Şeyhulislam Mustafa Sabri efendinin bu konudaki bir yazısının ozeti şoyledir:

Mûsikî, mÂlÂyÂni kabilinden bir meşguliyet şeklinde tezahur eden bir atalet [tembellik]tir. Bundan alınan lezzet ise gecici bir hevesten başka bir şey değildir. Mûsikîden hicbir zaman Âhirete ait bir fayda beklenmez.

İnsanları eğlendirici butun sanatlar, selim fıtrat sahiplerince Âdi sanatlardan sayılmıştır. Boyle sanatcıların şohret bulmasına sebep olan alkış ve hurmetlere aldanmamalı. Bu hurmetler, karşı taraftan bir parca haysiyet koparmak ve bu zararı belli etmemek uzere iftihar hissini okşayarak meydana getirilmek mÂnÂsına olduğu icin eksilmez. Namuslarından uzaklaştırılmak istenilen kadınlara karşı da pek cok saygı gosterirler. Şarkıcılık ve calgıcılıkta mevcut olan eğlendirmek konusunda, cocuklarına calgı oğretmiş olmakla oğunen ana babanın aklına hayret etmemek imkÂnsızdır.

Mûsikî dinleyenler, bu esnada toplum icin bir şey yapmış olmayıp, yalnız bir hayli paranın bircok ceplerden cıkarak bir başka cebe girmesine yardım etmiş oluyorlar. Sonra bu paraların karşılığında bu adamlar ne almış oluyorlar? Hicbir şey…

Mûsikînin şehvet hislerini tahrik etmesi, fuhşa surukleyici bir zemin hazırlar. Bundan dolayı, icki kadehleri ve dilberler, mûsikî Âleminin ayrılmaz bir parcasıdır. Bu heyecanla, Âşıkların dilinde yer alamayan aşk ve sevgi kelimeleri bu iki şeyin teşkil ettiği ahenk sayesinde ortaya cıkar. Bundan dolayı, (Bir guzelin aşkından sabahlara kadar uyuyamıyorum, cıldırıyorum) demeye sıkılan birinin, bu manayı iceren bir şiir ve şarkıyı butun kuvvetiyle insanların onunde bağıra bağıra soylemesi kustahlık sayılmaz.

(İşsiz kalan genc kız, kendine başka işler bulmak icin duşunur) sozune uygun olarak, calgıyla meşgul olan kadın, uygunsuz duşuncelere dalmaktan kendini alamaz. Gonlunu birilerine kaptırmaya calışır. Âşık olmak, sevmek kotu mu diyen cıkabilir. Nasreddin Hoca merhumun, (Başından aşk gecti mi?) diye sorana (Bir defa geciyordu, uzerimize adam geldi) sozu meşhurdur. Bir erkek yalnız kendisini seven bir kadını sevgi ile anabilir. Bundan başka hicbir kadının, hicbir erkek hakkında aşk ve sevdasını mazur gormediği gibi, o kadına da o erkekten başkaları tarafından bir kıymet ve haysiyet izafe edilmez.

Guzel sanatların belki en iyisi olan şiire karşı da şupheyle bakılmasının sebebi kotuluğunun iyiliğine galip olmasındandır. Hatt ilim tahsili esnasında bir talebenin şiire dalması haylazlık sayılır. Şiirin baş sermayesini şairlerin kendileri şoyle itiraf ederler:

Sermaye-i şairÂn tukenmez,
Dunya tukenir, yalan tukenmez.

Bununla beraber, şiir, zekÂnın parlaması ve bilginin artmasına yardımcı olması cihetiyle mûsikîye kıyas kabul etmez elbette.

Eğer nağmelere, guzel seslere ihtiyac var denirse, Kur'an-ı kerim tilÂveti ile bu ihtiyac daha yuksek bir şekilde karşılanır. Kur’an-ı kerimi guzel sesle okumak emredilmiş, bu mustehab gorulmuştur. Fakat tecvit kaidelerini ihlÂl ederek veya mûsikî nağmelerine uydurarak Kur'an-ı kerimi teganni ile okumayı dinimiz yasak etmiştir.

Muzik ve Hitler’in hayalleri
Aşağıdaki yazı Meşhur Kazak yazarı Muhtar Şahanov’un, Medeniyetin Yanılgısı adlı eserinden alınmıştır:

Gunumuzde artık utanc duygusu azaldı. Kalemde murekkep olduğu gibi, insanda da, ruh zenginliği, hay ve namus bulunması lazımdır. Hay veya namusa onem vermeyen bu kadarla bir şey olmaz diyen, kendisini helak edecek bombanın fitilini ateşlemiş demektir. Ornek olarak bir hikÂye anlatayım:

Bir koyde uzun etek giyen guzel bir hanıma, bircok erkek evlenme teklif eder, ama bayan fakir olmasına rağmen, her nedense teklifleri geri cevirir. İki genc iddiaya girer. Yakışıklı olanı, "Ben bu bayana kendimi kabul ettiririm" der. Bayana giderek, “Annem sizin namuslu bir kadın olduğunuzu soyledi. Şu basit tokayı da hediye olarak gonderdi” der. Bayan sevinerek alır ve annesine selam gonderir. Genc, başka bir zaman, elmas taşlı altın bir yuzukle gelir, bunu da ben size hediye etmek istiyorum der. Bayan olmaz kabul edemem, karşılık olarak bir şey vermem gerekir ama bir şeyim de yok der. Genc de, illa bir şey vermeniz gerekirse, eteğinizi hafifce cekip dizden aşağısına bir kerecik bakmam yeter der. Bayan da, bu kadar şeyden bir şey olmaz diyerek eteğini azıcık sıyırır. Genc, başka bir zaman, altın bir kupe ile gelir. Kız kupeyi gorunce sevinir. Uzatılan kupeyi alır. Karşılık olarak benden ne istiyorsunuz der. O da, cok şey gerekmez, eteğinizi biraz daha sıyırıp dizden ustune baksam yeter der. Bu sefer kız fazla tereddut etmeden dizden ust kısmını gosterir. Genc bu sefer de guzel bir kolye ile gelir. Bayan uzatılan hediyeyi hemen alır. Genc, ucreti sadece bir opucuk der. Opuştukten sonra artık işi iyice ilerletirler. Yakışıklı genc iddiayı kazanır. [Batının kilise muziğiyle başlayıp, istisnasız her muziğe devam etmesi bu olaya benziyor.]

Batı kulturunu gozu kapalı kabul ettik. Sevgiyi sekse, dostluğu da ticarete donuşturduk. Batıda insani değerleri, ruhi vasıfları tahrip eden gucler vardır. Biz bunu cağdaş uygarlığın gereği olarak kabul ettik. Boylece asli değerleri kaybettik. Hitler'e, "Doğuda fethettiğimiz topraklara nasıl bir eğitim tarzı uygulayalım?" diye sorarlar. "Onlara sabahtan akşama kadar hafif muzik dinletin. Onlara duşunme, okuma fırsatını vermeyin. Cunku manevi derinliği olmayan insanlar kendilerini hep mutlu hissederler" diye cevap verir. Bugun Hitler'in hayalleri gercekleşmiştir. Gunumuzde muzik kulturu bizi istila etmiş durumdadır. İnsanı insan yapan değerler gerilemiş, insanın hissiyatına hitap eden ve taklide surukleyen araclar cıkmıştır.

Bilim adamları ispatlamıştır ki, insanlara, devamlı olarak tahrik edici muzik dinletildiği zaman beyinleri calışamaz duruma geliyor. Yunus balıklarına tahrik edici muzik dinlettiler ve yuzlerce Yunusun kendilerini karaya attığını gorduler. Tibet'te rahipler sesle her turlu camı kırabiliyorlar. Muziğe alıştırılan ineklerin sutlerinin hepsini sağma imkÂnı oluyor. Muziğe bağımlılık kazanılıyor.

Kazakistan'da 1986'da Aralık olayları oldu. Gencler ayaklanmıştı. Bu olay hakkında yazı yazmak yasaklandı. Butun zorluklara rağmen bu meseleyi kamuoyuna taşıyan ilk ben oldum. Hatta Gorbacov ile bir tartışma cıktı. "Eğer bu olay hakkında yazmaya devam edersen sana başka bir uslup ile cevap veririz" diye tehdit etti. Saharov ve Yeltsin ise beni desteklemişlerdi.

Jiltoksan olaylarını araştıran komitenin başkanı idim. Yanıma bir kız gelip başından gecen olayları anlattı. Olen gencleri de tanıyormuş. Bizi de surekli takip edip dinliyorlarmış. Odadan cıktığımız zaman kızı yakalamışlar. KGB'de ozel bir muzik odası varmış. Son sistem teknolojiyle donatılmış. Kızı muzik odasına sokmuşlar ve tavandan, tabandan, duvardan, hatta oturduğu masadan ceşitli muzikler dinletmişler. Birkac saat bu odada tuttuktan sonra kızı akşam serbest bırakıyorlar. Başka gunler yine cağırıp aynı odaya sokuyorlar. Ve iki uc uygulamadan sonra otobus durağına bırakıyorlar. Fakat kız biliyor ki evi yakında fakat adresi bir turlu hatırlayamıyor. Geri donerek KGB'nin kapısını calıyor ve "Hafızama ne yaptınız?" diye bağırmaya başlıyor. "Bana adresimi soyleyin" diye yalvarıyor. Aynı şekilde muzik vasıtasıyla insanların beyinlerini tahrip ettiler. Bu dunya capında yaşanıyor. Fakat insanlar bunu tam olarak kavrayabilmiş değil. Bu taklitcilik kulturu bizi de goturuyor. Hafızayı Cezalandırıcı Kozmo-Formul adlı eserimde insanı tahrip eden unsurları bu bakışla değerlendirmeye calıştım. (Medeniyetin Yanılgısı, M. Şahanov)

http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1753
__________________