Abdullah b. Amr (r.a.)’dan nakledildiğine gore Allah Rasulu (s.a.s.) şoyle buyurmuştur: “Buyuk gunahların en buyuklerinden birisi kişinin ana-babasına lanet etmesidir. “Ey Allah’ın elcisi! Nasıl olur da kişi ana-babasına lanet eder!” denilince Hz. Peygamber, “Bir adam, başka bir adamın babasına sover, o da onun babasına ve annesine sover.” buyurdu. (BuhÂrî, Edeb, 4.)

Hadis-i şerif, “kem soz sahibine aittir” atasozunun kaynağı olabileceği gibi, bunu acıklayan bir ozelliğe de sahiptir. Kişinin başkalarına yaptığı sovgu ve hakaret, kendisi gibi nefis taşıyan ve ofkelenme potansiyeli olan muhatabı tarafından coğunlukla hemen iade edilmekte, boylece, sovgude hedef alınan kişi veya kişilerin muadilleri aynı hakarete maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla kotu soz sonunda sahibine donmekte ve onun uzerinde kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, karşılığını bulmasa da kotu soz, sonucta sahibini sorumlu kılmakta ve onun karakterini ele vermektedir. İşte sevgili peygamberimiz, başkasının ana-babasına soven kişinin, yaptığı hakaretin karşılığını aldığında, kendi anne-babasına sovmuş gibi olacağını carpıcı bir anlatımla hatırlatmaktadır. Benzer bir anlatımı En’Âm suresinin 108. ayetinde de gormekteyiz. Burada Cenab-ı Hak, “(Ey muminler!) Onların, Allah’ı bırakıp ta tapındıklarına sovmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a soverler…” buyurarak, başkalarının değerlerine yapılan hakaretin sonunda kişinin kendi değerlerine yoneleceği gerceğini acıklamaktadır.

Sevgili peygamberimiz, “Mumin cok kınayan, cok lanet eden, hayÂsız, pis ve cirkin konuşan kimse değildir.” (Tirmizi, Birr, 48.) buyurarak, kotu soz ve hakaretin, mumine yakışan bir ozellik olmadığını vurgulamış, boylece, “elinden ve dilinden diğer insanların salim olduğu” (BuhÂrî, RikÂk, 26.) şeklinde ifade ettiği mumin tanımına da acıklık getirmiştir. Guzel soz ve nezaket peygamber ahlakıdır. Cenab-ı Hak, elcisinin, insanlara yumuşak ve nazik davrandığını belirterek, sert ve katı kalpli olması halinde etrafındakilerin dağılıp gideceğini bildirmiştir. (Âl-i İmran, 159.) On sene hizmetinde bulunan Enes b. Malik’in ifadesine gore o, kotu soz bir yana, kendisine bu sure zarfında “of” bile dememiştir. Cunku “Rıfk (yumuşak davranış) dan yoksun olan hayırdan da yoksundur.” (Muslim, Birr, 74.) “Rıfk, bulunduğu şeyi guzelleştirirken, yokluğu cirkinleştirir.” (Muslim, Birr, 78.) “Tatlı dil yılanı deliğinden cıkarır.” diyen atalarımız, guzel sozun her kapıyı acabileceğini vurgulamak istemişlerdir. Onun icin Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve kardeşi Harun’a, duşmanları Firavun’a bile yumuşak bir uslupla hitap etmelerini emretmiştir. (TÂhÂ, 44.) Cunku iyilikle kotuluk bir değildir. Kotuluğu en guzel şekilde savmak, duşmanlıkları sıcak bir dostluğa donuşturme vesilesi olabilir. (Fussılet, 34.)

Kotu soz ve hakaret duşmanlığa acılan bir kapıdır. Yan bakmanın bile kavga sebebi olduğu toplumumuzda sovgu iceren her sozcuk muhataba atılan bir taş gibidir. Karşılıklı hakaretlerin şahlandırdığı nefisler, ofke silahıyla bıcaklara, mermilere donuşmekte, kÂinatın en mukerrem varlığı insan bir hic uğruna coğu kez canından olmaktadır. Halbuki yapılan hakaretin sahibine doneceği bilinciyle ofkesine gem vurabilen insan, hem, yaptığı hakaretin vebaliyle baş başa bıraktığı muhatabını, hem de kendisini maddi-manevi buyuk bir tehlikeden korumuş olmaktadır. “Ofkeyle kalkan zararla oturur” atasozu hic şuphesiz, yaşanan nice acıklı olayların birikimiyle oluşmuş kolektif bir tecrubenin ifadesidir. Aile ortamından, kahvehane koşelerine, trafikten stadyumlara kadar, gencinden yaşlısına herkesin psikolojisine uygun olarak icini boşaltma ve rahatlama vesilesi olarak kullandığı sovgu bir muhataba yoneldiğinde, ciddi bir catışmanın sebebi haline donuşmektedir. Bireylerden toplumlara ve ulkelere kadar her turlu catışmanın temelinde nasıl hoşgorusuzluk yatıyorsa, bunun doğurduğu suclamalar ve hakaretler de bir kıvılcım gorevi ustlenmektedir.

İslam Dini, insan onurunu, korunması gereken beş temel değer arasında kabul etmiş ve bunu ihlal edenlere cezai yaptırım ongormuştur. Orneğin, sovgu unsurları arasında insanların en cok başvurduğu hanımlara yonelik zina isnadı, dort şahitle ispat edilemediği takdirde, seksen sopa cezasıyla cezalandırılmış, tovbe etmedikleri takdirde bu kişilerin şahitliklerinin ebediyen kabul edilmeyeceği bildirilmiştir. (Nur, 4-5.) Catışma ve kavgalarda bireylerin birbirlerine yonelttikleri hakaretleri, coğu kez anneleri, hanımları ve kız kardeşleri uzerinden yaptıkları bilinen bir gercektir. Bu şekilde karşıdaki insan, en duyarlı olduğu namus duygusu uzerinden rencide edilmek istenmektedir. HÂlbuki kızdığımız insan farklı, sucladığımız kimseler farklıdır. Hakarete maruz kalan kişinin namus acısından suclanan yakınları masum iseler, onlara yonelik hakarette bulunanlar yukarıda ifade ettiğimiz “kazf” (namus iftirası) sucunu işlemiş olmaktadırlar.

İnsanın hayat boyu suren saygınlığı olumuyle son bulmadığı icin olulere yonelik sovgu ve hakaret de dinimizce yasaklanmıştır. Sevgili peygamberimiz bir hadislerinde, “Olulere sovmeyiniz. Cunku onlar, onden gondermiş oldukları amellerinin karşılıklarına ulaşmışlardır.” buyurmakta (BuhÂri, CenÂiz, 97.) başka bir hadislerinde de, olulere sovmenin onların yakınlarını inciteceği gerceğine işaret etmektedir. (Tirmizi, Birr, 51.) Aslında muminlerin olulerini hayırla yÂd etmeleri, daha doğrusu hayırlı işleriyle anmaları İslami bir gelenektir. Peygamber Efendimiz’in de buyurduğu gibi, onlar, yaptıkları iyi ve kotu amellerinin karşılığını zaten Allah katında bulacaklardır. Ancak onları gecmişteki iyilikleriyle anmak, o iyilikleri yapma ve bunlarla anılma konusunda geride kalanları teşvik edici olabilir.

İnsanoğlu uğradığı bir sıkıntı veya başına gelen bir felaketten dolayı sorumlu tuttukları bazı manevi varlıklara sovme konusunda da mahirdir. Kendi kusur ve ihmallerini dikkate almadan veya caresiz kalınan durumlarda sabır tesellisine sığınmadan kaderi suclayanlar, feleğe kahredenler, zamana ve tabiat olaylarına lanet okuyanlar kendi doneminde de mevcut olduğu icin, Allah Rasulu, cahiliye anlayışını devam ettiren bu kişileri uyarmıştır. (BuhÂrî, Edeb, 101; Ebu Davud, Edeb,53.)

Arapların, “kılıc yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez” ata sozuyle dikkat cektikleri kotu soz ve hakaret hangi gerekceyle olursa olsun mumine yakışmayan bir davranıştır. Zulme karşı tepkimizi gosterirken duygularımızı acığa vurma noktasındaki istisnai bir durum haricinde Cenab-ı Hakk’ın da hoş gormediği bu davranış (Nisa,148.), etki-tepki kuralına uygun olarak, sadece bize donmekle kalmıyor, en değer verdiğimiz yakınlarımıza, hatta kutsal değerlerimize kadar uzanıyor. İşte burada yorumunu yaptığımız hadis, muhatabıyla tartışmaya giren her muminin, kendisini ve yakınlarını hakaretten korumak icin once kendi soz ve davranışlarına dikkat etmesi gerektiğini veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.


Diyanet İşleri Başkanlığı




__________________