Sual: Peygamber efendimizin mucizeleri nelerdir?
CEVAP
Cok mucizesi gorulmuştur. Bazılarını bildirelim.
Aşağıdaki yazılar (Mir’at-ı KÂinat) kitabından alınmıştır.

Muhammed aleyhisselamın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek coktur. Ummetinin Evliyasında hÂsıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir; cunku kerametler, Ona tÂbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hÂsıl olmaktadır.

Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından uce ayrılmıştır:

Birincisi, mubarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.

İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan zaman icindekilerdir.

Ucuncusu, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Bunlardan birincilere, (İrhas) yani, başlangıclar denir. Her biri de ayrıca gorerek veya gormeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak uzere ikiye ayrılırlar. Butun bu mucizeler o kadar coktur ki, saymak mumkun olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin uc bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.

1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en buyuğu Kur’an-ı kerimdir.

2- En buyuk mucizelerinden biri de, Mirac mucizesidir.

3- Meşhur mucizelerinin en buyuklerinden biri de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hicbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekke’de Kureyş kÂfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabasının iman etmelerini cok istiyordu. Mubarek ellerini kaldırıp dua etti. Allahu teÂlÂ, kabul edip, Ay’ı ikiye boldu. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın uzerinde gorundu. KÂfirler, Muhammed bize sihir yaptı dediler. İman etmediler.

Bu mucize ile ilgili Âyet-i kerimenin meali şoyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [muşrikler] bir mucize gorunce hemen yuz cevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [buyu] derler.) [Kamer 1,2]

4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mubarek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen ucyuz, bazen binbeşyuz, Tebuk Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan icmişler ve kullanmışlardır. Mubarek elini sudan cıkarınca akması durmuştur.

5- Hayber gazasında, onune zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kutuğu vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, butun cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.

7- Mubarek eline aldığı cakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parcalarının arı sesi gibi, Allahu teÂlÂyı tesbih ettikleri cok gorulmuştur.

8- Bir gun, bir koyluyu imana davet etti. Musluman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini soyleyerek kızı cağırdı. Kabir icinden ses işitildi ve dışarı cıktı. (Dunyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dunyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Muslumanın ahireti, dunyasından daha iyi) dedi. Koylu bunu gorunce, hemen imana geldi.

9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sunen) kitaplarında diyor ki, iki gozu a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahu teÂlÂya dua et, gozlerim acılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey cok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın icin kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yuce Peygamberi bana şefaatci eyle! Onun hurmetine duamı kabul et!) duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gozleri acıldı. Bu duayı Muslumanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.

10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan cocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, dua eyledi. Gokte hic bulut yokken, mubarek ellerini yuzune surmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkac gun devam etti. Yine minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız deyince, Resul aleyhisselam, tebessum etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar acılıp, guneş gorundu.

11- Cabir bin Abdullah diyor ki, cok borcum vardı. Resulullaha haber verdim. Bahceme gelip, hurma yığınının etrafında uc kere dolaştı. (Alacaklılarını cağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

12- Bir kadın, hediye olarak bal gonderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gonderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya Resulallah! Hediyemi nicin kabul etmediniz?Acaba gunahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gorduğun bal, Allahu teÂlÂnın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Kadın cocukları ile aylarca yediler. Hic eksilmedi. Bir gun yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber verdiler. (Gonderdiğim kapta kalsaydı, dunya durdukca yerlerdi, hic eksilmezdi) buyurdu.

13- Resulullahın gaybdan haber verdiği cok goruldu. Bu mucizesi uc kısımdır:

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, cok kÂfirlerin, katı kalbli duşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.

İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.

Ucuncu kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dunyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.

Burada ikinci ve ucuncu kısımlardan birkacı aşağıda bildirilecektir.

[İslam’a davetin başlangıcında, muşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Resulullah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, uc sene her turlu goruşme, alışveriş yapma, Muslumanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi, butun ictimai muamelelerden men olundular. Kureyş muşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, KÂbe-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kÂdir olan Allahu teÂl (Arza) denilen bir ceşit kurdu [ağac kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan (Bismikellahumme) [Allahu teÂlÂnın ismi ile] ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, bitirdi. Allahu teÂl bu hÂli Cibril-i emin vasıtası ile Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hÂli amcası Ebu Talibe anlattı. Ertesi gun, Ebu Talib muşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin Rabbi Ona şoyle haber vermiş. Eğer soylediği doğru ise, bu hÂli kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile goruşmelerine mani olmayınız. Eğer soylediği doğru değilse, ben de Onu artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Herkes toplanarak KÂbe’ye geldiler. Ahdnameyi KÂbe’den indirerek actılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahumme) ibaresinden başka, butun yazıların yenilmiş olduğunu gorduler.]

Acem padişahı Husrev’den Medine’ye elciler geldi. Bir gun, bunları cağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu oldurdu) buyurdu. Bir muddet sonra, oğlunun babasını oldurduğu haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]

14- Bir gun, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ummetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sozle Hazret-i Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Omer’in halife olacaklarını mujdeledi.

15- Ebu Hureyre’yi “radıyallahu teÂl anh” Medine’de, zekÂt olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma calarken yakaladı. Seni Resulullaha gotureceğim dedi. Hırsız, fakirim, coluğum cocuğum coktur diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gun, Resulullah Ebu Hureyre’yi cağırıp, (Dun gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hureyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Ucuncu gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkac şey oğretirim, sana cok faydası olur, dedi. Ebu Hureyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kursi)yi okursan Allahu teÂl seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gun, Resulullah efendimiz, Ebu Hureyre’ye tekrar sorup cevap alınca, (Şimdi doğru soylemiş. Halbuki kendisi cok yalancıdır. Uc gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır, bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.

16- Rum İmparatorunun orduları ile harp icin (Mute) denilen yere asker gonderdiğinde, sahabeden uc emirin arka arkaya şehid olduklarını, kendisi, Medine’de minber uzerinde iken, Allahu teÂlÂnın gostermesi ile gorerek yanındakilere haber verdi.

17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gonderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona cok nasihatler verdi. (Seninle dunyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.

18- Vefat ederken, mubarek kızı Fatıma’ya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

19- Kays bin Şemmasa, (Guzel olarak yaşarsın ve şehid olarak olursun) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Museylemet-ul-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Omer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehid olacaklarını dahi haber verdi.

20- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin Muslumanların eline gececeğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını mujdeledi.

21- Ummetinden cok kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ummi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Muslumanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi. Orada şehid oldu.

22- Mubarek kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahu teÂl anhuma” icin, (Bu oğlum cok hayırlıdır. Allahu teÂlÂ, Muslumanlardan iki buyuk ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır) buyurdu. Buyuk bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahu anh” karşı harp edeceği zaman, fitneyi onlemek, Muslumanların kanının dokulmemesi icin hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahu anh” teslim etti.

23- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!) buyurdu. Cocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, mubarek ağzının suyundan ağzına surdu. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, gotur!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, boyle soyledim. Bu cocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına cok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.

24- Eshabından cok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını gormuşlerdir. Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [HÂkim] olarak gondermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mubarek elini goğsume koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru soylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikÂyetcilerden doğru olanı hemen anlar, hak uzere hukmederdim.

25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkacını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahu teÂl dişlerini dokmesin) duasını buyurdu. Nabiga yuz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.

26- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı cok uzdu. Cirkin şeyler soyledi. Buna cok uzulup, (Ya Rabbi! Buna kopeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret icin giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parcaladı.

27- Acem padişahı Husrev Pervize iman etmesi icin mektup gonderdi. Alcak Husrev, mektubu parcaladı ve getiren elciyi şehid eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, cok uzuldu ve (Ya Rabbi! Onun mulkunu parcala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken Husrevi oğlu Şireveyh hancerle parcaladı. Hazret-i Omer halife iken, acem memleketinin tamamını Muslumanlar feth edip, Husrev’in nesli de, mulku de kalmadı.

28- Allahu teÂlÂ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en buyuk duşmanı idi. KÂbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alcak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıcakla uzerine yurumek isterken, hemen geri donup kactı. Arkadaşları, nicin korktun dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gordum. Bircok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu Muslumanlar işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahu teÂlÂnın melekleri, onu yakalayıp parcalayacaklardı) buyurdu.

29- Resulullah efendimiz bir gun abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine mubarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İcinden bir yılan duştu. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugunden sonra, ayakkabı giyerken, once silkelemek sunnet oldu.

30- Selman-ı Farisi, hak din aramak icin, İran’dan cıkıp ceşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken Vadi’-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir yahudiye kole diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye kole olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medine’ye teşriflerini işitince, cok sevindi. Cunku, kendisi nasrani Âlimi idi. En son rehberi buyuk bir Âlimin tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman etmek icin Arabistan’a gelmişti. O Âlim, Resulullahın vasıflarını oğretmiş, Onun hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında muhr-u nubuvvet olduğunu ve pek cok mucizeleri olduğunu Selman’a bildirmişti. Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek hurma getirdi. Resulullah onlardan hic yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi. Butun Eshab-ı kiram da yediler. Yenilen hurma cekirdekleri bin kadardı. Resulullahın bu mucizesini de gordu. Ertesi gun bir cenaze defninde muhr-u nubuvveti gormek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp mubarek gomleğini sıyırarak muhr-u nubuvveti gosterdi. Selman hemen imana geldi. Birkac sene sonra 300 hurma ağacı ile binaltıyuz dirhem altın odemek şartı ile azat edilmesine soz kesildi. Resulullah bunu işitti. Mubarek elleri ile ikiyuzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaclar o sene meyve vermeye başladı. Birini Omer “radıyallahu teÂl anh” dikmişti. Bu ağac meyve vermedi. Resulullah efendimiz, bunu cıkarıp mubarek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan, yumurta kadar altını Selman’a “radıyallahu teÂl anh” verdiler. Resulullaha gelip, bu gayet azdır. Binaltıyuz gram cekmez dedi. Mubarek ellerine alıp tekrar Selman’a verdi. (Bunu sahibine gotur) buyurdu. Yarısı ile efendisine olan borcunu odedi. Yarısı da, Hazret-i Selman’a kaldı.

31- Kureyş kÂfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...) mealindeki Hicr suresinin 95. Âyetini getirip, Velidin ayağına, ikincisinin okcesine, ucuncusunun burnuna, dorduncusunun başına, beşincisinin gozlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Cok kibirli olduğundan, eğilerek oku cıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın okcesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan geldi. Esved bir ağac altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esved de, a’ma olup, hepsi helak oldular.

32- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten once, Mekke’de imana gelmişti. Kavmini imana davet icin Resulullahtan bir alamet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir Âyet (delil) ihsan eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nur parladı. Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yuzumden giderip başka yerime koy. Bunu yuzumde gorenlerden bazısı, kendi dinlerinden cıktığım icin cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur yuzunden gitti. Elindeki kamcının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.

33- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar gondererek, hepsini imana davet etti. Mektupları goturen elciler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri soylemeye başladılar.

Molla Abdurrahman Caminin (Şevahid-un-nubuvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-Âlemin) kitabında, Resulullah efendimizin daha nice mucizeleri yazılıdır.

Save golunun kuruması
Sual: Peygamber efendimiz doğduğu zaman, KÂbe’deki putlar yuzustu yıkılıyor, Kisra’nın sarayı cokuyor, bin yıldan beri Mecusilerin yanan ateşi sonuyor. Bir de Save golunun kuruduğu bildiriliyor. Save golunun sucu ne idi de kurudu?
CEVAP
Cansız varlıkların ne sucu olur ki, yani sucu olduğundan değil, bu golu halk mukaddes sayar, kuruyacağına asla ihtimal vermezlermiş. Cok tuzlu imiş, sağdan soldan su gelmiyor, su seviyesi hep aynı, hic eksilme olmuyormuş, derinliği beş metre yuzeyi 12,5 km imiş. Bu gol bir anda kuruyor. Bunun aksine, Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vadisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başlıyor. Bu tur olaylar cansız varlıkların sucu falan olduğu icin değil, onları mukaddes sayan insanları ikaz icin, ibret almaları icin ve daha başka hikmetler yuzunden ihsan ediliyor.

Resulullah'ın mucizelerinden
Sual: Resulullah'ın hacamat kanını icen olduğu soyleniyor. Kan icmek caiz mi?
CEVAP
Resulullah efendimizin mubarek kanı, diğer insanların kanı gibi değildir. Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Zubeyr, Resulullah’ın hacamat edilirken cıkan kanını icti. Resulullah “sallallahu aleyhi ve selem,” darılmadı, hatt gulumseyerek, (Artık Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Başına bazı işler geleceğini de bildirdi. (Beyhek&#238

Eshab-ı kiramdan Malik bin Sinan, Resulullah’ın mubarek kanını icince ona da, (Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. (İbni Hibban)

Mubarek artığını icen Bereke isimli kadına da, (Artık hic karın ağrısı cekmezsin) buyurdu. (Mevahib-i ledunniyye)

Halid bin Velid “radıyallahu anh,” sarığında taşıdığı bir sakal-ı şerif sebebiyle her savaşta zafer kazandı. (Şifa-i şerif)

Bunların hepsi, Resulullah'ın mucizelerindendir, ama Selef-i salihine duşman Selefîler, Resulullah’ın eşyalarıyla, mubarek sacı ve sakalıyla bereketlenmeyi şirk kabul ediyorlar.
__________________