Bizler sadece şahsî cıkarını duşunen, başka insanların uzuntu ve ıstıraplarına seyirci kalıp, vicdan azabı duymayan bencil, egoist kimseler değiliz, olamayız da. Boyle bir bencilliğe hem insanî yapımız izin vermez, hem de İslamî inancımız musaade etmez. Cunku bizim iman ettiğimiz Peygamberimiz, Muslumanları tarif ederken şoyle buyurur:
“Musluman‘ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir!”
Bu sebepledir ki, bizler nerede bir ezilen, uzulen, ciğnenen dertli gorursek onun derdiyle dertlenir, acısını, uzuntusunu paylaşır, o acıyı dindirmek icin elimizden gelen desteği verir, ilgiyi gosteririz. Bunu da ‘Musluman’ın derdiyle dertlenme’ vasfımızın bir gereği biliriz.
Sadece bu kadar mı? Elbette hayır. Devamı var.
“Komşusu acken tok uyuyan da bizden değildir!.”
Bu sebeple de, aclık icinde kaldığını anladığımız insanların aclığına care bulmadıkca evimizde huzur icinde uyumamızın insanlığımızla bağdaşmayacağını duşunuruz.
Bu kadar mı? Elbette hayır. Dahası var:
”Kendinize yapılmasını istemediğiniz zulmun başkasına da yapılmasını istemeyiniz!”
Bu itibarla da, savaşta da olsa kendimize reva gorulmesini istemediğimiz katliam vahşetinin başkalarına da reva gorulmesini istemeyiz. Bu bizim hem insanî yapımızın gereği, hem de İslamî inancımızın icabıdır.
Eğer vicdanlara feryat ettiren toplu oldurme vahşetlerini savaş gereği diyerek normal karşılayanlar olursa, biz onların savaş anlayışını da ilkel anlayış olarak goruruz. Cunku medeni anlayışta savaş, savaşanlar arasında yapılır, savaşa iştirak etmeyen cocukların, kadınların, yaşlıların zarar gormesine izin verilmez. Nitekim İslam’ın yuce Peygamberi, daha altıncı asırda ilan ettiği savaş anlayışında bunları kesin bir dille yasaklayarak buyurur ki:
“Savaşta size karşı cıkmayan cocuklara, kadınlara, yaşlılara, hastalara sakın zarar vermeyin!” Bundan sonra da tum canlılara şefkatli davranmayı emreden şu hatırlatmayı yapar:
“Siz dunyada tum canlılara şefkatli davranın ki ahirette de size şefkatli davranılsın.”
Nitekim evindeki kediyi ac susuz bırakan kadının, bu şefkatsizliği sebebiyle cehennem azabına uğradığını bildirirken, coldeki kuyu başında susuzluktan dilini cıkarmış bekleyen kopeğe indiği kuyudan ayakkabısıyla su cıkarıp iciren şefkatli insanın da cennetle mukÂfatlandığını mujdeler.
Demek ki değil insanlara, hayvanlara dahi acımasız davranan cehennemle cezalandırılırken, ayakkabısıyla kuyudan su cıkarıp kopeği şefkatle sulayan insan da cennetle mujdelenmektedir.
İşte bu şefkatledir ki, kanayan bir yarayı sarmayı, akan gozyaşını silmeyi hem insanlığımızın gereği, hem de inancımızın bize yuklediği gorev biliriz. Boylesine yurek yakan vahşete seyirci kalıp normal bulanların da insanî yapısını anlamakta gucluk cekeriz.
Bizim bu insanî yapı ve İslamî anlayışımızın gereğini Milli Şairimiz şoyle dile getirir:
“Kanayan bir yara gordum mu yanar ta ciğerim/ onu dindirmek icin kamcı yerim, cifte yerim
Adam, aldırma da gec git, diyemem aldırırım / ciğnerim, ciğnenirim hakkı tutar kaldırım!
Yazımıza başlık olarak aldığımız hadis de işte bunları ifade eder bize:
“Musluman’ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir!”
Gazze, Kahire, Şam, Arakan’ın derdiyle dertlenmemizi fazla bulup, ‘ne var bunun arkasında?’ diyenlere, ‘İşte bu insanî yapı ve İslamî anlayışımız vardır’ demek istiyorum.
kaynak:islamikonular.net
__________________
Mumin’in derdiyle dertlenmeyen bizden değildir
Dini Bilgiler0 Mesaj
●40 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Mumin’in derdiyle dertlenmeyen bizden değildir