Akıl, iman edenlerle inkarcıları birbirlerinden ayıran en onemli ozelliklerdendir. Allah’ın iman eden kullarına ait bir ozellik olarak yarattığı akıl, kişinin imanı, Allah korkusu ve teslimiyeti olcusunde gelişir. Allah korkusu ve samimi iman, kişiye hayatının her anında Allah’ın rızasına uygun hareket etmesini sağlayan bir anlayış kazandırır. Boyle bir kişi vicdanını kullanarak Kuran ahlakına en uygun olan tavrı secer ve bunun sonucunda tum hayatına hakim olan bir tavır mukemmelliği elde etmiş olur. Yuce Allah’ın sadece mumin kullarına verdiği bu ustun ozelliğe Kuran’ın pek cok kıssasında dikkat cekilmiştir.



Akıl, zekanın cok ustunde ve cok daha derin bir kavrayış şeklidir. Zeka, en bilinen anlamıyla insanın duşunme, gercekleri algılama, yargılama ve sonuc cıkarma yeteneklerinin tamamıdır. İnsana zekanın cok ustunde bir anlayış kazandıran akıl ise, derin duşunebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda cozum getirebilme yeteneğidir. İnsana bu yeteneği kazandıran yegane ozellik ise imandır. Allah, “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kotuluklerinizi orter ve sizi bağışlar. Allah buyuk fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29) ayetiyle iman edip Kendisi’nden korkup sakınmalarına karşılık kullarına Katından ozel bir anlayış verdiğini bildirmiştir. Kuran’da bildirilen peygamber kıssalarında yer alan akılcı davranışlar, bu gerceğin en acık delilleri ve muminler icin hikmetli birer ornektir. Yuce Allah akıl sahibi kullarına, Kuran’da anlatılan kıssalar uzerinde duşunup ibret almalarını bildirmiştir. Yusuf Suresi’nde şoyle buyrulmaktadır:

“Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri icin ibretler vardır. (Bu Kuran) duzup uydurulacak bir soz değildir, ancak kendinden oncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin ‘ceşitli bicimlerde acıklaması’ ve iman edecek bir topluluk icin bir hidayet ve rahmettir.” (Yusuf Suresi, 111)

Kuran’da bildirilen bu hatırlatma doğrultusunda ilerleyen satırlarda değerli Peygamberlerimizin kıssalarında anlatılan akılcı davranışlardan ve samimi imanları doğrultusunda Allah’ın kullarına verdiği ‘ustun kavrayış’tan bazı ornekler vereceğiz.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kıssası: Erken Hareket Etmenin Onemi

Allah Kuran’da, “Hani sen, mu’minleri savaşmak icin elverişli yerlere yerleştirmek icin evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.” (Al-i İmran Suresi, 121) ayetiyle Hz. Muhammed (s.a.v.) uzerinde tecelli eden akılcı tavrı bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) o donemin mucadele ortamı icinde, muminlerin guvenliğini ve başarısını sağlayabilmek amacıyla evinden erkenden ayrılmıştır. Kuşkusuz Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı bu uygulama, tum inananlar icin aklın on plana cıktığı onemli bir ornektir.

Erken Hareket Etmek Neden Onemlidir?

Bu kıssadan da anlaşıldığı uzere onemli bir olay soz konusu olduğunda cabuk ve akıllıca harekette bulunmak gerekmektedir. Zira erken davranan bir insan yapılması gereken tum faaliyetleri zamanından once organize ederek, onceden fark edilmemiş olan ihtiyacları ve detayları tespit edebilme imkanını kazanmış olur.

Geniş bir sure olduğunu bilmek, kişilerin sakin ve akılcı duşunebilmeleri icin elverişli bir zemin hazırlar. Ayrıca toplu hareket edilmesi gereken bir olayda, kişiler arasında istişare edilmesi ve fikir birliğine varılması icin de zaman kazanılmış olur.

Bunun yanında erken davranmak, son anda ortaya cıkabilecek bir puruze veya beklenmedik olaya karşı onemli bir avantaj sağlar. Erken hareket edildiğinde, ortaya cıkan bir sorunu telafi etme imkanı olur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de Allah’ın ona tecelli eden ustun aklı kullanıp, ongorulu davranmış ve erken harekette bulunmuştur. Mucadelenin gercekleşeceği ortama erkenden giderek, burada muminler arasında bir gorev dağılımı yapmış ve onları Allah’ın izniyle en elverişli yerlere yerleştirmiştir.


Hz. İbrahim Kıssası: Tebliğ Yaparken Birkac Aşama Sonrasini Duşunmek

Kuran’da Hz. İbrahim’in gosterdiği bircok akıl orneğine yer verilmiştir. Bunlardan biri, puta tapan kavmi uyarmak ve onlara doğru yolu gostermek icin uyguladığı bir plana ilişkindir.

Hz. İbrahim’in Kavmine Hasta Olduğunu Soylemesi

Hz. İbrahim, kavminin ilah edindiği putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hicbir şeye guc yetiremeyecek taş yığınları olduğunu ortaya cıkarmak icin hazırladığı plan doğrultusunda ilk olarak bu kişileri putlardan uzaklaştırmak istemiştir. Bunun icin kavmine hasta olduğunu soylemiştir. Hz. İbrahim’in bu yontemi, Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmiştir:

“Ben, doğrusu hastayım” dedi. Boylelikle arkalarını cevirip ondan kacmaya başladılar. Bunun uzerine onların ilahlarına sokulup: “Yemek yemiyor musunuz?” dedi. “Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?” Derken onların ustune yuruyup sağ eliyle bir darbe indirdi.” (Saffat Suresi, 89-93)

Sadece Buyuk Putu Sağlam Bırakması

Kavminin putların cevresinden uzaklaşmasının ardından, Hz. İbrahim buyuk put dışında tum putları kırmıştır. Bu davranışı, Kuran’da şoyle haber verilmiştir:

“Boylece o, yalnızca buyukleri haric olmak uzere onları paramparca etti; belki ona başvururlar diye.” (Enbiya Suresi, 58)

Şuphesiz Hz. İbrahim’in tum putları kırıp geriye sadece buyuk olan putu bırakmasının bir hikmeti vardı. Bu gercek, kavmi putların başına geriye donduğunde ortaya cıkmıştır. Tapındıkları putların yerle bir olduğunu goren kavmin bunu yapanın kim olduğunu sorgulamaya başladıkları ayetlerde şoyle bildirilmiştir: “Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şuphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler.

Dediler ki: “Oyleyse, onu insanların gozu onune getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.” (Enbiya Suresi, 59-61)

Hz. İbrahim’in Kavmine Putları Buyuk Putun Kırdığını Soylemesi

Kavmi Hz. İbrahim’e putların durumunu sorduğunda, O, buyuk putu işaret ederek bu durumu buyuk puta sormalarını soylemiştir. Taşın konuşamayacağını ve olup biten olayları acıklayamayacağını duşunup anlayan kavmin, bu taşların hicbir guce sahip olamayacağını da kendilerine itiraf etmek durumunda kaldığı Kuran’da şoyle haber verilmiştir:

“Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”“Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların buyukleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.”Bunun uzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gercek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler.Sonra, yine tepeleri ustune ters donduler: “Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.”“ (Enbiya Suresi, 62-65)

Kuran’da Hz. İbrahim’in, bu konuşma uzerine şunları soylediği bildirilmiştir:

Dedi ki: “O halde, Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?” (Enbiya Suresi, 66)

Hz. İbrahim’in kavmine ilah edindikleri putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hicbir gucu olmadığını gostermesi uzerine, kavmin muşrikleri bir anlık vicdanlı duşunme sonrasında icinde bulundukları durumun ne denli aşağılayıcı olduğunu gormuşlerdir. Yuce Allah, samimi imanı ve gonulden O’na donup yonelen bir kul olmasıyla sebebiyle Hz. İbrahim’e ustun bir akıl ve anlayış vermiştir. Bu sayede Allah’ın kendisine nasip ettiği akıl ile onlara gercekleri gostermiş, yanlış yolda olduklarını kendi kendilerine itiraf ettirmiştir.



Hz. Zulkarneyn Kıssası: Sağlam Tedbirler Almanin Onemi

Kuran’da Allah’ın kendisine sapasağlam bir iktidar verdiği ve “ozu kapsayan bir bilgi”ye sahip olduğu bildirilen (Kehf Suresi, 83-84) Hz. Zulkarneyn’in kıssası şoyle haber verilir:

“İşte boyle, onun yanında “ozu kapsayan bilgi olduğunu” (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) busbutun kuşatmıştık. Sonra bir yol (daha) tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) onunde hemen hemen hicbir sozu kavramayan bir kavim buldu. Dediler ki: “Ey Zulkarneyn, gercekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryuzunde bozgunculuk cıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen icin sana vergi verelim mi?” Dedi ki: “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (guc, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem oyle, bana (insani) gucle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.”“ (Kehf Suresi, 91-95)

Ayetlerde haber verildiği uzere halkın -yeryuzunde bozgunculuk cıkaran bir kavim olan- Yecuc ve Mecuc’den korunmak icin talep ettiği “seddi” inşa etmeyi kabul eden Hz. Zulkarneyn bunu alışılmışın dışında bir yontemle gercekleştirmiştir. Halkı korumak icin gerekli olan bu seddi Allah’ın izniyle oylesine akılcı bir yontemle inşa etmiştir ki, set bir daha ne aşılabilmiş ne de delinebilmiştir. Bu gercek, Kuran’da şoyle bildirilmiştir:

“Bana demir kutleleri getirin”, iki dağın arası eşit duzeye gelince, “Korukleyin” dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra dedi ki: “Bana getirin, uzerine eritilmiş bakır dokeyim.” Boylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye guc yetirebildiler. (Kehf Suresi, 96-97)

Hz. Zulkarneyn’in İnşa Ettirdiği Setin Sağlamlığının Sırrı Nedir?

Hz. Zulkarneyn’in bu başarısı kuşku yok ki Allah’ın lutfuyla ustun bir akla sahip olması sayesinde gercekleşmiştir. Hz. Zulkarneyn aşılamayacak bir set oluşturabilmek icin;

En sağlam malzemelerden demiri secmiş, bu malzemeyi de olabilecek en etkili şekilde kullanmıştır.

Once demir kutlelerini yerleştirtmiş, ardından bunları ateş haline gelinceye kadar koruklettirmiştir.

Son derece sağlam bir hale gelen seti bu haliyle de bırakmamış, ciddi bir tedbir daha alarak uzerine eritilmiş bakır dokturtmuştur. Boylece seddi, Allah’ın dilemesi dışında delinemeyecek, aşılamayacak kadar dayanıklı hale getirmiştir.

Samimi bir imana sahip olan kişiler, Allah’ın onlara lutfettiği akıl vesilesiyle her zaman Allah rızasının en coğunu kazanmaya yonelik kararlar verirler. Akıl sahibi bir insanın en dikkat ceken ozelliklerinden biri, bir tehlike karşısında gecici, zayıf cozumlere başvurmaması, aksine eldeki imkanlar dahilinde olabilecek en sağlam tedbirleri almasıdır. Bu vesileyle kişi bir tehlikeyi bir daha asla insanları tehdit edemeyecek, tek bir kişinin dahi zarar gormesine sebep vermeyecek şekilde ortadan kaldırmış olur. Hz. Zulkarneyn’in inşa ettiği sette de bu akıl alameti acıkca gorulmektedir.

Hz. Yakup Kıssası: Onemli Bir Bilgiyi Kotu Niyetli Kişilerden Saklamak

Kuran’da bu konudaki akılcı tavrına dikkat cekilen peygamberlerden biri de Hz. Yakup’tur.

Hz. Yakup’un, Hz. Yusuf’un Kıskanıldığını Fark Etmesi

Hz. Yakup, oğullarından bazılarının, kendisinin Hz. Yusuf’a duyduğu sevgiyi kıskanmakta olduklarını Allah’ın izniyle fark etmiş ve bu nedenle de onların Hz. Yusuf’a bir kotuluk yapabileceklerinden endişe etmiştir. Nitekim Allah, Hz. Yakup’un bu endişesinde haklı olduğunu, Kuran ayetlerinde haber vermiştir. Yusuf Suresi’nde Hz. Yakup’un oğullarının kardeşleri Hz. Yusuf icin şoyle dedikleri bildirilir:

“Onlar şoyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gercekte babamız, acıkca bir şaşkınlık icindedir.”” (Yusuf Suresi, 8)

Hz. Yusuf’a Gorduğu Ruyayı Kardeşlerinden Gizlemesini Oğutlemesi

Allah Katından kendisine ozel bir ilim verilmiş olan Hz. Yakup (Yusuf Suresi, 68), oğlu Hz. Yusuf’un ruyasını kendisine anlatması uzerine ona bu ruyayı kardeşleriyle paylaşmamasını oğutlemiştir. Hz. Yakup, ruyasında yıldızların, Guneş’in ve Ay’ın kendisine secde ettiklerini gorduğunu anlattığında, bu ruyanın Hz. Yusuf’un Allah’ın sectiği ozel bir kimse olabileceğine işaret ettiğini anlamıştır. Zira Hz. Yakup bu bilginin oğullarının kıskanclıklarını daha da artırabileceğini ve bundan dolayı da onların Hz. Yusuf’a zarar vermeye kalkışabileceklerini duşunmuştur.

Kuran’da Hz. Yakup ile oğlu Hz. Yusuf arasında gecen bu konuşma şoyle haber verilmiştir:

“Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gercekten ben (ruyamda) onbir yıldız, Guneş’i ve Ay’ı gordum; bana secde etmektelerken gordum” demişti.(Babası) Demişti ki: “Oğlum, ruyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Cunku şeytan, insan icin apacık bir duşmandır.”“Boylece Rabbin seni seckin kılacak, sozlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana oğretecek ve daha once ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin uzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hukum ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 4-6)

Gorulduğu gibi Hz. Yakup kıskanclığın doğurabileceği muhtemel sonucları onceden tespit etmiş, bu yonde onlem almış ve kotu niyetli olabilecek kişilerden onemli bir bilgiyi saklamıştır. Muminler, bu kıssada anlatılan akıl alametlerinden de ders almalıdırlar. Ayrıca kendileri de bu akla sahip olmak ve Allah’a yakınlıklarını artırmak icin dua etmeli ve samimi bir caba harcamalıdırlar.

Yazıda bahsettiğimiz ve tum muminlerin ornek alması gereken bu akıl orneklerini, kullarına ilham eden Yuce Allah’tır. İnsan, Allah tarafından yaratılmış bir varlıktır. Mustakil bir guce veya akla sahip değildir. Ona sahip olduğu zekayı veren ustun aklını tecelli ettiren Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı olcusunde bu nimeti vermektedir.

Allah’ın ustun aklını uzerinde tecelli ettiği muminler bu sayede icinde bulundukları dunyayı cok daha ince yonleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi koşesine donup baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının ornekleriyle dolu olduğunu gorurler. Kuran’da Allah’ın bu ustun aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şoyle bir ornekle haber verilmiştir:

“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) icinde yedi gok yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hicbir ‘celişki ve uygunsuzluk’ (tefavut) goremezsin. İşte gozu(nu) cevirip-gezdir; herhangi bir catlaklık (bozukluk ve carpıklık) goruyor musun? Sonra gozunu iki kere daha cevirip-gezdir; o goz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana donecektir.” (Mulk Suresi, 3-4)

Bu ayetlerde bildirildiği uzere Allah’ın kusursuz yaratmasında hicbir eksiklik yoktur. Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar ustun ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yaratılış, bu ustun aklın bir gostergesidir. Allah’ın, insanlara boylesine kusursuz sistemler gostermesinin bir sebebi de, insanın aklın gercek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in buyukluğunu kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.

Allah, Kuran ile insanlara doğruyu, yanlışı, iyiyi, kotuyu acıklamıştır. Insanın aklını nasıl kullanabileceğini, bu kavramlar arasındaki farkı nasıl gorebileceğini ve nasıl duşunmesi gerektiğini ayetlerle bildirmiştir. Kuran’ı kendisine rehber edinen insane, bu bilgiler doğrultusunda yaşadığı icin, gercek akla ve durust bir vicdana sahip olur.

Allah’ın kendilerine “akıl” gibi boylesine ustun bir nimet verdiği kişiler, icinde bulundukları dunyayı cok daha ince yonleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi koşesine donup baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının ornekleriyle dolu olduğunu gorurler.

Zeka ve akıl coğu zaman aynı anlamda kullanılsa da tamamen farklı iki kavramdır. Zeka, sebep ile sonuc arasındaki bağlılıkları bulmak, benzerlik ve farklılıkları anlamaktır. Akıllı bir insane, zekanın sağladığı tum avantajları kullanmasının yanında, zeki bir insanın sahip olmadığı bir kavrayış ve yeteneğe de sahiptir.

Facebook-Mucizeler Zinciri (Radyo Programı)
__________________