzerine donmelerini de mumkun gormez. Bu duşunce de doğru değildir. Bilhassa, onceden verilen bu tur haberleri kabule musait Arabistan ve ona komşu olan Rum ve Fars ahalisinin aklî durumunu bilirsek bunu daha da acık anlayabiliriz. Rum imparatoru Herakliyus'un dahi, Nucûm (yıldızlar) ilmiyle uğraşması ve Kudus (İlyÂ) yoneticisi Şam hıristiyanları Piskoposu İbn NÂtur'a Ahir zaman nebisinin zuhuru hakkındaki goruşunu oğrenmek isteğiyle mektup yazması bu hususta misal olarak kafidir. Arapca rivayetlere gore İslam'a girmek arzusunda olan Herakliyus, Rasulullah'ın mektubunun kendine ulaştığı gunlerde ulkesinde olan Ebu Sufyan ve arkadaşları ile bu yeni din hakkında konuştu. Rasulullah'ın elcisini iyi karşıladı, onu, Hıristiyan din adamlarından meydana gelen bir meclise cağırdı. Topladığı din adamlarına, Rasulullah'ın elcisinin getirdiği haberleri ulaştırdı, onlar karşı cıkınca, kendisi de İslÂm'a girmek niyetinden vazgecip, zahiren hırıstiyanlık uzerindeki bağlılığını artırdı.
Şuphesiz bu donemde insanlık, Ahir zaman Peygamberinin zuhurunu gozetiyordu. Bizzat Herakliyus bu mesele ile ozel bîr şekilde ilgileniyordu. Nitekim, onceden gectiği gibi Nucum ilminde temayuz etmiş olan İly (Kudus) Piskoposuna mektup yazarak, ilmi nucûm sayesinde Ahir zaman peygamberinin zuhur ettiğini anladığını haber veriyor ve onun bu husustaki fikirlerini soruyordu.
Ebu Sufyan şoyle anlatır: "Kureyş tacirlerinden meydana gelen bir grubla Suriye'ye gitmiştik... Vallahi! Gazze'de bulunduğumuz sırada onun emniyet amiri (yani Herakliyus'un), uzerimize geldi ve: "Siz şu Hicaz'da ortaya cıkan adamın (yani Rasulullah'ın) kavminden misiniz?" diye sordu. 'Evet" dedik, "O halde benimle hukumdara kadar geliniz" dedi. Birlikte hukumdarın huzuruna gelince hukumdar: "Peygamber olduğunu soyleyen şahsın en yakın akrabası hangisidir?" diye sordu. 'Ben" dedim. Bunun uzerine hukumdar "Onu yakınıma getiriniz" dedi. Muteakiben beni karşısına arkadaşlarımı da, benim arka tarafıma oturttu. Ondan sonra tercumanına dondu: "(Ebu Sufyan'ın arkasında duran Kureyş tacirlerini kastederek) Onlara soyle, ben o zat hakkında buna (Ebu Sufyan'a) bazı şeyler soracağım, eğer yalan soylerse onu tekzib etsinler." dedi. Ebu Sufyan der ki: "Vallahi! Yalan soylemiş olsaydım, onlar beni tekzib etmezler, yalanımı yuzume vurmazlardı, lÂkin ben kendisine yalan yakışmayan ulu bir kişiydim, onun hakkında doğruyu soylemenin, yalan soylemekten kolay olduğunu anladım. Zira eğer ben onun hakkında yalan soylemiş olsaydım, arkadaşlarım bunu unutmaz sonra yuzume carparlar, halka soylerlerdi, bu yuzden onun hakkında doğruyu soyledim." Herakliyus: "Aranızda zuhur edip, peygamberlik iddia eden şu zat hakkında bana bilgi ver." dedi. Ben, Muhammed'in işini kucultmeğe ve değersiz gostermeğe başladım ve kendisine: "Ey Hukumdar! Onun işine bu kadar ehemmiyet vermene gerek yoktur, onun durumu sana ulaştığı kadar yuce değildir" dedim. Benim sozlerime aldırmaksızın: "Onun durumuyla ilgili soracaklarıma cevap ver" dedi. Ben de "istediğinizi sorun" dedim. Herakliyus: "İcinizde onun nesebi nasıldır?" diye sordu. "Onun nesebi icimizden yucedir" dedim. "Onun soyundan bu sozu ondan once soylemiş (Peygamber olduğunu belirtmiş), ona benzeyen, başka biri var mıdır?" dedi. "Yoktur" dedim. "Sizin aranızda onun bir saltanatı vardı da, o saltanatı elinden cekip aldığınız icin mulkunu geri almak maksadıyla boyle bir iddia ile mi ortaya cıktı?" dedi. "Hayır" dedim. "Sizin aranızda ona tabi olanların durumundan haber ver. Ona inananlar halkın hangi kesimindendir?" diye sordu. "Zayıflar, fakirler, gencler ve kadınlar inanıyorlar. Kavmindeki yaşlılar ve ustunluk sahibi kimselerden kendisine hic inanan yok." cevabını verdim. "Ona tabi olan onu seviyor, bağlanıyor mu, yoksa ondan ayrılıyor onu terkediyor mu?" dedi. (Başka bir rivayette "onlardan herhangi biri, ona kızıp dininden donuyor mu?" şeklindedir.) Ben: "Ona inanıp da ondan ayrılan bir adam yoktur" dedim. "Kendisinin sulhu bozduğu var mıdır?" dedi. Bana sorduğu şeylere cevap verirken, daha başka sozler de katarak onu (Rasulullah'ı)jurnal edecek bir şey bulamıyordum. "Hayır! Sulhu bozmaz, ancak biz onunla bir suredir sulh (Hudeybiye'yi kasdediyor) halindeyiz, bozmayacağından emin değiliz." dedim. Ebu Sufyan: "Bana kendiliğimden bir şeyler katmağa imkan verecek bu sozden başkasını bulamadım. Vallahi! Bu sozume de iltifat etmedi." demiştir. Sonra soze yeniden başlayarak, tercumana dondu: "Ona de ki, ben sana o şahsın neseb durumunu sordum, sen, kendisinin icinizde en soylu neseb'e mensub olduğunu belirttin. Peygamberler de zaten boyle Allahu TeÂl tarafından kavimlerinin en soylu aileleri icinden secilip gonderilir. İcinizde bu sozu daha once soyleyen (Peygamber olduğunu), kendisine benzemek istediği biri var mıydı? diye sordum. Hayır yoktur, dedin. İcinizde, mulk ve saltanatını elinden aldığınız bir hukumdar vardı da, onun mulkunu ele gecirmek arzusuyla mı bu sozle ortaya cıktı? diye sordum. Hayır karşılığını verdin. Ona inananların daha ziyade kimler olduğunu sordum, zayıflar, fakirler, gencler ve kadınlar olduğunu bildirdin. Her zaman peygamberlere tabi olanlar bunlar olmuştur. Senden ona inananların ona bağlanıp sevdikleri veya ondan ayrılıp, uzaklaştıkları hususunda sordum. Ona tabi olanlardan şimdiye kadar ayrılan olmadığını bildirdin. İmanın tadı işte boyledir, cıkacağı bir kalbe girmez. (Başka bir rivayette, "tadı, sevinci kalblere karışan iman boyledir." şeklindedir.) Yaptığı andlaşmaya ihanet eder, bozar mı? dedim. Hayır dedin. Eğer, hakkında bu soylediklerin doğru ise, o zat (Rasulullah) şu ayaklarımın bastığı yer uzerinde bana karşı ustunluk sağlayacak, galip gelecektir. Onun yanında olmak ve ayaklarını yıkamak isterdim. Artık işine gidebilirsin." Ebu Sufyan der ki: "Bunun uzerine onun huzurundan ayrıldım, arkadaşlarımla başbaşa kalınca ellerimi birbirine vurarak şoyle diyordum: Ey Allah'ın kulları! İbn Ebî Kebşe'nin (yani Rasulullah (s.a.)'in) işi hakikaten buyudu."
Rivayetlerinin birinde Taberî şoyle haber veriyor: "Suriye'den Kostantiniyye (İstanbul)'ye donmek uzere bulunan Herakliyus, Rasulullah (s.a)'ın mektubu kendine ulaşınca rumları topladı ve onlara: "Ey Rum cemaatı! Sizlere onemli bir işi arzedeceğim, onu size anlattıktan sonra bunun uzerinde duşunun ve kararınızı verin" dedi. Huzurundakiler: "Bu iş nedir?" diye sorunca: "Biliyorsunuz, vallahi bu zat, Allah tarafından gonderilmiş bir Peygamberdir. Şuphesiz ki, biz onu kitaplarımızda buluyor, bize anlatılan sıfatıyla biliyoruz. Geliniz ona tabi olalım da dunya ve Âhiretimiz selÂm ve esenlik uzere olsun." dedi. Rumlar: "Mulk ve saltanatca ustun, nufusca kalabalık, ulkemiz de onların ulkesinden daha buyuk ve verimli olduğu halde, arabların emrine mi gireceğiz?" dediler. Herakliyus: "O zaman geliniz, ona her yıl vergi odeyeyim de, bu vergi sayesinde, onun bize savaş acmasından emin olarak musterih olalım." teklifinde bulundu. "Nufus, mal, mulk ve saltanat bakımından onlardan ustunuz. Ulkemiz de ulkelerinden verimlidir. Boyle olduğu halde aşağılık ve zelil araplara harac mı vereceğiz? Vallahi bunu ebediyyen kabul edemeyiz." dediler. Herakliyus: "Pekala, gelin kabul edin de, Suriye toprağını ona verip, Şam bolgesi (Suriye, Filistin, Urdun, Dımeşk, Humus ve Derb)'nin diğer taraflarının bizde kalması şartıyla bir anlaşma yapayım." dedi. Onlar: "Suriye toprağını ona vereceğiz ha? Halbuki sen, Suriye toprağının, Şam bolgesinin en verimli yoresi olduğunu biliyorsun? Vallahi bunu asla yapamayız." dediler. Herakliyus tekliflerini kabul etmediklerini gorunce şoyle dedi: "Vallahi! Ondan kacındığınız takdirde, kendi şehrinizde size galip geldiğini goreceksiniz." Sonra katırına bindi, onların huzurundan ayrıldı, Suriye topraklarının bittiği mevkie gelince, Suriye tarafına donerek: "Elveda Ey Suriye." dedi ve atını tekmeledi, hızlı bir şekilde Kostantiniyye'ye gitti."
Butun bu anlatılanlardan anlaşıldığına gore, muhtelif arapca rivayetler, Herakliyus'un İslÂm'ı kabule meylettiği hususunda neredeyse goruş birliğindedirler. Rumların bu dine girmeği reddetmesinin en muhim sebepleri, İslÂm'ın, durumlarını kucuk ve hakir gorup somurdukleri arapların dini olması ve Herakliyus'un devletinin ileri gelen ricali ve din adamları yanında zayıf kalmasıdır. Nitekim o, evvela İslÂm'ı kabul edip etmemeleri hususunda onları serbest bırakmış sonra da Suriye bolgesi toprağından bir bolumunu vererek muslumanlarla anlaşma yapmak istemiştir.
Bilhassa elimizdeki tarihi kaynaklara dayanarak bu devrede Herakliyus'un, haricî tehlikelerle kuşatılmış olduğunu oğrendikten sonra, Arapca kaynakların kaydettiği bu rivayetlerin tamamının doğruluğuna guvenemeyiz. Her ne kadar, Avarlar ve Slavlara (Sakaalibe) karşı zafer kazanmış, Suriye ve Mısır'ı geri almış, 627 M. yılında Cezire bolgesinde Ninova savaşında İranlılara karşı zafer kazanarak askerleriyle İran topraklarına girip başşehir Medayin'i tehdit etmiş (M. 628) olsa da, aynı donemde İran Kisrası Husrev'in ordusu Anadolu'yu gecerek İstanbul'u kuşatmış, neredeyse İstanbul'u ele gecirecek duruma gelmişti.
Bazı rivayetlerde bildirildiği gibi, Herakliyus'un durumu, zihnini meşgul eden duşunceler ve aklına gelen tehlikeler, kendisini İslÂm'ı kabul etmeye sevketmiştir. Zira o, İranlılarla yaptığı harbten cıktıktan hemen sonra, yeni bir duşmanla harbe girmek istemiyordu. Cunku o, yeni kurulan İslÂm devleti tarafından, kendisine yonelecek yeni bir tehlike cıkacağını biliyordu.
Mısır, Filistin ve Suriye bolgelerinde Muslumanlarla savaşmak icin kalabalık ordular toplaması, Mısır Mukavkısının arablarla sulh yaptığını duyunca ona kızarak Kostantiniyye'ye cağırıp sonra da surgune gondermesi ve Mısır'a gonderdiği rum komutanları azarlayıp arablarla savaşa teşvik etmesi, Herakliyus'un bu işte dînî olmaktan ziyade siyÂsî sebebler gozettiğini gosteren delillerdir. Herakliyus, 641 yılında muslumanların Babylon kalesini muhasaraya devam ettikleri sırada olmesine kadar aynı şekilde hareket etmiştir.
Arap tarihcilerini, Herakliyus'un İslÂm'a girmeğe niyetlendiğini, kabule iten sebeblerden biri şuphesiz Taberî'nin kaydettiği şu hadisedir:
"Herakliyus, Dıhye el-Kelbî'yi (Rasulullah'ın elcisi) ağırladı ve ona kıymetli hediyeler ve guzel elbiseler verdi.”O Ancak Hısm bolgesine geldiği sırada Cuzam kabilesinden bazıları Dıhye'nin yolunu kestiler, elindeki hediyelerin tamamını gasbettiler. Dihye, Medine'ye gelince evine girmeden Rasulullah'a gelerek durumu arzetti. Bunun uzerine Rasulullah (s.a.), bir seriyye'nin başında Zeyd b. Harise'yi HısmÂ'ya gonderdi.
Bu haberde bildirilen olayların doğruluk ihtimalini kabul etmekle beraber, Herakliyus'un Dıhye'ye lutufkÂr davranıp hediye ve bahşiş vermesinin, Rasulullah'ın durumunun guclenmesinden korktuğu icin muslumanların kaîblerini kendisine ısındırmak maksadıyla başvurduğu bir nevi siyasetten ileri gecmediğini duşunmek de mumkundur. Herakliyus'un devlet adamlarını toplayıp, onlara İslÂm dinini arzettiği esnada, kabul etmediklerini ve kendisi bu dine girdiği takdirde isyan edeceklerinde kararlı olduklarını anlayınca bu tekliften vazgecmesi, bu goruşun doğruluğunu gosteren en buyuk delildir. Sonunda o şoyle demişti: "Ey Rum topluluğu! Bunları, yeni cıkan din karşısında, sizin kendi dininize olan bağlılığınızı denemek icin arzettim. Şuphesiz sizde beni sevindirecek şeyler gordum."
Bizans İmparatoru Herakliyus tarafından Mısır idareciliğine getirilmiş olan Mukavkıs'a gelince, o da Peygamber (s.a.)'in elcisi HÂtib b. Ebî Beltaa'ya hediye vermede Herakliyus'dan daha geri kalmadı. Arap tarihcileri, onun elciyi guzel karşıladığı ve "Bir peygamberin geleceğini biliyordum, fakat, onun Şam'dan cıkacağını sanıyordum. Ondan onceki peygamberler buradan cıkmıştır. Şimdi goruyorum ki o, yoksul ve fakir bir ulkede Arapların icinde zuhur etmiş. Kıptîler ona tabi olma hususunda bana itaat etmezler ve ben, seninle yaptığım bu konuşmanın duyulmasını da istemem." şeklinde cevap verdiği hususunda hemen hemen ittifak etmektedirler.
Mukavkıs, Peygamber (s.a.)'e hediyeleri gondererek elciyi yolcu etti. Tarihciler, bu hediyelerden MÂriyei Kıptiye (r.a.) ile kız kardeşi ve birtakım kıymetli eşyalar hususunda ittifak etmektedirler. Peygamber (s.a.)'in MÂriyei Kıptiyye adında bir cariyesinin bulunduğu ve bundan İbrahim adında bir oğlunun doğduğu hususunda tarihcilerin ittifakına istinaden, bu rivayetin doğruluğuna guvenebiliriz.
Mukavkıs'ın, HÂtıb b. Ebî Beltaa'yı iyi karşılaması ve aralarında MÂriye (r.a)'nin de bulunduğu hediyeleri gondermesi neticesinde, Peygamber (s.a.), Mısır halkı Kıptileri ovmuş ve onlar hakkında iyi davranılmasını tavsiye etmiştir. Nitekim Rasulullah şoyle emretmişti: "Allah benden sonra size Mısır'ın fethini nasip edecektir, o zaman Kıptilere iyi davranın, cunku icinizde onların damadı ve hakları vardır.
NecÂşî'ye gelince, İslÂm tarihcilerinin muslumanlığı kabul ettiğini te'kit etmesine, hayatı boyunca Muhammed (s.a) ile cok iyi ilişkiler icinde olmasına rağmen, butun bunlar bizi O'nun musluman olduğunu kabule zorlayamaz. Nitekim guvenilir tarihcilerin coğu, İslÂmiyyetin Habeşistan'da epeyce bir zaman sonra yayıldığı hususunda nerede ise ittifak etmişlerdir. Taberî ve ibnu'l-Esîr'in rivÂyetleri de bunu gostermektedir. Bunların rivayetine gore "Hz. Omer zamanında Habeşliler, İslÂm ulkesinin bazı sınır bolgelerine saldırmış ve yağmalamışlardı. Bunun uzerine Hz. Omer, Alkame b. Mucezziz el-Mudlicî komutasında bir musluman birliğini deniz yoluyla onlara karşı savaşmak uzere gonderdi; fakat bu birlik hezimete uğrayıp imha edildiği icin o, hicbir kimseyi denizyoluyla savaşa gondermemeye karar verdi.”
__________________
RasUlullah (s.a.)'m HUkUmdar Ve Emİrlere Mektuplari:
Dini Bilgiler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- RasUlullah (s.a.)'m HUkUmdar Ve Emİrlere Mektuplari: