İnşirah, hayırlarda koşuşma ve aralıksız calışma… – Huseyin Yahya CEVHER



Bismillahirrahmanirrahim. Biz, senin goğsunu yarıp-genişletmedik mi? Ve yukunu indirip-atmadık mı? Ki o, senin belini bukmuştu; Senin zikrini (şanını) yuceltmedik mi? Demek ki, gercekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gercekten guclukle beraber kolaylık vardır. Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi)

Mutluluğun şifresi, kalbi/ruhi hastalıklarımızın şifası, korku ve endişeden kurtulmanın formulu, muşkilat ve sıkıntılarımızın cozulmesi icin bir aracı kısaca surekli dertli bir yaşamın icerisinde olan biz derdi olan muslumanların ilk sığınağı İnşirah Suresi’ni her gun uygun gorduğumuz sayıda okumalıyız. Arapca olarak okunduğu/dinlendiği zaman insana ayrı bir huzur veren bu recete yuce Rabbimiz tarafından alemlere rahmet olarak gonderilen Peygamber Efendimiz(sav)’e hitap eder bir tarzda indirilmiş olduğu gibi biz muminler icin de cok onemli noktalara dikkat cekmektedir.

Zira insanoğlu başı sıkıştığı, mucadele icerisinde boğulduğu, imtihan karşısında aciz kaldığı ve sorunlar yumağının arasında kendini bulduğu zaman caresiz kalmakta, kolu kanadı kırılmakta, sanki dunyanın tum yuku omuzlarına binmiş gibi bir haleti ruhiye icerisine girmektedir. Oysa bunun boyle olmadığını ve kesinlikle olmayacağını yine bir başka ayeti kerime şu şekilde acıklamaktadır:

“Allah insana kaldıramayacağı yuku yuklemez” (Bakara, 2/286)

Bunun boyle olduğunu bildikten sonra biz kullar/muslumanlar/muminler nasıl olur da karşılaştığımız sıkıntıların bizim icin ağır olduğunu duşunebiliyoruz, gercekten ilginc bir durum. Bu şekilde bir duygu icerisine girmemiz yine kendimizi manevi anlamda yetiştiremediğimizden ve “Nefsi Mutmainne” seviyesine cıkamadığımızdan veya cıkmaya calışmadığımızdandır.

Yuce Allah (cc) insanlara yuklediği yeryuzunde kendisinin halifeliğini yapma misyonunu kitabımız Kur’an-ı Kerim’de emanet olarak bildirmektedir. Ahzab Suresi, 72. ayette “Biz o emaneti goklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yuklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yuklendi. O gercekten cok zalim ve cok cahildir.” Cok zalim ve cahil olan bizlerin bu cok kutsal davayı garibanlığımıza bakmadan yuklendiğimiz acıkca anlatılmaktadır.

Yine Ustad Bediuzzaman Said Nursi hazretlerinin İhlas Risalesi olarak meşhur olan Lem’alar kitabının 21. Lem’asının son kısmında, “Ey tembellik damarıyla yazıdan usanan ve ey sufîmeşrep kardeşler! Bu iki hadisin… mecmuu gosterir ki, boyle zamanda hakaik-i imaniyeye ve esrar-ı Şeriat ve Sunnet-i Seniyyeye hizmet eden mubarek, hÂlis kalemlerden akan siyah nur veya Âb-ı hayat hukmunde olan murekkeplerin bir dirhemi, şuhedanın yuz dirhem kanı hukmunde yevm-i mahşerde size fayda verebilir. Oyleyse onu kazanmaya calışınız.” sozleriyle o zamanın faaliyeti olan Risale-i Nur’u coğaltmak, yaymak, yaygınlaştırmak icin calışan mucahidlere/şakirtlere yaptığı uyarıyı biz gunumuzde kendimiz icin alarak, mevcut şartlara entegre etmeliyiz. Zira icerisinde bulunduğumuz ahir zamanda ahirinlerden olduğumuzu biliyor hele hele iddia ediyorsak kesinlikle tembellik etmeden, usanmadan, dertler karşısında yılmadan, bir işimiz biter bitmez hemen ikinci bir işe atılarak şehadete kavuşmalıyız. Şehidlik sadece cihad/savaş alanında verilen mucadele sonucunda duşman darbesiyle/kurşunuyla hayata veda etmek değil, aslında surekli bir şahidlikle yani hic bir şekilde boş zaman gecirmeden/tembellik yapmadan yaşadığımız hayata/calışma surecimize sadakatle de kazanılabilir ki bulunduğumuz coğrafya ve konum itibariyle bizim durumumuza bunun en uygun olduğuna inanıyorum.

Yuklendiği misyonun farkında olan, bu uğurda belli bir mucadele veren kişilere dava adamı denir. Dava adamlığı soylemle değil eylemle ispatlanır. Dava adamının lugatinde kırılma, darılma kelimeleri yoktur. İman ve Kur’Ân hizmeti, fedakÂr insanlar ister.

“Şedaid yol bulup fışkırsa, donmez iktihamından.
Denizler taşsa… tufanlar cevirmez, hic meramımdan.

Fedailik şiar iken, anılmaz başka meşrebler
Ebazer-karı, gayret bekliyor gunler… butun şebler”

mısralarında anlatıldığı uzere Cennet Yolcusu veya hakiki dava adamı karşısına cıkan tum zorluklara, meşakkatlere, cilelere rağmen mucadelesinden vazgecmez, gayretli calışmalarıyla ve ana ozelliği fedailik ile beklentilere cevap verir.

Yine bu eksende her duyduğumuzda tuylerimizi urperten ve bize yeni bir heyecan katan Hakkı İlÂn isimli şiir/haykırış ihtiyac anında dertlerimize derman olan ilaclardan biridir. Hep beraber okuyarak, dua ile yazımızı sonlandıralım İnşAllah.

Hakkı İlÂn!

Gormemiş tarih-i Âlem boyle zalim bir eli,
Şermesar ettin aduv, cevrinle hep mustakbeli..

Sinemi actım, cefanın tığı incitmez beni;
Gormuşum zira cefa damında cennet gulşeni…

Hapsi-zindanın, kelepcen, ruhuma tacı serir;
Zulmu-bidadın be gaddar, cehdime revnak verir…

Tığı-zulmun, damı cellÂdın, cefan, bilmem nese;
Hapsi-zindanın bize darul-ilim bir medrese…

Din icin ettik feda can hanuman evlÂdı biz…
Dokse gok, fışkırsa mevt dağlar zemin ateş deniz..

Tarumar oldun sukûtumdan hitabı-etmeden,
Soyle hain soyle kıvranman telaşın hem neden..

Mansıbın, arzun ve rutben izzi – cahın, esfeli,
Hizbi – Kur’andan be hey zalim cek o bedbaht eli…

Sayhasından azmimin mevcler sacar ummanı – dil.
Boyle ummanlarda seyran, ey zelil haddin değil..

Dehşetin, Zulmun, cefan bu azmime şiddet katar…
Yelkeni kopmuş gemin, haşmetli mevcemden batar…

KÂfir etmez zulmunu hatt o cani eşkiya,
Bir kızarmaz yuz ki; beklenmez hayasızdan haya..

Kahri – Bidad zulmu – istibdadı elhak ciğnerim..
Hakka nazır, hakkı natık, hakkı ilÂn eylerim..
(Mehmed Kayalar)

Sozlerimizi Talut’un ordusundaki bir avuc imanlı, fedakar, fedai mucahidin duasına AMİN diyerek bitiriyoruz:

“Ve (Talut’un askerleri), Calut ve onun askerlerinin (ordusunun) karşısına cıktıkları zaman şoyle dediler: “Rabbimiz uzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (duşman karşısında) sabit kıl ve kÂfirler kavmine karşı bize yardım et.”” (Bakara, 2/250) (Amin.) Vesselam.


Alıntıdır. Kaynak: http://www.halkhaber.org/2014/02/15/...-yahya-cevher
__________________