Eğer kader yıllar once bir dama taşı gibi beni cole surmeseydi, İmam ŞÃ‚fiî'yle tanışamayacaktım.
Karşıma ilk olarak yuksek oğrenimimi surdurduğum universitenin kafeteryasında cıkmış, bir duvarın ustunden şoyle seslenmişti bana:
"Serendib dağları inci yağdırın
Tukrur kuyuları altın fışkırtın
Ne yaşarsam azıksız kalırım
Ne olursem kabirsiz
Himmetim kralların himmeti
Nefsim zilleti kufur sayan hur bir nefis"
Onuru takvada arayan bu dik başlı mısralar beni canevimden vurmuş, altında İmam ŞÃ‚fiî adını gorduğumdeyse cok şaşırmıştım. Şaşkınlığım İmam ŞÃ‚fiî'nin şair olmakla kalmayıp derlenen bir divanının da bulunduğunu oğrendiğimde bir kat daha artmış, ilk fırsatta bir kitabevine giderek ŞÃ‚fiî Divanı'nı edinmiştim. Divan şu mısralarla başlıyordu:
"Bırak gunleri dilediğini yapsın
Razı ol hukmederse kader
Gecelerin musibeti sabrını taşırmasın
Baki değil dunyadaki zorluklar"
Aradığımı bulmuştum. Sayfaları hızla cevirmeye başladım. Ta ki kerpic bir evin onune gelene kadar. İmam Şafii, keskin bir nazarla bakıyordu pencereden. Gozleri 1200 sene sonrasını kapısının onune getiriyordu. Sanki yuzlerce yılda hicbir şey değişmemişti. Kamış kalem cızırtıyla ilerliyordu kağıtta:
"Denedim insanını dunyanın
Sabah sabah
Cimrilikle dolu deriler yuruyordu
Başka bir şey goremedim
Sonra kanaat kınından birkılıc cektim
Keskin tarafıyla onlardan umitlerimi kestim."
İki yaşında babasını kaybedince, Mekke'ye goturulen ŞÃ‚fiî, yedi yaşında Kur'Ân'ı, on yaşında İmam MÂlik'in MuvattÂ'ını ezberlemiş, 13 yaşında Kur'Ân'ı tefsir etmeye, 20 yaşında fetva vermeye başlamıştı. Genc yaşlarda Arapca'nın onemini kavrayan ŞÃ‚fiî, dilbilgisini geliştirebilmek icin cole gitmiş, Arap kabileleri icinde dili en fasih olan Beni Huzeyl'i bir okul haline donuşturmuş, on yıl suren eğitimi sonunda bir yandan Arapca'yı ve Arap şiirini diğer yandan atıcılığı ve biniciliği oğrenmişti.
Bu uzun boylu, esmer, guleryuzlu, hoş sohbet, zeki ve heybetli adam, eğitiminde tek bir alime bağlı kalmamış, yalnız Hicaz bolgesinde omrunu gecirmeyerek Irak'a, İran'a, Anadolu'ya, Yemen'e, Şam'a ve Mısır'a gitmiş, alimler ve hadis ravileriyle ilmi tartışmalara girişmiş, butun fıkhî, fikrî ve edebî akımları tanımıştı. Zira o akıl ve hikmetin tartışmadan ve sohbetten doğduğuna inanırdı. İmam, fıkhın dışında cağının diğer ilimleriyle de uğraşmış, Mısır-Kıbti, Yunan, Fars ve Hint kulturlerini incelemiş, kimya, tıp, fizik, matematik ve astronomiyle ilgilenmişti. Seyahatları ilim ve onur yolculuklarıydı:
"Akıl ve edep sahibine rahat yok oturmakta
Bırak memleketi, garip ol, sefere cık
Ayrıldıklarına bedel bulacaksın karşılık
Ve gayret et, gayrettir hayatın tadı
Suyu durgunluk bozar; aksa temizdir, pislenir dursa
Avlanamazdı aslanlar ayrılmasa
Ve isabet etmezdi ok yayından cıkmasa"
İmam ŞÃ‚fiî de butun gercek alimler gibi tevazu sahibiydi. Dunyada kendini bir yolcu olarak gorurdu. Kalın bir asası vardı ve bu asayı hep yanında taşırdı. 'Gucsuz olmadığın halde neden asa kullanıyorsun?' diyenlere, 'Yolcu olduğumu hatırlamak icin' cevabını verirdi. Onun gecelerini ilme ayırıp uykusuz kaldığını bilmeyen yoktu. Geceden ilmi meseleler uzerinde yoğunlaşarak yararlanır, karanlıkta daha iyi duşunurdu. Burada İmam ŞÃ‚fiî'nin yeğeni Ebu Muhammed'e sozu bırakmalıyız: "Annem (ŞÃ‚fiî'nin kızkardeşi) der ki: 'Bir gece icinde belki yirmi otuz defa ŞÃ‚fiî'nin yanına kandil getirir ve gotururduk. O arkaya yaslanır, duşunur, cariyeye birden, 'Ya cariye! Kandil getir!' derdi. Cariye kandili getirince yazacağını yazar, sonra da 'Kaldır şunu!' derdi." İmam ŞÃ‚fiî'nin ilimle ilgili yazdığı onlarca şiirden birini burada paylaşalım isterseniz:
"İlim tasnifiyle uykusuz kalmam
Daha hoş gelir bana
Suslu, guzel bir kadından
Boyunlardaki kokudan
Kalemimin kağıtlar ustundeki hışırtısı
Daha hoştur
İnsanlara karışmaktan ve aşıklardan
Kızın defe vurmasından daha tatlıdır
Yapraklarından kumlar dokulsun diye
Defterlerime vurmam
Derste sevincle eğilmem
Ustune cozmek icin
İlmi bir meselenin
Daha lezzetlidir şarabından sÂkinin
Ben uykusuz gecelerken
Uyuyordun sen
Nasıl bana yetişirsin
Durum boyleyken."
İmam ŞÃ‚fiî, dostluğu ve gercek dostları onemser, dostlukların bozulmaması icin her turlu ozverinin gosterilmesini salık verir ve şoyle derdi: "Eğer hakiki bir dosta sahipsen ona sıkı sarıl, zira gercek dostu bulmak cok zor, ayrılmak ise pek kolaydır." Bu sozu dostlarından cok cekmiş birinin soylemesi sozun değerini bir kat daha artırmakta. Bakın bir şiirinde nasıl serzenişte bulunuyor eski dostlardan:
"Zor gunde faydası olmayan arkadaş
Duşmanına yakındır kıyaslanırsa
Hangi asırda yaşarsa yaşasınlar
Gercek dostlar ve kardeşler
Ortaya cıkar o kederli anlarda
Guvenilir bir dost aramaya adasam da omrumu
Hoşgorum oyaladı durdu beni yollarda
Beldeler ve halkları suret değiştirmişlerdi
Sanki insanları insan değildi." [/SIZE][/B]
__________________
Nefsim Zilleti Kufur Sayan Hur Bir Nefis
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Nefsim Zilleti Kufur Sayan Hur Bir Nefis