Semerkand Dergisi Mayıs 2010

Cuma, teravih ve bayram namazlarında dolup taşan camilerimiz ne yazık ki diğer namazlarda mahzun. İyi ki yarım saf da olsa ihtiyarlarımız var. Ahir zaman yorgunu muminler olarak evlerimizde kılıyoruz namazlarımızı.


Oysa nasıl musluman hayatının merkezinde namaz varsa, sosyal hayatımızın merkezi de camiler. Yani Allah’ın evi.

Orada olmanın, oraya devam etmenin hayrını, faziletini, muslumanlığımıza katacağı dinamizmi yeterince kavramış olsaydık yorgunluklarımızı unutur, camilere koşardık.

Şunu fark etmeliyiz: Camilerimiz boş kaldıkca yureğimizde dolmayan bir boşluk hep kalacak. Camiler şenlenmedikce İslÂm medeniyeti yeniden şenlenmeyecek.

Asr-ı Saadet’te muslumanların hayatı cami cercevesinde şekillenmiştir. Bu yuzden Hz. Peygamber s.a.v.’in Medine’de en cok onem verdiği hususların başında inananların mescide devam etmeleri gelmekteydi. Gozu mescitte herkesi arardı. Buna onem verirdi, cunku muminlerin sorunlarıyla ilgilenirdi. Cemaatten birini mescitte goremediği zaman neden gelmediğini sorardı. Bir hastalığı veya bir sorunu nedeniyle gelmediğini oğrendiğinde, onu evinde ziyaret eder, yardımcı olmaya calışırdı.

Bunun yanında ashabına soylemek istediklerini minbere cıkarak soyler, nasihatlerde bulunurdu. Cunku camiler sadece namazları eda etmek icin toplanılan yerler değil, muminlerin birbirlerinin sorunlarını oğrendikleri ve bu sorunları aşmak icin dayanıştıkları yerlerdi.

Evde tek başına kılınan namaz

İnsan evinde yalnız başına namaz kıldığında, kendisini namaza vermekte zorlanabilir. Cunku namaz kıldığı yer evinin bir odasıdır. Bir ibadethane olmadığından, cevresinde bulunan nesneler, bulunduğu mekanla ilgili iyi kotu hatıralar zihnini meşgul eder, namaza kendisini tam olarak vermesine engel olur.

Gozu duvardaki cerceveye, kutuphanesindeki kitaplara, yatağın ustundeki ortuye, kapının calan ziline ve aklınıza gelebilecek her şeye takılır. Kulağına cocukların ve eşinin konuşmaları gelir. Hele bir de televizyon acıksa kendisini tam manasıyla namaza vermesi mumkun olmaz.

Namaz kılmaya calışırken diğer taraftan ailesinin konuşmalarını dinler. Bir de haber saati ise bir taraftan namaz kılar, diğer yandan da haberleri takip eder. Veya namazını calan muziğin eşliğinde eda eder. Bundan dolayı da hangi rekÂtta olduğunu, ne okuduğunu karıştırdığı zamanlar cok olur. İsterse namaz kıldığı odasının kapısını kapatsın, yine de ibadetin hakkını tam vermede zorlanır. İşte bu şekilde ifa edilen ibadetin adı da “namaz kıldım” olur.

Namaz kılma arzusunun zayıflaması

Evde tek başına namaz kılma alışkanlığının en buyuk zararı, insanın ibadet etme sevincini ve alışkanlığını zayıflatmasıdır. Zira tek başına kılınan namaz, camide kılınan namazın tadını kesinlikle vermez. Bu nedenle de kişi kendisini ne kadar ibadete vermeye cabalarsa cabalasın, kıldığı namazın, istediği lezzeti alamayacağı bir ibadete donuşmesi kuvvetle muhtemeldir.

Bu nedenle de, cemaate gitme alışkanlığı olmayan, surekli olarak evinde veya işyerinin bir koşesine serdiği seccadede namaz kılma alışkanlığı olan insanların bir sure sonra namazlarında gevşeklik gostermelerinden korkulur. Zira cemaatle kılındığında insanın gonul dunyasını kuşatan haz ve huzur evde kılınan namazda olmayacağından, Allah ile arasındaki bağ yavaş yavaş zayıflayacaktır.

Hz. Peygamber s.a.v.’in şu hadisi bu gerceği ortaya koymaktadır: “Bir koyde veya bir colde uc kişi bulunur da namazı cemaatle kılmazlarsa, şeytan onlara galebe calar. Sen cemaate devam et, cunku kurt, suruden ayrılan koyunu kapar.” (Ebu Davud).

Camide cemaatle kılmanın faydaları

Camide namazları eda etmenin yararları elbette cok fazladır. Bunların en onemlilerini sıralarsak, camiye koşmanın ne kadar muhim olduğunu gostermeye yetecektir.

Cami ortamı ibadet icin mukemmeldir

Camide namaz kılmanın en buyuk faydası, ibadeti Allah’ın arzuladığına en yakın bir şekilde eda etme imkanını sağlamasıdır. Zira caminin icindeki her şey, ibadet ruhuna uygun olarak konulmuştur. İc tezyinatı, duvarlardaki tablolar ile aklınıza gelen tum nesneler insanın Rabbi ile bağını guclu tutmasına yardımcı olur. Onu ibadetinden koparıp dunyaya suruklemez.

Bu nedenle ozellikle Osmanlı doneminden kalmış ve estetik acıdan insanı cezbeden mimarî yapıya sahip olan camilerdeki ibadetler, kişinin kendisini kulluğa vermesine daha cok imkan sağlar. İnsan bu camilerde namazı eda etmekten bir başka haz alır. Gunumuzde yapılan ve estetikten yoksun bir kısım camiler icin ise bunu soylemek zordur.

Bunun yanında camide, insanın dikkatini dağıtacak dunyevî konuşmalar soz konusu değildir. Herkes oraya aynı amac icin gelmiştir. Bu nedenle Allah’a yonelmek, kulluğu ifa etmek cok daha rahat olur. Bu yuzden cemaatin birbirleriyle konuşmaları, cep telefonlarını acık unutmaları sonucunda ceşitli muziklerin caminin manevi ortamını bozması ve benzeri durumlar mekanın ruhuna son derece aykırıdır.

Başkalarının Allah ile olan irtibatlarının kopmasına ve huşûlarının dağılmasına neden olabilecek bu tur durumlardan sakınmak gerekir. Ayrıca bunda kul hakkının ihlali olduğunu unutmamak icap eder. Aynı şekilde kokan coraplarla, kotu ağız veya ustbaş kokusuyla mescide gelmek de boyledir. Bunlara dikkat etmek şarttır.

İbadetten daha fazla tat alınır

Camide namaz kılmak insana tarif edemeyeceği bir huzur verir. Bu nedenle cemaat ne kadar kalabalık olursa, muminin namazdan aldığı haz da o kadar fazla olur. Birbirimize omuz vererek aynı safta namaza durmamız, imamın kıraatini dinleyerek hep beraber secdeye varmamız, namaz sonrasında aynı anda ellerimizi huzura acarak Rabbimize yalvarmamız ve mumin kardeşlerimizle aynı ortamda bir araya gelmenin verdiği dayanışma ve birlik olma sevincini tatmamız nedeniyle icimiz coşku ve muhabbetle dolar. Bu nedenle camiden cıktığımızda kendimizi bir hoş hissederiz.

Evde tek başımıza kılıp kendimizi hemen koltuğa attığımız namazda bu lezzeti almamız coğunlukla mumkun değildir. Nitekim Hac ve Umre icin KÂbe’nin etrafında namaza duran insanların namazdan cok daha fazla lezzet almalarının nedenlerinden birisi de cemaatin son derece kalabalık olmasıdır. Ortam gercekten insanı kendisine ceker ve mumin Rabbinin huzurunda olduğunu butun ruhuyla hisseder.

Namaz sevinci diri kalır

Cemaatle namaz kılmak insanın namaza ve ibadete olan isteğini canlı tutar. Zira beraber ifa edilen ibadet cemaate buyuk bir huzur ve sevinc verdiğinden, insanın namaza olan iştiyakı artar.

Nitekim cemaat alışkanlığı olan insanların ezan okunduğu anda namazı eda etmek icin acele etmeleri, mumkunse hemen camiye giderek orada kılmaya calışmaları bundandır. Oyle insanlar vardır ki, ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, namazlarını camide eda etmeye duşkundurler. Gece gec vakitte yatmış olsalar bile, sıcak yataklarından cıkıp elbiselerini giyinerek soğukta dışarı cıkmaları ve camiye giderek imamın ardında durmaları onlara asla ağır gelmez.

Etrafınızda bu şekilde caminin devamlı cemaati olan ve beş vakti mumkun olduğunca Allah’ın evinde eda etmeye gayret eden insanlar mutlaka vardır. Onlardaki namaz telaşını, camiye devam etme alışkanlığı zayıf olan insanlarda gormemiz zordur. Bu kişilere cemaatle namaz kılma alışkanlığını ve isteğini kazandıran şey, camiye gunde beş kez adım atmalarıdır.

İnsan ne ile meşgul olursa, gonlu ve dili onunla dolar. Hal ve tavırları meşguliyetiyle alakalı olur. Mesela tuttukları takımların maclarını, oyuncuların performanslarını ve alınan puanları takip eden taraftarlara dikkat edildiğinde zikrettiğimiz husus daha iyi anlaşılır. Takımlarının fanatiği olan bu insanlar, macları seyredebilmek icin her turlu sıkıntıya girerler. Mac esnasında futbolun atmosferine kendilerini kaptırarak takımları icin cılgınca tezahurat yaparlar. Mactan cıktıktan sonra iki gun o haftanın macını, carşamba gunu takımda olan biteni, kalan gunlerde de gelecek macı konuşurlar. Zira cemaati oldukları stat ve maclar onların haz aldıkları temel alışkanlıkları olmuştur.
Cami cemaati olan kişiler ise musluman kişinin ahlÂkıyla ahlÂklanmaya adaydır. Zira cevresinde daima Allah rızası icin namaza gelen kişiler mevcuttur. Hayırlı bir yolda yuruyor olmak, kişinin noksanlarını tamamlar, hatalarını azaltır. Nitekim “dinin direği” olan namazın doğrudan muminin hayatına olumlu tesiri vardır.

Cami muminleri birbirine kaynaştırır

Camide bir araya gelmenin en buyuk faydalarından birisi de, muminler arasında kaynaşmayı, birlik olmayı sağlamasıdır. Bir duğununuz olduğunda, etrafınızda ne kadar cok akraba ve dost gorurseniz o kadar mutlu olursunuz. Veyahut cenazeniz varsa, namazına gelenlerin, taziyede bulunanların sayısının fazla olmasını istersiniz. Keza hasta olduğunuzda, kolunuza serum takılı olarak yattığınızda, ziyaretcilerinizin cok olmasını arzularsınız. Hatta uc durumda da gonlunuz, bazı insanların mutlaka orada olmasını ister. Gelenler cok olduğunda bundan guc alırsınız. Mutlu gununuzdeyseniz, sevinciniz dostlarınızla bir kat daha artar. Huzunlu gununuzdeyseniz, gecmiş olsun veya başınız sağ olsun demeye gelenlerle kederiniz bir nebze hafifler. Dostların varlığı size bir guvence olur.

Bu nedenle, camide cemaat olunduğunda, insanlar safta bir arada durarak birbirlerine omuz verdiklerinde, beraber ve birlik olma şuurunu kazanırlar. Aynı hocanın ardında namaza durarak, aynı vaize yuzlerini donerek, aynı hatibe kulak vererek beraber hareket etme, birlik olma duygusunu pekiştirirler. Hatta vatan ve millet sevgisinin en guzel pekiştiği yerlerden birinin camiler olduğunu unutmamamız gerekir. Her kesimden insanın yan yana aynı safta namaza durmasının, ozellikle bayram namazlarından sonra cemaatin birbiriyle musafaha etmesinin sağladığı birlik ve beraberlik duygusunu, sevincini hicbir şey sağlayamaz. İnsan camide, icinde bulunduğu toplumun bir ferdi olduğunu ve onlarla dayanışma icinde olması gerektiğini cok daha iyi anlar. Ozellikle farklı bolgelerden insanların camide bir araya gelmesinin kaynaşmaya, butunleşmeye ve kardeşliğe ne kadar katkısı olduğunu soylemeye gerek yoktur.

Buyuk camilerin namaz kılana kazandırdığı huzurun yanında, kucuk mescitlerde kaynaşma cok daha fazla olur. Camiye gide gele simalar birbirlerine aşina olur. İnsanlar yeni arkadaşlıklar edinirler, guzel dostluklar kurarlar ve birbirlerinin dertleriyle ilgilenirler, yardımlaşırlar.

Ozellikle yaşlılarımızın, bircok arkadaşlıklarını camide kazandıklarını goz onune getirecek olursak, dediğimiz hususun ne kadar onemli olduğunu anlarız.

Cami sabır eğitimi verir

Caminin farkında olmadan insana kazandırdığı guzelliklerden birisi de, musamahalı olmayı, başkalarının eziyetlerine tahammul etmeyi oğretmesidir. Ozellikle değişik bolgelerden insanların bir araya geldiği camilerde, insanlar başkalarına tahammul etmeyi oğrenirler.

Bunun yanında saflar sıkışık olduğunda, corabı veya nefesi kotu kokan biriyle yan yana durulduğunda, namaz bitip herkes cıkışa yonelip kapı ağzında sıkıştığında, farkında olmasak da bir alışkanlık kazanırız. İşte bunun adı sabırdır, musamahadır.

Nitekim kendi alışkanlıklarımız ve adetlerimizle gittiğimiz Umre veya Haccımızda, farklı ulkelerden gelen insanların ceşitli eziyetlerine tahammul etmek durumunda kalmamız da Hac ve Umre ibadetinin kazandırdığı guzelliklerdendir.
Hele de ulkemizden Hac veya Umre icin gidenlerin beşerli altışarlı guruplar halinde aynı odaları paylaşmaları, birbirlerinin sıkıntılarına ve eziyetlerine tahammul etmek durumunda kalmaları da beraber ibadet etmenin insana kazandırdığı guzel hasletlerdendir.

Hz. Peygamber s.a.v. “Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” (Buhar&#238 buyurmaktadır. Cemaatle kılınan namazla insanın elde ettiği manevi kÂrları goz onune getirdiğimizde, neden daha fazla ecir kazandırdığını daha iyi anlıyoruz. Gercekten de evde kılınan namaz ile camide kılınan arasında pek cok fark vardır.

Camilerin manevi susu bizleriz

Camileri artık gidecek yerleri kalmamış, arkadaş edinecekleri ortamlar bitmiş olan yaşlı amcalara terk etmemek gerekir. Ayrıca camileri canlı tutacak olan cemaatleridir. Gercekten de insan camide cocukları ve delikanlıları gorduğunde bir hoş olur. Namazdan biraz daha fazla lezzet alır. Bu nedenle manevi seferberlik başlatarak mescitlerimizi şenlendirmek zorundayız. Unutmayalım ki bunun en buyuk faydasını, hem bu dunyada hem de ahirette yine biz goreceğiz.

İsterseniz şoyle duşunelim: Evimize misafir ayak basmadığında, coluk cocuğumuz kapımızı calmadığında, bir akrabamız bizi ziyarete gelmediğinde neler hissediyorsak, camiler de oyledir. Rabbimizin “Şuphesiz ki mescitler Allah’ındır.” (Cin, 18) buyurduğu, Hz. Peygamber s.a.v.’in de “Allah TealÂ’nın en cok sevdiği yerler camilerdir.” (Muslim) diye ferman ettiği ibadethanelerimizi mahzun ve sahipsiz bırakmaya hic hakkımız yok.

Yaratıcımız; “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gunune iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekÂtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Muslim) buyururken, sadece camilerin inşa edilmesini ve bakımlarının ustlenilmesini kastetmiyor elbette. Onların cemaatle canlı tutulmalarını da istiyor.

Hz. Peygamber s.a.v. “Evinizi kabre cevirmeyin, orada da namaz kılın.” (Buhar&#238 buyurmaktadır. Bu nedenle teheccud, kuşluk gibi nafile namazlarla evimizi manevi olarak suslememiz gerekir. Esasında guzel olan, namazın sunnetini evde kılıp, farza camiye gitmektir. Ancak ulkemizde ezanın okunmasının ardından sunnet kılınıp hemen farza durulduğu icin, sunneti evde kılıp camiye farza yetişmek imkansızdır. Bu nedenle sunneti de camide kılmak uygun olur.
__________________