NEFİS MUHASEBESİ 3

Ey ferasetli ve mudebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip calışmaya cok muhtac olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe duşeceğini her gun hatırla ve bu hakikatı bir karta yazıp cebine koy ki, gunde on defa nefsine ihtar edebilesin.
Bir ve beraber olduğun hizmet ve dÂv arkadaşlarının gonlunu kırma. Senin gonlunu kıran olursa, "Buna benim nefsim mustehaktır" de ve gonlunu kıranın gonlunu hoşnut eyle.
Boyle bir zamanda, boyle kudsî bir îmÂn hizmetinde calışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, cok hurmet, muhabbet ve şefkate lÂyıktır. "Dane taşıyan bir karıncayı bile incitme."
Dostunu şiddet ve minnet icinde tutarsan, bir daha senin suratını bile gormek istemez.
Halk nazarında nice itibarsız, hakir gorunen Muslumanlar ve İslama hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdir, hurmet ve muhabbet beklemezler. Onlar, ehl-i îmana hurmetkÂr ve merhametli olurlar. Onlara Allah'ın rızası kÂfi gelir.
Sen bir mu'mine "Fenadır" diye kotu zanda bulunabilirsin; halbuki o kimse Allah'ın makbuludur.
Arkadaş! Gul padişahının yanında silaha davranmış diken var.
Dikensiz gul, kusursuz arkadaş arayan kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.
Nur-u Kur'Ân hizmetinde bir ve beraber calıştığınız kardeşler ve ehl-i îmÂn icinde, gucenen ve kusen, gucendiren ve kusturenlerden olmayınız. "Deymiyor bu dunya boyle şeylere..."
İnsan iyi işli olmalı. Kendisini daima kusurlu gormeli.
Muşterek bir işte calışan şahıslar, dinî veya dunyevî bir muessese mensupları mudavele-i efkÂr yaparlarken, kendi fikrini mutlak bir isabet bilmesi, diğer arkadaşlarının fikirlerini daima isabetsiz gormesi, muessese arkadaşlarının reylerini hakir bulmasıdır. Kendi fikirleri ile yapılan işlerin zararlı ve iflasa doğru gittiğini hatırlatan en yakın arkadaşlarına yuz cevirmesi, muessesenin maddî imkÂnlarını elinde bulunması, şubelerdeki işin icyuzunden haberi olmayanların teveccuhune aldanmasıdır. Muesseseye sekiz-on işte şahsî kanaatinden ve başka arkadaşların fikirlerinden zararlar gelince de bir takım teviller yoluna sapmak, telaşsız gorunerek kendi cebindekini değil, umumun hukukunu zayi etmesidir.
Mudavele-i efkÂrda bir işi isabetsiz veya zararlı bulduğunu arkadaşına soylerken, edep, terbiye, hurmet gibi yuksek ahlÂkı ciğneyerek tehevvurle, şiddetle soylememesi, karşısındakinin izzetini kırması İslÂmî terbiye ve ahlÂka sırt cevirmek olduğu halde, bunu hic nazara almayarak, "Bana boyle dedi, şoyle dedi" gibi hiddetle mukabele etmesidir. Dehşetli zararlarda kendisinin dahlı olmadığına, ya cehl-i murekkeple veya gururla iddiada bulunmasıdır. Halbuki mesai arkadaşlarına hurmetle mukabele edip, kendi fikirlerinin isabetsiz olabileceğine ihtimal vererek, yirmi meselede hic olmazsa on adedini arkadaşlarının kanaatlerine munasip bulup iş yapmasıyla fikirlere menfî hislerin karışmadığı anlaşılmış olur.
Fikirlerindeki isabetsizlik zararlara sebep olunca, diğerleri bu zarara sebep olana hurmetkÂrÂne, asilÂne, alcak gonullulukle kendi fikirlerindeki veya vazifelerdeki kusurlarını da sayarak, ondan ozur dileyerek soylemesi- velev kırkıncı defa da kabul etmeyecek olsa- yine o yanlış yapana soylemek yerine şuna buna soylemesi; boylece muessese mensuplarına olan husn-u zan ve itimadın kırılması; bir kimsenin aile catısı altında kalması icab eden hatalarını yayması; o kimseyi kotuleyip şuna veya buna soylemekle bin zarar getireceğini hissiyatının tesiriyle gorememesidir.
Muteaddit defalar bir iş hususunda munakaşa edilir; meşveret ve mudavele-i efkÂr adı ile soze oturulur. Munakaşa ve kavga ile kalkılır. Bu kavgamsı konuşmada herkes heyecanlanır. Hisler heyecana gelir. Biri diğerine, diğeri otekine hakaretli sozler sarf eder. İlk defa birisi hakaret eder, diğeri de misilleme yapar. Birinci hakaret edip kalb kıranı kasdederek, "Birinci bana şoyle dedi, ben de ona oyle dedim" der. Bu beş-altı defa tekerrur edince, artık en yakın dava arkadaşına ikincisi kuskun durur. Bu kuskunluğu goren ikinci birinciden soğur. İkinci ile ucuncu birleşir. Birincinin gıyabında konuşa konuşa, artık o da haricîlerin muşfiki, can kardeşine kusucu olmuştur. Artık birincinin hakkında tenkitler ve kusurları sayıp dokmeler başlamıştır.
İslÂm muaşeret, edep ve terbiyesine riayet etmeden, nefis ve tehevvurune kapılarak, dahilî hizmet mensuplarına harictekilere dahi yapılmayacak bed muameleyi yapmaktır. Bu kotu hissiyat zararlı netice doğurunca, "Ben sebep oldum, ozur dilerim" olgunluğunu gostermeyerek, zararlı neticeyi acib bir halet-i ruhiye ile karşısındaki arkadaşına yuklemektir. Taraflar dahi şahısların umumunun alÂkadar olduğu umumî bir meselede, iki taraf da birbirini sabit fikirlilikle itham ederek, muessese hizmetine dinamit koyarak umumun zararına sebep olmalarıdır

__________________