“İki denizi birbirlerine kavuşmak uzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine gecip karışmıyorlar.” (Rahman Suresi 19-20)

Evet, ayetin ifadesi akıllara durgunluk verecek bir tarzdadır. Zira ayet-i kerime, onca fırtına ve dev dalgalara rağmen denizlerin birbirine karışmadığından haber vermektedir. Halbuki bırakın dalgalı denizleri, bir cay bardağında bile iki farklı sıvıyı karıştırmadan bir arada tutmak imkansızdır.
Fakat bilim, Kur’an’ın ayetlerini her zaman olduğu gibi yine tasdik etmekte ve onun Allah’ın kelamı olduğunu ispat etmektedir. Şoyle ki:
Denizaltı araştırmaları ile unlu Fransız deniz bilimci Kaptan Jacques Cousteau denizlerdeki su engelleri ile ilgili yaptığı araştırmaların sonucunu şoyle anlatmaktadır:
“Bazı araştırmacıların farklı deniz kutlelerini birbirinden ayıran engellerin bulunduğuna dair ileri surdukleri goruşleri inceliyorduk. Calışmalar sonucunda gorduk ki, Akdeniz’in kendine has tuzluluğu ve yoğunluğu var. Aynı zamanda kendine has canlıları barındırıyor.
Sonra Atlas Okyanusu’ndaki su kutlesini inceledik ve Akdeniz’den tamamen farklı olduğunu gorduk. Halbuki Cebeli Tarık Boğazı’nda birleşen bu iki denizin tuzluluk, yoğunluk ve sahip olduğu hayatiyet acısından eşit veya eşite yakın olması gerekiyordu. Oysaki bu iki deniz, birbirine yakın kısımlarda bile ayrı yapılara sahiptiler. Bunun uzerine yapmış olduğumuz araştırmalarda bizi şaşkına ceviren bir durumla karşılaştık.
Cunku bu iki denizin karışmasına birleşme noktasında bulunan harika bir su perdesi engel oluyordu. Aynı turden bir su engeli 1962 yılında Alman bilim adamları tarafından Aden Korfezi ile Kızıldeniz’in birleştiği Mendep Boğazı’nda da bulunmuştu. Daha sonraki incelemelerimizde farklı yapıdaki butun denizlerin birleşme noktalarında aynı engelin bulunduğuna tanıklık ettik.”
Kaptan Cousteau’yu şaşırtan bu durum, denizlerin birleşmesine rağmen suların karışmaması, Kur’an’da on dort asır onceden şu ayet-i kerime ile beyan buyrulmuştur: “İki denizi birbirlerine kavuşmak uzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine gecip karışmıyorlar.” (Rahman Suresi 19-20)
Yeryuzundeki bir başka su engeli turu de, tatlı su nehirlerinin denize dokuldukleri halic ve deltalarda gorulur. Hem ust, hem dip akıntılarıyla birbirlerine karışması son derece mumkun olan nehirler, denizlere dokuldukleri noktalardan asla tuzlu su ile karışmazlar. Eğer Allah bu iki su arasına karışmama kanunu koymasaydı, yeryuzundeki tatlı su nehirleri tuzlu deniz suyu ile karışır iclerindeki ve cevrelerindeki canlılarla birlikte yok olup giderdi.
Kur’an bu tatlı ve tuzlu suların karışmaması mucizesine bir başka ayetiyle de şoyle dikkat cekmektedir:
“İki denizi birbirine salıveren de O’dur. İşte şu susuzluğu gideren tatlı bir su, diğeri de tuzlu ve acı bir sudur. Aralarına ise, Allah, birbirlerinin sınırlarını aşmaktan alıkoyan bir engel koymuştur.” (Furkan:53)
Evet, hem denizlerin birbirine karışmaması hem de tatlı su nehirlerinin denizlere karışmaması Allah’ın kudretinin sonsuzluğunu gosterdiği gibi, bu hadisenin 1400 sene once Kur’an’da ifade edilmesi de Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu ispat etmektedir.
Zira bu bilgiyi o asırda yaşayan bir insanın keşfine dayandırmak mumkun olmadığı gibi, o asırda yaşayan tum insanların keşfine dayandırmak da mumkun değildir. On dort asır once bir insanın tek başına, bilimin ancak bu asırda keşfedebildiği bu hakikati keşfetmesi ve bunu yazması imkansızdır.”
O halde Kur’an, asla bir insan sozu olamaz. O, yerlerin ve goklerin yaratıcısı olan Allah’ın ezeli kelamıdır.”
__________________