Kadının Olmadığı Yerde Uygarlık Olmaz


Toplumların gelişmişlik duzeyi ile ilgili en şaşmaz olcut kadının yeridir. Kadınlara hak ettiği değerin verilmediği bir toplumun uygar olduğundan, gelişmiş olduğundan asla soz edilemez. Cunku, uygarlık en temelde insan olmanın başlı başına bir değer, hem de insanlığın temel değeri olduğu gerceği uzerine inşa edilir. İnsanoğlu, insanlığı “ana”dan oğrenir. Kadına saygı duymayanlar, insan olma surecinin en alt basamaklarına takılıp kalmış sayılırlar.
Medeniyetin merkezine “insan”ı, insana saygıyı yerleştirerek duşunduğumuzde, “kadın” sorununun sadece Muslumanların değil, butun insanlığın sorunu olduğunu gormezlikten gelemeyiz. Gercekten de, dunyanın her yerinde, yeterince insan olamayanların, vahşiliklerini, cahilliklerini, ezilmişliklerini kadın uzerinden yansıttıklarını gormekteyiz. Bu durum, Musluman kadının acılarını elbette hafifletmez. Eğer bugun bir bucuk milyara yaklaşan Muslumanların yaşadıkları bolgelerde hala kan varsa, hala gozyaşı varsa, bu hem en cok sıkıntı cekenin kadınlar olduğunu, hem de, kadına saygıyı oğrenemeyen ve icselleştiremeyen toplumların ezilmeye mahkum olduklarını gosterir.
Muslumanlıktan, Muslumanların yaşadığı yerlerden soz edildiği zaman, hem uygarlık, hem de kadın konusunda, gercekten ciddi celişkiler karşımıza cıkmaktadır. İslam uygarlık iddiası olan bir dindir. Nitekim, Muslumanlar, her ne kadar bugun, varlığından soz etmek pek mumkun değilse de, insanlığa muazzam bir uygarlık hediye etmişlerdir. Bu uygarlık, Kur’an’ın getirdiği yeni bir “insan”, yeni bir “tabiat” anlayışı uzerine, yeni bir değerler sistemi ile inşa edilmiştir. Bu uygarlıkta kadının hissesi, gercekten ciddi bir araştırma konusudur. Biz, Muslumanların son iki asırdır icine suruklendiği acmazda, genelde “insan” ozelde “kadın” algısındaki carpıklığın ciddi olcude etkin olduğunu duşunuyoruz. Bu sebepten, cok acık olmasına rağmen gormezlikten gelinen bazı celişkilere dikkat cekmek istiyoruz.
Muslumanların, Tanrı’nın muhatabı olan “insan”ı yeniden keşfetmeleri gerekmektedir; “insan” algısında ciddi sorunların olduğu kanaatindeyiz. Bu sebepten, kadının statusu meselesi, muthiş bir celişkiler yumağını acığa cıkartmaktadır. Şoyle ki, hem cennetin anaların ayakları altında olduğunu soyleriz, hem de anaları/ kadını ayaklar altına alırız. Erkek bir gunah işlerse, “elinin kiri” olur; kadın bir gunah işlerse, “namusun temizlenmesi” gerekir. Bir erkeğin, kendi kız kardeşine davranışı ile, bir başka erkeğin kız kardeşine davranışı arasında ucurumlar kadar fark vardır. Celişkinin en ağırı da, bir ananın kendi kızına bakışı ile, oğlunun birlikte olduğu bir “başka ananın kızı”na bakışı arasındaki farkta ortaya cıkar… O zaman meselenin adını koymak gerekir: Her erkek bir kadının eseridir. Uygarlıktan soz edeceksek, işe oncelikle kadınlardan başlamak gerekir. Uygarlığın tohumlarını kadınlar eker…
İslam’da kadının yeri ve statusu konusundaki celişki, Kur’an’ın talepleri ile, Muslumanların yaşadıkları fiili gerceklik arasındaki ucurumda daha acık gozlenebilmektedir. Kur’an, kadın ve erkeği, yaratılışta, ozde eşitlerken, gelenek coğu zaman kadını gormezlikten gelir. Kur’an, insanlığın doğal akışına mudahalede bulunurken, once insanın yerini yeniden belirlemiştir: İnsan topraktan yaratılmıştır. Bunun anlamı, insan olmanın, kadın olmaktan, ya da erkek olmaktan once geldiğidir. Kendisinin “insan” olduğunun farkında olan her insan, Allah’ın topraktan yarattığı bir varlık olarak her insanın “eşit” olduğunu bilir. Toprak insanları eşitlemektedir. Rum suresinin 20 ve 21. ayetleri, kadın ve erkek olma konusunda ana ilkelerden birisini bize hatırlatmaktadır: “Sizin topraktan yaratması, O’nun delillerinden/ mucizevi işaretlerinden birisidir ve sonra siz (bir surec icinde) beşer olarak gelişip kişilik kazandınız. Yine sizin icin kendileriyle huzur bulasınız diye kendi cinsinizden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhameti yerleştirmesi de O’nun delillerinden/ mucizevi işaretlerindendir. Şuphesiz butun bunlarda duşunen insanlar icin dersler vardır.” (Rum, 30/20-21)
Kur’an’a gore, kadın ve erkek “aynı oz/can”dan yaratılmıştır. Yuce Yaratıcı bu gerceği şoyle ifade eder: “Ey insanlar! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de pek cok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Kendisi adına birbirinizden hak talep ettiğiniz Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyun ve bu akrabalık bağlarını gozetin. Şuphesiz Allah uzerinizde daimi bir gozetleyicidir.” (Nisa, 4/1) Kur’an, “kadınların erkekler icin, erkeklerin de kadınlar icin bir elbise/ortu” gibi olduğuna dikkat ceker (2/187). Aslında, aynı ozden kadın ve erkek olarak yaratılmış olan insan, her şeyiyle, her haliyle ozgun bir varlıktır. Ancak, insani butunluğun sağlanabilmesi, eşler arasında oluşan ilahi sevgi ve rahmetin acığa cıkarılmasına, geliştirilmesine, buyutulmesine bağlıdır. Muslumanların bu sevginin ne kadar farkında olduklarını gercekten duşunmek gerekmektedir.
Sadece ilke bazında dikkat cektiğimiz bu gercekler, Hz. Muhammed’in sağlığında, kadına gercekten kişilik ve ozgurluk kazandırmıştı. Oyle ki, Hz. Omer, hicret sonrası Mekke’den gelen kadınların Medineli kadınlara ozenerek ozgurleştiklerini, kendi varlıklarının farkında olduklarını dile getirmek ihtiyacı hissetmişti. Hz. Omer hutbe okurken, uzerindeki elbisenin hesabını soran bir kadın sahabe idi. Hz. Omer zamanında bugunku karşılığı zabıta amirliği olan “Hisbe”nin başında bir kadın gorev yapıyordu; carşı- pazar ondan soruluyordu. Uhut’ta Hz. Peygamber’in dişinin kırılmasına yol acan kargaşada, vucudunu Hz. Peygamber’e siper ederek şehit olanların icinde bir kadın Musluman vardı. Peygamberliğinin en zor aşamasında Hz. Muhammed’in yanında sevgili eşi Hz. Hatice vardı. Butun bunları gecmişe oykunme amacıyla dile getirmiyoruz. Bugun gelinen noktada, eğer ozgurlukten, ozne olmaktan, insanca yaşamaktan soz edeceksek, işe kadınlardan başlamak gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Kendilerine guvenemeyen, kendilerinden korkan erkekler, kadını eve hapsederek kendilerini guvence altına almak istemektedirler. Toplumda ozgurluk bilincinin gelişebilmesi, kadınların ozgur bireyler oldukları bilinci ile doğru orantılıdır. Tekrar edelim: Her erkek bir kadının eseridir. Kadının olmadığı yerde uygarlık olmaz.


http://hasanonat.net/index.php?option=com_content&view=article&id=99:ka dnn-olmad-yerde-uygarlk-olmaz&catid=36:makale&Itemid=54

__________________