Bazen his ve heves fikir suretine girebilir ve insan yanılarak zararlı bir şeyi faydalı zannedebilir. Bu sebeple, yuce bir mefkûreye adanmış bir ruh, hicbir zaman sadece kendi ictihat ve duşuncesiyle "Şu işte maslahat var" dememelidir.
Kendi hissiyatına bağlı karar vermekten ve dolayısıyla yanlış hukme varmaktan korkmalı; meseleyi mutlaka işin ehli olan kimselerle istişare etmeli ve başka alternatifler arayarak muhtemel zararı en aza indirmeye calışmalıdır. Gercekten de duşunduğu şekilde davranmasında bir maslahat olabilir; fakat acaba o maslahat bir maslahat-ı mutebere (gecerli menfaat) mi, yoksa maslahat-ı merdude (gecersiz menfaat) midir? İşte, hÂlis bir mu'min, bu farklılıkları muhakkak gozetmeli ve doğru hukum verebilmek icin kat'iyen o işin oncu ve rehberlerine danışmalıdır.
Selef-i salihîn efendilerimiz, İslam'a karşı insafın hakkını vermek ve temel dinamiklere aykırı duşmemek icin en kucuk bir meselede dahi şakakları zonklayacak kadar muzakere yapmış ve ancak ilim ehli olan herkesin fikirlerini aldıktan sonra nihaî hukmu beyan etmişlerdir. Ebu Hanife Hazretleri'nin yuzlerce, belki bazen binlerce talebesiyle sabahtan akşama kadar belli mevzularda goruş alışverişinde bulunduğu bilinmektedir. İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve hatta İmam Zufer gibi talebelerinin ona muhalif beyanlarda bulundukları; bir hakikatin vuzuha kavuşması icin -Ustad Necip Fazıl'ın ifadesiyle- oz beyinlerini burunlarından kustukları ve İmam-ı A'zam'ın onların mulahazalarını da dinleyip buyuk bir hakperestlikle "İşin hakikati şudur" diyerek, kendi duşuncesine ters de olsa doğrunun yanında yer aldığı herkesin malumudur.
Oyleyse, gunumuzun dava erleri de, herhangi bir meselede, hususiyle ileride eda edeceği fonksiyon acısından gaye-i hayale bağlı gorulen ve getirisinin buyuk olacağı tahmin edilen bir ruhsat soz konusu olduğunda, kendi hisleri ile hareket etmemeli, şahsî yorumlarını esas kriterlerin yerine koymamalı ve mutlaka istişarenin hakkını vermelidirler.
Zira, Hazreti Ustad'ın dualarından bir tanesi de "YÂ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl." şeklindedir. Evet, nefsimiz, dinimiz, imanımız... her şeyimiz emanet olduğu gibi, hizmet duşuncemiz, dunya goruşumuz ve hayat felsefemiz de bize emanettir. Şayet biz emanetlere sahip cıkmaz, onları gereğince korumaz ve sağlam bir şekilde haleflerimize teslim etmezsek, istikbalin sahiplerini bir ruh travmasına maruz bırakmış oluruz ki, bu hem davaya hem de yarının insanlarına karşı buyuk bir haksızlıktır.
__________________
Ruhsatları his ve hevesler belirlememeli!
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Ruhsatları his ve hevesler belirlememeli!