Mulk Sûresi, Mekke’de inmiş ve 30 Âyettir. Adını birinci Âyette gecen “el-mulk” kelimesinden almıştır. Ayrıca TebÂreke, Munciye, MucÂdele, MÂni’a, VÂkiye adları ile anılır.

Bu sûrenin muhtevası ve konuyu ele alışı oteki sûrelerden farklıdır. Duşunen insanı Allah'a imana goturecek olan, gorulen ve gorulmeyen yaratılıştaki mukemmellik ve incelikler, yeryuzunun dar sınırlarının otesine taşarak butun kÂinatı kucaklayan, maddî hayatı aşıp Âhiret alemini de icine alan bir uslûbla ele alınmaktadır. İnsana, kÂinattaki hadiselerin dış gorunuşu ile uğraşmaktan kurtulup onun ic gerceklerini kavramanın yolları acılır.

Sûreye, mulkun ve saltanatın Allah'a ait olduğu hatırlatılarak giriliyor. Herşeyin tasarrufu O'na aittir. Dilediğini dilediği gibi yapmakta hic bir şey O'nu sınırlayamaz ve yaptıklarından dolayı sorgulayamaz. Mulkun tek sahibi O'dur ve O'nun her şeyi yapmaya gucu yeter:"Mulk ve saltanat O'nun elinde olan Allah yucedir. O her şeye kadirdir" (1).

Bu gercekler kalplerde yer edince insan, duygularının esaretinden kurtulur ve varlık sebebini daha yakınî bir şekilde kavramaya başlar. Mulkun sahibi olan Allah, olumu ve hayatı yarattı. Bu, O'nun gucunun, sonsuzluğunun ve erişilmezliğinin bir alÂmetidir.Allah TeÂlÂ'nın mulkun sahibi olduğunu idrak eden insan, O'nun halkettiği olum ve hayat gerceğini duşunmeye başlayacaktır. Bu duşunce onu başıboşluktan alıkoyacak, sınanmak icin gonderildiği bu dunyadaki hayatında yaşam olculerini belirleyecektir. Her şeyin tek sahibi Allah TeÂlÂ'dır. Olum ile hayat O'nun elinde olduğuna gore hic bir başka guc, insanı Allah'ın dilediğinin dışında bir şeyi yapmaya zorlayamaz. Olum ve hayat, kimin daha iyi bir iş işleyeceği ve oteki hayatta Aziz ve Gafûr olan Allah'ın rahmetine muhatap olacağının anlaşılması icin yaratıldı:"Hanginizin daha iyi amel işlediğini denemek icin O'dur olumu ve hayatı yaratan, O, Aziz'dir, Gafûr'dur"(2).

Bundan sonra varlıkların yaratılışındaki nizamı ve onun carpıcılığını acıklayan Âyetler gelmeye başlıyor.Allah gokleri yedi kat olarak yaratmıştır. Onu akıl sahibleri icin de bir ibret kaynağı kılmıştır. Ancak insanlardan cok azı mustesna hic kimse bu gerceklerin farkında değildir. İnsanlar oyle bir hayat surerler ki; olum sanki onlara hic yetişmeyecektir. İşte Allah TeÂlÂ, insana hitap ederek, onu alemleri yaratmasındaki mukemmelliği gormeye davet ediyor. Gaflet icerisindeki insana;"Sen Rahman'ın yaratmasında bir eksiklik bulamazsın. Gozunu cevir de bak; bir aksaklık gorebilir misin?(3).Diye seslenerek ona yaratılışın intizam ve mukemmelliğini, varlığına işaret eden en buyuk delil olarak sunuyor.

Burada Allah TeÂlÂ, meydan okuyan bir uslûb kullanıyor. Bu, konunun ciddiyetini vurgulamak icindir. İnsandan, Allah'ın butun yarattıklarına dikkatle bakması isteniyor ki o, sapıklıkta devam edip de, Allah'ın hazırladığı cılgınca kaynayan Cehennem azabıyla cezalandırılmayı haketmesin. Gokyuzunun, seyredildiğinde kalpleri sihirleyen o muhteşem manzarası, duşunen akılları Allah'ın va'dine imana davet ediyor:"Andolsun ki Biz yere yakın goğu kandillerle donattık" (5).

İnsan yaradılıştaki bu guzellikleri kavramaya cağrılıyor. Cunku varlıktaki guzelliği kavrayınca onu yaratanın guzelliğini, ululuğunu daha kolay idrak edecektir.

Allah TeÂlÂ, gokyuzunu suslediği kandillerle, aynı zamanda şeytanların taşlanmasını da sağladı. LÂnetlenen bu şeytanlar icin, cılgın bir Cehennem azabı da hazırlanmıştır: "Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık. Âhirette de Biz; şeytanlara alev alev yanan bir azap hazırladık"" (5).Bu ayete bağlantılı olarak Allah'ın acıkca bilinen varlığını inkar edip, O'nun dinine uymaktan yuz cevirerek tağutların peşine takılan ve Allah'a şirk koşan kÂfirler tehdit edilmektedir.
Onların da uydukları şeytanlar gibi hazırlanan aynı acıklı Cehennem azabına carptırılacakları;"Rabbini inkÂr edenler icin cehennem azabı vardır. O, ne kotu bir yerdir"(6) ayetiyle haber verilmektedir.

Bunun peşindeki ayetlerde Cehennemin canlı bir tasviri yapılır. Cehennem, ahiret gunu, kaynamasının şiddetinden korkunc uğultular cıkartacak ve o kÂfirlerin Allah TeÂlÂ'ya olan isyanlarına karşı kızgınlığından parcalanacak bir hale gelecektir. O gun hic bir munkir onun ofkeli alevlerinden kendini kurtaramayacaktır:"Cehenneme atıldıkları zaman onun kaynarken cıkardığı ofkeli uğultuyu duyarlar. Cehennem ofkesinden parcalanacak bir hale gelir..." (7-8).

Bu Âyetlerdeki ifÂde tarzı ayrıca buyuk bir hakikati da ortaya koymaktadır; Allah'ın yarattığı canlı cansız her şey, bir ruha sahiptir. Ve mevcudÂttaki butun varlıklar kendi tabiatları icerisinde Allah TeÂlÂ'yı hamd ile tesbih ederler. İşte Allah'a tam bir itaatla boyun eğen bu varlıklar, insanoğlunu yaratıcısına isyan ederken gorduklerinde, inkÂr ve isyana karşı fıtratlarında gizli olan nefretleri onları ofkeden cılgına cevirir. MevcudÂttaki her şeyin Allah TeÂlÂ'yı zikrettiği gerceği;"Yedi gok, yer ve onlarda bulunan varlıklar, Allah'ı tesbih ve tenzih ederler. Aslında hic bir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin ne var ki siz onların tesbih etmesini anlamazsınız..." (el-İsra, 17/44) ayetiyle insanlara bildirilmektedir. Bu gercek Kur'an-ı Kerim'de defalarca tekrar edilmektedir. Bunlar, kÂinatta her şeyin Allah TeÂlÂ'yı hamd ile tesbih ettiği halde, insanın bu kafileden ayrılıp husrana uğrayanlardan olduğu gerceğini vurgulamaktadırlar.

Bunun akabinde, Cehennem bekcilerinin bu insanlara karşı tavırları dile getiriliyor. Onları rezil edip buyuk bir sıkıntıya duşurecek olan;"Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?"(8) sorusu sorulunca, onların buna verdiği cevap; budalalıkları ve gafletlerinin kendilerini suruklediği inkarcılıklarını buyuk bir pişmanlıkla itiraf etmekten başka bir şey değildir:"Onlar: "Evet doğrusu bize bir uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve dedik ki, Allah hic bir şey indirmemiştir... Sadece siz buyuk bir sapıklık icindesiniz" derler"(9).

Ellerinde hic bir delil olmadan Allah'ın indirdiklerini inkÂr edip peygamberlerini yalanlayanlar, o gun, duyan ve duşunen hic bir insanın duşemeyeceği boyle kotu ve iğrenc bir durumda oldukları halde pişmanlıklarını cok acıklı bir şekilde dile getirirler:"Eğer kulak vermiş veya duşunmuş olsaydık cılgın cehennemlikler arasında bulunmazdık derler" (10).

Allah TeÂlÂ, insanları hidayete ulaştırmak icin gonderdiği Kur'an-ı Kerim'de, hak ile batılı, iyi ile kotuyu, mu'min ile kÂfiri bir arada, birbiriyle kıyaslanabilecek bir şekilde, karşılıklı sahifeler halinde sunarak, insanların muhakeme yapıp doğru yolu secebilmeleri icin ilÂhî bir tebliğ metodu uygulamaktadır. Bu hikmete istinaden inkÂrcıların karşılaşacakları musibetleri zikrettikten hemen sonra, kurtuluşa erip, Rablerinin mağfiret ve mukÂfaatına nÂil olanların durumları dile getirilir:"Muhakkak ki Rablerinin azÂbından gıyÂben korkanlar (yok mu) onlar icin bir mağfiret ve buyuk bir ecir vardır"(12).
Onlar yaptıkları her işi Allah TeÂlÂ'nın kendilerini murakebe altında tuttuğunun bilincinde olarak yaparlar. Bir kotuluk yapmaktan kacınmaları, insanların onları cezalandırmasından cekindikleri icin değil; ancak, gizli ÂşikÂr herşeyi goren ve bilen Allah TeÂlÂ'dan korktukları icindir. Onlar, Allah TeÂlÂ'nın, yarattığı her şeyin butun inceliklerini, gizliliklerini goren ve kalplerdeki butun sırları bilen olduğunu cok iyi bilirler. Acığa vurulanı da gizlenmeye calışılanı da O yaratmış olduğu halde, nasıl olur da onları bilmez? Allah TeÂlÂ;"Sozunuzu ister gizleyin, ister acığa vurun. Şuphesiz Allah, kalblerin ozunu cok iyi bilir. Yaratan hic bilmez mi? Halbuki O her şeyi butun incelikleriyle bilir ve her şeyden hakkıyla haberdardır" (13-14) ayetleriyle insanları uyararak, dininin icaplarını gizli, acık ciğnememeye calışanların dikkatini ceker. Ayrıca bu gerceğin vicdanlarda yer etmesi, insana hassasiyet ve uyanıklık kazandırır. Bu, onun yeryuzunde taşımak zorunda olduğu, Allah'a iman emanetini omuzlamasını kolaylaştırır.

Bundan sonraki Âyetlerde, insanoğlunun gafletten kurtulup, yaratıcısını tanımaya yonelmesi icin, onun ic ice yaşadığı, varediliş hikmetlerini bilmediği halde hepsinden istifade ettiği nimetlerin kaynağı acıklanır.Allah TeÂlÂ, yer yuzundeki her şeyi insanın emrine sunmuş ve ona boyun eğdirmiştir. İnsan, orada hayatını kolayca devam ettirip suyundan, toprağından, havasından, rızıklarından ve gizli hazinelerinden istifade ederken, butun bu nimetleri ona bahşeden Rabbının yuce varlığını hamdederek tesbih etmelidir."Yeryuzunu size boyun eğdiren O'dur. Yeryuzunun her tarafında gezip dolaşın ve Allah'ın vermiş olduğu rızıklardan yeyin. Sonunda donuş(unuz) ancak O'nadır"(15).

Yeryuzunun insana boyun eğmesi ifadesi, cok buyuk gercekleri ifade eder. Allah TeÂla arzın, canlı bir varlıkmış gibi, insanlara boyun eğdiğini ifade ediyor. Bugun bilinen bir gercektir ki yeryuzu, oyle gorulduğu gibi yerinde duran, hareketsiz bir varlık değildir. İci alev alev kaynadığı halde, kendi etrafında saatte bin milden fazla bir, hızla hareket eder. Ayrıca tabi olduğu guneş sistemi ile de gokyuzunun derinliklerine doğru saatte binlerce kilometre hızla yol alır. Yani arz herşeyiyle hareket halindedir. Ve Allah TeÂl hic kimsenin zabtedemiyeceği bu gucu insanın emrine Âmade kılmış, ona boyun eğdirmiştir.

Gokyuzunu insanlar icin susleyip, yeryuzunu onun hizmetine sunan Allah TeÂlÂ, gaflet icerisinde, etrafındaki harikuladelikleri goremeyerek O'na isyan eden insanoğluna, onu duşunmeye davet eden ve tehdit taşıyan bir uslûbla sorular yoneltir ve yaptıkları şeylerden dolayı başlarına buyuk bir bel gelmeyeceğinden nasıl emin olabildikleri sorusunu sorar:"Gokteki (melek)lerin Allah'ın emriyle sizi yerin dibine gecirmeyeceğinden emin misiniz? O vakit bakarsınız ki yeryuzu şiddetle sarsılıp calkalanıyor" (16).
İnsanın ayakları altında sakince duran yer sallanmaya, yerin icinde sakladığı alevleri ağzını acarak fışkırtmaya ve gokyuzunden taşlar yağmaya başladığı zaman, insanlar kapana kıstırılmış fare gibi gucsuz ve caresiz kalırlar. Akılları başlarından cıkar, dehşete duşerler. Ve kulak tıkadıkları uyarmanın gercekliğini kavrarlar. Ama iş işten gecmiştir:"O zaman uyarmanın ne demek olduğunu bileceksiniz"(17).
Allah TeÂl bunu anlamakta gucluk cekenlere, idrak etmelerinde yardımcı olsun diye, gecmişteki sapık kavimlerin helÂk oluşlarını misal verir:"Şuphesiz bundan oncekiler de yalanlamışlardı. Yaptıklarını reddedip onları cezalandırmam nasılmış; bir bak!" (18).Bu Âyetle, inkarlarından dolayı helÂk edilmiş kavimlerin bu gun de gozonunde olan helÂklerine dair alÂmetlere bakıp ibret alınması isteniyor.

Bundan sonra gelen Âyetlerde inkÂrcıları duşunce ve tefekkure sevketmek icin, Allah TeÂlÂ'nın bir takım mucizeleri zikredilir. Ve onların da Allah'ı inkÂr etmekle beraber, O'nun rızıklandırmasına muhtac oldukları gerceği vurgulanarak, varlıklarını Allah'a borclu oldukları hatırlatılır. Sûrenin sonunda, butun bu apacık deliller karşısında iman etmekten kacınırlarsa, artık onlar icin yapacak hic bir şey yoktur. Onlara soylenecek olan son sozu, Allah TeÂlÂ, peygamberine şoyle oğretir:"De ki; O, Rahman olan Allah'tır. Biz O'na iman ettik ve O'na guvendik. Yakında kimin apacık bir sapıklık icinde olduğunu bileceksiniz" (29)

~Mulk (Tebareke) Suresi’nin Fazileti~
1.İbn Abbas (ra)’dan şoyle rivayet edilmiştir:Sevgili Peygamberimiz’in (sas) ashÂbından birisi bir kabrin uzerine cadırını kurmuştu, ancak onun bir kabir olduğunu bilmiyordu. Bir de baktı ki, orada bir adam Mulk (TebÂreke) Sûresi’ni okuyor. Sonuna kadar okudu. Bunun uzerine cadır sahibi Hz. Peygamber’e gelerek, “Ey Allah’ın Resûlu, ben cadırımı bir kabir uzerine kurmuşum; fakat onun bir kabir olduğunu bilmiyordum. Baktım ki orada bir adam Mulk Sûresi’ni okuyor, sonuna kadar okudu. Resûlullah (sas) buyurdu ki: “O sûre MÂnia’dır. O zatı kabir azÂbından kurtarır.”
2.Ebu Hureyre’den şoyle rivÂyet edilmiştir:Allah Resûlu (sas) buyurdu ki:“Kur’an’da otuz Âyetli bir sûre bir adama şefaat etti. Nihayet o, bağışlandı. İşte bu sûre Mulk Sûresi’dir.”
3.CÂbir (ra)’den şoyle rivÂyet edilmiştir: “Peygamber Efendimiz (sas) Secde ve Mulk sûrelerini okumadan uyumazdı.” (Tirmizî, FedÂilu’l-Kur’an, 9)
4.Ebu Hureyre (ra) anlatıyor:Resûlullah (sas) buyurdular ki: “Kur’Ân-ı Kerim’de otuz Âyetlik (şanı yuce) bir sûre vardır. Bu sûre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet gunu) şefaat eder ve Allah’ın onu affetmesini sağlar. Bu sûre TebÂrekellezî bi-Yedihi’l-Mulk’tur.”
5.Tirmizî’de, İbnu Abbas (ra) Resûlullah’ın (sas) şoyle dediğini belirtir: “Bu sûre (kabir azabına veya kabir azabına sebep olan gunahlara karşı) engeldir, bu sûre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır.” (Tirmizî, Sevab-ul Kur’an-9)

Âlûsî der ki: “Bu sûrenin fazîleti hakkında zikredilen haberlerden dolayı soz konusu sûrenin her gece okunmasının mendub olduğu soylenmiştir. Ben de temyiz yaşından beri bu sûreyi okumaya devam ediyorum. Beni buna muvaffak kılan Allah’a hamd eder, bundan boyle de yardım ve kabulunu dilerim.” (Âlûsî, Rûhu’l-MeÂn&#238.
Kaynak_İslamisite.com

Selam Ve Dua İle Selamun aleykum,,,

__________________