Gunumuzde genc olmak, ozellikle de Musluman bir genc olmak cok zor. Neden mi? İslam’ın ders verdiği oğreti ile dışarıdaki dunya birbirinden oldukca farklı. İslam, Musluman gence iffetli olmasını, gozunu haramdan ve gunahtan korumasını, eline, diline ve beline sahip olmasını salık verirken tam bir gunah kazanı olan dış dunya, gencleri İslam oğretisinin tam aksini yapmaya davet ediyor. Kısacası gencler bir ikilem arasında kalıyor; bir yanda İslamın oğretileri ote yanda modern dunyanın yaşam bicimi.

Bir ikilem arasında kalan gunumuz Musluman genci, ateşin icine atılan Hz. İbrahim’ı, Firavun’un sarayında yetişen Hz. Musa’yı, Zuleyha’nın karşısındaki guzeller guzeli Hz. Yusuf’u, balığın karnındaki Hz. Yunus’u, yaralar icindeki Hz. Eyyûb’u ya da sapıklar icerisindeki Hz. Lût’u andırıyor. Bu zaman İslamiyet’in ilk ortaya cıktığı zamanla da benzerlikler gosteriyor. O zaman da İslam’ı tercih edenler maddi işkenceler altında ezilirken, şu zamanın Musluman gencliği de belki maddi işkencelerden daha ağır olan manevi işkenceler altında huzursuz bir hayat yaşıyor.

Musluman genc ne mi hissediyor? Bir ikilem ve onun yol actığı bir buhran duygusu. Bir tarafta Allah-u TeÂlÂ’nın emirleri, diğer tarafta zamanın cÂzibedar fitnesinin gencleri kendi yorungesine alma cabası, ve ikisi arasında bocalayan Âhirzaman Musluman genci.

Beş Buhran

Bu genc, Yaratan’ın emrinin her şeyin ustunde olduğunu biliyor. İhlasın kırılmaması gerektiğini de biliyor, ihlassızlığın zararlarını da. Biliyor bilmesine ama şiddetle hucum eden gunahlar karşısında kendisini tutamayıp şeytana mağlup oluyor. İstemeyerek de olsa şeytanın tuzaklarından birine yem oluyor ve gunaha giriyor. Ardından ise buyuk bir pişmanlık geliyor… Edilen tovbeler… Yapılan yeminler… Kılınan namazlar… Ve sonrasında yine bir şeytan tuzağı ve yine bir mağlubiyet. Ve bu genc kendisine bir vasıf atfediyor: gunahkar. “Ben bir gunahkarım, gunahlardan kendimi alıkoyamıyorum” diye icten ice mırıldanmalar başlıyor. Ve kendine atfedilen bu vasfı yeis ve umitsizlik duygusu takip ediyor.

İkilem icinde kalan ve tovbe ettiği gunahların kapısına tekrar tekrar yanaşan bu genc, cevresine bakıyor… Cevresindeki yakın arkadaşlarını mubarek olarak goruyor. Evde kaldığı, okulda goruştuğu arkadaş cevresi coğunlukla mubareklerden muteşekkil. Ama kendisi de o mubarekler icinde bir namubarek. Bu “namubarek” lik de ona buyuk bir darbe vuruyor ve gunahkarlık vasfının yanına bir de bu vasıf ekleniyor. Gel gelelim bu Musluman gencimiz, insanların kendi ‘namubarek’ liğini bilmesini istemiyor. İstemediği icin de bu vasfı gizleme yolunu tercih ediyor. Ve uzerine ‘mubarek’ marka bir elbise giyerek insanlar arasında hayatını devam ettiriyor. Gorunuşte giyilen bu mubarek marka elbise gencimizi biraz rahatlatmasına rağmen gercekte onu ucuncu bir ucuruma daha surukluyor. Nasıl mı?

“Ben” diyor, “iki yuzluyum, mubareklerin arasında bir mubarekken onlar olmadığında ise bir ‘namubarek’ im. ‘GunahkÂr’ lık ve ‘namubarek’ lik vasıfları masum gencimizi boğmaya yetmiyormuş gibi yanına bir yenisi daha ekleniyor. O da riyakarlık hissi. Ve Musluman genc bu uc meş´um vasıf altında boğulmaya başlıyor.

Bu uc vasfın ağırlığı yetmiyormuş gibi dorduncu darbe de beklenmedik bir yerden geliyor. Âhirzaman gencliğinin coğu sahip olduğu bu uc yuz kızartıcı vasfın başkaları tarafından bilinmesini istemediğinden onları gizleme yoluna gidiyor. Dışarıya karşı daima mubarek gorunumu ciziyor. Halbuki Bediuzzaman hazretlerinin tabiriyle ici dışına bir cevrilse her şey ayan beyan ortaya cıkacak. Bir cok kişi kendi gercek gorunumunu saklıyor ve vucudunun her tarafını kaplamış olan yaraları, uzerine giydikleri elbiselerle ortmeye calıştıklarından, onu goren karşıdaki kendini ‘namubarek’ hissediyor. Halbuki o kendini “namubarek” hisseden de yaralarının uzerine giydiği mubarek marka elbiselerle ortalıkta. Kısacası bu uc vasfa sahip olduğunu bir coğu duşunuyor ama duşunenler de bunu dışarı vurmaktan kacındıklarından herkes sadece bu gibi buhranları kendisinin yaşadığını ve bu uc vasfa sadece kendisinin sahip olduğunu zannediyor. İşte Musluman genci sarsan dorduncu his: ‘Gunahkarlıkta, namubareklikte ve riyakarlıkta yalnızlık.

Beşinci buhrana gecmeden once biraz psikolojiden bahsetmek gerekiyor. Psikoloji der ki, eğer bir kişide bilişsel huzursuzluk varsa kişi bu huzursuzluğu gidermeden huzurlu bir hayat suremez. Mesela sigara icen bir adam, sigaranın zararlarını anlatan bir yazı okuduğunda, sigaranın kansere yol actığını ve her icilen sigaranın omru 5 dakika kısalttığını oğrenince bir bilişsel huzursuzluk yaşıyor. Yani kendi yaptığı ile okuduğu haber celişiyor ve buda bilişsel bir huzursuzluğa yol acıyor. Bu insanın yapacağı ilk iş bu huzursuzluğu gidermek. Bu da iki turlu olabilir; ya sigarayı bırakacak - ki gayet zor ama bu ikilemden ve bilişsel huzursuzluktan kurtulmanın da en sağlam yoludur - ya da yaptığı işi rasyonalize edecek (mantığa buruyecek). Nasıl mı? İlk once kendisi gibi sigara icen tanınmış kişileri arayacak. “Bak Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızda da iciyor; sanatcıların coğunun ağzından sigara hic duşmuyor” diyecek. Sonra “Hem Ahmet 60 senedir iciyor ama sapasağlam, hem sigara icerek daha az yaşayacağım ama bu yaşamım daha keyifli olacak” gibi yaklaşımlarla kendini rahatlatma yoluna gidecek. Diğer bir care olarak da okuduğu haberi yalanlamak yoluna gidecek ve o haberin aksini iddia eden bir başka habere cankurtaran simidine yapışır gibi sarılacak. Kısacası caldığı minareye bir kılıf uydurarak bir nevi huzur bulacak… Ama sahte bir huzur…

Aynen boyle de, işlediği gunahların buyuk azaplara yol actığını ve bunun da cehennemi netice verdiğini, kimsenin gormediği gunahları meleklerin ve Allah-u TeÂlÂ’nın gorduğunu bilen Musluman genc, bilişsel bir huzursuzluğa giriyor. Gunah işlemekten kendini bir turlu alokayamıyor. Gunahlardan da yakasını kurtaramadığı icin bilişsel huzursuzluk devam ediyor. En iyisi yapılan bu işi rasyonalize edeyim, yani yaptığım işe bir kılıf bulayım diyor. Tam başlayacakken birden duşunuyor “Haşa! Şimdi işlediğim gunahı haklı mı cıkarayım” deyip kufrun kapısına yanaşmaktan korkuyor. Boylece rasyonalize yolu da kapanmış oluyor. Belki de en derin sancıyı bu anda yaşıyor. İşte yaptıkları gunahları ne rasyonalize edebilen ne de onlardan kurtulabilen gunumuz Musluman genci bilişsel huzursuzluk icinde hayata devam etmek zorunda kalıyor. Bunun sonucunda daima psikolojik olarak sorunlar yaşıyor, gun gectikce daha da asabileşip daha da alıngan hale geliyor. Kendisine daima hakaret ediyor ve karamsarlaşarak hayatını zehir ediyor.

Bir kısmı bu beş buhran icinde hayatlarına ak aksak devam ederken, imanı zayıf olanları cok daha buyuk sarsıntılar bekliyor. Eğer Âhirzamanın bu Musluman genci sağlam bir îmÂnî ders almamışsa, bu bilişsel huzursuzluğu gidermek icin akla gelmedik yollar deniyor. Artık îmÂnî derslerin yapıldığı mekanlara uğramak istemiyor. Uğrasa yeni şeyler oğrenecek, ama dışarı cıkınca onlara zıt hareketlerde bulunacak, bilişsel huzursuzluk daha da artacak. Hem kendisi o gruba ait değil ki, o ‘namubarek’, onlar ise mubarek, mubareklerin arasına ancak mubarekler girebilir. Bir kısmı bu yolu secip îmÂnî dersleri bırakırken diğer bir kısmı da îmÂnî derslerin yapıldığı evlerde kalmasına rağmen oraları terk ediyor. “Ben onların arasında yaşayamam, onlar cok temiz safi, mubarek insanlar, benim ise oyle kusurlarım var ki, onlar arasına giremem.” gibi mulahazalarla kaldığı evlerden cıkıyor. Bediuzzaman hazretlerinin tabiriyle bir sineğin ısırmasından kacarken yılan ısırmalarına hedef oluyor.

Bu îmÂnî derslerden haberi olmayan diğer bazıları daha da ileri giderek kufre doğru adım adım yaklaşıyor. Kendi işlediği gunahı inkar edemiyor, bilişsel huzursuzluğunu gidermek istiyor. Bunun icin careler ararken, Cehennem’in, meleklerin hatta Allah’ın yokluğunu icten ice arzu ediyor. Ve bu uğurda bulduğu kucucuk delillere can havliyle sarılarak onları buyuk bir delilmiş gibi goruyor. Ve sahip olduğu kutsi değerleri inkar etmeye başlıyor.

Mujdeler

Bu kadar zor durumda bu muzdarip genclere elbetteki bir cok mujdeler var. İlk olarak Allah’u TeÂlÂ, “Eğer kendisinden yasaklanmakta olduğunuz gunahların buyuklerinden kacınırsanız, sizin kucuk gunahlarınızı orteriz ve sizi cok hoş bir yere (cennete) koyarız. (Nisa, 31) buyuruyor. Ve başka bir Âyette ise, “Ey nefisleri aleyhine gunah işlemekle omurlerini israf eden kullarım! Gunahlara bulaştık diye Allah’ın rahmetinden umit kesmeyin! Şuphesiz ki Allah butun gunahları bağışlar." (Zumer 53) mujdesi ile gunaha saplanan bicare gencleri bir nebze olsun rahatlatılıyor. Bununla beraber, Allah-u Tealanın Gafûr (cok bağışlayan), TevvÂb (tovbeleri tekrar tekrar kabul eden), Rahîm (kullarına cok merhamet eden) ve SettÂr (ayıpları ve gunahları orten) isimleri bu gencliğin imdadına yetişiyor ve onlara yeni kapılar acıyor.

Yuce Allah’tan sonra mujde, Âlemlerin efendisi Hz. Muhammed aleyhisselÂmdan geliyor. O da Âhirzamanın bunalmış genclerini teselli edercesine şoyle buyuruyor: “Eğer siz (sahabeler) benim dediklerimden birini yapmazsanız, cehenneme girersiniz, ancak oyle bir zaman gelecek ki, soylediklerimden birini yapan cennete girecek”. Ve yine genclere başka bir mujdeyi de şu sozle veriyor “Benim şefaatim ummetimden buyuk gunahları olanlar icindir."

Mujdeler devam ediyor. Bediuzzaman Said Nursi’de bu gencliğine hitaben diyor ki, “Sizler bu meşakkatlere sabretmekle sahabelerin kucuk kardeşleri oluyorsunuz.”

Kısacası gunumuzde Musluman olarak yaşamak zor, zor olduğu kadar da psikolojik olarak yorucu. Ama bu duruma sabretmenin de mukafatı cok ama cok buyuk.

ALINTIDIR



__________________