"Gemisini kurtaran kaptan" mantığı cahiliye karakterinin ana ozelliklerinden fırsatcılık ve cıkarcılığın makul ifade edilmiş halidir. Kısa vadede kar getireceği zannedilen bu cahiliye mantığı gercekte insanın, dunyada kucuk duşmesine, ahirette ise sonsuza kadar cehennemde kalmasına sebep olabilir.
Kendisine Kuran'ı ve Peygamber Efendimiz'in sunnetini yol gosterici olarak kabul eden kişinin en belirgin ozelliklerinden biri, son derece fedakar oluşudur. Fedakardır, cunku tum mulkun Allah'a ait olduğunu ve O'nun rızasını aramak icin kendisine emanet olarak verilmiş şeyleri de O'nun gosterdiği şekilde hayır yolunda harcaması (infak etmesi) gerektiğini bilir. Bu harcama, yani infak, İslam'ın en temel ibadetlerinden biridir.

Muminlerin, sahip oldukları malları ellerinden geldiği olcude infak etmeleri, yani Allah'ın Kuran'da saydığı kimselere -"... fakirler, duşkunler, zekat işinde gorevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, koleler, borclular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalmışlar "- (Tevbe Suresi, 60) vermeleri gerekir. Allah'ın rızası icin yapılacak olan bu ibadet, muminler icin buyuk zevk, neşe ve huzur kaynağıdır. Allah Bakara Suresi'nin 177. ayetinde asıl iyiliğin " mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kolelere (ozgurlukleri icin) verenlerin tavrı " olduğunu; İnsan Suresi 8. ayetinde ise muminlerin "ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirdikleri" ni bildirir. " Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şuphesiz Allah onu bilir " (Al-i İmran Suresi, 92) ayeti de, konunun onemini acıklamaktadır.

Kuran ahlakının hakim olduğu bir toplumun da, kuşkusuz en onemli ozelliklerinden biri fedakarlık olacaktır. Bu toplumda, en buyuk değer Allah'ın rızasıdır ve Allah'ın rızasını kazanmanın onemli bir yolu olan infak ve fedakarlık yoğun bir bicimde uygulanır. Toplumun uyeleri, kendi şahsi menfaatlerini değil, mumin toplumunun genel menfaatlerini duşunur ve ona gore davranırlar. Kendi menfaatleri ile bir diğer muminin menfaati catıştığında ise, Allah'ın rızasını kazanmak icin, karşı tarafın menfaatine uygun davranırlar. Gizlinin de gizlisini bilen Rabbimiz Kuran'da, Medine'ye hicret eden muminlerle Medineli muminler arasında yaşanan ustun ahlak orneklerini şu şekilde tarif etmiştir:

"Kendilerinden once o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gonullerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı iclerinde bir ihtiyac (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir acıklık (ihtiyac) olsa bile (kardeşlerini) oz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin "cimri ve bencil tutkularından" korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9)

"Gemisini Kurtaran Kaptan" Mantığının Zararları

Buna karşılık, Kuran ahlakının yaşanmadığı bir ortamda şahsi menfaatlere dayalı bir toplum modeli hakimdir. Bu carpık anlayışın hakim olduğu toplulukta yetişen bir insan da, cocukluğundan itibaren cıkarcı ve bencil bir karaktere sahip olması yonunde teşvik edilir. Ailesinden, arkadaşlarından, toplumun genelinden gorduğu ornek insan modeli cıkarcı, fırsatcı, her ortamda kendi şahsi menfaatlerini gozetip koruyan insan modelidir. Bu telkinle cahiliyenin onemli bir kuralını yani "gemisini kurtaran kaptan" olmayı oğrenir. Bunun gibi bencillik telkin ederek insanları uyanıklığa ve fırsatcılığa iten tavırlar o toplumda soz sahibi olmak icin aranılan ozelliklerdir. Her ortamda kendi cıkarına maksimum fayda sağlayabilmek bunun gostergesidir. Buna gore insan, icinde bulunduğu her durumda kendi şahsi menfaatlerini duşunmeli, "en cok fayda" prensibi ile hareket etmelidir.

Bireyler arasındaki ilişkiyi de yine en cok fayda prensibi şekillendirir. İş yerinde patron calışanlardan, calışanlar patronlarından elden geldiğince yararlanmaya calışırlar. Alışverişte muşteri satıcıdan, satıcı muşteriden; arkadaşlar birbirlerinden en cok oranda faydalanmaya calışırlar. Bu karakteri en ileri aşamada uygulayan ve bu kotu ahlakın kurallarının gerektirdiği butun yontemlerle isteklerine ulaşan insanlara gizli bir hayranlık beslenir. Yapılan işin gercekte yuz kızartıcı olduğu pek fazla onemsenmez. Herkes kendi olanaklarının elverdiği olcude fırsatları kacırmaz ve imkanları oranında uygulamaya gecirir.

Gosteriş icin Fedakarlık Yapmaktan Kacınmak

Bu davranış şekli Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda olağan karşılanır, cunku bu toplumun genel ahlakı haline gelmiştir. Herkes kendi olanakları dahilinde kendinden bir kademe altta olanı sonuna kadar somurme cabası icindedir. Bu tur fırsatları kacırmak ise akılsızlık olarak değerlendirilir. "Dunyaya bir kere gelinir" felsefesine dayalı bu zihniyet kişilerde Allah korkusunun bulunmamasından kaynaklanır. Bu anlayışın uyanıklık olarak tanımlandığı ve daha fazla dunya nimeti edinmeyi hedefleyen cıkar yarışı, insana ustun ve saygın bir karakter yerine basit ve guvenilmez bir karakter kazandırır.





Tum bunların yanında, adamlık dinine mensup bazı insanların da kimi zaman fedakarlık gosterdiklerine, fakirlere, ihtiyac sahiplerine yardım yaptıklarına rastlamak mumkundur. Ancak burada onemli bir nokta vardır: Adamlık dininin soz konusu "fedakar" mensupları, yaptıkları harcamayı muminlerinki gibi Allah rızası icin değil, genellikle insanlara gosteriş olsun diye yapmaktadırlar. Goklerde ve yerde bulunan mulkun tek sahibi olan Allah, bir ayette, bu gibi insanların durumunu şoyle haber vermiştir:

"Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gunune inanmayıp, insanlara karşı gosteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı gecersiz kılmayın. Boylesinin durumu, uzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; uzerine sağnak bir yağmur duştu mu, onu cırılcıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hicbir şeye guc yetiremezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez ." (Bakara Suresi, 264)

Bu tur kimseleri, fakirlere ya da kimsesiz cocuklara yardım icin oluşturulmuş kuruluşlara buyuk miktarlarda bağış yaparken gorebilirsiniz. Ama yaptıkları bu bağışların bilinmesi hatta medyada yer alması hoşlarına gider cunku; yuz binlerce kişi bu "hayırseverliğe" şahit olur. Bu tur gosterişli bağışlarla kendilerince iyi bir ticaret yapmış olurlar. Verdikleri paraya karşılık toplumda iyi bir imaj satın almaktadırlar. Bu, hem kibirlerini okşar hem de daha karlı yatırımlar yapmaları icin bir tur sermaye olur.

Kalem Suresi'nde ise Rabbimiz, adamlık dinindeki soz konusu cimri karaktere sahip olan bahce sahiplerinden şoyle soz etmiştir:


" Gercek şu ki, Biz o bahce sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahceyi) mutlaka devşireceklerine dair and icmişlerdi. (Bu konuda) hicbir istisna yapmıyorlardı ." (Kalem Suresi, 17-18)

" Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler: "Eğer urununuzu devşirecekseniz erkence kalkıp-cıkın." Derken, aralarında fısıldaşarak cıkıp-gittiler: "Bugun sakın oraya hicbir yoksul girip de karşınıza cıkmasın " (Kalem Suresi, 21-24)

Ayetlerde tarif edilen bahce sahipleri, fakirlerle karşılaşmadan işlerine gitmeye calışmaktadırlar. Cunku fakirlere yardım etmek istememektedirler, cunku bir fakirle karşılaşmaları durumunda, ona para vermek zorunda kalacaklardır. Onları boyle davranmaya zorlayan şey, insanların kendileri hakkında olumsuz duşunecekleri yonundeki endişeleridir. Kısacası, son derece samimiyetsiz, riyakar ve basit bir karaktere sahiptirler.


Facebook-Mucizeler Zinciri(Radyo Programı)
__________________