LisÂnı ağızda olan değil,lisÂnı gonulde olanlara yÂr et bizi...

Tebessumu simÂsında olan değil,tebessumu gonulde olanlara kat bizi...

Aşkı tende sananı değil, Aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi...






Dost olunacak, sevilecek, saygı duyulacak bir insanda aranılan bircok onemli ozellik vardır. Fedakarlık, duyarlılık, ince duşunce, şefkat, merhamet, akıl, dikkat, durustluk, vefa ya da sadakat gibi... Bu ozelliklerin her birinin, karşı taraf uzerinde oluşturduğu ayrı ayrı olumlu etkileri vardır. Ve elbetteki her insan, dost olacağı kimsenin, bu guzel ozelliklerin her birine en mukemmel şekilde sahip olmasını ister. Ancak yine de, bazen bu ozelliklerden herhangi birinin eksikliği, cok fazla onemsenmeyebilir. Kişinin guzel bir yonu, diğer bir konudaki eksikliğini ortecek ve telafi edecek nitelikte olabilir. Ya da zamanla kişinin kendisini o yonde de geliştireceği duşunulerek, bazı eksiklikleri hoşgoruyle karşılanabilir. Dolayısıyla bir insan, dost olacağı bir kimsede aradığı bu ozelliklerden gerektiği takdirde vazgecebilir.

Ancak bir de bazı hayati konular vardır ki, bunlar dost olunacak bir insanda mutlaka olması gereken, asla vazgecilemeyecek ve eksikliği gozardı edilemeyecek niteliktedir. Bir insan, neredeyse bircok konuda cok mukemmel ozelliklere sahip olsa da, hayati onem taşıyan tek bir ozelliğinin eksik olması, o kişiyle ‘derin bir dostluk kurulmasına’ ciddi şekilde engel teşkil eder. İşte bu hayati ozelliklerin en onemlilerinden biri, "GUVENİLİRLİK" tir.

Allah Kuran'da, cennete kabul edilen muminlerin orada ilk olarak duyacakları sozun,

“Oraya esenlikle ve guvenlikle girin”

şeklinde olacağını bildirmiştir. Bu da, insanların en onemli ihtiyaclarından birinin, ‘kendilerini guvende hissedecekleri ve guven duyacakları bir ortamda olmaları’ olduğunu gostermektedir. İşte bu nedenledir ki dunya hayatında da, insanlar fıtrat olarak, hemen her yerde oncelikli olarak ciddi şekilde bir ‘guvenlik arayışı’ icerisindedirler. Oturacakları evi, yaşayacakları semti, calışacakları yeri, gidecekleri okulu secerlerken, one surdukleri oncelikli şartlarından biri, her zaman icin mutlaka ‘guvenliğin sağlanması’dır. Tum hayatlarını boyle bir ihtiyac icerisinde yonlendirirken, elbetteki dostlarını secerken de en dikkat ettikleri konulardan biri de yine ‘guvenilirlik’ olmaktadır.

Bir insanın bir başkasıyla ‘dost olması’; ‘tum hayatını, kusur ve eksikleriyle, guzellikleriyle, nimetleriyle ve tum acıklığıyla, durustce o insana da acması’ demektir. Gercek dostluk, ‘hicbir konuda sır saklamaksızın, tedbir alma ya da gizlenme gereği hissetmeksizin, icteki en derin duygulara kadar, hicbir noktada engel koymaksızın o kişiyi sırdaş edinmek’ demektir.

Dolayısıyla dost olunacak kişinin oylesine bir guven telkin etmesi gerekir ki, karşı tarafın aklında hicbir zaman icin, “Şoyle yaparsam ne der?”, “Bu fikrimi nasıl karşılar?”, “Beni yanlış anlar mı?”, “Kusurlarımı oğrendiğinde bana olan sevgisi azalır, saygısı zedelenir mi?” gibi ‘soru işaretleri’ oluşmamalıdır. İleride bir gun, ozellikle de iki tarafın menfaatleri catıştığında, bu kişilerden biri, hicbir zaman icin karşı tarafın sadakatsizliğinden, vefasızlığından yana bir şuphe ya da tedirginliğe kapılmamalıdır. Her ne olursa olsun, on yıllarca goruşulemese de, olene kadar bir kez bile konuşma imkanı olmasa da, kalpte yaşanan samimi sevgi ve dostlukta hicbir değişiklik olmamalıdır. Aleyhte ceşitli konuşmalar anlatılsa, olumsuz telkinler yapılsa, bunlara dair acık deliller sunulsa dahi, bunların, kişi uzerinde hicbir etkisi olmamalıdır.

Birbirinden farklı iki ayrı insan arasında boylesine sağlam bir guven oluşması ise, elbetteki ancak ‘samimi Allah korkusu ve derin iman’ neticesinde mumkun olabilir. Dunya uzerinde bunun dışında iki insan arasında gercek ve sağlam dostluk anlayışının kurulabilmesi mumkun değildir. İnsanların birbirlerini sevmeleri, beğenmeleri, sadakat gostermeleri ya da birbirlerine karşı guvenilir oldukları izlenimi vermeleri, yalnızca belirli menfaat ortaklıklarının gerekliliklerinden kaynaklanır. Bu cıkar dengelerindeki en kucuk bir değişiklik ise, tum bu beğeni, sevgi, dostluk ve guvenilirlik iddialarının da bir anda ortadan kalkmasına yol acar.

Ancak eğer iki insan dostluklarını imani bir guvenilirlik uzerine kurmuşlarsa, boyle bir durum asla soz konusu olmaz. Ve guvene dayalı boyle gercek bir dostluk, dunya hayatında insanlara sunulan en buyuk konforlardan biridir. İnsanın adeta kendisiyle muhatap oluyormuşcasına, bir başkasının yanında da aynı rahatlığı, aynı guven ortamını bulabilmesi cok buyuk bir nimettir.

Dolayısıyla dost olunacak bir insanda ‘guven’ arayışı icerisinde olmak, insanlar icin cok hayati bir ihtiyactır. Bir insan cok guzel ozelliklere sahip olsa, pek cok acıdan kendisini cok iyi yetiştirmiş olsa da, guven telkin eden bir kişilik sergilemediği surece, iman şuuru almış bir insan icin bu kişi, ‘temkinli olunması gereken’ bir insandır. Eğer bir kişi, kendisine karşı temkinli olunmamasını, yanında rahat olunmasını, samimi olunmasını istiyorsa, bunun icin gereken en acil ihtiyacın, karşı tarafa ‘guven vermek olduğunu’ bilmelidir. Diğer guzel ozelliklerini daha da artırarak; orneğin calışkansa daha da calışkan, merhametliyse daha da merhametli ya da ince duşunceliyse daha da ince duşunceli olmaya calışarak, bu durumu değiştirmesi soz konusu değildir. Bunun icin oncelikli olarak yapması gereken, ‘Nasıl guven veren bir insan olabilirim?’ diye duşunmek ve bunun gerekliliklerini uygulamak olmalıdır.

Guvenilir bir insanın en onemli ozelliklerinden biri, Allah'tan cok derin bir saygı ile korkup sakınması ve Allah'a gonulden, katıksız bir imanla aşk ve tutkuyla iman etmiş olmasıdır. Allah'ın rızasını, dunyanın hicbir menfaatine asla değişmemesidir. Allah'ın sevgisini kazanabilmek icin dunyanın her turlu zorluğuna, sıkıntısına hic tereddut etmeksizin zevkle goğus gerebilmesidir. Allah'ın hoşnutluğunu, asla nefsinin hoşnutluğuna değişmemesidir. Allah'ın bir emrini uygulamada asla gevşeklik gostermemesidir. Kendinden once her zaman mutlaka dinin ve inananların menfaatlerini gozetmesidir. Boyle bir ahlakta bir insan, nefsini adeta terk etmiştir. Allah rızası icin sevdiklerini, dostlarını her zaman icin kendi nefislerinden onde tutar. Kendini temize cıkarabilme peşinde olmaz. Hep karşı tarafı haklı cıkaran, hatayı, kusuru kendi ustlenip, karşı tarafı koruyup kollayan bir ahlak gosterir.

Dolayısıyla guven vermek isteyen bir insan oncelikle mutlaka ‘nefsini terk etmiş olmalı’dır. Nefis sevgisi terk edilmeden, bir insanın tam olarak guvenilir olma vasfı gosterebilmesi soz konusu olmaz. Her zaman nefsinin yanında olan bir insan, kimseyle gercek anlamda dostluk kuramaz. Cunku ‘sevdiği ve dost olduğu insan mı, yoksa kendi nefsi mi?’ diye bir secim soz konusu olduğunda, her zaman karşı tarafı bırakıp mutlaka kendisini tercih edecektir. Nefsinin memnuniyetini sağlamaya calışmaktan vazgecemeyecektir.

İşte dunya hayatında ‘samimi dostluklar kurmak’, ‘gercek dostluğun guzelliğini yaşamak’ isteyen her insan, tum bu bilgileri bir kez daha duşunmeli, ahlakını bu yonde bir kez daha gozden gecirmelidir. ‘Guven arayışı’nın cok onemli bir ihtiyac olduğu ve bir insanın bir başkasında, imandan sonra arayacağı ozelliklerden birinin bu olduğu asla unutulmamalıdır. Sorunu başka detaylarda arayıp sonuc almaya calışmaktansa, asıl ihtiyacın ‘guven’ olduğu tam olarak anlaşılmalıdır.

Nitekim Kuran'da, cennete giren muminlerin, orada ‘esenlik ve guvenlik temennisiyle karşılanacağı’nın bildirilmiş olması, dunya hayatında da bu ozelliğin kazanılmasının ne kadar onemli bir ihtiyac olduğunun anlaşılması acısından cok hikmetlidir:

Gercekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Oraya esenlikle ve guvenlikle girin. (Hicr Suresi, 45-46)


Facebook-Mucizeler Zinciri(Radyo Programı)
__________________