Mehmet ILDIRAR kaleme aldı, Semerkand nisan 2011
Allah Teal hazretleri bir kula hayır murad ederse, ona gunahlarından pişmanlık duygusu verir, ilÂhi idrak kapısını acıp derin bir anlayış nasip eder. Yalnız, bu meselede kulun nefsini bilip onu ıslah icin mucahede ve riyazete başlaması lazımdır. Nefsinin haram işlerine karşı koyan kişi eden mucahede makamında, o karşı koyuşla kendisini ibadet ve taate veren kimse ise riyazet makamındadır. “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda mucahede edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 35) ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, nefsin haram işlerden kurtulup ibadet ve taate donmesi icin Allah yolunda cihad etmek lazım gelir ki. Cihad once dış sonra ic duşmanlarla olur. İcteki duşmanların en buyuğu hicbir zaman bizi bırakmayan nefsimiz, sonra şeytan ve kotu akrandır. Kotu akran, akraba bile olsa, mucahede etmek, onlardan kacmak lazım geldiğini mufessirler beyan buyurmuşlardır. Bir kul kotulerden uzak durup, nefsinin duşmanlığını bilerek onu ıslah etmek icin kÂmil bir insan eli tuttuğunda, Allah Teal ona nuranî bir anlayış verir.
Şah-ı Nakşibend k.s. hazretleri, “Yol ustundeki taşı kaldırmak mumin icin mustehap bir ameldir.” sozundeki “yol ustundeki taş”ı “nefs” olarak izah etmiştir. Bu yol ustundeki taş ise insanın hic ayrılmayan bir arkadaşıdır. Hepimiz ondan muştekiyiz, şikayet ediyoruz. Her birimiz o nefsi doyuramadık ve ona hakkı duyuramadık. Ne derece duyurur, ne derece ilÂhi aşka doyurursak ahiretteki makamımız o kadar iyi olur. Rabbine ibadet ve taat hususunda gunah işleyen kimse gunahını bilir, Allah’ın rahmet ve mağfiretine sığınırsa gunahının onemi kalmaz. Gunahının cokluğunun da kıymeti yoktur. Yetmiş dağ kadar gunah işleyenle yedi nohut tanesi kadar işleyenin Allah’ın mağfiretinin buyukluğu karşısında farkı yoktur. Bir kimse yetmiş dağ buyukluğundeki gunahlarından pişmanlık duyar, tevbe istiğfar eder, o gunahları bir daha işlemezse hic gunah işlememiş gibi olur. Ama yedi nohut tanesi kadar gunahı olsa da tevbe etmese, cennete girdiği zaman makamı kucuk olacağından pişmanlık duyar. Vucudumuzdaki bir hastalığın tedavisi icin nasıl doktora başvurur ve ondan medet umarsak, nefsin sıkıntısından da Allah’a sığınıp medet ummamız vazifemizdir. Allah Teal kendisine sığınana ilÂhi bir anlayış verir. O ilÂhi anlayış kalpte tecelli edip, Allah muminin kalbini kudret parmağıyla hidayete cevirince, o mumine gunahtan nefret etmek ve hayırlı ameller işlemek kolay gelir.
İmamın biri sabah namazından cıktı, evine gidiyordu. Yolda sızıp kalmış bir sarhoş gordu. Sarhoş şoyle soyleniyordu:
– İc ic!.. Kadehler, kupler dolusu ic. Zira Ramazan geliyor. Nasıl olsa Ramazan’da icemezsin!
İmam bu sozleri duyunca şoyle duşundu:
– Şu sarhoş Ramazan’dan hay ediyor, kendi kendine Şaban gunlerinde daha cok icmesini soyluyor. Ey hoca, şu sarhoş kadar da mı değilsin? O Şaban’ın bitmemesini bekliyor. Sen de omur gecmeden marifet şarabını ic. Hakk’a don. Yemin ederim, nefsimi ıslah etmeden evime donmeyeceğim!
İmam doğruca Mekke-i Mukerreme’ye gitti ve yedi sene orada kaldı. KÂmil insanlarla oturdu, evliya bir zat olarak geri dondu. Bu kemalÂtı kimden ornek aldığını soranlara, “Bir sarhoştan aldım!” dedi.
Omrumuz tezkere bekleyen asker gibi. Onunde sonunda vatana kavuşacağız. Ama bir farkla: Ya cennete ya da cehenneme... Her birimizin sayısız noksanları var. Mumin olarak, İslÂm cemaatince “emin” bilinmedikce iman-ı kÂmil sahibi olamayız. Bizler mumin olarak Allah’ın emanetini yuklendik, Allah’ı bilmek uzere gonderildik. Allah’ı bilen kimsenin harama meyli olmamalıdır.
__________________
Yonelişimiz Nereye?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●32 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Yonelişimiz Nereye?